Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının 01.05.1999-31.03.2010 tarihleri arasında davalı tarafa ait ...’ta bulunan 3 Numaralı Verem Savaş Dispanserinde hizmetli olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından davacının görev yaptığı birimin Sağlık Bakanlığı’na ait ...’da bulunan Verem Savaş Dispanseri’ne taşınacağı gerekçesiyle feshedildiğini, feshin geçerli bir sebebe dayanmadığını, işyerine davacı ile aynı nitelikte yeni işçilerin alındığını ileri sürerek feshin geçersizliğinin tespitine ve davacının işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının görev yaptığı binanın mülkiyetinin davalı derneğe ait olup, Sağlık Bakanlığı lehine 99 yıllığına intifa hakkı tesis edildiğini, böylece bakanlığına bağlı ... Merkez Verem Savaş Dispanseri ve İl Tüberküloz Koordinatörlüğü, Bölge Tüberküloz Laboratuvarı ve ... 3 Numaralı Verem Savaşı Dispanseri’nin burada faaliyet gösterdiğini, ancak bu birimlerin bir başka yere taşındığını ve mülkiyeti kendilerine ait yeni binada kendi personelleri ile hizmet vermeye başladığını, derneğin ise davacıyı çalıştırabileceği başka işyerinin bulunmadığını, derneğe davacı ile aynı nitelikte yeni işçi alımının söz konusu olmadığını, bu bakımdan feshin geçerli sebebe dayandığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının iş sözleşmesinin işyerinin taşınması sebebiyle feshedildiği, ancak davalıya ait işyerinin ... sınırları içinde bir başka yere taşındığı, tanık anlatımlarına göre davacının davalı derneğe ait ...'taki hastanede ya da Cebeci'deki merkezlerde dahi istihdam edilme olanağı bulunduğu, feshin son çare olma ilkesine uygun davranılmadığı gerekçesiyle feshin geçersizliğinin tespitine ve davacının işine iadesi gerektiğine dair hüküm kurulmuştur.
Mahkemece verilen karar yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkeme kararı, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 21.05.2012 tarih, 2011/6362 esas, 2012/10788 karar sayılı kararı ile, davacının fesih sırasında ...'taki 3 Numaralı Verem Savaş Dispanserinde Tüberküloz Koordinatörlüğü biriminde çalıştığı, bu birimin ...'ndaki Sağlık Bakanlığına ait Verem Savaş Dispanseri'ne taşındığı, iş sözleşmesinin orada davacıyı çalıştırabilecek yer olmadığı için feshedildiği, davacının çalıştığı birimin kapatılması ya da başka yere nakledilmesi durumunda feshe son çare olarak başvurulduğunun kanıtlanması halinde feshin geçerli sebebe dayandığının kabulü gerektiği, buna göre mahkemece her ne kadar tanık anlatımlarına göre sonuca gidilmiş ise de, somut olayda tanık anlatımlarının yeterli olmadığı, uzman bilirkişilerden rapor alınmak suretiyle davacının davalı derneğin ...'daki diğer işyerlerinde çalıştırılma olanağı olup olmadığının belirlenmesi, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma doğrultusunda yeniden araştırma yapılarak, davalıya ait işyerinde 2010 yılının Ocak ayında işçi sayısının 50 olduğu, bu sayının iş sözleşmesinin feshedildiği 2010 yılının Mart ayında 47 işçiye, 2013 yılının Temmuz ayında ise 42 işçiye düştüğü, fesihten sonra davacının da yapabileceği işleri yapmak üzere yeni işçi alınmamış olmasının yanı sıra, gelen davalı başkanlık yazısı ve ekinde belirtilen ve davadan sonra işe alındığı anlaşılan 2 hizmetlinin de bayan olmasının dışında, iş sözleşmesi çeşitli nedenlerle sona eren diğer işçilerin de yerine yenilerinin alınmamış olması karşısında, davacının derneğe bağlı başka bir işyerinde veya başka bir görevde çalıştırılmaya devam edilmesinin mümkün olmadığı ve iş sözleşmesinin geçerli sebeple feshedildiği sonucuna ulaşılarak davanın reddine dair hüküm kurulmuştur.
Temyiz:
Mahkemenin davanın reddine dair kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Kararının Özeti:
Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 08.05.2014 tarih, 2014/10760 esas, 2014/11921 karar sayılı kararında, davacı tarafın yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddine, usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
Bireysel Başvuru:
Kesinleşen karara karşı davacı taraf Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur
Anayasa Mahkemesi Kararının Özeti:
Anayasa Mahkemesince, başvurucunun işyerinin taşınması ve yeni birimde hizmetliye ihtiyaç olmaması nedeniyle iş sözleşmesinin sona erdirildiğini ancak fesih tarihinden sonra dört kişinin hizmetli olarak işe alındığını, bu olguya dayanarak feshin geçerli bir nedene dayanmadığına ilişkin itirazlarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçeyle cevaplandırılmadığını ileri sürdüğü, dosya kapsamına alınan resmi kurum yazıları ve elde edilen delillere göre fesih ve dava tarihinden sonraki süreçte davalı işverenin 15.04.2010 – 02.04.2012 - 05.06.2012 ve 17.12.2014 tarihlerinde üçü kadın, biri erkek olmak üzere dört kişiyi hizmetli olarak işe aldığı, mahkemece "2010 yılının Ocak ayında davalı dernekçe çalıştırılan işçi sayısının 50 olduğu, bu sayının iş akdinin feshi tarihinde 47'ye, Temmuz 2013 döneminde ise 42'ye düştüğü, davacının iş akdinin feshinden sonra davacının yapabileceği işleri yapmak üzere yeni işçi alınmadığı, davadan sonra işe alındığı anlaşılan 2 hizmetlinin de bayan olmasının dışında, iş akdi çeşitli nedenlerle sona eren diğer işçilerin de yerine yenilerinin alınmadığı, bu açıdan, davacının derneğe bağlı başka bir işyerinde veya başka bir görevde çalıştırılmasının mümkün olmadığı" gerekçesine dayanarak hüküm kurduğu, Dairenin ise formül kararla hükmü onadığı, başvurucunun yargısal süreçte, iş sözleşmesinin feshine dayanak gösterilen olgunun gerçekliğinin mevcut delillere göre kabul edilebilir nitelikte olmadığı, başka bir ifadeyle Mahkemenin gerekçeli kararındaki kabule göre fesih tarihinden sonra iki kadın işçi, gelen yazı içeriğine göre üçü kadın, biri erkek olmak üzere dört işçinin farklı tarihlerde işyerinde istihdam edilmesine rağmen hangi objektif ve kabul edilebilir nedenlerle işe devam edemeyeceği, dolayısıyla fesih nedeninin geçersiz olduğuna yönelik esaslı iddialarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı, başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren ve uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararında değerlendirilmediği, dava koşullarında bu taleple ilgili olarak hangi gerekçelerle ret kararı verildiğinin makul ve kabul edilebilir ölçüde ortaya konulmadığı gerekçesiyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak bu yöndeki iddianın kabul edilebilir olduğuna, kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Anayasa Mahkemesinin kararından sonra yeniden yapılan yargılama sonucunda, iş sözleşmesinin feshedildiği 31/03/2010 tarihinden sonra davacı ile aynı işi yapan 3 kadın 1 erkek hizmetlinin işe alındığı, buna göre davalının feshin geçerli nedene dayandığını kanıtlayamadığı, bilirkişi raporunun denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli görüldüğü gerekçesiyle feshin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine dair hüküm kurulmuştur.
Temyiz:
Karar yasal süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasındaki ilk uyuşmazlık, tarafların adil yargılama hakkı bağlamında gerekçeli karar hakkının ihlal edilip edilmediği noktasındadır.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına göre herkes adil yargılanma hakkına sahiptir. Bu hak, gerekçeli karar hakkını kapsar. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasındaki "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." hükmü ile, mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (c) bendinde, kararın “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermesi gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, Anayasa Mahkemesi’nin (davacı) başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine dair kararı üzerine, yeniden yapılan yargılama sonucunda “davacının iş sözleşmesinin feshedildiği 31/03/2010 tarihinden sonra davalı tarafından aynı görevde 3 kadın 1 erkek hizmetlinin işe alındığı, işe alınanların niteliği dikkate alındığında davacı ile aynı nitelikte olduklarının kabulünün yerinde olacağı davalının feshin geçerli nedene dayandığını kanıtlayamadığı” gerekçesi ile feshin geçersizliğinin tespitine dair hüküm kurulmuştur. İlk derece mahkemesince, her ne kadar davacı yönünden Anayasa Mahkemesi kararında ifade edilen anayasaya aykırılık giderilmiş ise de, kararın 6100 sayılı Kanunu’nun 297. maddesinin ( c) bendinde ifade edilen unsurları içermediği görülmektedir. Adil yargılanma hakkı bağlamında gerekçeli karar hakkı, sadece davacının yahut davalının değil, yargılama faaliyetine katılan tüm tarafların anayasal hakkıdır. Mahkemece, dosya kapsamındaki deliller ile iddia ve savunmanın birlikte değerlendirilmesi suretiyle bir sonuca varılması ve açıklanan tüm yönler tartışılarak tarafların adil yargılanma hakkının sağlanması gerekirken, ‘fesih tarihinden sonra davacı ile aynı işi yapan 3 kadın 1 erkek hizmetlinin işe alındığı işe alınanların niteliği dikkate alındığında feshin geçerli nedene dayandığının kanıtlanamadığı’ şeklindeki soyut bir gerekçe ile yetinilmesi yerinde değildir. Yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması, açıklanan anayasal ve yasal düzenlemelere açıkça aykırıdır.
