Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 3. Çocuk
Sayısı : 21-142
Sanık ... hakkında bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 86/1, 87/1-d, 21/2 ve 31/3. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy 3. Çocuk Mahkemesince verilen 12.11.2014 tarihli ve 520-1039 sayılı hükmün sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.12.2016 tarih ve 2211-21257 sayı ile;
"...1) Suça sürüklenen çocuğun olay tarihinde sevk ve idaresindeki aracı ile seyir hâlinde iken araç trafiğine kırmızı ışık yandığı hâlde ışıkta durmayıp devam ettiği ve yaya olarak yolun karşısına geçmeye çalışan yaşı küçük mağdura çarparak yaralanmasına yol açtığı olayda, suça sürüklenen çocuğun neticeyi öngörmesine rağmen somut olayda neticenin gerçekleşmeyeceği inancı ile yoluna devam etmesi sonucu mağdurun yaralandığının anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuğun öngördüğü neticeyi istememesine rağmen neticenin gerçekleşmesinden dolayı 5237 sayılı TCK'nın 89 ve 22/3. maddeleri uyarınca bilinçli taksirle yaralama suçundan sorumlu tutulması gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek eylemin olası kastla işlendiğinin kabulü ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2) Yaşı küçük mağdur hakkında düzenlenen, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 02.05.2014 tarihli ve 1951 sayılı raporunda 'dava konusu olaya bağlı organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde anatomik eksiklik, fonksiyonel bozukluk tespit edilmediği' mütalaa olunmasına karşın aynı raporda mağdurun 01.02.2013 tarihinde yapılan muayenesinde 'yürümede zorluk, denge kaybı, psikolojik problemler, görme kaybı olduğu' ve İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 31.01.2014 tarihli radyoloji raporunda 'lomber bölgede açıklığı sağa, dorsal bölgede ise açıklığı sola bakan minimal skolyoz, bacak uzunluk radyogramında: sağ femurun sol femurdan 2 cm uzun bulunduğu, her iki alt ekstremite arasında uzunluk farkı saptanmadığı, toplamda sağ alt ekstremite soldan 2 cm daha uzun bulunduğu' hususlarının belirtildiği ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı tarafından düzenlenen 19.08.2014 tarihli bilimsel mütalaada da kalıcı iş göremezlik (maluliyet) durumunun rapor edildiği görülmekle; mağdur hakkındaki tüm tedavi evrakı ve grafilerin gönderilmesi suretiyle Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan görüş sorulup raporlar arasındaki çelişki giderildikten sonra suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre;
3) Dosya kapsamındaki delillere göre suça sürüklenen çocuğun eylemini silahtan sayılan motorlu araç ile gerçekleştirdiği anlaşılmakla, suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı TCK'nın 86/3-e maddesinin uygulanmaması suretiyle eksik ceza tayini," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin kabul ve uygulamaya göre yaptığı (3) sayılı bozma nedenine uyan Bakırköy 3. Çocuk Mahkemesi ise 18.04.2017 tarih ve 21-142 sayı ile;
"...Mahkememizin 12.11.2014 tarih ve 520-1039 sayılı dosyasında belirtilen ve yukarıda kısaca özetlenen tüm gerekçeler doğrultusunda suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçun kasten yaralama suçunu oluşturduğu kanaatinde olunduğundan Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 26.12.2016 tarih 2211-21257 sayılı bozma ilamının (1) ve (2) numaralı bentlerinde belirtilen hususlar yönünden direnilmesine, Mahkememizin suça sürüklenen çocuğun eylemini kasten yaralama olarak kabul etmesi nedeni ile Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bozma ilamının (3) numaralı bendine uyulmasına ve suça sürükülenen çocuğun üzerine atılı kasten yaralama suçunu silahtan sayılan motorlu araçla işlemesi nedeni ile ek savunma hakkı tanınarak TCK'nun 86/3-e maddesi gereğince cezasında 1/2 oranında artırım yoluna gidilmiştir." şeklindeki gerekçeyle (1) ve (2) sayılı bozma nedenlerine direnerek sanığın olası kastla yaralama suçundan TCK'nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 21/2 ve 31/3. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.11.2017 tarihli ve 56281 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.09.2018 tarih ve 19898-13752 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu mu yoksa bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu mu oluşturduğunun,
2- Yerel Mahkemenin, Özel Dairenin (2) sayılı bozma nedenine ilişkin direnme kararının yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin,
3- Yerel Mahkeme direnme kararının Özel Dairenin (2) sayılı bozma nedenine ilişkin olarak yasal ve yeterli gerekçe içerdiğinin kabulü hâlinde, Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunun 02.05.2014 tarihli ve 1951 sayılı raporunun çelişki içerip içermediğinin, bu bağlamda eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
05.06.2012 tarihli trafik kazası tutanağından; kazanın İstanbul ili, Başakşehir ilçesi, Atatürk Bulvarı üzerindeki yaya geçidinde, açık havada, kuru, eğimsiz, düz asfalt yolda, gündüz vakti meydana geldiği, kazaya ilişkin Mobese kaydından ... plakalı Volkswagen marka, ... model araç sürücüsü olan sanığın havalimanı istikametine doğru seyir hâlinde iken kendisine kırmızı ışık yandığı hâlde kazayı engelleyici hiçbir tedbir almadan kırmızı ışıkta geçerek aracının sol ön köşe ve yan kısımları ile yaya geçidini kullanarak yeşil ışıkta geçmekte olan mağdur ...’na çarptığı tespitlerine yer verildiği,
Trafik Bilirkişisince düzenlenen 12.10.2012 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın sürücü belgesiz araç kullandığı, trafik ışık ve işaretlemelerine uymadığı, kırmızı ışıkta durmadığı, hız limitinin 50 km/saat olduğu meskûn mahalde 110 km/saat hızla araç kullandığı, yaya geçidi üzerinde nizami olarak karşıya geçmekte olan yayaya aşırı süratle çarptığı, çarpmayı ve kazayı önleyici herhangi bir tedbire başvurmadığı, yayaya çarpmasına rağmen hız kesmeden aynı hızla yoluna devam ettiği, kazayı polise bildirmeden olay yerini terk ettiği, bu kusurlu davranışlarıyla trafikte kişilerin can güvenliğini tehlikeye düşürdüğü ve kazaya sebebiyet verdiği belirtilerek, sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 36, 47/b-c-d, 51, 52/b, 81/d ve 84/a maddelerini ihlal ettiği, kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, mağdur ...’nun ise meydana gelen kazada nizami olarak trafik ışık ve işaretlemelerini kullanarak ve yaya kurallarına uyarak karşıdan karşıya geçiş yaptığı tespit edildiğinden meydana gelen kazada kusursuz olduğunun ifade edildiği,
Küçükçekmece Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 08.06.2012 tarihli raporda; sağ omuzda, sağ el bileğinde ve sol femur bölgesinde hassasiyet ve hareket kısıtlılığı, sağ tibiada ve karında yaygın hassasiyet, sağ lomberde hafif ekimotik alan mevcut olduğu, sağ periorbitalde ödem bulunduğu, sol tibia alt iç kırığı, sol diz posteriorda geniş cilt kesisi, sağda femur şaft kırığı, solda humerus üst uç kırığı bulunduğu, mevcut yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, vücuttaki kemik kırıklarının yaşam fonksiyonlarına etkisi hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandırıldığında; kişide saptanan kırığın yaşam fonksiyonlarının ağır (6) derecede etkileyecek nitelikte olduğunun belirtildiği,
Mahkemece, mağdurun yaralanmasının organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde olup olmadığının Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2. İhtisas Kuruluna sorulması üzerine, mağdur hakkında düzenlenen tüm rapor ve tıbbi evrak irdelenerek hazırlanan 02.05.2014 tarihli raporda; yapılan muayenesinde sağ alt 2 ve 3. diş ucunda minimal kopma, eski kırık yaralarında subjektif ağrı olduğu, baş dönmesi ve nistagmus tariflemediği, yapılan nörolojik muayenede; nörolojik defisit olmadığının saptandığı; mağdura ait grafilerin incelenmesinde; sağ humerus boynunda kırık, sağ radius distal uçta, ulnada kırık, sağ akciğer üst lobda buzlu cam görünümlü ön planda kontüzyonla uyumlu opasite artışı, sol femur alt diafizinde fraktür, sağ fibula distal uçta kırık olduğu tespit edildiği belirtildikten sonra, mağdurda dava konusu olaya bağlı organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesi niteliğinde anatomik eksiklik, fonksiyonel bozukluk tespit edilmediğinin oy birliği ile mütalaa edildiğinin bildirildiği,
Katılan ...’nun İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalına başvurarak kızı mağdur katılan ...’nin meydana gelen yaralanma sonucu iş ve güç kaybına uğrayıp uğramadığı, olaya bağlı olarak geçici ve kalıcı iş göremezlik durumunun söz konusu olup olmadığı hususunda 5271 sayılı Kanun’un 67/6. maddesi uyarınca bilimsel mütalaa talebinde bulunması üzerine, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında görev yapan üç adli tıp uzmanınca hazırlanan 19.08.2014 tarihli bilimsel mütalaada; olay nedeniyle sol alt ekstremitede 2 cm kısalığa ve minimal skolyoza yol açan yaralanmanın olay tarihindeki ve rapor tarihindeki yaşı itibarıyla % 20,7 oranında kalıcı iş göremezlik (maluliyet) durumuna yol açtığının belirtildiği,
