DAVA : Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 14/02/2017 tarih, 2014/376 Esas, 2017/74 Karar sayılı kararına karşı davacı ve davalı tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuş olmakla dosya üzerinde inceleme yapıldı:
KARAR : Davacı, kayden maliki olduğu Ankara ili, ... ilçesi, 27547 ada 2 parseldeki 15 numaralı bağımsız bölüm ve 27529 ada 1 parseldeki 37 numaralı bağımsız bölümün intifa hakkı üzerinde kalmak koşuluyla oğlu olan davalıya tapuda satış gibi göstermek suretiyle temlik ettiğini, gerçekte bağışladığını, kendisine bakılacağı düşüncesiyle bedelsiz devrettiğini, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, bağıştan rücu koşullarının gerçekleştiğini ileri sürerek davaya konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, çekişmeye konu bağımsız bölümleri gerçek değeri üzerinden bedeli karşılığında satın aldığını, alım gücünün bulunduğunu, bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmediğini, iddiaların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Feri müdahil ..., davaya konu taşınmazlar üzerinde haciz şerhi bulunduğunu, davalıdan alacaklı olup Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2014/11437 Esas sayılı dosyası ile aleyhine icra takibi başlattığını ve anılan taşınmazlar üzerine haciz şerhi konulduğunu, taşınmazların satışı aşamasında davacı tarafından eldeki davanın açıldığını, taşınmazların tapu memuru huzurunda resmi satış akdi ile davalıya temlik edildiğini, bağış yapıldığı iddiasının dinlenemeyeceği, resmi akdin aksinin yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini, davacı ile davalı arasında menfaat birliği bulunduğunu, alacağın tahsilini önlemek amacıyla açılan eldeki davanın 4721 Sayılı TMK'nin 2. maddesi kapsamında iyiniyetten yoksun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki iddianın yazılı delil ile kanıtlanması gerektiği, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı sıfatı ile hareket eden kişinin iddiasını kanıtlayamadığı, sözleşmenin yakın akrabalar arasında yapılmış olmasının yazılı delille ispat koşulunu bertaraf edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı, gerçekte bağış yapıldığını, tapuda satış gösterildiğini, davalının taşınmazları üçüncü kişiye devrini önlemek amacıyla kullanım hakkını kendi üzerinde bıraktığını, satış bedelinin ödenmediğini, borçlanarak taşınmazlara haciz koydurduğunu, bakımını temin etmek amacıyla taşınmazı devrettiğini, bakım yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davanın kabulü gerektiğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davalı, harcın kamu düzeninden olduğunu, Mahkemece keşfen belirlenecek gerçek değer üzerinden harcın resen tamamlatılması ve bu değer üzerinden lehine avukatlık ücreti takdiri gerektiğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacı ile davalının baba-oğul oldukları, davacının kayden maliki bulunduğu 27547 ada 2 parselde kayıtlı bulunan mesken vasfındaki 15 numaralı bağımsız bölümü 46.000,00 TL bedelle, 27529 ada 1 parselde yer alan depolu dükkan vasfındaki 37 numaralı bağımsız bölümü ise 60.000,00 TL bedelle, 24/08/2010 tarihli satış akdi ile intifa hakkı kendi üzerinde kalmak koşuluyla çıplak mülkiyetini oğlu olan davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davada taraf muvazaasına dayanıldığı tartışmasızdır.
Bilindiği üzere muvazaalı işlemin tarafları, 6100 Sayılı HMK'nin 200-201. maddeleri uyarınca iddialarını yazılı delille kanıtlamak zorundadır. Bu husus 05/02/1947 tarih ve 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile de kabul edilmiştir. Bu tür işlemlerde iddianın yazılı delille kanıtlanması zorunludur. Yazılı delilin adi yazılı şekilde düzenlenmiş olması yeterlidir. Geçerliliği resmi şekle bağlı olan bir sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığını kanıtlamak için yazılı delilin resmi şekilde düzenlenmiş olması şart değildir. İddianın tanık ile kanıtlanması mümkün değildir.
Somut olaya yukarda açıklanan ilkeler doğrultusunda bakıldığında, davacının taraf muvazaası hukuksal nedenine dayanarak tapu iptal ve tescil isteğinde bulunduğu, iddiasını 05.02.1947 tarih, 20/6 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlayamadığı benimsenerek davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Öte yandan dava reddedildiğine göre davada kendisini vekil ile temsil ettiren davalı yararına dava dilekçesinde gösterilen ve harçlandırılmış değer üzerinden davalı yararına avukatlık ücreti takdirinde de bir isabetsizlik yoktur.
Hâl böyle olunca Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık olmadığı sonucuna varılarak davacı ve davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-)Ankara Asliye 7. Hukuk Mahkemesi'nin 14/02/2017 tarihli, 2014/376 Esas, 2017/74 Karar sayılı kararına karşı davacı ve davalının istinaf başvurularının açıklanan gerekçelerle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b-1 bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-)Davalının istinaf başvurusu reddedildiğinden alınması gereken 31,40 TL istinaf başvurusu harcından başlangıçta alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-)Davacının istinaf başvurusu reddedildiğinden alınması gereken 31,40 TL istinaf başvurusu harcından başlangıçta alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
4-)Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
5-)Kullanılmayan gider avansının 6100 Sayılı HMK'nin 333. maddesi uyarınca talep halinde ilgilisine iadesine,
6- )6100 Sayılı HMK'nin 27. maddesi uyarınca Dairemiz kararının tebliği ve harç tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK'nin 362/1-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, 13.07.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
KARARI YAZDIR