Sanığın, hırsızlık suçundan TCK’nın 142/1-b, 31/3, 32/2 ve 62. maddeleri uyarınca 11 ay 2 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 32/2-son maddesi uyarınca sanık hakkında 11 ay 2 gün süre ile akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına; konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan TCK’nın 116/1, 119/1-c, 31/3, 32/2 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay 16 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 32/2-son maddesi uyarınca sanık hakkında 5 ay 16 gün süre ile akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına; mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1, 31/3, 32/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 ay 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 32/2-son maddesi uyarınca sanık hakkında 1 ay 25 gün süre ile akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına ve tüm suçlar yönünden sanığın aynı Kanun'un 57/1. maddesi uyarınca yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına ilişkin Kayseri 1. Çocuk Mahkemesince verilen 17.04.2013 tarihli ve 952-412 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 04.12.2014 tarih ve 12759-34717 sayı ile;
"Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olan sanık hakkında kurulan hükümlerde 5237 sayılı TCK'nın 50/3. maddesi gereği hapis cezalarının seçenek yaptırımlara çevrilme zorunluluğuna uyulmaması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 09.04.2015 tarih ve 131-302 sayı ile;
"TCK'nın 32/2-son maddesinde 'Mahkûm olunan ceza süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.' denilmiş olmakla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanacak hâllerde TCK'nın 50/3. maddesine göre hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin mümkün olmadığı, keza TCK'nın 32/2-son maddesinde yer alan düzenlemeden de anlaşılacağı üzere güvenlik tedbirine hükmedilmesi hâlinde mahkûm olunan ceza süresi aynı kalmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasının zorunlu olduğu, hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/3. maddesi uyarınca seçenek tedbirlerden birine çevrilmesi durumunda madde metninde yer alan 'Mahkûm olunan ceza süresinden' bahsetmenin mümkün olamayacağı, TCK'nın 32/2. maddesi uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanacak olması hâlinde cezanın hürriyeti bağlayıcı ceza olmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla, mahkememizin 17.04.2013 tarih ve 952-412 sayılı kararında direnilmesine karar vermek gerektiği," şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanık hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanmasına ve sanığın yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına karar vermiştir.
Bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.06.2015 tarihli ve 199826 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 586-1304 sayı ile; 6763 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 17.05.2018 tarih ve 290-7595 sayı ile; direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar Y.K. ve İ.Y hakkında atılı suçlardan verilen beraat kararları temyiz edilmeksizin; inceleme dışı sanık M.C. hakkında konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itirazın reddine; mala zarar verme suçundan verilen mahkûmiyet kararı Özel Dairece miktar itibarıyla temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle; hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet kararı ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin ve temyizin kapsamına göre inceleme sanık hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Eylemlerin sübutuna ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Yargıtay 13. Ceza Dairesi ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece akıl hastası olduğu kabul edilen sanık hakkında, hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, TCK'nın 32/2-son ve 57/1. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak mı uygulanması yoksa aynı Kanun'un 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara mı çevrilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanığın akıl hastası olduğuna ilişkin aldırılan raporun kendi içerisinde çelişki içerip içermediği ve hüküm kurmak için yeterli olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığa ait nüfus kayıt örneğinin incelenmesinde; 07.04.1996 tarihinde doğan sanığın 25.09.2012 olan suç tarihi itibarıyla 15-18 yaş grubu içinde bulunduğu,
Pedagog uzman tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunun değerlendirme ve sonuç kısmında; sanığın her iki kulağında da işitme kaybı olduğu ve babanın oğlunun sağlığı için yeterince gayret göstermediği, zaman zaman alkol alan babanın bu dönemlerde çocuklarına karşı şiddet uyguladığı, dosya konusu olay hakkında kendisinin hiç bir yere gitmediğini ve hiç bir şey almadığını belirten sanık ile rahatsızlığı nedeniyle yeterli bir iletişim kurulamadığı, sanığın sorulan soruları tam anlamadığı ve kendisini ifade etmekte zorlandığı, içinde bulunduğu ortam ve sosyal çevresinde suç unsuruna sık rastlandığı, babanın şiddeti bir çare olarak gördüğü, sanığın içinde bulunduğu bu ortamda psiko-sosyal gelişiminin sağlıklı olmasının mümkün olamayacağı nedenleriyle hakkında sağlık, danışmanlık ve eğitim tedbiri alınmasının uygun olacağının belirtildiği,
Kayseri Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 28.09.2012 tarihli raporda; okuma yazma bilmediğini beyan eden ve sorulan sorulara yeterli seviyede cevap vermeyen, şahısta ceza ehliyetine müessir ve kişide irade, şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini azaltacak mahiyet ve derecede olan yüksek embesilite seviyesinde zeka geriliği tespit edildiği, bu duruma göre, 2012 yılı Ağustos-Eylül aylarında on iki farklı şikâyetçiye yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarına karşı ceza ehliyeti bulunmayıp hakkında TCK'nın 32/2. maddesinin tatbikinin uygun olduğunun bildirildiği,
Dünya Sağlık Örgtü (WHO) tarafından 2016 yılında oluşturulan Hastalıkların ve İlgili Sağlık Problemlerinin Uluslararası İstatistiksel Sınıflandırılması listesinin Akıl Hastalıkları ve Davranış Bozuklukları başlıklı beşinci bölümüne göre, kabul edilen hastalıklar içinde bulunan ve mental retardasyon olarak tanımlanan zeka geriliğinin değerlendirilmesinde zeka testleri kullanıldığı, IQ testi sonucu 91-110 arasında olanlar normal, 110’un üstünde olanların üstün zekalı kabul edildikleri, 65-90 arasının, sınır zeka eşiği olduğu, 65’in altında olanların geri zekalı kabul edildiği, 70-50 arasının moron, 20-50 arasının embesil ve 20’nin altındakilerin idiot olarak tanımlandıkları,
Anlaşılmıştır.