Sanık hakkında düzenlenen 05.06.2012 tarihli raporda; saat 15.19’da alkolmetre ile yapılan ölçüme göre sanığın alkollü olmadığı tespitine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur katılan ..., Kolluk görevlilerince Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tespit edilen 06.06.2012 tarihli ifadesinde; olay günü, öğle saatinde dayısı ... ile birlikte markete gittiklerini, alışveriş yaptıktan sonra marketten çıkıp dayısının yolun karşısındaki iş yerine dönecekleri için, yaya geçidindeki trafik ışığının düğmesine basıp yeşil ışığın yanmasını beklediklerini, yeşil ışığın yanması ile orta refüje kadar karşıya geçtiklerini, orta refüje geldiklerinde birkaç aracın kendi yönlerine kırmızı yanan ışıkta beklediğini, ancak sanığın kullandığı siyah aracın çok hızlı geldiğini, aracın duracağını düşünerek yola adımını attığında aracın kendisine çarptığını, bundan sonrasını hatırlamadığını,
Tanık ... Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; mağdurun dayısı olduğunu, olay günü yeğeni mağdurla birlikte saat 12.00 sıralarında alışveriş yapmak üzere markete gittiklerini, marketten çıkıp yolun karşısına geçmek için trafik ışığının düğmesine basıp yeşil ışığın yanmasını beklediğini, yeşil ışık yanınca Başakşehir yönüne giden araçların durduğunu, orta refüje kadar yolu katettiklerini, havaalanı istikameti yönüne giden iki aracın da durduğunu ancak sanığın boş olan şeritten hızla geldiğini, yavaşlaması için eliyle işaret ettiğini, ancak sanığın yavaşlamadığını, frene basmadığını, solunda bulunan ve kendisinden birkaç adım öndeki yeğeni mağdura aşırı bir süratle çarpıp yolun soluna doğru 2-3 metre ileriye fırlattığını, sanığın yine hiç yavaşlamadan süratle olay yerinden kaçtığını, yeğeninin ayakları ve omzunun parçalandığını, kan içinde yerde yattığını, tesadüfen olay yerinden geçen bir cankurtaran vasıtasıyla mağduru hastaneye götürdüklerini,
Katılan ... Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; mağdurun annesi olduğunu, olayı görmediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini,
Tanık ... Kollukta; olayın meydana geldiği yerde vale olarak görev yaptığını, yeşil ışıkta, yaya geçidini kullanarak yolun karşısına geçmeye çalışan mağdura hızı saatte yaklaşık 100-120 km olan bir arabanın çarparak kaçtığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Cumhuriyet Başsavcılığında ve tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde benzer şekilde; 16 yaşında olduğunu, ehliyetinin bulunmadığını, olay günü ağabeyine ait olan sevk ve idaresindeki ... plaka sayılı araçla ikamet ettiği Başakşehir 5. Etaptaki evinden İSTOÇ’ta iş yeri bulunan babasının yanına gittiğini, hızının tahminen saatte 50-60 km olduğunu, olay yerine geldiğinde kendisine yeşil ışık yandığını, mağdurun kendisini aniden yola attığını, korna ile ikaz edince mağdurun yanındaki kişinin kendisini geri çektiğini, ancak mağdurun bu kişinin elinden kurtularak tekrar yola çıktığını, frene bastığını, direksiyonu kırdığını ancak duramayarak mağdura aracının yan tarafıyla çarptığını, mağdurun yanındaki şahsın bağırmasından korkarak olay yerinden kaçtığını,
Mahkemede; olay günü babasının yanına gitmek için evde anahtarını bulduğu ağabeyine ait araca bindiğini, olay yerinin ağaçlık bir alan olduğunu, mağdurun yola fırladığını, duramadığını ancak direksiyonu kırdığını, aracının sol tarafıyla mağdura çarptığını, ışıklara geldiğinde kendisine yeşil ışık yandığını, ehliyetinin bulunmadığını, ilk kez olay günü araba kullandığını, korktuğu için olay yerinden kaçtığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırayla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanığın eyleminin olası kastla yaralama suçunu mu yoksa bilinçli taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçunu mu oluşturduğu;
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, "doğrudan kast", "olası kast", "taksir" ve "bilinçli taksir"e değinilerek, birbirlerinden ayırdedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu'nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu'nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu'nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.)
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Bu aşamada, ilgili trafik mevzuatına değinilmesinde fayda vardır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun olay tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan şekliyle;
“Sürücü belgesi alma zorunluluğu” başlıklı 36. maddesinin ilk fıkrası;
“Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır.”,
"Trafik işaret ve kurallarına uyma zorunluluğu" başlıklı 47. maddesinin birinci fıkrası;
“Karayollarından faydalananlar aşağıdaki sıralamaya göre;
a) Trafiği düzenleme ve denetimle görevli trafik zabıtası veya özel kıyafetli veya işaret taşıyan diğer yetkili kişilerin uyarı ve işaretlerine,
b) Trafik ışıklarına,
c) Trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara,
d) Trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan ve yönetmelikte gösterilen diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere,
Uymak zorundadırlar.”,
“Hız sınırlarına uyma zorunluluğu” başlıklı 51. maddesinin ilk fıkrası;
“Sürücüler, aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar.”,
“Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52. maddesi;
“a) Kavşaklara yaklaşırken,dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,
b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,
...
Zorundadırlar.”,
“Trafik kazalarına karışanlar ile ilgili kurallar” başlıklı 81. maddesinde;
“Trafik kazalarına karışanlar:
a) Hareket halinde iseler trafik için ek bir tehlike yaratmayacak şekilde hemen durmak, kaza mahallinde trafik güvenliği için gereken tedbirleri almak,
b) Kazada ölen, yaralanan veya maddi hasar var ise bu kaza trafiği,can ve mal güvenliğini etkilemiyorsa, sorumluluğun saptanmasında yararlı olacak kanıt ve izler dahil, kaza yerindeki durumu değiştirmemek,
c) Kazaya karışan kişiler tarafından istendiği takdirde kimliğini, adresini, sürücü ve tescil belgesi ile sigorta poliçe tarih ve numarasını bildirmek ve göstermek,
d) Kazayı; yetkili ve görevli memurlara bildirmek, bunlar gelinceye kadar veya bunların iznini almadan kaza yerinden ayrılmamak,
...
Zorundadırlar.”,
“Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller” başlıklı 84. maddesinin (a) bendi ise;
“Araç sürücüleri trafik kazalarında; a) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
...
Hallerinde asli kusurlu sayılırlar.” hükümlerini içermektedir.
Diğer yandan ceza hukukunda sanığın hukuki durumu tayin edilirken, olguların olaysal olarak ele alınması da gerekmektedir. Konuları, olayları, sanık sayısı, sanığın olay öncesi, olay sırasındaki ve olaydan sonraki davranışları, suçun icra biçimi bakımından her bir somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılmalı; konusu, olayı ve icrası farklı, sanıkların bulunduğu bir olayı kısmen benzer de olsa başka bir olay ile kıyaslayıp sanığın cezai sorumluluğu hakkında da sağlıklı olmayan bu kıyasa dayanarak sonuç çıkarma gayretinin hatalı sonuçlara yol açabileceği gözden kaçırılmamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında ilk uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tari