Bölge Adliye Mahkemesi : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi . Hukuk Dairesi
Dava, iş kazasının tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle; “Davanın kabulü ile, davacının 19.08.2015 tarihinde geçirdiği kazanın 5510 sayılı Yasanın 13. maddesi kapsamında iş kazası olduğunun tespitine,” dair verilen karara karşı, davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, davacıların murisi...'ün 19.08.2015 tarihinde geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı ... vekili, vahidi fiyat usulü ile yapılan şartnamelere göre kesim, sürütme ve taşıma işlemlerinde sorumluluğun iş sahibi olan şahıslarda olduğunu idarenin işveren olmadığını, hizmet değil istisna akdi bulunduğunu, husumetin idareye değil SS ... Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifine yöneltilmesi gerektiğini, çalışanların idarenin buyruk ve denetimi altında olmadığını, idarenin gerekli eğitimleri verdiğini ve kusurunun bulunmadığını, zamanaşımının dolduğunu, eda davası açılma olanağı varken tespit davası açılması nedeniyle hukuki yarar yokluğundan davanın reddinin gerektiğini belirterek haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili, Kurum müfettişlerince düzenlenen raporda 5510 sayılı Yasa'nın 13 üncü maddesi kapsamında olayın iş kazası olmadığına karar verildiğini, Kurumun iş ve işlemlerinin yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, "... Kurum müfettişleri tarafından, iş kazasında davacılar miras bırakanının Bağ-Kur sigortalısı olması ve kazanın meydana geldiği sırada yapılan iş ile Bağ-Kur sigortalılık işinin farklı olması hizmet ilişkisinin bulunmadığının kabulüne gerekçe olarak gösterilmiştir. Davacılar miras bırakanının Bağ-Kur sigortalısı olması, üyesi olduğu kooperatif aracılığıyla Orman İşletme Şefliği ve Kooperatif arasında imzalanan sözleşme kapsamında çalışmakta olduğu olgusunu ortadan kaldırmadığı gibi hizmet sözleşmesinin varlığına herhangi bir etkisi de bulunmamaktadır.
Davacılar miras bırakanı ile davalı ... arasında hizmet ilişkisinin varlığı sabit olduğundan 19.08.2015 tarihinde meydana gelen kazanın iş kazası olduğunun kabulü gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur..." gerekçesiyle; "Davanın kabulü ile davacının 19.08.2015 tarihinde geçirdiği kazanın 5510 sayılı Yasa'nın 13. maddesi kapsamında iş kazası olduğunun tespitine," karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı ... vekili istinaf başvuru dilekçesinde; "yetki, görev, husumet, zamanaşımı itirazlarının dikkate alınmadığını, vahidi fiyat ile iş yapıldığını, istisna akdi bulunduğunu ve hizmet akdi bulunmadığını" belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili istinaf başvuru dilekçesinde; "olayın iş kazası olmadığını" belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.
B- BAM KARARI
Davalı Kurum vekilinin ve davalı ... vekilinin istinaf istemlerinin 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı ... vekili; 6831 sayılı Orman Kanununun 34.ve 40. maddesinde belirtilen öncelikler kapsamında köylüler ve Orman Kalkındırma Kooperatiflerine gördürülen üretim işleri, Borçlar Kanununun istisna akti hükümlerine göre vahidi (birim)fiyat esaslarına göre yaptırıldığını, vahidi fiyat usulü ile çalışmanın istisna sözleşmesi olduğunu, işi alan kooperatif veya köylünün işi kendi nam ve hesabına yürüttüğünü,bu nedenle, idare ile müteveffa arasında işçi işveren ilişkisi bulunmadığını belirterek Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10.Hukuk Dairesinin kararının temyizen incelenerek bozulması talep edilmiştir.
Davalı Kurum vekili; Olayın iş kazası olduğuna dair delil bulunmadığını belirterek, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10.Hukuk Dairesinin kararının temyizen incelenerek bozulması talep edilmiştir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava ile davacılar murisinin 19.08.2015 tarihinde orman idaresi tarafından davacılar murisinin ortağı olduğu kooperatife verilen orman emvalinin kesim, sürütme ve taşıma işlerine ilişkin sözleşme kapsamında, kendisine ait traktör ile kesilen tomrukları çekmek isterken, traktörün devrilmesi sonucu traktör altında kalarak vefat etmesi şeklinde meydan gelen olayın iş kazası olduğunun tespiti talep edilmiştir.
İş kazası nedeniyle sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi öncelikle Kurumun zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası olduğunu kabul etmesine bağlıdır. İş kazası olgusu Kurumca kabul edilmezse somut olayda olduğu gibi sigortalının ya da hak sahiplerinin olayın iş kazası olduğunu dava yolu ile tespit ettirmesi gerekmektedir.
Davaya konu olan ve tespiti istenen "iş kazası" mevzuatımızda 506 sayılı Kanunun 11-a ve 5510 sayılı Kanunun 13. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup, her iki kanunda da iş kazası tanımlanmamış, kazanın hangi hal ve durumlarda iş kazası sayılacağı yer ve zaman koşulları ile sınırlandırılarak belirlenmiştir.
Eldeki davaya konu olayın meydana geldiği tarih itibari ile davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olup, Kanunun 13. maddesinde İş Kazası;
"a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olaydır." şeklinde belirlenmiştir.
Olayın, işkazası olarak kabul edilebilmesi için olaya maruz kalan kişinin 5510 sayılı Kanunun 4. maddesi anlamında sigortalı olması, olayın, 5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur. Başka bir anlatımla, olayın, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur.
Bu yönde, 5510 sayılı Kanun'un 4/a maddesi anlamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar:
a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet akdine dayanması,
b) İşin işverene ait yerde yapılması,
c)Kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir.
Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur. Bu nedenle dava konusu olayda öncelikle "hizmet aktinin varlığı" araştırılmalıdır;
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313/1.(6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 393/1) maddesinde, hizmet sözleşmesi; “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurlarına yer verilmişken, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde, “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. Hizmet akdi, her şeyden önce bir iş görme edimini zorunlu kılar. Bu sözleşmeyle sigortalıya yüklenen borç, işveren yararına bir iş görmek, hizmet sunmaktır.
Bağımlılık ve bu kapsamda ele alınması gereken zaman unsuru, hizmet akdinin ayırt edici özelliğidir.
Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır. Bazı durumlarda, taraflar arasında sıkı bir bağımlılık ilişkisi bulunmasa da, işverenin iş organizasyonu içinde yer alınmaktaysa bu unsurun varlığının kabulü gerekecektir. Önemli yön, işverenin her an denetim ve buyurma yetkisini kullanabilecek olması, çalışanın, edimi ile ilgili buyruklara uyma dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte teknik ve hukuki bir bağımlılığın bulunmasıdır. Genel anlamda bağımlı çalışma, işverenin belirleyeceği yerde ve zamanda, işverence sağlanacak teknik destek ve işverenin denetim ve gözetiminde yapılan çalışmadır. İşverenin yönetim (talimat verme) hakkı karşısında işçinin talimatlara uyma (itaat) borcu yer alır. Bir işin görülmesi süreci içinde işçinin faaliyeti, çalışma şekli, yeri, zamanı ve işyerindeki davranışları düzenleyen talimatlar veren işveren onu kişisel bağımlılığı altında tutar. Bu sözleşmede var olan otorite/bağımlılık ilişkisi taraflar arasında kaçınılmaz olarak bir hukuki hiyerarşi yaratır. Bu nedenle hizmet akdinde bağımlılık hem işçinin kişiliğini ilgilendirmekte hem de bir hukuki bağımlılık niteliği taşımaktadır.
Hizmet akdi, çoğu kez Borçlar Kanununun 355. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 470. maddesinde) tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir; Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması imkan dahilinde bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu, yoksa önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
Dosya içindeki belgelerden, davalı ... idaresi ile ilgili kooperatif arasında istisna akdine yönelik vahidi fiyat sözleşmesinin yapıldığı, kooperatifin yüklendiği kesim-sürütme ve taşıma işlerini kendi üyeleri ile yaptığı, üyeleri dışında üçüncü kişilere yaptırmadığı, davacılar murisinin ise 05.10.2010 tarihinden itibaren ticari kazanç nedeniyle vergi mükellefi olduğu, 5510 sayılı kanunun 4/1(b) kapsamında zorunlu sigortalı kaydının bulunduğu ve kazanın saat 19.00 civarında kendi traktöründe meydan geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacılar murisinin kaza sırasında yaptığı iş dolayısıyla davalı ... idaresi yada kooperatif ile arasındaki ilişki hizmet akdinin unsurlarından olan bağımlılık ve zaman unsurlarını taşımamaktadır.
Dolayısıyla, davalı ... idaresi ile ilgili kooperatif arasında istisna akdine yönelik vahidi fiyat sözleşmesinin varlığı; Keza kendi nam ve hesabına taşımacılık faaliyetinden dolayı vergi kaydı bulunan sigortalı müteveffanın kendi traktörü ile aynı yerde üyeleri dışında işçi çalıştırmayan kooperatifin ortağı sıfatıyla taşıma işi yapması karşısında, aradaki ilişki istisna akti kapsamında olup, iş kazasının varlığından bahsedilemez. Mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan Orman Genel Müdürlüğüne iadesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 09.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.