Sanığın akıl hastası olduğuna ilişkin aldırılan raporun kendi içinde çelişki içerip içermediği ve hüküm kurmak için yeterli olup olmadığına dair ön sorunun değerlendirilmesinde;
Türk Ceza Kanunu'nun 31. maddesinin ikinci ve 32. maddesinin birinci fıkralarında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayan kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. "algılama" ve "irade yeteneği" denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi hâlinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, Türk Ceza Kanunu'nun 32. maddesinde;
"1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddenin gerekçesinde de “Kusur yeteneğini etkileyen bir neden olan akıl hastalığının varlığı durumunda, kişi işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamamakta veya işlediği fiille ilgili olarak irade yeteneği önemli ölçüde etkilenmektedir. Kişi bu durumda kusurlu olamayacağından, hakkında cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, fiili hukuka aykırı niteliğe sahip olduğundan, kişi hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine başvurulacaktır.
Ayrıca işaret etmek gerekir ki, akıl hastalığı kişinin işlediği her fiil açısından algılama veya irade yeteneği üzerinde etkili olmayabilir. Örneğin, kleptomani akıl hastası olan kişinin hafif değerdeki şeylere yönelik olarak işlediği hırsızlık suçu açısından irade yeteneğinin olmadığı söylenebilir. Ancak, bu kişinin kasten adam öldürme suçunu işlemesi durumunda, malûl olduğu akıl hastalığı bu fiille ilgili olarak algılama ya da irade yeteneğini etkilemez.
Kişinin akıl hastası olup olmadığının tespiti ile hastalığının algılama ve irade yeteneği üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceğini, davranışlarını ne surette etkilediğini genel olarak belirleme, tıbbî bir konudur. Uzman bilirkişi bu hususu ortaya koyduktan sonra, akıl hastası olan kişinin somut olay açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığını, akıl hastalığının somut olay açısından kişinin bu yeteneklerini ne ölçüde etkilediğini normatif olarak belirleme görevi, hâkime aittir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu düzenlemeye göre, ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK'nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir.
TCK'nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK'nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Soruşturma aşamasında Kayseri Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 28.09.2012 tarihli raporda; okuma yazma bilmediğini beyan eden ve sorulan sorulara yeterli seviyede cevap vermeyen sanıkta, ceza ehliyetine müessir ve kişide irade, şuur ve hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini azaltacak mahiyet ve derecede olan yüksek embesilite seviyesinde zeka geriliği tespit edildiği, bu duruma göre, sanığın incelemeye konu suçların da aralarında bulunduğu 2012 yılı Ağustos-Eylül aylarında on iki farklı şikâyetçiye yönelik hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarına karşı ceza ehliyetinin bulunmayıp hakkında TCK'nın 32/2. maddesinin tatbikinin uygun olduğunun bildirildiği, kovuşturma aşamasında ise sanığın tam ya da kısmî akıl hastası olup olmadığı yönünde herhangi bir araştırma yapılmadan soruşturma aşamasında aldırılan rapor yeterli görülerek, kısmî akıl hastası olduğu kabul edilen sanığın atılı suçlardan mahkûmiyetine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, soruşturma aşamasında aldırılan raporda, sanığın, irade ve hareket serbestisi ile onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini azaltacak derecede yüksek embesilite seviyesinde zeka geriliği içinde olduğu belirtildikten sonra bu kez ceza ehliyetinin bulunmadığı tespit edilen sanık hakkında kısmî akıl hastalığına ilişkin TCK'nın 32. maddesinin ikinci fıkrasının tatbik edilmesinin uygun olduğu yönündeki değerlendirmenin kendi içinde çelişkili olup hüküm kurmak için yeterli bulunmadığı, bu nedenle Adli Tıp Kurumundan, sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, tam ya da kısmî akıl hastası olup olmadığı hususlarında hükme esas teşkil edecek nitelikte rapor alınmasından sonra hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, saptanan ön sorun nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında sanık hakkında, hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlâli ve mala zarar verme suçlarından hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının, TCK'nın 32/2-son ve 57/1. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak mı uygulanması yoksa aynı Kanun'un 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara mı çevrilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Kayseri 1. Çocuk Mahkemesinin 09.04.2015 tarihli ve 131-302 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, tam ya da kısmî akıl hastası olup olmadığı hususlarında hükme esas teşkil edecek nitelikte Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasından sonra hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.12.2019 tarihinde yapılan müzakere oy birliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR