Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 112-240
Sanıklar ..., ..., ... ve ...’ın mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçundan TCK'nın 86/1, 87/3, 62/1, 50/1 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 7.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mağdurlar ... ve ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-a-b, 62 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı ikişer kez 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına, sanıklar ... ve ... yönünden ayrıca TCK’nın 63. maddesi uyarınca mahsuba ilişkin Muratlı Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.12.2012 tarihli ve 112-240 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 15.01.2018 tarihli ve 12335-272 sayılı kararı ile TCK'nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.06.2018 tarih ve 48678 sayı ve özetle;
"Sanıklara atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından mağdur ...'a yönelik eylemde mahkûmiyete yeter delil bulunmadığı, ...'a yönelik eylemde atılı suçun unsurlarının bulunmadığı, elleri ile vurmak suretiyle mağdur ...'ı darbeden sanıklardan, burun kırığına neden olacak darbeyi vuranın tespiti ile bu sanığın kemik kırığına neden olacak şekilde cezalandırılması, diğerlerinin ise dosyadaki delil durumu nedeniyle ancak basit yaralama suçundan sorumlu olduklarına karar verilmesi yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verildiği, sanık ...'ın olay tarihinde Saray ilçesinde olduğuna dair savunma yapıldığı, son celsede vekili tarafından dosyaya belge sunulduğunun belirtildiği hususu zapta geçirildiği hâlde belgenin alınıp alınmadığının zapta geçirilmemiş olması ve böyle bir belgenin de dosyada bulunmaması karşısında, bu sanık yönünden yeterli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verildiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 13.11.2018 tarih ve 6586-6656 sayı ile sanıkların mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin itiraz nedenlerinin oy çokluğuyla, diğer itiraz nedenlerinin ise oy birliğiyle yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar ... ve ... hakkında kasten yaralama suçundan verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlarının itiraz yoluna tabi olmaları nedeniyle, bu kararlara yönelik temyiz istemleri hakkında Yargıtay 14. Ceza Dairesince incelenmeksizin iade kararı verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında mağdurlar ... ve ...’a yönelik ikişer kez kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanıklar ..., ... ,... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçlarından verilen hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık ...’ın mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama ile mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları yönünden sanığın olay tarihinde başka bir ilçede bulunduğunu beyan ettiği ve yurtta kaldığına dair belge sunduğunun duruşma tutanaklarında yazılı olduğu hâlde bu belgenin dosya içinde mevcut olmaması ve içeriği belirlenerek savunmada ileri sürülen bu hususun araştırılmaması yönünde eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının,
2- Birinci uyuşmazlık konusu bakımından eksik araştırmanın bulunmadığının kabulü hâlinde sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının,
3- Birinci uyuşmazlık konusu bakımından eksik araştırmanın bulunmadığının kabulü hâlinde sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanıklar ..., ..., ... ve ...’ın mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçlarının sabit olup olmadığının,
4- Sanıklar ..., ..., ... ve ...’ın mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçunda TCK’nın 37/1. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının ve bu bağlamda her bir sanığın ayrı ayrı cezai sorumluluklarının belirlenmesi bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
12.11.2009 tarihli doktor raporuna göre; mağdur ...’ın saat 14.15’te muayene edildiği, mağdurun merdivenden düştüğünü belirttiği, çekilen grafide burun kemiğinde kırık şüphesinin bulunduğu ve KBB uzmanına sevk edildiği,
Tekirdağ Devlet Hastanesinde görevli doktor tarafından düzenlenen 04.04.2011 tarihli rapora göre; mağdurun 12.11.2009 tarihinde yapılan muayenesinde burun kemiğinde kırık saptandığı, kemik kırığının hayatı tehlike oluşturmadığı, yüzde sabit iz bırakmadığı, hayati fonksiyonları hafif derecede (birinci derecede) etkilediğinin mütalaa edildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazına konu edilen sanık ...’ın olay tarihinde Tekirdağ ilinin Saray ilçesinde bulunduğuna dair bir belgenin dosya içerisinde bulunmadığı,
31.03.2011, 12.04.2011 tarihli uzlaşma teklif tutanaklarına göre; mağdurlar ... ve ...’ın, 20.04.2011 tarihli uzlaşma teklif tutanaklarına göre ise de sanıklar ..., ...’ın uzlaşmayı kabul etmedikleri,
20.04.2011 tarihinde kolluk görevlilerince düzenlenen tutanağa göre; sanıklar ..., ... ve ...’ın Tekirdağ Kapalı Cezaevinde tutuklu bulundukları,
Açık kaynaklardan yapılan araştırmaya göre; Tekirdağ ilinin Muratlı ilçesi ve Saray ilçesi arasındaki mesafenin 54 km olduğu,
11.10.2011 havale tarihli dilekçeyle mağdur ...’ın şikâyetinden vazgeçtiğini belirttiği,
Anlaşılmıştır.
Mağdur ... 31.03.2011 tarihinde Kollukta; meslek yüksek okulu ikinci sınıf öğrencisi olduğunu, 12.11.2009 tarihinde yemekhaneye gittiğinde sanıklar ... ve ...’ın yanına gelerek "Seninle bir şeyler konuşacağız." dediklerini, işletmekte oldukları Hanedan isimli kafeye kendisini zorla götürdüklerini, yolda yürürken sanık ...’ın kendisine "Senin yürüyüşün, hâl ve hareketlerin hoşuma gitmiyor." dediğini, kafede sanıklar ..., ... ve bir yıl önce mezun olan sanık ...’in olduğunu, kafeye girdiklerinde sanık ...’ın sanık ...’a hitaben "Bu okulda bizimle ters gidiyor. Yürüyüşü hoşuma gitmiyor." dediğini, sanık ...’ın "Ha öyle mi?" diyerek kendisine yumruk attığını, sanık ...’ın bıçak çekerek üzerine yürüdüğünü ancak kendisine zarar vermediğini, o esnada ev arkadaşı mağdur ...’ın içeri girdiğini, orada bulunan kişilerin hepsinin kendisine ve mağdur ...'a vurmaya başladıklarını, yaklaşık 10 dakika boyunca kendisinin ve mağdur ...'ın darbedildiğini, sanık ...’ın abisi olarak bildiği sanık ...’la beraber 5-6 kişinin daha içeri girdiğini, sanık ... ve yanında bulunan tanımadığı birkaç kişinin de kendisini ve mağdur ...'ı darbetmeye devam ettiklerini, bu kişilerle daha önceden bir husumetinin veya kavgasının bulunmadığını, olay günü yüzünün ve gözünün tamamen kanlandığını, gözlerinin morardığını, darbedildiğini kimseye söylememesi konusunda sanık ... tarafından tehdit edilerek sanık ...’ın kullandığı araca bindirildiğini, Muratlı Devlet Hastanesine götürüldüğünü, hastaneye giriş kaydını sanık ...’ın yaptığını, sanık ...’ın kendisine olan baskısı nedeniyle doktora düşme neticesinde yaralandığını söylediğini, burnunda çatlak olduğu için Tekirdağ’a sevk edildiğini, sanıklar ... ve ...’ın aynı araçla kendisini Tekirdağ Devlet Hastanesine götürdüklerini, onların tehditlerinden korktuğu için yine doktora düşerek yaralandığını belirttiğini, Tekirdağ Devlet Hastanesinde röntgen çekilip tedavisi bittikten sonra Muratlı ilçesine döndüklerini, sanıklar ... ve ...'ın kendisini Hanedan isimli kafenin önüne bıraktıklarını, aynı günün akşamı sanıklar ..., ... ve yanlarında bulunan üç kişinin akşam saatlerinde evlerine geldiklerini, "Şikâyetçi olmazsan sana yardımcı oluruz. İhtiyacın olan sobayı buluruz." şeklinde konuşmalar yaptıklarını ve üstü kapalı bir şekilde kendisini tehdit ettiklerini, bu olaya ev arkadaşları ..., ..., ... ve ...’ın da tanık olduklarını, o tarihlerde sanıkların Muratlı ilçesinde bu tarz eylemlerde bulunduklarını duyduğunu, sanıkların başka kişileri de darbetmeleri nedeniyle tutuklanmış olduklarını öğrenmesi nedeniyle polis merkezine gelerek şikâyetçi olduğunu, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve yanlarında bulunan tanımadığı diğer 4-5 kişiden şikâyetçi olduğunu,
23.12.2011 tarihinde Mahkemede; daha önce verdiği ifadelerin doğru olduğunu, eklemek istediği başka bir hususun bulunmadığını, kendisinden özür dilendiğini, şikâyetçi olmadığını,
Mağdur ... 12.04.2011 tarihinde Kollukta; 2009 yılının Kasım ayında bir gün saat 11.30 sıralarında lokantada yemek yedikleri esnada aynı okuldan tanıdığı sanık ...’ın yanlarına geldiğini, mağdur ...’a hitaben "Yemeğini bitir. Dışarıda seni bekliyorum." dediğini, mağdur ...’ın ise hemen kalkarak dışarı çıktığını, kapıda tanımadığı 3 kişinin beklediğini gördüğünü, sanık ...’ın kardeşi olan sanık ...’ın daha önce mağdur ...’la kavga ettiğini bildiği için kendisinin de dışarı çıktığını, bu sırada sanık ... ve yanında bulunan uzun boylu bir kişinin mağdur ...’ın koluna girip ellerinde bulunan bıçaklarla zorlayarak onu 200 metre ileride bulunan Hanedan isimli kafeye götürdüklerini, takip eden diğer iki kişide ise bıçak görmediğini, kendisinin de onları takip ettiğini, gazetecilik işiyle uğraşan sanık ...’ın abisinin mağdur ...’a kafenin içinde iki tokat attığını, "Sen kiminle uğraşıyorsun." dediğini, mağdur ...’ı kafenin içine aldıklarını, kendisinin de kafeye girmek istediğini ancak içeride bulunan kişilerce kapının kilitlendiğini, kapıya defalarca vurduğunu ancak kapıyı kimsenin açmadığını, 155 polis imdat hattını aramanın aklına gelmediğini, 5 dakika sonra kapıyı sanık ...’ın sınıf arkadaşının açtığını, bu esnada iri yapılı bir kişinin geldiğini, kendisinin de sonradan gelen kişiyle birlikte içeri alındığını, kafenin içinde bulunan mağdur ...’ın yüzünün tanınmaz hâlde olduğunu, kendisiyle birlikte sonradan içeri giren kişinin "Sen bizim olduğumuz yerde hava atamazsın. Bizim kardeşimizi nasıl döversin?" gibi sözler söyleyerek mağdur ...’ı yumruklamaya başladığını, kendisinin sanık ...’a ve gazeteci olan abisine mağdur ...’ı bırakmaları için yalvarmaya başlaması üzerine gazeteci olan kişinin kendisine iki tokat attığını, sanık ...’ın kendisine bıçak göstererek "Fazla konuşma. Seni de bu hâle koyarım." dediğini, kendisinin sustuğunu, orada bulunan kişilerin darbedilmiş olan mağdur ...’ın elini ve yüzünü temizlediklerini, mağdur ...’ı polise gitmemesi için tehdit ettiklerini, mağdur ...'ın kimliğini alması için kendisini eve gönderdiklerini, evden getirdiği kimliği orada bulunan kişilere verdiğini, bu kişilerin ...’i kendi araçlarıyla hastaneye götürdüklerini, kendisinin ise oradan ayrıldığını, akşam saatlerinde eve gittiğinde mağdur ...'ın evde konuşamayacak bir şekilde yattığını, mağdur ...'ı darbedenlerin sanık ..., onun gazetecilik yapan abisi ve sınıf arkadaşıyla birlikte toplam 6 kişi olduklarını, bu kişilerin ellerinde bıçak ve sopa olduğunu ancak bunları kullanmadıklarını,
04.11.2011 tarihinde Mahkemede; mağdur ...’ın daha önce sanık ...’ın kardeşiyle aralarında bir tartışma olduğunu, bu yüzden bir problem bulunduğunu bildiğini, mağdur ... yemek yerken sanık ... ve arkadaşlarının onu yanlarına çağırdıklarını, mağdur ...’ın onlarla birlikte Hanedan isimli kafeye gittiğini, kendisinin de mağdur ...’ı korumak için Hanedan isimli kafeye gittiğini, oradaki kişilerin mağdur ...’a hâl ve hareketlerini beğenmediklerini söylediklerini, sonra hepsinin onu darbetmeye başladıklarını, kavgayı ayırmaya çalışırken kendisine de vurduklarını, sanık ...’ın mağdur ...’a bıçak çıkardığını, kendisinin de dışarı çıkmasına izin verilmediğini, daha sonra kendisine ve mağdur ...’a "Kimseye bir şey söylemeyeceksiniz. Polise de şikâyet etmeyeceksiniz." dediklerini, o olaydan on gün sonra Gaziantep’e döndüğünü, başka bir bilgisinin olmadığını, şikâyetçi olmadığını,
Tanık ... 06.04.2011 tarihinde Kollukta; mağdur ...’la okuldan arkadaş olduklarını, aynı zamanda 2009 yılının sonlarında mağdurlar ..., ..., tanık ... ve ...’la ev arkadaşlığı yaptıklarını, ..., ... ve ...’la bir gün lokantada yemek yedikleri esnada sanık ...’ın mağdur ...’ın koluna girdiğini ve dışarı çıktıklarını, kapıda bir müddet konuştuktan sonra uzaklaştıklarını, aynı gün ...’la görüştüklerinde yüzünde şişlikler, gözlerinde ise morarmalar oluştuğunu, mağdur ...’ın, kendisini sanıklar ..., ..., ..., ... ve tanımadığı bazı kişilerin darbettiğini söylediğini, aynı gün akşam saatlerinde sanıklar ..., ... ve tanımadıkları birkaç kişinin daha evlerine geldiklerini, mağdur ...’ı şikâyetçi olmamaları konusunda uyardıklarını, bir sıkıntısı olursa kendilerine gelmelerini söylediklerini, daha önce darbettikleri kişilerden bahsederek kendilerine gözdağı verdiklerini,
11.10.2011 tarihinde Mahkemede; o tarihlerde Muratlı Meslek Yüksek Okulunda öğrenci olduğunu, mağdurlarla ev arkadaşı olduklarını, olay gerçekleştikten iki gün sonra mağdur ...’ın yanına gelerek bazı kişiler tarafından darbedildiğini söylediğini, isimlerini hatırlamadığını, mağdur ...’ın gözlerinin etrafında morarmalar olduğunu, mağdur ...’dan olaya ilişkin hiçbir şey duymadığını, mağdur ...’ın olaydan iki gün sonra babasını arayıp gittiğini bildiğini, çelişki sebebiyle sorulması üzerine; şu anda vermiş olduğu ifadenin doğru olduğunu, olay akşamı sanıklar ..., ... ve diğer bazı kişilerin ikametlerine geldiklerini ancak herhangi bir şeyin konuşulmadığını, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... müdafilerinin sorusu üzerine; mağdur ... ve tanıklar ...’la ...’nın kendisinin ifade vermesi esnasında yanında bulunduklarını, kendisine sorular sorulduğunu, ancak aynı anda mağdur ...’ın da sorulara cevap verdiğini, dolayısıyla polis memurlarının bu ifadeleri birleştirerek bir tutanak oluşturduklarını, sorulan soruların cevabını kendisi hatırlamadığında mağdur ...’ın sorulara cevap verdiğini, polis memurlarının da bu ifadelere binaen tutanak oluşturduklarını, kendisinin imza atması esnasında polis memurunun elini tutanağın üzerine koyduğunu, acele etmelerini söylediğini, tutanağı bu şekilde imzaladığını,
Tanık ... Kollukta; mağdur ...’la hem okul hem de ev arkadaşı olduklarını, mağdur ...’ın 2009 yılında her iki gözünün morarması ve burnunun kırılması olayıyla ilgili olarak sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve tanımadığı birkaç kişi tarafından darbedildiğini söylediğini, olay günü bir lokantada tanık ..., mağdurlar ... ve ...’la birlikte yemek yedikleri sırada sanık ...’ın mağdur ...’ı çağırdığını, dışarı çıktıklarını, konuşup yürüyerek uzaklaştıklarını, daha sonra mağdur ...’ın darbedildiğini öğrendiğini, mağdur ...’ın darbedildiği gece sanıklar ..., ... ve tanımadıkları birkaç kişinin evlerine geldiklerini, o esnada evde tanıklar ..., ..., ..., mağdur ...’ın bulunduğunu, kapı açılır açılmaz içeri girerek oturma odasına geçip oturduklarını, mağdur ...’a "Biz seni sevdik. Bundan sonra sorunun ne olursa olsun bizi bul. Evinizde soba yok. Biz sana soba getirelim." dediklerini, şikâyetçi olmaması için mağdur ...’ı uyardıklarını, göz korkutmak amacıyla daha önce darbettikleri kişilerden bahsettiklerini,
Mahkemede; mağdur ...’la birlikte aynı evde kaldıkları süreçte olayı duyduğunu, olayı öğrendiğinde başka bir evde kaldığını, ...’yla birlikte... isimli lokantada yemek yerken mağdur ...’ın sanık ...’ın yanına giderek konuşmak istediğini ve dışarı çıktıklarını gördüğünü ancak sonrasını hatırlamadığını, geçmiş olsun demek için mağdur ...’ın evine gittiklerinde sanık ..., ... ve tanımadığı bazı kişilerin geldiğini, oturduklarını ancak tehdide ilişkin herhangi bir şey duymadığını, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; Mahkemede vermiş olduğu ifadenin doğru olduğunu, olay akşamı sanıklar ..., ... ve diğer bazı kişilerin ikametlerine geldiklerini ancak herhangi bir şeyin konuşulmadığını, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... müdafilerinin sorusu üzerine; mağdur ... ve tanıklar ... ile ...’nın kendisinin ifade vermesi esnasında yanında bulunduklarını, kendisine sorular sorulduğunu, ancak aynı anda mağdur ...’ın da sorulara cevap verdiğini, dolayısıyla polis memurlarının bu ifadeleri birleştirerek bir tutanak oluşturduklarını, sorulan soruların cevabını kendisi hatırlamadığında mağdur ...’ın sorulara cevap verdiğini, polis memurlarının da bu ifadelere binaen tutanak oluşturduklarını, kendisinin imza atması esnasında polis memurunun elini tutanağın üzerine koyduğunu, acele etmelerini söylediğini, tutanağı bu şekilde imzaladığını,
Tanık ... Kollukta; mağdur ...’la okuldan arkadaş olduklarını, ara sıra birbirlerinin evlerine gidip geldiklerini, 2009 yılının sonuna doğru gözleri morarmış ve burnunun kırık olduğu vaziyette bir süre okula gidip geldiğini, birilerinin kendisini darbettiğini söylediğini, mağdurun evine sanıklar ... ve ...’in bazı kişilerle gelip mağdurla konuştuğunu bildiğini, ancak konuşmalarının içeriğini hatırlamadığını,
Tanık ... Mahkemede; mağdur ...’la arkadaş olduklarını, olaydan sonra karşılaştıklarına gözünün morardığını gördüğünü, ona gözünün neden morardığını sorması üzerine mağdur ...’ın kendisine Tekirdağ’ın yerlilerinden olan sanık ...’ın kendisini dövdüğünü söylediğini,
Sanık ... 18.05.2011 tarihinde Savcılıkta; mağdurları tanımadığını, Muratlı Tabldot isimli iş yerinde yemek yiyen mağdur ...’ın koluna girerek dışarı çıkarıp Hanedan isimli kafeye götürmediğini, Baştuhan soyadlı kişilerle onu darbetmediğini, kendisine iftira atıldığını,
28.11.2011 tarihinde Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, mağdurları tanımadığını, hayatı boyunca böyle bir suç işlemediğini, böyle bir olay yaşamadığını, kendisinden şikâyetçi olan bu şahıslardan şikâyetçi olduğunu, iftiraya maruz kaldığını,
Sanık ... 20.04.2011 tarihinde Kollukta; Hanedan isimli kafenin, kardeşi sanık ...’a ait olduğunu, kardeşinin bu iş yerini birkaç ay kadar çalıştırdığını, ancak hangi yıl veya ay olduğunu hatırlamadığını, kendisinin ise babasına ait Hizmet isimli gazetenin yazı işleri müdürü olduğunu, mağdurlar ... ve ...’ı tanımadığını, mağdurları darbetmediklerini, hakaret veya tehditte bulunmadıklarını, bu yönde suçlamalarda bulunup iftira atan mağdurlardan şikâyetçi olduğunu,
21.04.2011 tarihinde Savcılıkta; sanık ...’la kardeş, sanıklar..., ... ve ...’la amca çocukları, sanık ...’le ise okuldan arkadaş olduklarını, mağdurları tanımadığını, kendisine iftira atmaları nedeniyle onlardan şikâyetçi olduğunu,
Tutuklanması istemiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde 21.04.2011 tarihinde; ilk verdiği ifadenin aynen geçerli olduğunu, herhangi bir olaya karışmadığını, isim benzerliği nedeniyle mağdurların kendisini de olaylara dahil ettiğini,
11.10.2011 tarihinde Mahkemede; ne kendisinin ne de diğer sanıkların iddianamede anlatılan şekilde bir olaya karışmadıklarını, mağdurları tanımadığını, onları darp etmediğini, onlara karşı hakaret veya tehdit suçunu işlemediğini,
Sanık ... 18.05.2011 tarihinde Savcılıkta ve 11.10.2011 tarihinde Mahkemede; mağdur ...’la sınıf arkadaşı olduklarını, mağdur ...’ı tanımadığını, 2009 yılında veya başka herhangi bir tarihte mağdur ...’la kavga etmediğini, mağdur ...’ı yemek yediği... isimli lokantadan alıp Hanedan isimli kafeye götürerek dövmediğini, kendisine iftira atıldığını,
Sanık ... 18.05.2011 tarihinde Savcılıkta; üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, mağdurları tanımadığını, bu kişilerin kimler tarafından dövüldüğünü bilmediğini, 2009 yılında Saray ilçesinde bulunan meslek yüksek okulunda işletme bölümünde okuduğunu, Çerkezköy ilçesi Karaağaç beldesinde yurtta kaldığını, kendilerine iftira atıldığını,
11.10.2011 tarihinde Mahkemede; olayın olduğu tarihte Saray ilçesinde bulunan meslek yüksek okulunda öğrenci olduğunu, mağdur ...’ı tanımadığını, iddianamede belirtilen olaylara katılmadığını,
Sanık ... 20.04.2011 tarihinde Kollukta; Muratlı ilçesinde tarım ve hayvancılıkla uğraştığını, Hanedan isimli kafeyi amcasının oğlu sanık ...’ın çalıştırıp çalıştırmadığını hatırlamadığını, bu kafeye hiç gitmediğini, mağdurlar ... ve ...’ı tanımadığını, mağdurların Hanedan isimli kafede darbedildiklerine yönelik bir bilgisinin olmadığını, kendisinin mağdurlara karşı darp, hakaret veya tehdit gibi eylemlerde bulunmadığını,
21.04.2011 tarihinde Savcılıkta; sanık ...’ın kardeş, sanıklar ..., ... ve ...’la amca çocukları olduklarını, sanık ...’i ve mağdurları tanımadığını, mağdurları darp veya tehdit etmediğini,
Tutuklanması sebebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde 21.04.2011 tarihinde; ilk verdiği ifadesinin geçerli olduğunu,
11.10.2011 tarihinde Mahkemede; mağdurları tanımadığını, iddianamede belirtilen olaylara karışmadığını, suçlamaları kabul etmediğini,
Hakkında Yerel Mahkemece yakalama kararı çıkarılması üzerine savunması 26.08.2012 tarihinde alınan ... Mahkemede; suçlamayı kabul etmediğini, isnat edilen olayla herhangi bir ilgisinin olmadığını, mağdur ... ile sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’ı tanıdığını, ancak mağdura yönelik bir eyleminin olmadığını, bu olayı ilk kez mahkemede duyduğunu,
Savunmuşlardır.
5237 sayılı TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bent hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için esasen Türk Ceza Kanunu'nda bağımsız suç tipleri olarak düzenlenen ancak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak öngörülen tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "gözdağı verme" anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili "korkutmak amacıyla" yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, "zor, zorlayış" anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK'nun 108. maddesinin gerekçesinde "kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387).
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir" şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme halinde dahi diğer unsurların varlığı halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez, mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun bitme zamanıdır, tamamlandıktan sonra kısa sürede bitirilebileceği gibi, günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığının, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hakim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metninden de anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Bu görüş öğretide (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İst-1994, s.130, Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İst-1994, s.31; Durmuş Tezcan-M. Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara-2008, s.363 vd.; Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Ankara-2002, s.87.) ve yargısal kararlarda da (CGK’nın 29.06.2010 tarih ve 110-161, 23.01.2007 tarih ve 275-9, 03.12.2002 tarih ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Hürriyetten yoksun kılma süresi konusunda öğretide de; "Türk Hukukunda kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın süresinin kısa veya uzun olmasının suça etkisi yoktur. Mağdurun bir yere gitmek veya bir yerde kalmak serbestisi ortadan kaldırıldığında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşur. Bununla birlikte failin gerçekleştirdiği eylemin belirli bir önemi olması gerekir. Nitekim birini bir an için tutma bu suçu oluşturmaz. Engellemenin suçu oluşturacak ağırlıkta olup olmadığını somut olayın durumuna göre hâkim takdir eder." şeklinde görüşlere yer verilmiştir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 18. Baskı, Ankara, 2019, s.425.).
Öte yandan, "Kasten yaralama" suçu 5237 sayılı TCK’nun 86. maddesinde;
"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır" şeklinde,
“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” ise aynı Kanunun 87. maddesinde;
“(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” biçiminde düzenlenmiştir.
TCK’nın 86/1. maddesinde kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş olup anılan fıkra uyarınca, kasten başkasını yaralayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kasten yaralamanın, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâlinde ise fail maddenin 2. fıkrası ile cezalandırılacaktır. Maddenin 3. fıkrasında ise beş bent hâlinde kasten yaralama suçunun ağırlatıcı nedenlerine yer verilmiş olup, fıkradaki bu bentlerden biri veya birkaçının gerçekleşmesi hâlinde yaralanmanın niteliğine göre fail hakkında 1. veya 2. fıkralar uyarınca hükmedilen ceza yarı oranında artırılacaktır.
TCK'nın 87. maddesinde ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmıştır. Maddenin 1. fıkrasında bir kat, 2. fıkrasında iki kat artırımı gerektiren hâller gösterilmiş, 3. fıkrasında kemik kırılması hâlinde yapılacak artırım, 4. fıkrasında ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmesi hâlinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu 1. ve 2. fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından "müşterek faillik" kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.” şeklindeki hüküm ile müşterek faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı "fail" konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmış ise suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira müşterek faillikte aranan en önemli unsurlardan birisi, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmasıdır.
Müşterek faillik, suçun birden fazla suç ortağı tarafından "birlikte suç işleme kararına bağlı olarak" ve "fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulmak suretiyle" müştereken gerçekleştirilmesidir. Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı "fail" statüsündedir. Müşterek faillerin hareketleri bir bütün olarak adeta tek kişinin fiili gibi değerlendirilir (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, Kasım 2013, s. 440). Bu nedenle müşterek faillerin her biri kanunda o suç için öngörülmüş temel ceza ile cezalandırılmalı, ancak bu ifadeden müşterek faillerin mutlaka aynı miktarda ceza ile cezalandırılmalarının zorunlu olduğu şeklinde bir sonuç da çıkarılmamalıdır. Kusurun ağırlığı, amaç ve saik gibi faile göre farklılık gösteren kriterlere dayanılarak her bir fail yönünden temel cezanın farklı şekilde belirlenmesi mümkün ise de, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı gibi her fail için geçerli ortak kriterlere dayanılarak temel cezanın farklı şekilde belirlenmesinin eşitlik ilkesine aykırı olacağı ve ayrıca çelişkiye neden olacağı açıktır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
Mağdur ... ile tanıklar ... ve ...’le aynı okulda eğitim gören ve aynı evde ikamet eden mağdur ...’ın 31.03.2011 tarihinde emniyet amirliğine başvurarak 12.11.2009 tarihinde yemek yediği esnada sanıklar ... ve ... tarafından zorla Hanedan isimli kafeye götürüldüğünü, kafede sanıklar ..., ... ve ...'in de olduğunu, sanık ...'ın kendisine yumruk attığını, sanık ...'ın ise kendisine bıçak gösterdiğini, o esnada mağdur ...'ın içeri girdiğini, oradaki kişilerin kendisini ve mağdur ...'ı darbettiklerini, daha sonra içeri giren sanık ... ve arkadaşlarının da kendisini ve mağdur ...'ı darbettiklerini, sanıklar ... ve ...'ın kendisini zorla araca bindirerek tedavisini yaptırmak üzere Muratlı Devlet Hastanesine götürdüklerini, araçta giderken sanık ...'ın yaptığı baskı nedeniyle muayene olduğu doktora yaralanmasının sebebini düşme olarak söylediğini, burnunda çatlak olduğu şüphesiyle Tekirdağ’a sevk edildiğini, sanıklar ... ve ...'ın kendisini Tekirdağ Devlet Hastanesine götürdüklerini, orada da korktuğu için yaralanmasının sebebi konusunda aynı şekilde beyanda bulunduğunu, muayeneden sonra sanıklar ... ve ...'ın kendisini araçla Hanedan kafenin önüne götürerek araçtan indirdiklerini, aynı günün akşamı sanıklar ..., ... ve tanımadığı üç kişinin gelerek kendisini şikâyetçi olmaması konusunda uyardıklarını, daha önce sanıkların bu tür davranışlarda bulunduklarını duyduğunu, ancak korktuğu için şikâyette bulunmadığını; mağdur ... ise 2009 yılının Kasım ayında saat 11.30 sıralarında mağdur ...'la yemek yedikleri esnada sanık ...'ın geldiğini, mağdur ...'ı dışarı çağırdığını, mağdur ...'ın hemen kalkarak kapıya çıktığını, kapıda 3 kişinin beklediğini, daha önce mağdur ... ve sanık ...'ın kavga ettiklerini bildiği için kendisinin bir sorun yaşanmaması amacıyla onların yanına gittiğini, dışarıda sanık ...'ın yanında uzun boylu bir şahsın olduğunu, mağdur ...'ın koluna girerek ellerindeki bıçakla ve zorla mağdur ...'ı 200 metre ileride bulunan Hanedan isimli kafeye götürdüklerini, diğer iki kişinin de takip ettiklerini, kafenin önünde sanık ...'ın mağdur ...'a iki tokat attığını, orada bulunan kişilerin mağdur ...'ı içeri götürdüklerini, kendisini ise içeri almayıp kapıyı kilitlediklerini, 5 dakika sonra iri yapılı bir kişinin geldiğini, kapıyı birisinin içeriden açtığını, gelen kişiyle birlikte kendisinin de içeri alındığını, mağdur ...'ın darbedilmiş olduğunu gördüğünü, sonradan içeri giren kişinin de mağdur ...'ı darbetttiğini, mağdur ...'ı bırakmaları için orada bulunanlara yalvardığını, bunun üzerine sanık ...'ın kendisine iki tokat attığını, sanık ...'ın kendisine bıçak göstererek konuşmamasını söylediğini, daha sonra orada bulunan kişilerin mağdur ...'ın yaralarını temizlediğini, polise gitmemesi için mağdur ...'ı tehdit ettiklerini, kendisini mağdur ...'ın kimliğini almak için eve gönderdiklerini, kimliği getirdikten sonra oradaki kişilerin mağdur ...'ı araçla hastaneye götürdüklerini, Mahkemede ise; mağdur ...'ın darbedilmesi esnasında araya girmeye çalıştığı sırada kendisine de vurulduğunu, dışarı çıkmasına izin verilmediğini, oradaki kişilerin kendisini ve mağdur ...'ı şikâyetçi olmamaları konusunda uyardıklarını, sanıkların ise atılı suçlamaları kabul etmedikleri, mağdur ...'ın olayla ilgili olarak kolluğa 1 yıl 6 ay sonra müracaat ederek sanıklar hakkında şikâyetçi olduğu olayda;
1-Sanık ...’ın mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama ile mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları yönünden sanığın olay tarihinde başka bir ilçede bulunduğunu beyan ettiği ve yurtta kaldığına dair belge sunduğunun duruşma tutanaklarında yazılı olduğu hâlde bu belgenin dosya içinde mevcut olmaması ve içeriği belirlenerek savunmada ileri sürülen bu hususun araştırılmaması yönünde eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
Sanık ...’in soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki savunmalarında 2009 yılında öğrenci olması nedeniyle Tekirdağ ilinin Saray ilçesinde bulunduğunu belirttiği, müdafisinin ise 13.12.2012 tarihli duruşmada ...’in olay tarihinde yurtta kaldığına dair belgeyi sunduğunu beyan ettiği hususunun duruşma tutanağına yazıldığı, ancak dosyada bu konuda herhangi bir belgenin bulunmadığı, Tekirdağ ilinin Saray ilçesi ve Muratlı ilçesinin arasındaki mesafenin 54 km olduğu, olayın Kasım ayında gerçekleştiğinin iddia edildiği, mağdur ve tanık beyanlarında olayın öğle yemeği saatlerinde meydana geldiğinin belirtildiği ve mağdur ...'ın 12.11.2009 tarihinde saat 14.15’te muayene edildiğinin doktor raporundan anlaşıldığı yönündeki hususlar birlikte değerlendirildiğinde, olay yeriyle sanık ...'ın olay günü bulunduğunu beyan ettiği yer arasındaki mesafenin yakın olduğu, yol ve iklim koşulları da dikkate alındığında sanığın bulunduğunu iddia ettiği Saray ilçesinden olayın gerçekleştiği yere kısa sürede kolaylıkla ulaşım sağlayabileceği, sanık ...'ın aynı gün içerisinde birden fazla kez bu ilçeler arasında seyahat etmesinin de mümkün bulunduğu, bu nedenle ...'ın olay tarihinde Saray ilçesindeki yurtta olduğuna dair bir belgenin varlığının sonuca etkili olmadığı, bu bağlamda ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarından eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla birinci uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Sanık ...’in soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki savunmalarında 2009 yılında, Tekirdağ ilinin Saray ilçesinde öğrenci olması nedeniyle bulunduğunu belirttiği, müdafisinin ise 13.12.2012 tarihli duruşmada ...’in olay tarihinde yurtta kaldığına dair belgeyi sunduğunu beyan ettiği ancak dosyada bu hususta herhangi bir belgenin bulunmadığı ve duruşma tutanaklarında belgenin içeriğinin yazılı olmadığı hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde söz konusu belgenin içeriğinin net olarak tespit edilmediği, yurtta kamera kayıtlarının bulunup bulunmadığı konusunda dosyada bir bilginin yer almadığı, yurtta kamera bulunduğu takdirde dosyada yer almayan belgenin içeriğinin bu doğrultuda düzenlenmiş olması ihtimalinin bulunduğu, bu nedenle söz konusu belgenin içeriği tartışmaya ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde araştırıldıktan sonra sonucuna göre sanık hakkında mağdur ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarının sabit olup olmadığına karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmayla karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla birinci uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; eksik araştırmayla karar verildiği gerekçeleriyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan bu sonuç karşısında, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı;
Yukarıda ayrıntılarıyla belirtildiği şekilde gerçekleşen olayda; mağdur ...'ın soruşturma aşamasında sanık ... ve onun yanında bulunan üç kişinin mağdur ...'ı bıçak zoruyla yaklaşık iki yüz metre ileride bulunan kafeye götürdüklerini, kimsenin zorlaması olmaksızın kendisinin onları takip ettiğini, kafenin içeriden kilitlenen kapısına defalarca vurmasına rağmen içeride bulunan kişilerin kapıyı açmadıklarını, beş dakika sonra ise kapının açıldığını ve o anda gelen iri yapılı bir kişiyle kendisinin içeri alındığını, orada bulunanlara mağdur ...'ı bırakmaları için yalvardığını, yine kendi iddiasına göre orada bulunan kişilerce mağdur ...'ın evinden kimliğini almaya gönderildiğini beyan etmesi, mağdur ...'ın soruşturma aşamasında kendisinin Hanedan kafe isimli iş yerinde darbedilmesi esnasında mağdur ...'ın yürüyerek içeri girdiğini ifade etmesi hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, gerçekleştiği iddia edilen olayla ilgili olarak mağdur ...'ın kolluk beyanında sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'in kendisinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuran bir eylemden bahsetmemesi, zorla alıkonulduğuna dair beyanda bulunmaması, sanıkların mağdur ...'ı hürriyetinden yoksun bırakmaya yönelik kanıtlanmış bir hareketin olmaması, mağdurun bir yere gitmek veya bir yerde kalmak zorunda bırakılmış olmaması, kendi iradesiyle sanıkları ve mağdur ...'ı takip ettiğini belirtmesi, nedenleriyle somut olayda mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla ikinci uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
3- Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan bu sonuç karşısında, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...’in mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanıklar ..., ..., ... ve ...’ın mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçlarının sabit olup olmadığı;
Soruşturma aşamasında alınan beyanlarda tanıklar ... ve ...’in yemek yedikleri esnada sanık ...'ın gelerek mağdur ...'ı dışarı götürdüğünü ifade etmeleri, mağdur ...’ın, sanık ... ve onun yanında bulunan üç kişinin mağdur ...'ı bıçak zoruyla yaklaşık iki yüz metre ileride bulunan kafeye götürdüklerini, kendisinin ilk başta kafeye alınmadığını ancak beş dakika sonra içeri girdiğinde mağdur ...'ın orada zorla tutularak darbedildiğini beyan etmesi, mağdur ...'ın, sanıklar ... ve ... tarafından kafeye götürüldüğünü, orada bulunan sanıklar ..., ... ve ... ile daha sonra gelen sanık ...'ın kendisini yaklaşık on dakika boyunca darbettiklerini söylemesi, tanık ...'nın olay akşamı mağdur ...'la görüştüklerinde yüzünde şişlikler olduğunu, gözlerinin altının morardığını belirtmesi, tanık ...'in, olay akşamı sanıklar ... ve ... ile tanımadığı birkaç kişinin eve gelerek gözdağı verir gibi konuştuklarını, polise şikâyette bulunmaması konusunda uyardıklarını ifade etmesi, 12.11.2009 tarihli adli raporda mağdur ...'ın burun kemiği kırığı şüphesiyle ilgili uzmana sevk edildiğinin, 04.04.2011 tarihli raporda ise mağdur ...'ın burnundaki kemik kırığının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceğinin mütalaa edilmesi, mağdurların olayın adli makamlara geç intikal ettirilmesi hususunda dosya içeriğine uygun ve makul açıklamada bulunmaları, olayın oluş şekline ilişkin mağdur ...'ın beyanlarının tanık beyanlarıyla ve doktor raporlarıyla örtüşmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'in mağdur ...'a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanıklar ..., ..., ... ve ...'ın mağdur ...'a yönelik kasten yaralama suçlarının sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla üçüncü uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
"Sanıklar müdafisinin 11.10.2011 tarihli duruşmada tanık ifadelerinin nasıl alındığının tanıklardan sorulmasını talep etmesi üzerine Yerel Mahkemece tekrar huzura alınan tanıklar Sercan ve Şentürk’ün, kollukta hazırlanan ifade tutanaklarının üzerine polis memurlarının ellerini koyduğunu, acele etmelerini söylediklerini, tutanakları bu şekilde imzaladıklarını belirtmeleri, mağdur ...’ın 12.11.2009 tarihinde tedavisinin yapıldığı Muratlı Devlet Hastanesinde merdivenden düştüğünü ifade etmesi, bu tarihten yaklaşık 1 yıl 6 ay sonra, 31.03.2011 tarihinde ise emniyet amirliğine giderek sanıklar..., ..., tarafından zorla alıkonulduğunu ve darbedildiğini belirtmesi, mağdur ...’nin mağdur ...’in zorla Hanedan isimli kafeye götürülürken kendisinin 5 dakika boyunca içeri alınmadığını, içeri girdikten sonra ...’in yüzünün tanınmaz hâlde olduğunu, sanıkların kendisini eve göndererek ...’in kimliğini getirttiklerini ileri sürmesi, olay tarihinde 18 yaşında olup meslek yüksek okulunda öğrenci olan mağdur ...’nin iddia ettiği kişiyi hüriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama gibi ciddi suçların yaşanması karşısında durumu derhal koluk görevlilerine bildirmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması, gerçekleştiği iddia edilen olay ve şikâyet tarihi arasında yaklaşık 1 yıl 6 ay gibi makul bir zaman aralığının üzerinde vakit geçmiş olması ve mağdurların soyut kalan iddiaları dışında gerçekleştiği iddia edilen olaya ilişkin bir görgü tanığının bulunmaması ve sanıkların tüm aşamalarda suçlamaları kesin olarak kabul etmemeleri hususları birlikte göz önüne alındığında sanıkların mağdur ...’e yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarına ilişkin mahkûmiyete yeterli nitelikte delil olmadığı, bu bağlamda kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarının sabit olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla üçüncü uyuşmazlık konusu bakımından haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir." düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
4- Sanıklar ..., ..., ... ve ...’ın mağdur ...’a yönelik kasten yaralama suçunda TCK’nın 37/1. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının ve bu bağlamda her bir sanığın ayrı ayrı cezai sorumluluklarının belirlenmesi bakımından eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı;
Sanıklar ..., ..., ... ve ...'ın mağdur ...’ı darbederek hayat fonksiyonlarını hafif derecede (birinci derecede) etkileyecek ve burnunda kemik kırığına neden olacak şekilde kasten yaraladıkları iddiasında, olaya birden fazla sanığın katıldığının ileri sürülmesi, sanık sayısının fazlalılığının tüm sanıklar yönünden mağdurun direncini kırıp lehlerine üstünlük sağlayan bir durum oluşturması, olay üzerinde birlikte hâkimiyet kurarak kasten yaralama suçuna TCK'nın 37. maddesinin birinci fıkrası kapsamında iştirak eden müşterek faillerden her birinin suçun nitelikli hâlleri ile ağırlaştırıcı sebeplerinden de sorumlu olacaklarına ilişkin yerleşik uygulamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasının uygulanma koşullarının oluşması nedeniyle eksik araştırmanın bulunmadığı, her bir sanığın ayrı ayrı cezai sorumluluklarının belirlenmesi bakımından ise; mağdurun burnunda kemik kırığına neden olan darbeyi sanıklardan hangisinin gerçekleştirdiğinin hukuken bir öneminin olmaması, sanıkta basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralanmaya sebep olan sanığın dahi TCK’nın 37. maddesinin birinci fıkrasının kapsamında iştirak ettiği suçun nitelikli hâlleri ile ağırlaştırıcı sebeplerinin gerçekleşmesi hâlinde, bu nitelikli hâl ve ağırlaştırıcı sebeplerden sorumlu olacağı hususları göz önüne alındığında, her bir sanığın tek tek eylemlerinin belirlenmesine gerek bulunmadığından ve cezai sorumluluğunun tayini bakımdan eksik araştırma mevcut olmadığından dördüncü uyuşmazlık konusu yönünden haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ikinci uyuşmazlık yönünden KABULÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 15.01.2018 tarihli ve 12335-272 sayılı, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Muratlı Asliye Ceza Mahkemesinin 13.12.2012 tarihli ve 112-240 sayılı hükümlerinin, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında mağdur ...’a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının birinci, üçüncü ve dördüncü uyuşmazlıklar yönünden REDDİNE,
5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.09.2020 tarihinde birinci ve üçüncü uyuşmazlıklar yönünden oy çokluğuyla, ikinci ve dördüncü uyuşmazlıklar yönünden ise oy birliğiyle karar verildi.