Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel istekli dava sonunda ilk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen kararın davacılar tarafından istinafı üzerine bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 30.03.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa bedel isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ...’in bekar ve çocuksuz olarak ölümüyle yasal mirasçıları olduklarını, mirasbırakanın 2009 yılından itibaren akrabalarından uzaklaştığını ve mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı şekilde 24.08.2010 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle tüm mal varlığını mirasçısı olmayan davalıya bıraktığını, anılan sözleşmeden sonra mirasbırakanın dört parça taşınmazını ise dava dışı bir vakfa satış yoluyla devrettiğini, mirasbırakanla müşterek murisleri olan ...’dan mirasbırakana intikal edecek payı da davalının istediğini ileri sürerek anılan sözleşme uyarınca davalı adına kayıtlı olan dava konusu 1271 ada 162 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2, 5, 6 no’lu bağımsız bölümler ile 2956 ada 116 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 no’lu bağımsız bölümün ve 1586 ada 3 parsel sayılı taşınmazın devir işlemlerinin iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı taktirde güncel değerlerinin faiziyle birlikte ödenmesini, mirasbırakan ...’e kök murisleri ...’dan intikal edecek tüm malların kendilerine aidiyetinin tespiti ile yasal miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, saklı paylı mirasçı olmayan davacıların taraf sıfatı bulunmadığını, mirasbırakanla komşuluk ettiğini ve 1997 yılından 2010 yılına kadar aralıksız bir şekilde mirasbırakana baktığını, çok çeşitli hastalıklarla mücadele eden ve yalnız yaşayan mirasbırakanın kendisine en iyi şekilde bakılacağı inancıyla ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak istediğini, davacıların ise mirasbırakanın varlığından dahi haberdar olmadıklarını, 2013 yılından itibaren mirasbırakanı evine getirip baktığını, bakım görevini en iyi şekilde yaptığını, sağlık güvencesi olmayan mirasbırakanın tedavi giderleri ve taşınmazlarından dolayı icralık borçları nedeniyle dava dışı 988 ada 11-12-13-14 parsel sayılı arsalarını ölünceye kadar bakma sözleşmesinden sonra dava dışı vakfa sattığını, mirasbırakanın, ... isimli kişinin mirasçısı da olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, mirasbırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmakta haklı ve makul nedenleri bulunduğu, asıl amaç ve iradesinin mirastan mal kaçırmak değil, bakımını temin etmek olduğu, anılan sözleşme uyarınca davalıya yapılan temliklerin muvazaalı olmadığı; mirasbırakanın, ... isimli kişiyle mirasçılık ilişkisi ispatlanamadığından buna yönelik taleplerin de yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın davacılar tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1930 doğumlu mirasbırakan ...’in bekar ve çocuksuz olarak 11.03.2015 tarihinde ölümü üzerine amcasının torunu olan davacı ... ile amcasının oğlu olup 04.02.2016 tarihinde ölen...’in davacı eşi Sevim ile davacı çocukları ...ve Ayşe ...’in mirasçı kaldıkları; mirasbırakanın, ... isimli kişinin mirasçısı olduğunun nüfus kayıtlarından tespit edilememesi nedeniyle davalının bu yöndeki veraset ilamı talebinin reddine karar verildiği, ... 8. Noterliğinin 24.08.2010 tarih 17129 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile mirasbırakan ...’in, bütün taşınır ve taşınmaz mallardaki her türlü hak ve hisselerinin tamamını ölünceye kadar kendisine bakması koşuluyla davalı ...’ya temlik ettiği ve tek taraflı olarak tapuda tescil yetkisi tanıdığı, mirasbırakanın kayden maliki olduğu dava konusu 1586 ada 3 parsel sayılı bahçeli ahşap dükkan vasıflı taşınmazın 14.06.2013 tarihinde, dava konusu 1271 ada 162 parsel sayılı taşınmazda bulunan 2, 5, 6 no’lu bağımsız bölümler ile 2956 ada 116 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 no’lu bağımsız bölümün ise 02.02.2012 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi gereğince davalı adına tescil edildiği, mirasbırakanın aynı zamanda ... 8. Noterliğinin 24.08.2010 tarih 17130 yevmiye no’lu vekaletnamesi ile kayden maliki olduğu dava dışı 988 ada 11, 12, 13, 14 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazların satışı konusunda davalının oğlu olan dava dışı ...’yu vekil tayin ettiği, anılan dayanak vekaletname uyarınca dava dışı 988 ada 11, 12, 13, 14 parsel sayılı taşınmazların 20.02.20213 tarihinde, yani ölünceye kadar bakma sözleşmesinin düzenlenme tarihinden sonra dava dışı ... ve ... Vakfına satış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince, sözleşme tarihinde 80 yaşında olup, yalnız yaşayan ve çok çeşitli hastalıkları bulunan mirasbırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle tüm mal varlığını mirasçısı olmayan ancak bakımıyla ilgilenen davalıya temlik ettiği, mirasbırakanın kayden maliki olduğu dava konusu dört adet daire ile bir adet bahçeli ahşap dükkan vasıflı taşınmazın ölünceye kadar bakma sözleşmesi uyarınca davalı adına tescil edildiği, mirasbırakanın maliki olduğu dava dışı dört parça arsa vasıflı taşınmazın ise ölünceye kadar bakma sözleşmesinden sonra davalının dava dışı oğlu ... tarafından mirasbırakana vekaleten hareketle dava dışı bir vakfa satıldığı, mirasbırakanın başkaca taşınmazı bulunmadığı, dava konusu taşınmazların devir tarihi itibariyle toplam değerinin 15.400.000,00 TL, dava dışı vakfa satılan taşınmazların değerinin ise 3.683.200,00 TL olarak keşfen saptandığı, dava tarihi itibariyle dava konusu taşınmazlar ile dava dışı vakfa satılan taşınmazların toplam değerinin 25.504.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır. Değinilen somut olgular ve yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca, sözleşme tarihinde mirasbırakanın içinde bulunduğu durum ve koşullar nazara alındığında bakıma ihtiyacı olduğunda tereddüt bulunmamakla birlikte, dava konusu taşınmazların kıymeti oldukça yüksek olup, mirasbırakanın taşınmazlarının geliri ile ya da tek bir taşınmazını devretmek suretiyle bakımını temin edebilecekken, bütün mal varlığını davalıya temlik etmiş olması gözetildiğinde bunun makul karşılanabilecek sınırı aştığı kuşkusuzdur. Üstelik sözleşme tarihinden sonra mirasbırakanın dava dışı dört parça taşınmazının satış yoluyla dava dışı vakfa devredilmesinin de ölünceye kadar bakma sözleşmesindeki muvazaayı ortaya koyduğu açıktır.
Hal böyle olunca, ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle davalıya temlik edilen dava konusu taşınmazlar yönünden temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... ... 28. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacılar vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 30/03/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mal kaçırma kastı ile değil, gerçekten bakım karşılığı yapıldığının anlaşılmasına göre, davanın reddine karar verilmiş olması doğru olup; hükmün onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.