Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.11.2011 gün ve 2010/99 E.- 2011/463 K. sayılı kararın temyiz incelemesinin taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 11.06.2013 gün ve 2013/2545 E.- 2013/15734 K. sayılı kararı ile;
"...Davacı, davalı Nazmi Kürüm ile 14.7.2003 tarihinde vekalet ücret sözleşmesi imzaladığını, davalıya 20’ye yakın davada hukuki yardımda bulunduğunu, ancak iş bu davanın konusunun, sadece Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/75 esas sayılı dosyası ile verilen karar ve Ankara 31. icra Müdürlüğünün 2009/11115 esas sayılı dosyasından yapılan hukuki yardım olduğunu, takip sırasında taraflar arasında başlayan uzlaşma görüşmelerinin 17.11.2009 tarihinde sulhle sonuçlandığını, 18.11.2009 tarihinde de davalı Nazmi Kürüm tarafından azledildiğini, vekalet ücretinin ise ödenmediğini, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince her iki davalının da müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 50.000 TL ücret alacağının, yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah dilekçesi ile de talep miktarını 214.100,80 TL’ye çıkarmıştır.
Davalılar, davacının haklı olarak azledildiğini, sulh sözleşmesi bulunmadığı gibi, davanın ve icra dosyasının da takipsiz bırakılmadığını savunarak, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, 11.4.2011 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davacının azlinin haklı bir nedene dayanmadığı, Avukatlık Kanununun 174/2. maddesi gereğince avukatlık ücretini hak ettiği, ancak sözleşmenin ücrete ilişkin bölümünün geçersiz bulunduğu, davalıların Avukatlık Kanunu 165. maddesi gereğince davacı alacağından müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, davacının takdiren %15 oranında 214.100,80 TL üzerinden ücret talep edebileceği” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 214.100,80 TL'nin, 18.11.2009 tarihinden itibaren değişken oranlardaki yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesine, fazla talebin reddine karar verilmiş, hüküm, taraflarca ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1-Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkin olup, davacının, davalılardan Nazmi Kürüm’e vekaleten diğer davalıya karşı Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2008/75 esas sayılı dosyası üzerinden dava açtığı, 782.861,44 TL’nin tahsiline karar verilmesi üzerine de, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2009/11115 esas sayılı dosyası ile ilamlı icra takibi başlattığı, bu sırada davalılar arasında 17.11.2009 tarihli protokolün düzenlendiği, 18.11.2009 tarihinde ise davacının azledildiği uyuşmazlık konusu olmayıp, davacı Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince, vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır.
Davacı avukat tarafından takip edilen dava ve icra takibi sırasında davalılar arasında 17.11.2009 tarihli sulh protokolünün düzenlendiği ve bu protokolün, davalı Kooperatifin 17.1.2010 tarihli Genel Kurulunda da onaylandığı, davacının ise protokolün yapıldığı günün ertesinde 18.11.2009 tarihinde haksız olarak azledildiği dosyadaki tüm bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Avukatlık Kanununun 165. maddesinde, “sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar.” Hükmü mevcut olup, davacı, vekalet ücretlerini Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince her iki davalıdan da talep etmekte haklı ise de, öncelikle davalılar arasında sulh olunan miktarın tespiti ile, davacıya ödenecek olan vekalet ücretlerinin de, tespit olunacak bu miktar üzerinde takdir edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Davalılar arasında kat karşılığı inşaat sözleşmesi bulunmakta olup, iş bu davada ücret talebine konu olan, söz konusu eser sözleşmesinden kaynaklanan kira kaybı alacağına ilişkin dava ve icra takibinden başka, aynı taraflar arasında ve aynı sözleşme ilişkisi içinde “tapu iptal tescil” “eksik ve ayıplı işten kaynaklanan tazminat” gibi başka davaların da bulunduğu, bu davaların da yine davacı avukat tarafından takip edildiği, ancak söz konusu davalara ilişkin vekalet ücreti talebi saklı tutularak, eldeki davaya konu yapılmadığı görülmektedir.
17.11.2010 tarihli sulh protokolünde, sulh olunan miktar ve bu sözleşmeyle davalı Nazmi Kürüm’e sağlanan menfaat açıkça anlaşılamadığı gibi, esasen davalılar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tüm ihtilaf ve davaların sulh kapsamında bir bütün olarak değerlendirilerek sonuçlandırıldığı anlaşıldığından, davalıya sulhle kazandırılan menfaatin tespitinde, sulh kapsamındaki aynı sözleşmeden kaynaklanan tüm dava ve işlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiği de kuşkusuzdur.
O halde açıklanan tüm bu nedenlerle, sulh protokolünün imzalandığı tarih itibariyle, davalılar arasındaki sulh kapsamında bulunan tüm dava ve işler birlikte değerlendirilerek, davalı Nazmi Kürüm’e söz konusu bu sulh nedeniyle kazandırılan menfaatin tespiti ile, daha sonra da ücret talebine esas olan Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2008/75 esas sayılı dava ve Ankara 31. İcra Müdürlüğüne ait 2009/11115 esas sayılı icra takibi nedeniyle adı geçen davalıya sağlanan menfaatin tespiti ve tespit edilecek bu miktar üzerinden, vekalet ücretlerinin takdiri ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilmek suretiyle, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir..."
gerekçesi ile hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili davalıların kendisini saf dışı bırakarak sulh olmalarının hemen sonrası müvekkilinin haksız şekilde azledilmiş olması karşısında Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/75 esas sayılı dosyası ve Ankara 31. İcra Dairesinin 2009/11115 esas sayılı dosyasından yapılan hukuki yardım için ödenmesi gereken vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Nazmi Kürüm mirasçıları vekili davacı avukatın haklı olarak azledildiğini, bu sebeple vekalet ücreti alacağı iddiasının yerinde olmadığını savunmuştur.
Davalı Kooperatif vekili ise iddia edildiği şekilde sulhe varılmasının söz konusu olmadığını, diğer davalı ile ihtilafların devam ettiğini, dava ve icra dosyalarının halen derdest olduğunu, bu nedenle Avukatlık Kanununun 165. maddesinde belirtilen müteselsil sorumluluk hükümlerine başvurulamayacağını savunarak davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.
Mahkemece azlin haksız olduğu sonucuna varılarak davacının Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/75 E. sayılı dosyasında ve Ankara 31. İcra Dairesinin 2009/11115 sayılı takibi üzerinden Avukatlık Kanunun 164. maddesi çerçevesinde hesaplanan akdi ve yasal vekalet ücretinden, önceden tahsil edilip davacı vekilin uhdesinde kalan bedelin mahsubuyla bulunan 214.100,80 TL yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalılar ve davacı vekillerinin temyiz itirazları üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme taraflar arasındaki sulh sözleşmesinin dava konusu edilmeyen hukuki yardımları da kapsadığı kabul edilse bile haksız olarak vekillikten azledildiği Yargıtay’ın da kabulünde olan davacı avukatın katılmadığı sulh protokolüne göre emek ve mesaisinin karşılığının hesaplanamayacağı, sadece dava konusu alacak miktarı üzerinden vekalet ücretinin hesaplanması gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık vekilin haksız azli halinde Avukatlık Kanununun 164. ve 165. maddesi çerçevesinde vekil eden ve hasmının vekile karşı sorumlu oldukları ücretin tespitinde, içeriğinin yalnızca bir kısmı ile ilgili hukuki yardımın dava konusu edildiği sulh protokolü kapsamında bulunan tüm dava ve işler dolayısı ile temin edilen menfaatin tespitinin gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunun 174. maddesine göre avukat haklı bir nedenle azledildiği takdirde ücrete hak kazanamaz ise de haksız azil halinde; anılan madde uyarınca avukatlık ücretinin tamamının ödenmesi gerekir. Haksız azledilen vekilin avukatlık ücreti, ücret sözleşmesinde kararlaştırılan ücretin tamamıdır. Ücret sözleşmesi yapılmamış veya yapılmış olmasına rağmen sözleşme veya ücrete ilişkin hükmü hukuken geçersiz ise Avukatlık Kanununun 163/son maddesi hükmünce Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanacak ücretin ödenmesi gerekir.
Eldeki davada davacı avukatın davalıların sulh protokolünü imza etmelerinin hemen akabinde vekil eden tarafından haksız şekilde azledildiği hem Yerel Mahkeme hem de Özel Dairenin kabulündedir.
Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki anlaşmazlık, sulh protokolü sonrası haksız şekilde vekillikten azledilen avukata karşı vekalet ücreti yönünden müvekkili ve hasımı olan davalıların sorumlu olduğu miktarın ne suretle belirlenmesi gerektiği hususundadır.
1136 sayılı Avukatlık Kanununun “Ücret dolayısiyle müteselsil sorumluluk” başlığını taşıyan 165. maddesi; “(Değişik madde: 02.05.2001 - 4667/78. md.) İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” hükmünü içermektedir. Bu halde ödenecek ücret, hem avukatın vekil eden ile yaptığı sözleşmede belirli ücreti ve hem de yargılama gideri olan ve mahkemece Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca karşı tarafa yükletilecek olan vekalet ücretini kapsar.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2012 gün, E:2012/13-218, K: 2012/759; 10.03.1982 gün ve E:4-1468, K:259; 22.06.1983 gün ve E:1980/4-2329, K:1983/699 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Bir davada görev yapan avukat, vekil edeninden aralarındaki sözleşmeye göre kararlaştırılan miktarı, şayet ücret kararlaştırılmamış ise Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre özetle değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşulu ile davanın kazanılan bölümü üzerinden yüzde on ile yüzde yirmi arasında belirlenecek miktarı, şayet değeri para ile ölçülemeyecek işlerden ise Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenecek miktarı ücret olarak talep etmek hakkına sahip olduğu gibi, ayrıca yargılama sonunda haklı çıkılan kısım üzerinden hasma yüklenen vekalet ücretini de talep etmek hakkına sahiptir. Vekil eden avukatına belirlenen bu iki kalem ücreti ödemekle yükümlü olup, Avukatlık Kanununun 165. maddesi gereğince avukat tarafından takip edilen dosyada tarafların sulh olmaları halinde vekil eden ile avukat arasında sözleşme bulunmaması, sözleşmedeki ücretin geçersiz olması halinde gerek vekil eden gerekse hasım, sulh olunan miktar, sulh olunan miktar belli değilse, mahkemece gerçek sulh olunan miktar araştırılarak bulunacak miktar, aksi takdirde dava veya icra takibine konu müddeabihin tamamı üzerinden Avukatlık Kanununun 164/4. maddesine göre belirlenecek ücret nedeni ile mütesilsilen sorumlu sayılmaktadır.
Başka bir anlatımla, Kanun’un 165. maddesinde düzenlenen müteselsil sorumluluk şartlarının mevcut bulunması halinde avukatın vekalet ücretinin 164. madde hükümlerince tespitine esas olmak üzere öncelikle sulh anlaşmasının göz önünde bulundurulması, anlaşmada sulh miktarının belli olması halinde bu miktar üzerinden hesaplama yapılması, sulh miktarının anlaşmadan tespitinin mümkün olmaması halinde sulh ile sağlanan menfaatin sulh ile sonlandırılan tüm çekişmeler dikkate alınarak belirlenmesi, bu suretle belirlenecek değere karşı sulh ile elde edilen menfaatin daha az olduğunu iddia ederek itiraz eden tarafın bunu ispatla mükellef olduğunun göz önünde bulundurulması, bu yolla menfaatin tespit edilmesinin mümkün olmaması halinde sulhun kapsamında kalan dava ve işlerin müddeabihleri üzerinden hesaplama yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalılar arasındaki 17.11.2009 tarihli sulh protokolünde tarafların sulh oldukları miktar açıkça yazılı olmadığı gibi, protokol metninden de sulh ile sağlanan menfaatin tespiti mümkün değildir. Ne var ki, dosyadaki bilgi ve belgelerden davalılar arasında davacı vekilin vekalet ücretini dava konusu ettiği Isparta 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/75 esas sayılı dosyası ve Ankara 31. İcra Dairesinin 2009/11115 esas sayılı dosyası dışında da çekişmelerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Davacı avukat vekalet ücreti talebini yalnızca haksız azil hükümlerine dayandırmamıştır. Davacı davalıların kendisini saf dışı bırakarak sulh olduklarını, bu halde vekil edenin yanı sıra karşı tarafın da vekalet ücretinden sorumlu olduğunu belirterek, eldeki dava ile takip ettiği dava ve işlerin şimdilik bir kısmından doğan vekalet ücretinin bu sorumluluk hükümlerince tespiti ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Bu halde mahkemece öncelikle yukarıda açıklanan ilkeler ışığında sulh ile sağlanan tüm menfaatin tereddüte mahal vermeyecek şekilde belirlenmesi için gerekli araştırmanın yapılması gereklidir. Özel Dairenin bozma kararında da bu hususa işaret edilmiş ise de, bu ilke doğrultusunda yapılacak araştırma neticesinde sonuca varılamaması halinde mahkemenin takip edilen dava ve işlerin müddeabihleri üzerinden vekalet ücretinin hesaplanması yoluna başvurması gerektiği yönündeki yol gösterici açıklama bozma kararında yer almamaktadır.
Hal böyle olunca direnme kararının açıklanan bu ilave gerekçelerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına bozma kararında gösterilen gerekçeler ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, karar düzeltme yolu açık olmak üzere 29.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.