Taraflar arasında çözümü gereken ikinci uyuşmazlık, feshin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, işverence feshin son çare olması ilkesine uygun hareket edilip edilmediği noktasındadır.
4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin geçerli sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşveren ispat yükünü yerine getirirken, öncelikle feshin biçimsel şartlarına uyduğunu, daha sonra, içerik yönünden fesih sebeplerinin geçerli (veya haklı) olduğunu ispatlayacaktır. Feshin işletme, işyeri ve işin gerekleri sebepleri ile yapıldığı ileri sürüldüğünde, öncelikle bu konuda işverenin işletmesel kararı aranmalı, bağlı işveren kararında iş görme ediminde ifayı engelleyen, bir başka anlatımla istihdamı engelleyen durum araştırılmalı, işletmesel karar ile istihdam fazlalığının meydana gelip gelmediği, işverenin bu kararı tutarlı şekilde uygulayıp uygulamadığı (tutarlılık denetimi), işverenin fesihte keyfi davranıp davranmadığı (keyfilik denetimi) ve işletmesel karar sonucu feshin kaçınılmaz olup olmadığı (ölçülülük denetimi-feshin son çare olması ilkesi) açıklığa kavuşturulmalıdır.
Dosya kapsamına göre, davacının görev yaptığı davalıya ait binada, ... Merkez Verem Savaş Dispanseri ve İl Tüberküloz Koordinatörlüğü, Bölge Tüberküloz Laboratuvarı ve ... 3 nolu Verem Savaşı Dispanserinin faaliyet gösterdiği ancak bu birimlerin Sağlık Bakanlığına ait bir başka semtteki binaya taşındığı ve bu yeni binada kendi personelleri ile hizmet vermeye başladıkları anlaşılmaktadır. Bu itibarla davacının fesih taihinde mevcut işyerinde fiilen çalışmaya devam etmesinin mümkün olmadığı açıktır. Somut olayda işyerinde yapısal bir değişiklik söz konusu olup, bu halde geçerli sebep mevcut ise de; geçerli sebeple fesih hakkının ölçülü kullanılıp kullanılmadığı, bu bağlamda feshin son çare olup olmadığı denetlenmelidir. Davalı işveren bir dernek olarak faaliyet göstermekte olup, davacının çalıştırılabileceği başka işyeri bulunmadığını, davacının yerine davacı ile aynı işi yapan başka işçi işe alınmadığını savunmuştur. Dosya kapsamından, davalı derneğin fesih tarihi itibariyle Cebeci’de merkez işyerinin, dispanserlerinin ve ayrıca bir de hastane işyerinin bulunduğu belirlenmektedir. Bu işyerlerinden Cebeci’de 5 işçi çalıştığı ve bunlar arasında hiç hizmetli olmadığı; 7 no’lu Dispanserde bir hizmetli çalıştığı ve bu işçinin hiç değişmediği, hastane işyerindeki toplam çalışan sayısının 37 olduğu ve bunlardan 10 tanesinin hizmetli olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, davacının bu işyerlerinden birinde çalıştırılma imkanı olup olmadığı ile ilgilidir. Davalı taraf, bu işyerlerine davacı ile aynı nitelikte işçi alınmadığını ve davacının çalışabileceği bir işin bulunmadığını savunmaktadır. Gerçekten de hastane işyeri dışındaki işyerlerine, fesih tarihinden önceki ve sonraki dönemde yeni işçi alımının olmadığı net bir biçimde tespit edilmektedir. Kayıtlara göre bu işyerleri için işverenin savunması yerinde ise de, uyuşmazlık, fesih tarihinden sonra davalı derneğe ait hastane işyerinde ‘hizmetli’ olarak çalıştırılmak üzere yeni işçi alınmış olması noktasındadır. Davacı taraf da, kendisinin yerine bu işçilerin tercih edilmiş olmasının feshin son çare olması ilkesine aykırı düştüğü iddiasındadır. Davacının sözleşmesinin 31.03.2010 tarihinde feshedildiği, bu tarihten sonra 15.04.2010 tarihinde ve 05.06.2012 tarihinde iki kadın işçi, 02.04.2012 tarihinde bir erkek işçi ve 17.12.2014 tarihinde bir diğer kadın işçinin işe alındığı anlaşılmaktadır. Davalı taraf, kadın işçilerin hastanenin yatan kadın hasta katında görev yapmak üzere işe alındığını savunmuş, bu husus davalı tanığı tarafından da ifade edilmiştir. İhlal kararından önce yapılan yargılama sırasında düzenlenen bilirkişi raporunda, derneğe ait hastanenin 42 yataklı olduğu ve hizmetlilerin görev yapacakları yataklı bölümlerin kadın ve erkek ayrımına tabi olduğu belirtilmiş olup, yapılan iş aynı ise de, çalışılan fiziki alan gereği somut durumun kadın ve erkek işçi yönünden farklılık gösterdiği açıktır. Bu halde işverence, kadın hastaların bulunduğu hastane işyerinde, erkek hizmetli yerine kadın hizmetli çalıştırılmasının tercih edilmesi makul ve objektif bir sebeptir. Feshin son çare olması ilkesinin uygulanabilmesi için, işverenin davacıyı fiilen ve gerçekten çalıştırılabileceği bir başka işin ve işyerinin bulunması gerekir. Niteliği gereği kadın işçinin çalıştırılması gereken bir iş, davacının fiilen çalışabileceği bir iş değildir. Böyle bir durumda işverence feshin son çare olması ilkesine aykırı davranıldığından söz edilemez.
Diğer taraftan, somut olayda iş sözleşmesinin fesih tarihinden sonra işe alınan işçilerin, işe alınma tarihi yönünden de bir değerlendirme yapılması gerekmektedir. Dosya kapsamından, bir kadın işçinin 05.06.2012 tarihinde, diğerinin 17.12.2014 tarihinde, erkek işçinin ise 02.04.2012 tarihinde işe alındığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin fesih tarihi 31.03.2010 tarihidir. Bu tarihten sonra, 15.04.2010 tarihinde işe alınan kadın işçi dışında, işyerine iki yıl süre ile yeni işçi alınmadığı dosya kapsamından tespit edilmektedir. Feshin kaçınılmazlığı ve ölçülülüğüne yönelik değerlendirmede, işyerine fesih tarihinden önceki ve sonraki ‘makul süre’ içinde yeni işçi alınıp alınmadığı belirleyicidir. Bu makul sürenin belirlenmesinde ise, bir tarafta işçinin çalışma özgürlüğünün güvence altına alınması, diğer tarafta işverenin girişim özgürlüğünün temini rol oynar. Her iki özgürlüğün karşı karşıya geldiği durumda, işçinin menfaatleri ile işverenin menfaatleri tartılmalı, bu menfaatlerin karşılaştırılmasında bir denge sağlanmaya çalışılmalıdır. Somut olayda, fesih tarihinden iki yıl geçtikten sonra hastane işyerine erkek hizmetli işçi alındığı anlaşılmaktadır. Aradan geçen süre dikkate alındığında, işverenin işyerinin değişen ve yeni ortaya çıkan ihtiyaçları doğrultusunda yeni işçi alımı yapabileceğinin kabulü hayatın olağan akışına uygundur. Bir diğer ifade ile işverenin fesih tarihinden iki yıl sonra işyerine aynı nitelikte yeni bir işçi alması, feshin ölçülülüğü ilkesine ters düşmez. Aksine, işverenin fesih tarihinden iki yıl sonra dahi yeni işçi işe alamayacağına yönelik bir kabul, işverenin anayasal hakkı olan sözleşme (teşebbüs) hürriyetine aşırı müdahale anlamına gelir. İşçinin çalışma özgürlüğünün temini için, işverenin sosyal ve ekonomik menfaatlerine zarar verecek ölçüde uzun bir süre içinde ölçülü davranma borcu altında olduğu kabul edilmemelidir. Açıklanan sebeplerle, somut olayda işyerine fesih tarihinden iki yıl geçtikten sonra, davacı ile aynı işi yapmak üzere yeni işçi alınmış olması feshi geçersiz kılmaz. Dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda feshin geçerli sebebe dayandığı, işverenin feshin son çare olması ilkesine uygun davrandığı açık olup, davanın reddi gerekmektedir. Mahkemece yetersiz gerekçe ve hatalı hukuki değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozularak ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :
Yukarıda belirtilen sebeplerle;
Mahkemenin yukarıda tarih, esas ve karar numaraları belirtilen kararlarının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
Davanın REDDİNE,
Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 59,30 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 17,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 42,15 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
Davacının yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, davalı tarafından yapılan 51,50 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan tarifeye göre 4.080,00 TL ücreti vekâletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Taraflarca yatırılan gider avanslarından varsa kullanılmayan bakiyelerinin ilgili tarafa iadesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde 23.03.2021 tarihine kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.
KARARI YAZDIR