"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı asil 18.02.2013 tarihli dava dilekçesinde; davalıya ait işyerinde 1995 yılından iş sözleşmesinin feshedildiği 03.11.2009 tarihine kadar çalıştığını, Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2009/652 Esas sayılı dosyası ile verilen işe iade kararının Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından onandığını ve onama kararının müvekkiline 24.09.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, müvekkilinin 26.09.2012 tarihinde davalı işverene işe başlatılması ve tazminatlarının ödenmesi için başvurduğunu, davalı işveren tarafından sadece işe iade davasında hükmedilen vekâlet ücretinin ödeneceğinin bildirildiğini, bunun üzerine Fethiye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6926 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını ancak davalı tarafın icra takibine itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu, davalı işverenin itirazlarının haksız ve dayanaksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den az olamamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 18.03.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2009/652 E., 2010/381 K. sayılı dosyasındaki tüm haklarından 01.10.2010 tarihinde feragat ettiğini ve aynı zamanda müvekkilini ibra ettiğini, davacının mahkeme kararının tüm hüküm ve sonuçlarını öğrendikten sonra feragatnameyi sunduğunu, bu nedenle Fethiye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6926 Esas sayılı dosyasındaki takibe konu alacakların sebebi olan Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 2009/652 E., 2010/381 K. sayılı kararından dolayı hiçbir hak ve alacağının bulunmadığını, icra takibindeki faiz ve diğer hesaplamaları da kabul etmediklerini, davacı işçinin kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 12.11.2013 tarihli ve 2013/114 E., 2013/1214 K. sayılı kararı ile; davalı tarafça dosyaya sunulan 01.10.2010 tarihli davacının imzasını içerir belgede, davacının Fethiye 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/652 E. 2010/381 K. sayılı kararına istinaden tüm alacak haklarından feragat ettiği, davacı tarafça bu belge altındaki imzaya itiraz edilmediği, davacının davalı yanın cevap dilekçesine karşı verdiği beyan dilekçesinde; cevap dilekçesi ekinde sunulan ibranamenin tarafına kötü niyetle imzalatıldığını, belediye yetkililerince tarafına işe giriş yolu olarak mahkeme tarafından lehine hükmedilen tazminatlardan vazgeçmesinin gösterildiğini, tehdit edilerek ve zorla davalı tarafından sunulan belge imzalatılarak işe girişinin yapıldığını, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olmasının düşünülemeyeceğini, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğunu beyan ettiği, ibranamenin baskı ile imzalatılması konusunda süresinden sonra tanık dinletilmesi ve ibranamenin geçersizliğine yönelik taleplerin kabul edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 22. Hukuk Dairesince 22.10.2015 tarihli ve 2014/16424 E., 2015/29517 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, davalının dosyaya ibraz ettiği 01.10.2010 tarihli ibraname mahkemece, davacının ibranamenin iş ilişkisi devam ederken baskı ile düzenlendiğine ilişkin iddiasına itibar edilmeyerek geçerli kabul edilmiştir. Davacı lehine Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/652 esas sayılı dosyası ile verilen işe iade kararı, Dairemiz tarafından 30.01.2012 tarihinde onanmıştır. Davacı her ne kadar 01.10.2010 tarihli ibraname ile işe iade davasına istinaden oluşan tüm alacaklarından feragat ettiğini, davalı belediyeyi ibra ettiğini bildirmiş ise de ibranamenin düzenlendiği tarih itibariyle işe iade davasının henüz kesinleşmediği dolayısıyla ibranameye konu hakkın henüz doğmadığı anlaşıldığından bahse konu ibranamenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Eksik inceleme sonucu verilen karar hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle oy çokluğuyla bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı :
9. Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 23.02.2016 tarihli ve 2015/832 E., 2016/96 K. sayılı kararı ile; davalı tarafça dosyaya sunulan 01.10.2010 tarihli davacının imzasını içerir belgede, davacının Fethiye 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/652 E., 2010/381 K. sayılı dosyası kararına istinaden tüm alacak haklarından feragat ettiği, davacı tarafça bu belge altındaki imzaya itiraz edilmediği, davacının bu ibraname belgesi ile işe iade davasına istinaden oluşan bütün alacaklarından feragat ettiği ve davalı Belediyeyi ibra ettiği, belgenin düzenlendiği tarih itibari ile alacak hakkının doğduğu ve ibranamenin geçerli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda ibranamenin düzenlendiği tarih itibariyle işe iade davasının henüz kesinleşmediğinden bahisle ibranameye konu alacak hakkının doğup doğmadığı ve burada varılacak sonuca göre 01.10.2010 tarihli ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. İbra sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda (818 sayılı Kanun) düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK/Kanun) düzenlenmiş olup, bu Kanun'un 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” hükmüne yer verilmiştir.
13. İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
14. İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.
15. İş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
16. İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
17. İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga 818 sayılı Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması hâlinde ibra iradesine değer verilemez.
18. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
19. Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
20. Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı hâlleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
21. İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
22. İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir.
23. Öte yandan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin 6. fıkrası; “İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.” şeklinde düzenlenmiştir.
24. Bu düzenleme ile işçinin işe başlamak üzere başvuruda bulunması için belirlenen yasal sürenin başlaması, mahkeme kararının kesinleşmesi şartına bağlanmıştır.
25. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı işçi, davalı işverenin ibraname imzalaması durumunda yeniden işe alınacağını söylediğini, kendisinin de işe alınmama korkusu ile 01.10.2010 tarihli belgeyi imzaladığını, işe iadesine dair kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından onanması üzerine 26.09.2012 tarihinde davalı işverene işe başlatılması ve tazminatlarının ödenmesi için başvurduğunu, davalı işveren tarafından sadece işe iade davasında hükmedilen vekâlet ücretinin ödeneceğinin bildirildiğini, bunun üzerine Fethiye 1. İcra Müdürlüğünün 2012/6926 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını ancak davalı tarafın icra takibine itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu, davalı işverenin itirazlarının haksız ve dayanaksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise, davacının 01.10.2010 tarihli belge ile tüm haklarından feragat ederek müvekkilini ibra ettiğini, davacı işçinin bu belgeyi imzalarken işe iadeye dair mahkeme kararının hüküm ve sonuçlarını bildiğini, bu nedenle alacağı bulunmadığını savunmuştur.
26. Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 12.05.2010 tarihli ve 2009/652 E., 2010/381 K. sayılı kararı ile davacının işe iadesi ile yasal sürede başvurmasına rağmen işverenin süresinde işe başlatmaması hâlinde ödenmesi gereken miktarın 4 aylık ücret olarak belirlenmesi ve işe iade süresi içinde başvurulması hâlinde kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre içinde en çok 4 aya kadar doğmuş ücret ve diğer haklarının ödenmesine karar verilmiş, bu karar Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 30.01.2012 tarihli ve 2011/5333 E., 2012/789 K. sayılı kararı ile onanmıştır.
27. Ayrıca davacı tarafından imzası inkâr edilmeyen 01.10.2010 tarihli belgenin içeriği, “Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/652 Esas, 2010/381 Karar sayılı dosyasında bulunan karara istinaden tüm alacak haklarımızdan feragat ediyorum. Bu dosya ile ilgiliye Ölüdeniz Belediyesine tüm neticesiyle ibraz ederiz.” şeklindedir.
28. Görüldüğü üzere; mahkeme tarafından işe iade kararı verildikten sonra karar henüz kesinleşmeden davacı tarafından 01.10.2010 tarihli belge imzalanmış, bu tarihten sonra Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından işe iade kararı onanmıştır.
29. Tüm dosya kapsamı ile davacının, işe iade davasından değil alacak hakkından feragat ettiğini ve bu şekilde davalı işvereni ibra ettiğini beyan etmesi ve özellikle 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin 6. fıkrasında da yasal sürenin başlayabilmesi için açıkça mahkeme kararının kesinleşmesi şartının aranması dikkate alındığında, iş sözleşmesi devam eden işçiden alınan ibraname ve feragatnamenin geçersiz olduğu, henüz doğmamış alacak hakkından da feragatin geçerli kabul edilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
30. O hâlde 01.10.2010 tarihli belgenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
31. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacının 01.10.2010 tarihli belge ile açıkça dava konusu yapılan ve mahkeme tarafından hüküm altına alınan tüm alacaklardan feragat ettiği, bu feragat beyanının geçerli olduğu, davacının 14 yıllık büro işçisi olarak çalıştığı göz önüne alındığında feragat beyanının amacını ve kazanımlarını bilebilecek durumda olduğu, davacı işçinin hem işe iade talebinden hem de boşta geçen süre ücretinden feragat etmiş sayılacağı, direnme kararının onanması gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
32. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel daire bozma kararında uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
33. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.06.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, 01.10.2010 tarihli, dava konusu yapılan ve Mahkemece verilen karara istinaden tüm alacaklarından feragat etmesi ve bu dosyadan davalı ... Başkanlığını tüm neticesiyle ibra ettiğine dair imzalı belge dikkate alındığında, davacının dava konusu haklarından feragatının ve davalı ... Başkanlığını ibrasının geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davacı, davalı aleyhine açtığı işe iade davasının yargılaması neticesinde Mahkemece 12.05.2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilip, bu karar davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine dosya henüz temyiz aşamasındayken davacı, davalı ... Başkanlığına hitaben el yazısı ile yazdığı ve imzasını inkar etmediği dilekçesinde "Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 602 esas no 381 kara no dosyasında bulunan karara istinaden tüm alacak haklarımızdan feragat ediyorum. Bu dosyayla ilgiliye Ölüdeniz Belediyesine tüm neticesiyle ibra ederim." diyerek açıkça dava konusu yapılan ve mahkemece karar altına alınan işe iade, işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretine ilişkin haklarından vazgeçmiştir.
Somut olayda davacı davalı işyerinde 14 yıllık büro işçisi olarak çalışmakta iken iş akdi işverence feshedilmiş olup davacıda 23.11.2009 tarihinde işe iade ve sonuçlarına ilişkin dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda 12.05.2010 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş olup bu karar davalı tarafça temyiz edilmiştir. Davacı, dava dosyası Yargıtayda temyiz aşamasındayken karar kesinleşmeden 01.10.2010 tarihinde işe başlatılmak için başvuruda bulunmuş ve davalı işveren aynı tarih itibariyle davacıyı işe başlatmıştır. Davacı da işe başlamak için başvurduğu tarihte uyuşmazlık konusu olan feragat ve ibra içerikli belgeyi imzalayıp işverene vermiştir.
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, davacı tarafça imzası inkar edilmeyen ve baskı veya zorlamayla alındığına dair iddiası olmayan 01.10.2010 tarihli feragat ve ibra içerikli belgeyi sadece ibraname olarak değerlendirerek mahkeme kararını "... ibranamenin düzenlendiği tarih itibariyle işe iade davasının henüz kesinleşmediği ibranemeye konu hakkın doğmadığı anlaşıldığı, bahse konu ibranamenin geçersiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği..." gerekçesiyle bozmuştur.
Somut uyuşmazlıktaki ihtilaf, davalı tarafça imzalı 01.10.2010 tarihli belgenin feragat olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre davadan feragat (davadan vazgeçme) davacının talep sonucundan (neticei talebinden) kısmen veya tamamen vazgeçmesidir (HMK 307). Hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi, davacı da açmış olduğu bir davayı sonuna kadar takip etmek zorunda değildir. Feshin geçersizliği davası açıldıktan sonra işçinin bu davadan geçerli olarak feragat edebileceği konusunda herhangi bir tereddüt yoktur (Prof. Dr. Sarper Süzek İş Hukuku Beta Yay. 11. Baskı syf. 640.).
Feshin geçersizliği ve işe iade davasında, yargılama sırasında davadan feragat mümkündür. Bu durumda HUMK'un feragat ile ilgili hükümleri uygulanacaktır. Keza temyiz aşamasında feragat hâlinde , 4857 sayılı İş Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca Yargıtay kesin olarak bu konuda karar verecektir (... İş Güvencesi ve Uygulaması Yetkin Yay. 3. Baskı syf.470.)
HUMK'nın 91 ve devamı maddeleri uyarınca "feragat konusunda yerel mahkemesince değerlendirme yapılmaması hatalıdır. Ancak işe iade davalarında Dairemizce kesin karar verilmesi gerektiğinden 4857 sayılı Yasanın 20/3.maddesi uyarınca feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmelidir (Yargıtay 9.H.D. 03.10.2005 gün ve 2005/22699-32293 E.K. sayılı ilamı).
Davacı, feshin geçersizliğine, işe iadesine ve sendikal tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Davada birden fazla davalı olup, davalılar zorunlu dava arkadaşı değillerdir. Hakkındaki davadan feragat edilen İBB asıl işveren olup, bu davalı hakkındaki feragatin diğer davalıya sirayeti de söz konusu olamaz. Bu nedenlerle davacı istinaf aşamasında davalı yönünden davasından feragat ederek, diğer davalı şirket yönünden davanın sonuçlandırılması talebi nedeniyle, davanın sadece davalı Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden feragat nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın her iki davalı yönündende reddine karar verilmesi hatalıdır (Y.9.H.D. 12.12.2018 gün ve 2018/4064-23096 E/K syl ilamı).
Davadan feragatın içeriği olan maddi hukuk işlemi (haktan vazgeçme) ile, taraflar arasındaki (dava konusu yapılan) uyuşmazlık son bulur. Burada dava (uyuşmazlık) mahkemenin kararı ile değil, davacının iradesi (maddi hukuk işlemi) ile son bulur. Kural olarak her davadan feragat edilebilir. Çünkü, hiç kimse kendi lehine olan bir davayı açmaya zorlanamayacağı gibi, açmış olduğu davayı da sonuna kadar takip etmeye zorlanamaz. Dava konusu üzerinde tarafların tasarruf yetkisi bulunmasa bile (yani tasarruf ilkesinin tam olarak uygulanmadığı davalar da) davacı davasından feragat edebilir. Davacı, davanın görüldüğü mahkeme dışında da davasından feragat edebilir. Mesela davacı, noterde, davalıya yazmış olduğu bir mektupta, davalıya vermiş olduğu bir feragat dilekçesinde veya tanıklar önünde davadan feragat ettiğini bildirebilir. Bir hak (mesela alacak hakkı) dava konusu yapılmadan önce (veya yapıldıktan sonra), hakkın sahibi, bu hakkından (mahkeme dışında) feragat edebilir. Esas haktan feragat edilince, ona bağlı olan dava hakkı düşer (son bulur) (Prof. Dr. Baki Kuru. HUMK El Kitabı. Alfa Basım syf.596 vd.).
Davacı 01.10.2010 tarihli belgede açıkça dava konusu yaptığı ve mahkemece verilen kararda hüküm altına alınan tüm alacaklardan feragat etmiştir. Bu feragat beyanı geçerli bir feragattır. Davacı 14 yıllık büro işçisi olarak çalışmış olup, neyi imzaladığını ne için imzaladığını feragat beyanının neyi içerdiğini ve bu feragat beyanının amacının ve kazanımlarının ne olacağını bilebilecek durumdadır. Ayrıca bu belgenin imzalanmasından sonraki hiçbir aşamada tehditle ve baskıyla irade fesadıyla belgeyi imzaladığını iddia etmiş değildir.
Dava işe iade davası olup Mahkemece feshin geçersizliği ile davacının işe iadesine ve işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen ücreti alacaklarının tespitine karar vererek karar tarihi itibariyle mahkemece tespit mahiyetinde hüküm kurulmuştur. Davacı feragat dilekçesiyle mahkemece verilen karara istinaden hak kazandığı tüm alacak haklarından feragat etmiştir. Davacı bu feragatıyle hem işe iade talebinden hem de bu talebin eki mahiyetinde olan boşta geçen süre ücretinden feragat etmiş sayılır. Davacı bu feragat dilekçesini mahkemece karar verildikten sonra ve bu kararla kendisinin hak ettiği alacak ve haklarını bilerek bu dilekçeyi vermiştir. Bu durumda davacı tarafça verilen feragat beyanı nedeni ile davacı dava konusu tüm alacaklarından feragat ettiğinden davasının reddine ilişkin mahkeme kararının onanması gerekirken bozulmasına ilişkin sayın çoğunluğun görüşüne katılamamaktayız.