Taraflar arasında görülen davada İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 16.10.2020 tarih ve 2020/16 E. - 2020/675 K. sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, davacının 1990 yılında bir arsa işi için teminat olarak 515.000.- TL'lik senedi imzalayıp davalının ağabeyi dava dışı ...'a teslim ettiğini ve arsa sorununun halledilmesinden sonra senedin teslimini istediğinde senedi kaybettiğini söyleyerek iade etmediğini, bu olaydan 24 yıl sonra davalının bu senedi takibe koyduğunu, senetlere pul yapıştırma uygulamasının 2005 yılında kaldırılmasına rağmen senette pulun mevcut olması, senedin günümüz kağıdı olmayıp eski zamanlara ait olması, yazıyla imza arasında zaman farkı bulunması, davalının ağabeyi ile davalının beyanlarının çelişkili olmasının da senedin belirtilen senet olduğunun kanıtı olduğunu ileri sürerek davalıya borçlu olmadığının tespitini ve takibin iptalini ve kötüniyet tazminatına hükmolunmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, açığa imzanın anlaşmaya aykırı doldurulduğunu kanıtlama yükünün davacıya ait olduğunu, senedin davacı tarafından doldurulup kendisine verildiğini, senet tarihinin sonradan atıldığı iddiasının doğru olmadığını, senette pulun bulunmasının iptal nedeni olmadığını, iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre açılan dava kıymetli evraka dayalı menfi tespit davası olduğu, ispat yükümlülüğü davacı borçlu da olduğu, senedin, teminat senedi olduğunun yazılı delille kanıtlanması gerektiği bu hususun ispatlanamadığından açılan davanın reddine karar verilmiş, kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, İcra İflas Kanunu'nun 72/4. maddesi gereğince, mahkemece icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası nedeniyle icra veznesine giren paranın davalıya ödenmemesi hususunda ihtiyati tedbir kararı verildiği anlaşılmakla, bu durumda davalı yanın alacağını geç almaktan doğan zararlarının davacı tarafça karşılanması amacıyla tazminat hükmedilmesi gerekirken, kötüniyetin ispat edilemediği gerekçesiyle davalının işbu talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:
Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddine; (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın icra inkar tazminatı yönünden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 26,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 11/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, icra takibinden sonra açılan İİK 72. maddesine dayalı menfi tesbit istemine ilişkindir.
Davacı, tekstil işi ile meşgul iken 1993 yılı Nisan ayında iş yerini kapattığını, 1990 yılında aralarındaki bir arsa alışverişi nedeniyle davalının ağabeyi ...'a isim ve adresi yazılı diğer kısımları boş olan belgeyi imzalayarak verdiğini, aralarındaki uyuşmazlığın çözülmesi üzerine teminat için verdiği belgeyi istemesine rağmen ...'ın belgeyi kaybettiğini söyleyerek iade etmediğini, kendisinin de iyi niyetli olarak bu belgeye önem vermediğini, aradan 24 yıl geçtikten sonra bu lehtar kısmına kendi ismini yazmak, düzenleme tarihi, vade ve miktar kısımlarını doldurmak suretiyle ... ...'nın kardeşi olan davalı tarafından bonoya dönüştürülen belgeye dayalı olarak takibe geçildiğini, davalı ile arasında borç para alışverişi olmadığını beyanla borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Dava ve takip dayanağı bono, damga pulu ilsak edilmiş ve üzerinde davacıya ait iki adet imza bulunan, 15.04.2012 tanzim, 15.05.2012 vade tarihli, borçlusu davacı, alacaklısı da davalı olan, nakden bedel kayıtlı ve 515.000,00 TL bedelli kambiyo senedidir.
6102 sayılı TTK 776 maddesinde bononun unsurları sayılmış olup. (f) fıkrasında belirtilen düzenleme tarihi bononun zorunlu unsurları arasındadır. Tanzim tarihi taşımayan bir senet bono niteliğini haiz değildir.
04.2012 tanzim tarihli, dava konusu bono üzerinde damga pulu mevcut olup, 4962 sayılı Yasa'nın 12. maddesi hükmü ile 07.08.2003 tarihinden itibaren bonolara damga pulu yapıştırılması zorunluluğuna son verilmiştir.
Hiçbir zorunluluk ve gereklilik de bulunmadığı halde, 07.08.2003 tarihinden yaklaşık 9 yıl sonra düzenlenen dava konusu bonoya damga pulu yapıştırılmasının haklı ve kabul edilebilir hiçbir izahı yoktur.
Zaten bu konuda davalı da tatmin edici hiçbir açıklama getirememiştir.
Bu durumda belgenin 07.08.2003 tarihinden önce düzenlenmesi nedeniyle üzerindeki 15.04.2012 tanzim tarihi gerçeğe aykırı olup, bononun tanzim tarihi bulunmamakta, bu nedenle kambiyo senedi niteliğini de taşımamaktadır.
İlk Derece Mahkemesi'nin davanın kabulüne ilişkin 27.04.2017 tarih, 2014/1175 Esas, 2017/327 Karar sayılı kararı ve bu karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygundur.
Dairenin 16.10.2019 tarih ve 2018/2939 Esas, 2019/4786 Karar sayılı bozma kararı maddi hataya müstenit olup, İlk Derece Mahkemesince maddi hataya dayanan bozma ilamına uyulması davalı yararına usulü kazanılmış doğurmayacağından İlk Derece Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen kararın yukarıda açıklanan gerekçe ile davacı yararına bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davalı yararına bozulması isabetli değildir.
Maruz nedenle sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.