Mahkemece, dava konusu yerin 2863 sayılı kanun çerçevesinde sit ve koruma alanında olup olmadığının; yol fazlası veya terkedilen yol ise eylemli olarak yol olmaktan çıkarıldığı tarihten itibaren kazanma koşulları ve süresinin geçip geçmediğinin araştırılması ve varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
SH ile Eminönü Belediye Başkanlığı aralarındaki zilyetliğin korunması davasının kabulüne dair İstanbul 2. Sulh Hukuk Hakimliğinde verilen 24.02.2005 gün ve 423/199 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay’ca incelenmesi Davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 25.10.2005 salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı Eminönü Belediye Başkanlığı vekili Av. YG ve karşı taraftan SH bizzat ve vekili Av. SÇ geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı SH vekili, dava konusu 579 ada 18 ve 19 parsellerin yol olarak kullanılmak üzere İstanbul Belediyesince kamulaştırılarak tapu sicilinden silindiğini, ancak yol olarak kullanılmayıp yol fazlası olduğunu, 40 yılı aşkın zamandan beri vekil edeninin ve satın aldığı kişilerin zilyetlik ve tasarruflarında bulunduğunu kazanma koşullarının oluştuğunu, davalı Eminönü Belediye Başkanlığının üzerindeki evi yıkacağını bildirmek suretiyle taciz ettiğini belirterek davalı Belediyenin haksız elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Eminönü Belediye Başkanlığı vekili, taşınmazların yol yapılmak üzere kamulaştırıldığını, bu şekilde kamusal taşınmaz niteliğini kazandığını, imar planında 1. derece koruma alanında ve yüksek eğitim tesis alanında kaldığını, özel mülkiyet konusu yerlerden olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, yol fazlası olan taşınmazın davacının ev ve bahçe olarak zilyetlik ve tasarrufunda bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Eminönü Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
579 ada 18 parsel, 20.04.1931 tarihinde "Aslen" denilmek suretiyle dava dışı R kızı H adına tescil edilmiş, sonraki tarihlerde satışlar nedeniyle yine dava dışı gerçek kişiler adına tescilli iken 28.08.1959 gün 285 yevmiye ile kamulaştırma nedeniyle tapu sicilinden terkin edilmiştir. Aynı ada 19 parsel, 29.1.1931 tarihinde yine "Aslen" denilerek MR adına tescil edildikten sonra mirasçılarına intikal etmiş, 16.05.1958 gün 1831 yevmiye ile kamulaştırma nedeniyle tapu sicilinden terkin edilmiştir. Dosya arasında bulunan İstanbul Belediye Başkanlığının 30.09.1957 gün 6278 sayılı Encümen kararına göre dava konusu her iki taşınmazda kamulaştırılmıştır.
Taşınmazın bulunduğu yerde yapılan keşif sonunda teknik, inşaat ve hukukçu bilirkişiler tarafından birlikte düzenlenen O 1.11.2004 tarihli rapor ve ekindeki krokiye göre, uyuşmazlık konusu taşınmazların bir bölümü Bozdoğan Caddesinin kaldırımı olarak kullanılmakta, kalan bölümünü davacı ev ve bahçe olarak kullanmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun "Kamu Malı" başlıklı 16. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, yol, meydan, köprü gibi orta malları haritasında gösterilmekle yetinilir.
Aynı Kanunun 18. maddesine göre ise, Orta malları Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez. Ancak bu niteliğini yitiren yerlerin koşulları mevcut olduğu taktirde kazanılması mümkün olabilir. Nitekim, 2644 sayılı Tapu Kanununun 21. maddesinde, Köy ve belediye sınırları içinde kapanmış yollarla yol fazlaları köy veya belediye namına tescil olunur, denilmektedir.
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamalarına göre, tapuya tescil edilmemiş terkedilmiş yollar ile yol fazlası yerler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve Türk Medeni Kanununun 713. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi durumunda zilyetlik ile kazanılması mümkündür.
Somut olayda mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli değildir. Davacı vekili, dilekçesinde tanık deliline dayandığı halde mahkemece tanık listesini sunması için süre ve imkan verilmemiştir. Dava konusu taşınmazlara ilişkin tapu kayıtlarının beyanlar hanesinde vakıf malı olduğu belirtildiği halde mahkemece bu husus üzerinde durulmadığı gibi. davalı Belediye vekili cevabında taşınmazların 1 .derecede koruma alanında kaldığını savunmuş olmasına karşın sit alanı içinde kalıp-kalmadığı araştırılmamıştır. Kural olarak vakıf malları kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemezler. Bundan ayrı; 2863 sayılı Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların koruma alanlarının zilyetlikle kazanılamayacağı açıklanmıştır. 27.7.2004 tarihinde yayınlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 5226 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 5. maddesi ile 2863 sayılı Kanunun 11. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan "koruma alanları" ibaresinden sonra gelmek üzere "sit alanları" ibaresi eklenmiştir. 11. maddeye yapılan bu ekleme ile korunması gerekli kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanları yanında sit alanlarının da zilyetlik yolu ile kazanılması yasaklanmıştır.
Öncelikle davacı vekiline tanık listesini sunması için süre ve imkan verilmeli. diğer yandan bölgeye ilişkin sit alanı ile ilgili belge ve harita ilgili kurumdan getirildikten sonra taşınmazın bulunduğu yerde yeniden keşif yapılmalıdır. Dava konusu taşınmazın kamuya açık yol ve kaldırım olarak kullanılıp-kullanılmadığı duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmeli, yol fazlası veya terk edilen bir yol ise, eylemli olarak yol olmaktan çıkarıldığı tarihten itibaren kazanma süresi ve koşullarının geçip geçmediğinin bildirildiği taktirde tanıklardan sorulup açıklığa kavuşturulmalı. Harita ve arkeoloji mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulundan sit alanı içinde kalıp-kalmadığı yönünde rapor alınmalıdır. Sit alanı içinde kalması veya kamuya açık yol olarak kullanılması durumunda davanın reddi. aksi durumda ise diğer kazanma koşullarının da gerçekleşmiş olması koşulu ile davanın şimdiki gibi kabulüne karar verilmesi düşünülmelidir. Ayrıca tapu kaydının beyanlar hanesindeki Vakıf Şerhi nedeniyle sahih yada, gayrisahih vakıf malı olup olmadığının araştırılması gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan gerekçeler nedeniyle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 400 YTL. Avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında Avukat marifetiyle temsil olunan davalı Eminönü Belediye Başkanlığı’na verilmesine ve 11.20 YTL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 25.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR