Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ... ada ... sayılı parselde irsen paydaş olduklarını, davacılardan ... ve ... hakkındaki icra takibi sırasında anılan davacıların paylarına hacizler konulması üzerine davalı ile birlikte bir kısım paydaşlar tarafından ... ve ... aleyhine ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/287 E. sayılı dosyası üzerinden paydaşlıktan çıkarılma istemi ile açılan davanın Mahkemenin 2010/1114 K. sayılı ilamı kabul edildiğini, kararı temyiz etmeleri sonucu Yargıtay'ca bozulduğunu ancak satışın engellenmesi ve üzerinde kat mülkiyeti ve irtifakı kurulmayan binanın bütünlüğünün korunması amacıyla temyiz sonrası davayı kabul ettiklerini,hükmen tescil ilamı ile davacılar ... ve ...'ın paylarının amcaları dava dışı ... adına tescil edildiğini,davacılar ... ve ...'ın borçlarını ödemeyi davalı ...'ın üstlenmesi üzerine ...'ın davacı ... ve ...'ın paylarını, diğer davacılar ... ve ...'ün de paylarını bizzat satış aktiyle davalıya temlik ettiklerini borcu ödemeye hazır oldukları halde davalı tarafından aleyhlerine elatmanın önlenmesi davası açıldığını, 07.02.2012 tanzim tarihli ihtarnamede ve 17.12.2012 tarihli sözleşmede öngörüldüğü anlamda taşınmazdaki paylarının bedelsiz olarak inançlı işlemlerle davalıya intikal ettirildiğini ileri sürerek paylarına hasren tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacı ... ve ...'ün taşınmazlardaki paylarını rızaları ile 120.000 TL bedel karşılığında devrettiklerini, diğer davacılar ... ve ...'ın ise hükmen tescil ilamında depo edilen 147.038,65 TL yi aldıkları gibi ödeme yapmak suretiyle hacizleri kaldırdığını belirtip davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece, “ öncelikle dava konusu taşınmazdaki davacılardan ve ara malik dava dışı Turan'dan intikalleri gösterir şekilde tüm tedavüllü tapu kayıtları ile resmi senet ve hükmen tescil dosyasının getirtilerek incelenmesi, dava konusu taşınmaz yönünden inançlı işlem savına göre yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapılması, toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirildikten sonra, ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmaz, öncesinde tarafların mirasbırakanı ... adına kayıtlı iken ölümü üzerine 22.04.2003 tarihli işlem ile davacılar ve davalı ile dava dışı mirasçılarına intikal ettiği, aynı işlem ile mirasçılardan dava dışı ...’ın adına intikal eden payını yine dava dışı mirasçı ...’a , dava dışı mirasçılardan ...’in ise payını davacı ...’ya satış yolu ile temlik ettikleri, davacılardan ... ve ...’ün adlarına intikal eden paylarını 16.12.2010 tarihli satış işlemi ile davalı ...’a devrettikleri, 05.05.2011 tarihli resmi senet ve ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/1745 E-2009/953 K sayılı ve 10.11.2009 tarihli ilamı ile dava konusu taşınmazdaki elbirliği mülkiyetinin paylı mülkiyete çevrildiği, daha sonra davacılardan ... adına kayıtlı 3/64 payın ve davacı ... adına kayıtlı 9/448 payın 28.06.2011 tarihli işlem ile hükmen (... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/573 E-2011/530 K sayılı ve 19.04.2011 tarihli ilamı ile) dava dışı mirasçı ... adına kayıtlı hale geldiği, dava dışı ...’ın söz konusu payları 14.08.2012 tarihli satış işlemi ile davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
Somut olaya gelince; davacıların yazılı delil olarak dayandıkları 17.12.2012 tarihli belgede, davalının imzası bulunmadığı gibi mahkemece hükme esas alınan davalı ...’ın 16.05.2017 tarihli duruşmadaki beyanınında ve davalı tarafından gönderilen e-mailde de inanç sözleşmesinin varlığını gösterir kabul ya da ikrarın bulunduğunu söylebilme olanağı da yoktur. Davacılar yemin deliline de dayanmamışlardır. Anılan beyanlar ve e-mail içeriğinden temlikin iradi yapıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile davacılar tarafından dava konusu taşınmazın temlikinin inançlı işleme dayalı olarak yapıldığı hususu ispat edilememiştir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davalı vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davacılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR