ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Terör Örgütü İle Bağlantılı Olma Nedeniyle İhaleden Yasaklanma

25-12-2021 - 383

Terör Örgütü İle Bağlantılı Olma Nedeniyle İhaleden Yasaklanma


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Anayasa Mahkemesi
2019/2762
2019/2762
2021-11-17





I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı bulunduğu gerekçesiyle verilen ihaleden iki yıl süreyle yasaklanma kararına karşı açılan davada esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının, ihale sözleşmesinin feshedilmesi ve geçici teminatın irat kaydedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/1/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, merkezi Nevşehir'de olan bir limitet şirkettir.

10. Başvurucu, Kulu İlçe Millî Eğitim Müdürlüğünce (İdare) 28/8/2017 tarihinde yapılan "Kulu İlkokul, Ortaokulları ve Anaokuluna torbalanmış linyit kalorifer kömürü alımı" ihalesinde teklif sunmuş ve ihale başvurucu üzerinde kalmıştır. Başvurucu ile İdare arasında 5/10/2017 tarihinde sözleşme imzalanmıştır.

11. Nevşehir İl Emniyet Müdürlüğünce (Emniyet Müdürlüğü) başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda İdareye gönderilen 6/10/2017 tarihli yazıda başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) müzahir bankada 17/12/2013-2/6/2016 tarihleri arasında 504 adet hesap hareketinin bulunduğu belirtilerek bu bilginin ilgili mercilerden teyit edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

12. İdare 26/10/2017 tarihinde sözleşmeyi "güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığı" gerekçesiyle feshetmiştir. Başvurucunun yatırdığı 19.950 TL geçici teminat da gelir olarak kaydedilmiştir. Başvurucu, sözleşmenin feshedilmesine ilişkin işleme karşı 27/10/2017 ve 14/11/2017 tarihlerinde İdare nezdinde itirazda bulunmuştur. İdare 28/11/2017 tarihli yazıyla itirazı reddetmiştir. Başvurucunun ihalenin feshi ve geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin işlemlere karşı dava açtığına dair herhangi bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır.

13. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından başvurucu hakkında 18/1/2018 tarihli işlemle iki yıl süreyle ihaleye katılmaya yasaklama kararı verilmiştir. Karar 18/1/2018 tarihli ve 30335 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.

14. Başvurucu iki yıl süreyle ihaleye katılmaya yasaklama kararına karşı 25/1/2018 tarihinde Ankara 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 11., 17. ve 58. maddeleri uyarınca ihaleden yasaklılık kararı verilebilmesi için Kanun'un 11. maddesinde belirtilen fiillerin işlendiğinin tespit edilmiş olması ve yasaklama kararının fiilin tespitini izleyen günden itibaren 45 gün içinde verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dilekçede yasaklanmış fiilin işlendiğinin ihaleyi yapan idarece tespit edilmesinin ve yasaklama kararının ihaleyi yapan idarece verilmesinin zorunlu olduğu, bu sebeple Millî Eğitim Bakanlığının Emniyet Müdürlüğünün yaptığı tespite dayalı olarak yasaklama kararı vermiş olmasının hukuka aykırı bulunduğu ifade edilmiştir. Fiilin tespitinden itibaren 45 gün içinde yasaklama kararı verilmiş olması gerektiğini vurgulayan başvurucu, Kanun'un bu konuda yoruma gerek bırakmayacak kadar açık olduğu ve olayda yasaklama kararının 45 günlük süreden sonra verildiği iddia edilmiştir. Başvurucu ayrıca terör örgütüyle iltisaklı ve irtibatlı olduğuna dair hiçbir bilgi bulunmadığını ve Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında kalan fiiller için yasaklama kararı verilmesinin de hukuken mümkün olmadığını savunmuştur.

15. Mahkeme 31/5/2018 tarihli ara kararıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanlığından (TMSF) başvurucunun Bank Asyadaki hesap hareketlerinin gönderilmesini istemiştir. TMSF istenen bilgiyi 18/6/2018 tarihli yazıyla bir CD içinde Mahkemeye göndermiştir.

16. Mahkeme 6/7/2018 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, Emniyet Müdürlüğünce yapılan arşiv araştırması neticesinde başvurucunun FETÖ/PDY'ye müzahir bankada 17/12/2013-2/6/2016 tarihlerinde 504 adet hesap hareketinin bulunduğunun belirtildiğine vurgu yapılmıştır. Mahkeme, TMSF'nin gönderdiği hesap hareketlerinin incelenmesinden başvurucunun 17-25 Aralık 2013 tarihlerinden sonra da -9/5/2014 tarihinde- FETÖ/PDY'ye müzahir bankada hesap açtığının anlaşıldığı ve 17/12/2013-2/6/2016 tarihlerinde 504 adet hesap hareketinin bulunduğu hususları dikkate alındığında hakkında FETÖ/PDY'ye irtibat ya da iltisakı olduğunu değerlendirmeye elverişli bilgi ve belgenin bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme 4734 sayılı Kanun uyarınca iki yıl süreyle ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilmesine ilişkin olarak tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediğini belirtmiştir. Mahkeme ayrıca yasaklama kararının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Emniyet Müdürlüğünün tespitine dayalı olarak verilmesinin mevzuata uygun olduğunu ve 45 günlük sürenin de hak düşürücü değil idarenin iç işleyişine ilişkin bulunduğunu ifade ederek başvurucunun yetki ve usule ilişkin itirazlarını da reddetmiştir.

17. Başvurucu, bu karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstinaf dilekçesinde, 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra hesap açılmasının ve hesap hareketleri bulunmasının irtibat ve iltisak tespiti için yeterli olmadığı belirtilmiştir. Başvurucu 17-25 Aralık 2013 tarihinden önce açtığı hesapların ticari saiklerle açıldığını, 9/5/2014 tarihinde açılan hesabın ise kendisinin bilgisi dışında açıldığını savunmuştur. Başvurucuya göre açılan hesap kredi kartından taksitli satış yapmaya yönelik olup para yatırmaya elverişli değildir. Ayrıca bu hesabı muhtemelen hesap çeşitliliğinin sağlanması için bankanın kendisi açmıştır. Başvurucu 17-25 Aralık 2013 tarihinden önce açılan hesapların niteliği ve hareketlerin mahiyetiyle ilgili olarak da açıklamalarda bulunmuş, bunların POS işlemlerine ilişkin olduğunu savunmuştur.

18. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi 29/11/2018 tarihli kararla istinaf istemini esastan kesin olarak reddetmiştir. Nihai karar 27/12/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 25/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 4734 sayılı Kanun'un "İhaleye katılamayacak olanlar" kenar başlıklı 11. maddesinin birinci fıkrasının 31/10/2016 tarihli ve 678 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (678 sayılı KHK) 30. maddesiyle eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 sayılı kararıyla iptal edilen (g) bendini de içeren kısmı şöyledir:

"Aşağıda sayılanlar doğrudan veya dolaylı veya alt yüklenici olarak, kendileri veya başkaları adına hiçbir şekilde ihalelere katılamazlar:

...

g)Terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından bildirilen gerçek ve tüzel kişiler ile bu kapsamda olduğu Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bildirilen yurt dışı bağlantılı gerçek ve tüzel kişiler."

21. 4734 sayılı Kanun'un "Yasak fiil veya davranışlar" kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İhalelerde aşağıda belirtilen fiil veya davranışlarda bulunmak yasaktır:

...

e) 11 inci maddeye göre ihaleye katılamayacağı belirtildiği halde ihaleye katılmak.

Bu yasak fiil veya davranışlarda bulunanlar hakkında bu Kanunun Dördüncü Kısmında belirtilen hükümler uygulanır"

22. 4734 sayılı Kanun'un "İhalelere katılmaktan yasaklama" kenar başlıklı 58. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"17 nci maddede belirtilen fiil veya davranışlarda bulundukları tespit edilenler hakkında fiil veya davranışlarının özelliğine göre, bir yıldan az olmamak üzere iki yıla kadar ... 2 nci ve 3 üncü maddeler ile istisna edilenler dahil bütün kamu kurum ve kuruluşlarının ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı verilir. Katılma yasakları, ihaleyi yapan bakanlık veya ilgili veya bağlı bulunulan bakanlık, herhangi bir bakanlığın ilgili veya bağlı kuruluşu sayılmayan idarelerde bu idarelerin ihale yetkilileri, il özel idareleri ve bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmelerde İçişleri Bakanlığı; belediyeler ve bunlara bağlı birlik, müessese ve işletmelerde ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından verilir.

Haklarında yasaklama kararı verilen tüzel kişilerin şahıs şirketi olması halinde şirket ortaklarının tamamı hakkında, sermaye şirketi olması halinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar hakkında birinci fıkra hükmüne göre yasaklama kararı verilir. Haklarında yasaklama kararı verilenlerin gerçek veya tüzel kişi olması durumuna göre; ayrıca bir şahıs şirketinde ortak olmaları halinde bu şahıs şirketi hakkında da, sermaye şirketinde ortak olmaları halinde ise sermayesinin yarısından fazlasına sahip olmaları kaydıyla bu sermaye şirketi hakkında da aynı şekilde yasaklama kararı verilir.

İhale sırasında veya sonrasında bu fiil veya davranışlarda bulundukları tespit edilenler, idarelerce o ihaleye iştirak ettirilmeyecekleri gibi yasaklama kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar aynı idare tarafından yapılacak sonraki ihalelere de iştirak ettirilmezler.

Yasaklama kararları, yasaklamayı gerektiren fiil veya davranışın tespit edildiği tarihi izleyen en geç kırkbeş gün içinde verilir. Verilen bu karar Resmi Gazetede yayımlanmak üzere en geç onbeş gün içinde gönderilir ve yayımı tarihinde yürürlüğe girer. Bu kararlar Kamu İhale Kurumunca izlenerek, kamu ihalelerine katılmaktan yasaklı olanlara ilişkin siciller tutulur.

İhaleyi yapan idareler, ihalelere katılmaktan yasaklamayı gerektirir bir durumla karşılaştıkları takdirde, gereğinin yapılması için bu durumu ilgili veya bağlı bulunulan bakanlığa bildirmekle yükümlüdür."

23. Anayasa Mahkemesinin 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasına 1/2/2018 tarihli ve 7071 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'la kanunlaşan 678 sayılı KHK'nın 30. maddesiyle eklenen (g) bendinin iptaline ilişkin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

34. Anayasa’nın 48. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde 'Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir' denilmek suretiyle temel hak ve özgürlükler arasında yer alan çalışma ve sözleşme hürriyeti güvence altına alınmıştır.

35. Kural, terör örgütlerine iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu bildirilen gerçek ve tüzel kişilerin kamu ihalelerine katılamayacaklarını öngörmek suretiyle çalışma ve sözleşme hürriyetini sınırlamaktadır.

36. Anayasa’nın 13. maddesinde 'Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz' denilmiştir. Buna göre çalışma ve sözleşme hürriyetine sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması, kanunla yapılması ve ölçülü olması gerekir.

37. Anayasa’nın anılan maddesinde temel hak ve özgürlüklerin ancak Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen nedenlere bağlı olarak sınırlanabileceği öngörülmüş ise de bu, düzenlendiği maddede hiçbir sınırlama nedenine yer verilmeyen hakların mutlak olduğu ve bunların hiçbir şekilde sınırlanamayacağı anlamını taşımamaktadır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da belirtildiği üzere temel hak ve hürriyetlerin doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu gibi Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallar da temel hak ve hürriyetlerin sınırını oluşturur. Bir başka deyişle temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve objektif uygulama alanının her bir norm yönünden bağımsız olarak değil Anayasa’nın bütünü içerisindeki anlama göre belirlenmesi gerekir.

38. Anayasa’nın 5. maddesinde demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Terörle mücadele ederek kişilerin ve toplumun huzur ve güvenliğini sağlamanın devletin yerine getirmekle yükümlü olduğu ödevler kapsamında kaldığında tereddüt bulunmamaktadır. Bu yönüyle millî güvenliğin sağlanması amacıyla çalışma ve sözleşme hürriyetine sınırlama getirilmesi mümkündür.

39. Kaldı ki kamu ihalelerine katılım, işin doğasından kaynaklanan bazı sınırlamalara tabi olabilir. Kamu hizmetlerinin yerine getirilmesi ve idari faaliyetlerin yürütülmesi bakımından büyük önem arz eden kamu ihalelerinin belirli şartlar ve buna uygun usuller ile gerçekleştirilmesi bir zorunluluktur. Bu kapsamda ihalelere katılacak kişiler için malî, teknik, mesleki yeterlik yanında güvenlik koşullarının da belirlenmesi kaçınılmazdır.

40. Millî güvenlik kuşkusuz kamu ihalelerine katılım yönünden işin doğasından kaynaklanan bir sınırlama sebebi olarak değerlendirilebilir. Bu kapsamda terör örgütleri ile irtibat veya iltisakı tespit edilenlerin kamu ihalelerine katılmamasını öngören kuralın millî güvenlik amacı ile öngörüldüğü ve anayasal anlamda meşru bir amaç taşıdığı söylenebilir. Belirtilen amaca yönelik olarak kanun koyucu tarafından idari önlemler öngörülebileceği açıktır.

41. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında çalışma ve sözleşme hürriyetini sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin bulunması yeterli değildir. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

42. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, § 153). Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, § 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

43. Kuralla terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı bulunan gerçek ve tüzel kişilerin kamu ihalelerine katılamayacakları öngörülmekte olup kuralda geçen iltisaklı kavramı kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramı ise bağlantılı anlamına gelmektedir. Anılan ibareler genel kavram niteliğinde olmakla birlikte Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/89, K.2019/84 sayılı kararında belirtilen nedenlerle bunların katagorik olarak belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez.

44. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.

45. Millî güvenlik bakımından sakınca oluşturabilecek fiil veya durumları nedeniyle kişilerin kamu ihalelerine katılamamalarını düzenleyen kural kanun koyucu tarafından getirilen idari bir önlem niteliğindedir. Bu çerçevede millî güvenliğin sağlanması amacıyla kuralda öngörülen sınırlamaların elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.

46. Bununla birlikte idari önlemlere başvurulabilmesi bu önlemler bakımından sınırsız bir yetkiye sahip olunması anlamını taşımamaktadır. Kural, terör örgütleriyle iltisaklı yahut irtibatlı olma bakımından Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından yapılan bildirimi esas almakta; bu yönde bir bildirim yapılması hâlinde kişilerin otomatik olarak kamu ihalelerine katılamaması veya ihale dışı bırakılması sonucunu doğurmaktadır. Kişiler hakkında ortaya çıkan bu sonuç belli bir süreyle de sınırlı değildir. Ayrıca kuralın, bu konuda yapılacak yargısal denetimin de etkinliğini sınırlayabilecek şekilde düzenlendiği ve yargısal süreçte idari işlem denetlenirken ihaleye katılacak gerçek ve tüzel kişilerin terör örgütleriyle iltisakı yahut irtibatı olduğu konusunda ilgili kolluk biriminin bildiriminin bulunup bulunmadığıyla sınırlı bir denetim yetkisi verdiği anlaşılmaktadır.

47. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından yapılan bildirimin kural olarak ceza soruşturmasına esas alınabilecek nitelikte bilgi ve belgelere dayanma zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle bu kapsamdaki değerlendirmeye esas alınan olay ve olguların istihbarî nitelikte olması kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle kamu ihalelerini gerçekleştiren idarelerce tesis edilecek işlemlerle ilgili yargısal denetim daha da önemli hâle gelmektedir. Ceza soruşturmasına esas alınabilecek nitelikte bilgi ve belgelere dayanma zorunluluğu olmayan güvenlik kurumlarınca yapılacak değerlendirmenin otomatik sonuç doğurması ile idarelere ve idari işlemi denetleyecek mahkemelere gerçek ve tüzel kişilerin terör örgütleriyle iltisakı yahut irtibatı bulunup bulunmadığı hususunda değerlendirme yapma yetkisinin verilmemesi, söz konusu bildirimlerin doğruluğunu denetleme ve gerçek duruma göre idari işlem tesis etme imkânını önemli ölçüde sınırlamaktadır. Kanun’da anılan yetkinin kuralın getiriliş amacına uygun olarak kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki olası keyfilikleri önleyecek yasal güvencelere de yer verilmediği görülmektedir.

48. Belirli bir süreyle sınırlı olmayan ve kamu ihalelerini yapan idareler ile bu işlemleri denetleyecek mahkemelere kural olarak değerlendirme yapma imkânı vermeyen düzenlemenin yukarıda belirtilen sonuçları dikkate alındığında çalışma ve sözleşme hürriyetine yönelik orantısız bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu;

i. 17-25 Aralık 2013 sürecinden önce açtığı dört hesabın ticari amaçlı olduğunu, bu tarihten sonra -9/5/2014 tarihinde- açılan hesaptan da kendisinin haberi olmadığını, muhtemelen banka tarafından hesapların çeşitlendirilmesi amacıyla açıldığını belirtmiştir. Başvurucu bu hesabın para yatırmaya elverişli olmadığını da vurgulamıştır. 17-25 Aralık 2013 sürecinden önce açılan hesapların POS cihazlarından yapılan satışlara ilişkin olduğunu iddia etmiş, hesaplara para yatırılmasının veya hesapta para bekletilmesinin söz konusu olmadığını savunmuştur. Başvurucu, derece mahkemesindeki yargılamalar sırasında bu iddiaları ileri sürdüğünü ancak mahkemelerin şeklen inceleme yaptığını öne sürmüştür.

ii. Başvurucu ayrıca Emniyet Müdürlüğünün yaptığı tespite istinaden ve 45 günlük hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu, iki yıllık sürenin ölçülü olmadığını öne sürdüğü hâlde mahkemelerin bu konuda ilgili ve yeterli gerekçe ortaya koyamadığını belirtmiştir.

iii. Bank Asyanın mevzuata göre kurulmuş, yetkili otoriteler tarafından faaliyet izni verilmiş bir banka olduğunu, bu bankada hesap açmanın örgütle irtibat ve iltisaklı sayılmak için yeterli olmadığını belirtmiştir.

26. Bakanlık görüşünde, ihaleden yasaklama kararının dayanağını oluşturan hükmün Anayasa Mahkemesinin 14/11//2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 sayılı kararıyla iptal edilmiş olmasının anılan hükmün yürürlükte bulunduğu dönemdeki uygulamalarını hukuka aykırı hâle getirmeyeceği zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının geriye yürümeyeceği belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 kararına atıfta bulunarak irtibat ve iltisak kavramlarının belirsiz olmadığını vurgulamıştır.

27. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında esas itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

28. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü mahkemelere yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi, 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkını da güvence altına aldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkının Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biri olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

31. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

32. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

33. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

34. Başvurucu, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Emniyet Müdürlüğünce yapılan tespite istinaden ve 45 günlük sürenin geçmesinden sonra tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirttiği hâlde Mahkemenin ilgili ve yeterli gerekçeyle bu iddiasını karşılamadığını ileri sürmüştür.

35. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucunun yetkiye ilişkin itirazını detaylı bir biçimde karşıladığı görülmektedir. Öte yandan Mahkeme 45 günlük sürenin hak düşürücü değil düzenleyici nitelikte olduğunu kabul etmiş ve başvurucunun bu yöndeki itirazını karşılamıştır. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi mahkemenin gerekçesinin isabetini değerlendirmek değil ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemektir. Mahkemenin başvurucunun bu iddialarına ilişkin gerekçesi ise ilgili ve yeterli bulunmuştur.

36. Öte yandan başvuruya konu işlemin dayanağı olan 4734 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasına 678 sayılı KHK'nın 30. maddesiyle eklenen (g) bendinin Anayasa Mahkemesinin 14/11/2019 tarihli ve E.2018/90, K.2019/85 sayılı kararıyla iptal edilmiş olması da Mahkemenin bu gerekçesini kusurlandırmamaktadır. Zira Mahkeme işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuatı dikkate alarak hukukilik değerlendirmesini yapmıştır. Mahkemenin karar verdiği tarihte anılan kural yürürlüktedir.

37. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesine de dikkat çekmek gerekir. Anayasa Mahkemesi kuralın Anayasa'nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğüne aykırı olduğu sonucuna ulaşırken kuralın lafzının mahkemelerin Emniyet Genel Müdürlüğü ve Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından yapılan bildirimle bağlı olduğu ve mahkemelerin değerlendirme yapmasına olanak sağlamadığı gerekçesine dayanmıştır. Oysa somut olayda Mahkemenin Emniyet Müdürlüğünün bildirimiyle bağlı kalmadığı ve kendisinin bunları değerlendirerek bir sonuca ulaştığı hatta daha öte araştırmalar da yaptığı görülmektedir. Bu itibarla başvurucunun Mahkemenin Emniyet Müdürlüğünün tespitlerine bağlı kaldığı yönündeki itirazının temelsiz olduğu anlaşılmıştır.

38. Başvurucu ayrıca FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığını ileri sürmektedir.

39. Somut olaydaki uyuşmazlığın konusu başvurucunun iki yıl süreyle ihaleye katılmaya yasaklanmasının hukuka uygun olup olmadığıdır. İhaleden yasaklama kararı 4734 sayılı Kanun'un 58. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak tesis edilmiştir. İdare, terör örgütlerine iltisak ve irtibatının bulunduğunun güvenlik soruşturması sonucu tespit edildiği gerekçesiyle başvurucunun ihaleden yasaklanmasının koşullarının oluştuğunu değerlendirerek dava konusu işlemi tesis etmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında tesis edilen işlemin temel sebebinin FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğu ve davada çözüme kavuşturulması gereken ana meselinin de İdare tarafından gösterilen olguların başvurucunun terör örgütüyle irtibat ve iltisakını ortaya koymaya yetecek nitelikte olup olmadığıdır.

40. Emniyet Müdürlüğü tarafından yapılan güvenlik soruşturması sonucunda başvurucunun FETÖ/PDY'ye müzahir bankada 17/12/2013-2/6/2016 tarihleri arasında 504 adet hesap hareketinin bulunduğu tespit edilmiştir. Öte yandan yargılama sınasında TMSF tarafından Mahkemeye gönderilen belgelerden 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra da -9/5/2014 tarihinde- başvurucu adına açılmış bir hesabın bulunduğu tespit edilmiştir. Mahkeme 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra hesap açılmış olmasını özellikle vurgulayarak başvurucunun Bank Asyadaki hesap hareketlerinin terör örgütü ile irtibat ve iltisakını gösterdiği sonucuna ulaşmıştır.

41. Başvurucu dava dilekçesinde terör örgütüyle irtibat ve iltisakının bulunmadığını belirtmiş, istinaf dilekçesinde ise mahkeme kararındaki değerlendirmeye yönelik iddialarını açıklamıştır. Başvurucu 17-25 Aralık 2013 tarihinden önce açılan hesapların ticari mahiyette olduğunu ve yapılan işlemlerin ise ticari muamelelere ilişkin bulunduğunu öne sürmüştür. Başvurucu 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra açılan hesabın ise bilgisi ve onayı dışında açıldığını, muhtemelen Bankanın hesap çeşitliliğini sağlamak amacıyla kendiliğinden açtığını, hesabın mahiyeti dikkate alındığında para yatırmaya elverişli olmadığını iddia etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi başvurucunun iddialarını değerlendirmeden istinaf istemini esastan reddetmiştir.

42. Bank Asyanın olay tarihinde faaliyet izni bulunan bir banka olduğu gözetildiğinde başvurucunun hesap hareketlerinin ticari mahiyette olduğu iddiasının terör örgütüyle irtibat ve iltisakın bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde önem taşıyacağı açıktır. İlgili mevzuat çerçevesinde kurulmuş ve faaliyet gösteren bir bankada hesap açılması ve bankacılık işlemleri yapılması tek başına terör örgütüyle bağlantının göstergesi olarak kabul edilemez. Nitekim kamu makamlarının da Bank Asyada hesap açan ve işlem yapan herkesin terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olduğu yolunda bir değerlendirmeleri bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi tutuklamanın hukukiliği şikâyetlerini incelediği başvurularda da Bank Asyada hesap açılmasını ve rutin bankacılık işlemlerinin yapılmasını tek başına örgütsel bir eylem olarak kabul edilemeyeceğini kabul etmiştir (birçok karar arasından bkz. Ali Bulaç [GK], B. No: 2017/6592, 3/5/2019, § 62; İhsan Yalçın, B. No: 2017/8171, 9/1/2020, § 49; L.A., B. No: 2016/75064, 26/5/2021, § 52). Bu sebeple iltisak ve irtibatın kabulü için Bank Asyada hesap açılması ve bankacılık işlemleri yapılmasından daha öte tespitlerin bulunması gerekir.

43. Mahkemenin sadece başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunmasına ve 504 adet işlem gerçekleştirmiş olmasına dayanmadığı, bu meyanda 17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra da hesap açılmasına özellikle vurgu yaptığı gözlemlenmektedir. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında vurgulandığı üzere Bank Asyanın FETÖ/PDY kurucu ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı; ayrıca bkz. § 61). Dolayısıyla 17-25 Aralık 2013 tarihinden -özellikle örgüt yöneticisinin çağrısından- sonra hesap açılmış olmasının irtibat ve iltisakın tespiti bakımından önemli görülmesinin keyfî olmadığı vurgulanmalıdır.

44. Ne var ki başvurucu bu hesabın kendisinin bilgisi ve onayı dışında -muhtemelen hesap çeşitliliğini sağlamak amacıyla- banka tarafından açıldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca bu hesabın para yatırılmaya elverişli olmadığını vurgulamıştır. Başvurucunun bu iddiasının önemsiz olduğu söylenemez. Hesabın başvurucunun bilgisi dışında açılmış olması hâlinde bunun Mahkemenin değerlendirmesini etkileyeceği açıktır. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin anılan kararlarında Bank Asyaya destek amacının ön plana çıkarıldığına dikkat çekmek gerekir. Hesabın açılmış bulunmasının tek başına destek amacı taşıyıp taşımadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

45. Nitekim Anayasa Mahkemesi Ayla Demir İşat kararında rutin bankacılık işlemlerinin dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, önemli sayılabilecek bir mevduat artışı gibi mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığının açıklığa kavuşturulmadığını vurgulayarak Banka Asyada hesap hareketleri bulunduğu için iş akdi feshedilen başvurucu yönünden özel hayata saygı hakkı kapsamındaki usul güvencelerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Anılan kararda bu hususların derece mahkemelerince yapılacak çelişmeli yargılama sırasında netleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir (Ayla Demir İşat, § 140).

46. Sonuç olarak Mahkemenin başvurucu adına 17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra açılan hesabın başvurucunun onayıyla açılmadığı iddiasını araştırmadan ve bu hesabın açılmasının amacını ortaya koymadan sırf 17-25 Aralık 2013 sürecinden sonra hesap açılmış olması olgusundan hareketle başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı olduğunu değerlendirmiş olmasının ilgili ve yeterli gerekçe standardını sağlamadığı kanaatine varılmıştır.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

48. Başvurucu; sözleşmenin feshedilmesi, geçici teminatın irat kaydedilmesi ve iki yıl boyunca ihaleye katılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

49. Bakanlık görüşünde, geçici teminatın irat kaydedilmesinin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu ve ayrıca ölçülü olduğu belirtilerek mülkiyet hakkının ihlal edilmediği savunulmuştur.

50. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında esas itibarıyla başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

51. Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16). Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

52. Bireysel başvuruya konu davanın konusunun iki yıl süreyle ihaleden yasaklılık kararından ibaret olduğu görülmektedir. Başvurucu gerek derece mahkemelerine sunduğu dilekçelerinde gerek bireysel başvuru formunda sözleşmenin feshedilmesine ve geçici teminatın irat kaydedilmesine ilişkin işlemlerin hukuka aykırı olduğu yönünde oldukça geniş açıklamalar yapmış ise de bu işlemleri mevcut davaya konu etmemiştir. Öte yandan başvurucu bu işlemleri başka bir davaya konu ettiğini de gösterememiştir. Bu durumda sözleşmenin feshedilmesinin ve geçici teminatın irat kaydedilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkin olarak olağan başvuru yollarının tüketilmediği anlaşılmıştır.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

54. Öte yandan başvurucu iki yıl süreyle ihaleye katılamayacak olması sebebiyle yoksun kalacağı muhtemel kâr nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Mülkiyet hakkının mülk edinme beklentisini güvence altına almadığı, mevcut mülkü koruduğu gözetildiğinde bu iddianın değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

C. Diğer İhlal İddiaları

55. Başvurucu;

i. Örgütle irtibatlı ve iltisaklı olduğu gerekçesiyle sözleşmenin feshedilmesinin, teminatın irat kaydedilmesinin ve ihaleden yasaklanmasının masumiyet karinesini zedelediğini belirtmiştir.

ii. 17-25 Aralık 2013'ün milat alınmasının hukuki dayanağının bulunmadığını, bu tarihten sonra hesap açanların örgütle irtibatlı kabul edilmesinin ayrımcılık yasağını ihlal ettiğini ifade etmiştir.

iii. Nevşehir Emniyet Müdürlüğünün araştırmasının yetersiz olması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

iv. İrtibat ve iltisak kavramlarının belirsiz olmasının ihaleye katılımla ilgili şartları muğlaklaştırdığını bu nedenle hukuk güvenliği ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.

56. Başvurucunun belirttiği hususlar yönünden Anayasa'da güvence altına alınan hiçbir hakka yönelik olarak açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı değerlendirildiğinden bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu kanaatine varılmıştır.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

58. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.

59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

60. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

61. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

62. İncelenen başvuruda, başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

63. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine (E.2018/221, K.2018/1423) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

KARARI YAZDIR


Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları