I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ulusal bir gazetede yayımladıkları bir haber nedeniyle aleyhlerine tazminata hükmedilmesinin başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/4/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. 2010 yılının Mayıs ayında altı uluslararası sivil toplum örgütü (İHH İnsani Yardım Vakfı, Free Gaza Movement, European Campaign to End the Siege on Gaza, Ship to Gaza Greece, Ship to Gaza Sweden ve The International Committee to Lift the Siege on Gaza) dünya çapında toplanan bağışlarla temin edilen insani yardımı Gazze’ye ulaştırmak için bir yardım filosu oluşturmuştur. Filoda insani yardımla birlikte Almanya, Kuveyt, İsrail, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır ve Cezayir gibi 37 ülkeden gelen ve aralarında 15’ten fazla milletvekilinin, 60’ın üzerinde uluslararası basın mensubunun, sanatçıların, Nobel Barış Ödülü alan aktivistlerin de yer aldığı 750 aktivist de bulunmuştur. Gazze Özgürlük Filosu ismi verilen filo, 31/5/2010 tarihinde İsrail askerî güçlerince engellenmiş ve filoya silahla müdahale edilmiştir. Müdahale ve sonraki süreçte 10 insani yardım gönüllüsü hayatını kaybetmiş; gönüllülerin 56’sı ise yaralanmıştır.
9. Başvurucular, sırasıyla Yeni Akit gazetesinde (gazete) haberi yapan muhabir, gazetenin sahibi ve yayıncısıdır. Gazetenin 2/10/2013 tarihli nüshasında davacı B.C.Ö.nün fotoğraflarının yer verildiği "Şehidin Kızını Ağlattılar!" başlıklı bir yazı kaleme alınmıştır. Başvuruya konu haberde adı geçen B.B.A.nın babası C.A. "Mavi Marmara" isimli gemide İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucunda vurularak öldürülmüştür. Yazının ilgili kısmı şu şekildedir:
"Hükümetin okullarda ve devletin diğer kurumlarında başörtülü olarak çalışmak ve okumak isteyenlere serbestlik getirmek için çalışmaları devam ederken; bazı kendini bilmezler sırf egolarını tatmin etmek için kin ve nefretlerini kusarcasına başörtülülere karşı düşmanlık yapıyorlar. İşte yeni bir örnek daha... Siyonist katillerin Mavi Marmara gemisinde şehit ettikleri [C.A.nın], İskenderun'da 10. Sınıfta okuyan kızı [B.A.A], başörtülü olarak gittiği okulunda baskı ve zulme maruz kaldı.
...
Şehit [C.A.nın] İskenderun P.K.A.Ö. Lisesi 10. Sınıfta eğitim gören kızı [B.A.A.nın] okula başörtülü geldiği gerekçesiyle okul öğretmenleri ve çevresi tarafından tehditlere maruz kaldığı; öğretmenlerden [B.C.Ö], [N.G] ve [A.S.nin] baskısına uğradığı ortaya çıktı.
F. Öğretmeni: Milli Eğitimde Hür İrade Olmaz!!!
10. Sınıf öğrencisi [B.A.A.nın], hür iradesi ile kimsenin telkini olmadan başını örttüğü ve eğitimini inancına uygun bir şekilde sürdürmek istediği bildirilirken, öğretmenlerin baskısı tepkilere neden oldu. [B.A.A.] 'Derslere başörtülü olarak girince bazı öğretmenlerimiz hiçbir şey demedi; ki olması gereken de buydu. Ancak F. Öğretmeni [B.C.Ö] ders çıkışı beni çağırarak 'Kanun var mı kanun?' diye sordu. Bunun üzerine hiçbir kanunun, Anayasa'nın başörtüsü yasağı koymadığını ve inancım gereği, hür irademle derslere böyle girmek istediğimi söyledim. Bunun üzerine öğretmen bana 'Milli Eğitimde özgür irade olmaz' diyerek bundan sonra başımı açıp öyle gelmemi istedi' şeklinde konuştu.
Diğer öğretmenleri tarafından da başörtüsüne yönelik 'bu ne kılık' sözleriyle aşağılamaya maruz kaldığını belirten [B.A.A.], hür iradeden bahsedince öğretmenlerinin bunu yok saydığını ifade etti.
[N.A]: Öğrencileri Kullanıp ODTÜ Benzeri Olaylar Çıkaracaklar
Şehit C.A.nın eşi ve B.nin annesi [N.A] ise kızının çok sayıda tehdit aldığını söyleyerek yetkililerden yardım istedi. [N.A], 'Kızımın inancını yaşamasını engellemeye çalışıyorlar. Arkadaş çevresinden duyduğumuza göre bazı öğretmenler kızımın örtüsüne karışmayacak, ancak öğrencileri kullanacakmış. Kızım okul çıkışı darp edeceklerini söylüyorlar. Kızımın hem eğitim hayatı hem de can güvenliği tehlikede. Öğrencilerin eline pankartlar verip ODTÜ olaylarında olduğu gibi protesto edeceklermiş. Ortalığı yakıp yıkacaklarına dair tehditler geliyor. Kızım tamamen kendi isteğiyle okulunda bu şekilde eğitim görmek istiyor. Bunu engellemeye çalışanlara karşı bütün yetkililerden gerekeni yapmalarını istiyoruz' diye konuştu.
Okul Müdürü: Rencide Eden Öğretmenler Var
Telefonla görüştüğümüz İskenderun P.K.A.Ö. Lisesi müdürü [S.E], veliler, öğretmenler ve yönetmelik arasında sıkıştıklarını belirtti.
[S.E], 'Bazı öğretmenler B.yi kantine kadar indirmiş. Böyle şeyler yapmamalarını söyledik. Şu anda olayı yetkililere bildirdik, Milli Eğitim'den tavsiye kararı bekliyoruz ne yapacağımıza dair' dedi. Okulda bazı öğretmenlerin öğrencileri kullanarak ODTÜ tarzı olaylar çıkaracakları hakkında duyum aldığımızı söylediğimiz [S.E] 'Bu tür eylemlere kesinlikle müsaade etmeyiz. Bu tür eylemleri kim yapacaksa bize bildirsinler, valilikle ve emniyetle gereken yapılır' diye konuştu.
İskenderun İlçe Milli Eğitim Müdürü [M.K.] de 'Öğrenci ve velimizin başvurması durumunda gerekeni yaparız. Öğrencilerimizi derslere almamak olmaz. Bize müracaatta bulunabilirler' dedi.
İskenderun E. Sendikası başkan vekili [Y.K], olayın üstünde duracaklarını ve gerekli hukuki, insani takibi yapacaklarını, gerekli mercilere konuyu ileteceklerini söyledi.
[B.Y]: Kızımızın Arkasındayız
Konuyla ilgili görüştüğümüz İHH Genel Başkanı [B.Y] ise, 'Hiç kimse bir öğrenciyi tehdit edemez. Vakfımızla beraber kızımızın sonuna kadar arkasındayız. Onu tehdit edenler bizi tehdit etmiş sayılır ve onlara tehditkar sözlerini iade ediyoruz. Türkiye'nin bu yasakçı anlayıştan artık bütün hücreleriyle kurtulması gerekir. Hem bizler hem de İskenderun şubemizdeki arkadaşlarımızla kızımıza her türlü desteği vereceğiz' şeklinde konuştu."
10. İlgili haber üzerine Hatay Valiliği İl Millî Eğitim Müdürlüğü (Müdürlük) haberde ismi geçen kişiler hakkında inceleme başlatmıştır. Yapılan inceleme sonucu Müdürlüğün 11/10/2013 tarihli kararıyla, incelemeye konu edilen gazete haberinde itham edilen kişiler hakkındaki iddiaların sübuta ermemesi nedeniyle herhangi bir işleme gerek olmadığına karar verilmiştir.
11. B.C.Ö. 5/11/2013 tarihinde başvuruya konu haberle ilgili olarak tekzip metni yayımlanması talebinde bulunmuştur. İskenderun 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 7/11/2013 tarihli kararıyla tekzip metninin yayımlanmasına karar verilmiştir. Başvurucular verilen karara rağmen tekzip metnini yayımlamamış ve haklarında bu nedenle dava açılmış ancak açılan dava zamanaşımı nedeniyle düşmüştür. B.C.Ö.nün yayımlanmasını talep ettiği metin şöyledir:
"Okulumuz Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okul olup okulun yönetim işleri çeşitli yönetmeliklerle düzenlenmiştir. 27 Kasım 2012 tarihinde 28480 sayılı resmi gazetede yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık Kıyafetlerine Dair Yönetmelikte 4. Maddenin e bendinde e) Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz. Hükmü yer almaktadır. Bu yönetmelik tarafımdan kaleme alınmamıştır. Bu yönetmeliği yazan Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bu yönetmelik öğrencileri başını açmaya zorlamaktadır. Buna aykırı hareket edenlerin ise disiplin cezası ile cezalandırılacağı yine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirtilmektedir. Öğretmene düşen görev ise yönetmeliğin uygulanması için okul idaresine bilgi vermektir. Ben de kurallara uymayan tüm öğrencileri idareye bildirmekten başka bir görevim ve yetkim bulunmamaktadır. Okulumuzda adı geçen haberle ilgili öğrencimin dersten atılması veya hakaret edilmesi gibi bir durum söz konusu olmamıştır. Ayrıca ismimin hedef olarak gösterilmesi can güvenliğimi de tehdit etmektedir. Gazetede çıkan haber asılsız ve yalan bir haberdir."
12. B.C.Ö, başvurucu Hacı Yakışıklı hakkında hakaret suçundan cezalandırılması talebiyle suç duyurusunda bulunmuştur. İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı; yapılan haberin içeriğinin basın özgürlüğünün ve haber verme hakkının bir gereği olduğu, içeriğinde güncel ve kamu yararı bulunduğu, müştekiye yönelik doğrudan hakaret ve/veya başkaca bir suç içeren unsurların bulunmadığı gerekçesiyle 2/2/2014 tarihinde Hacı Yakışıklı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
13. B.C.Ö, ilgili haber nedeniyle kişilik haklarının zedelendiğini belirterek başvurucular aleyhine 6.000 TL manevi tazminat davası açmıştır.
14. Yargılamayı yapan İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Mahkeme) 11/5/2017 tarihli celsesinde tanık olarak dinlenen N.A. özetle şunları söylemiştir:
"...ben [B.B.A.nın] annesiyim. Kızım 10. sınıfta başını örtmeye karar verdi. Örtünmeden önce tereddütleri vardı okula kabul edilir miyim diye düşünceleri vardı. O sırada Akit gazetesinde yapılan bir kısım haberleri gördü. Kayseri'deki bir kısım okullara öğrencilerin alınmadığını veya giremediklerini gördü. O dönem Kayseri'deki Akit gazetesinin muhabiri olan Hacı Yakışıklı'ya telefonla ulaştı ve başını örttüğü taktirde okula alınıp alınamayacağını sordu. Onlarda herhangi bir engel olmayacağını pek çok okulda öğrencilerin okula başlarını kapatarak girebileceklerini söyledi. [B.B.A] da başını kapatıp okula gitti. Okula gittiği ilk gün gazetede haberde geçen üç öğretmenin üçü de tepki göstermişler. Davacı kızıma 'buraya giremezsin hakkında tutanak tutulur' gibi cümleler kurmuş ve kızımı bağırıp çağırarak azarlamış. Koridorda toplanan onlarca öğrenci buna şahitlik ederek, kızımın üzerinde şiddetli bir baskı oluşturdular. Sonra kızım muhabir Hacı Yakışıklıyla tekrar görüştü, kendisi de okul müdürünü aramış ve okul müdürü de bu durumu teyit etmiş, bazı öğretmenlerin çocuk üzerinde baskı oluşturduğunu ifade etmiştir. Kısacası kızımın okula daha rahat girmesi, üzerindeki baskının kalkması için bu haberi olduğu gibi hiç kimsenin kişilik haklarını ihlal etmeden ve iftira atmadan gazeteye aktardık. Okul müdürü de o tarihte bu olayları teyit etmişti. Bunun üzerine gazetede haber çıktı..."
15. Mahkemenin talimat yoluyla dinlediği B.A.A. 21/9/2017 tarihli duruşmada özetle şu şekilde beyanda bulunmuştur:
" ...Yeni Akit gazetesinde haberi yapan Hacı Yakışıklı'ya haberi bildiren benim, [B.C.Ö] P.K.A.Ö. Lisesinde f. öğretmenimiz idi, 2013 eylül ayının 3. veya 4. haftasındaydı, ben sosyal medyada ve başka yerlerde öğrencilerin başörtüleri ile derse girdiklerini okudum. O sırada 10. sınıf öğrencisiydim. Bir cuma günü başörtümü takarak okula gittim. İlk ders din kültürü dersiydi. Bu dersin hocası hiçbir şey söylemedi sonraki ders f. dersiydi davacı [B.C.Ö] derse girdi ders bitimine kadar birşey söylemedi. Ders bitiminde 'benimle gelir misin' dedi, beraberce çıktık. Üst kat merdivenin kesiştiği yerde bana bu kıyafetle derse giremeyeceğini söyledi. Ben de başka yerde öğrencilerin bu şekilde girdiğini yasaklayıcı husus olmadığını söyledim. Kendisi bana başörtüsünü serbest bırakan bir yasa yada yönetmelik varsa göstermemi söyledi. Ben de kendisine özgür irademle bu şekilde derse gireceğimi herhangi bir kanun ya da yönetmeliğin engel olmadığını söyledim. Bunun üzerine ne yapacağını bildiğini söyleyerek yanımdan ayrıldı. Olay sırasında toplanan başka öğrenciler de yönetmelik yoksa yaptığımın yanlış olduğunu söylediler onlara da aynı şekilde bu şekilde derse girmesine engel durumum olmadığını anlattım. Bundan sonra okulda başörtüsüne karşı olan öğrencilerde bir infial oluştu, şortlarla zincirlerle okula gelip, bizim inancımız deyip kendilerini bu şekilde ifade etmeye başladılar. Ben de bu şekilde Hacı Yakışıklı ile irtibata geçtim ve İskenderun'da çok sayıda kızın başörtüsü ile okula gitmek istediğini, bu şekilde haber yapılmasının kamu yararı olacağını düşünerek [B.C.Ö] ile aramızda geçenleri bildirdim ve mahkemede anlattığım hususları Hacı Yakışıklı'ya anlattım. Eğer öğretmen benimle konuşmayı bir odada yapsaydı benim başörtüsü giymeme tepkili öğrenciler bu tepkiyi göstermeyeceklerdi bana yönelik infial çıkmayacaktı, gazetede haber çıkmasından sonra okula müfettiş girdi, daha sonra okulda sorun son buldu, herkes kıyafetle gelmeye başladı ve İskenderun'da bütün okulda kızlar başörtüsü ile derslere girmeye başladılar ..."
16. Mahkeme 12/12/2017 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu haber ve tanık anlatımları bütün olarak değerlendirildiğinde; haberin adli bir vakanın görünür gerçeklik çerçevesinde kamuoyuna aktarıldığı, haberlerin güncel olduğu ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, nitekim gerek idari soruşturmalar gerekse adli soruşturmalardan anlaşıldığı üzere mahkememizce tanık olarak dinlenen [B.B.A.nın] sınıftan dışarı çıkarıldığının sabit olduğu ve bu konuda davacının şikayeti üzerine davalılar aleyhine açılan adli soruşturmada takipsizlik kararı da verildiği anlaşılarak açıklanan nedenler karşısında, çatışan yararlar dengesinin davacı aleyhine bozulmadığı ve davalılar yönünden de hukuka uygunluk nedeninin gerçekleştiği anlaşıldığından davacının talebi reddedilmiştir."
17. Kararın istinaf yargı yoluna götürülmesi üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 26/2/2019 tarihli kararıyla derece mahkemesinin kararının esastan kaldırılarak davanın kısmen kabulüne, başvurucular aleyhine müştereken ve müteselsilen toplam 5.000 TL tazminata karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"... haberin bütünlüğüne bakıldığında öncelikli olarak davacının fotoğrafının haber içeriğinde kullanıldığı, haber içeriğinde 'Bazı kendini bilmezler sırf egolarını tatmin etmek için kin ve nefretlerini kusarcasına baş örtülülere karşı düşmanlık yapıyorlar. İşte yeni bir örnek daha...' şeklinde ifadeler kullanıldığı, söz konusu ifadelerin eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında yer almadığı, davacının da fotoğrafının eklenmesi sureti ile davacının din düşmanlığı, baş örtüsü düşmanlığı yapıyormuş gibi gerçeğe aykırı şekilde bir algı oluşturulduğu, haber içeriği incelendiğinde ise dava dışı [B.B.A.nın] beyanlarında davacının sadece kendisinin baş örtüsü ile neden derse girdiği hususunda sorular yönelttiği, bunun haricinde öğrenciyi derse almama, sınıfa kabul etmeme gibi bir durumun oluşmadığı, yine haber içeriğinde kullanılan öğrenciye baskı yapıldığı ya da bu konuda öğrenciye tehditlerde bulunulduğu hususunda herhangi bir olayın yaşanmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı gibi basın haber yaparken söz konusu haberin görünür gerçeğe uygun olması gerekmektedir. Lakin haberin bütünlüğüne bakıldığında söz konusu haberin görünür gerçekliğe uygun olmadığı, bu kapsamda bu şekilde haber yapılmasının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu anlaşılmakla davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir..."
18. Nihai karar başvuruculara 18/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 16/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucular; B.A.A. ve annesi N.A.nın da beyanlarında belirttikleri üzere başvuruya konu haberin görünür gerçekliğe uygun olduğunu, davacının idari bir görevi bulunmamasına karşın B.A.A.yı kanuna aykırı olarak uyardığını ve B.A.A.nın insan haklarına aykırı bir davranışta bulunduğunu belirtmiştir. Başvurucular, davacının eleştirilmesinin kendi kusurundan kaynaklandığını, Hacı Yakışıklı hakkında verilen takipsizlik kararı, davacının beyanları ve tanık ifadeleri bir arada değerlendirildiğinde yapılan haberin olgusal temelinin bulunduğunu, bu hususlar gözetilmeksizin aleyhlerine tazminata hükmedilmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde; başvurucuların aleyhine hükmedilen tazminatın başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine müdahale teşkil ettiği, bu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerinden olmayıp ölçülü ve orantılı olmadığı, söz konusu sınırlayıcı tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve başvurulabilecek son çare niteliğinde olmadığı belirtilmiştir.
24. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bireysel başvuru formunda ileri sürdükleri iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
25. Anayasa’nın "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
26. Anayasa’nın "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Basın hürdür, sansür edilemez...
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır...”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
28. Başvurucuların davacıya yönelik haberleri nedeniyle müştereken 5.000 TL tazminat ödemelerine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucuların ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmuştur.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
31. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
32. 6098 sayılı Kanun'un 49. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
33. Başvurucuların manevi tazminat ödemesine karar verilmesinin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
(1) Demokratik Toplumda Basın Özgürlüğünün Önemi
34. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerli ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).
(2) Müdahalenin Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
35. İfade özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
36. Anılan denetim sırasında Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin gerekçesine odaklanır. Kamu makamlarının temel hak ve özgürlüklere -zorunlu bir ihtiyaca karşılık geldiğini ve orantılı olduğunu- ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koymadan yaptıkları müdahalelerin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Bölge Adliye Mahkemesi, haberde geçen "Bazı kendini bilmezler sırf egolarını tatmin etmek için kin ve nefretlerini kusarcasına baş örtülülere karşı düşmanlık yapıyorlar. İşte yeni bir örnek daha..." şeklindeki ifadelerin eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında yer almadığı, davacının fotoğrafının eklenmesi sureti ile davacının din düşmanlığı, başörtüsü düşmanlığı yapıyormuş gibi gerçeğe aykırı bir algı oluşturulduğu kanaatine varmıştır. Mahkeme devamla B.A.A.nın beyanlarından da anlaşıldığı üzere davacının sadece B.A.A.ya başörtüsü ile neden derse girdiği şeklinde sorular yönelttiği, bunun haricinde öğrenciyi derse almama, sınıfa kabul etmeme gibi bir durumun oluşmadığı ve öğrenciye baskı yapıldığı ya da bu konuda tehditlerde bulunulduğu hususunda herhangi bir olayın yaşanmadığını belirtmiştir. Mahkeme, haberin bütününe bakıldığında görünür gerçekliğe uygun olmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğuna karar vermiştir.
38. Somut başvuruda, başvurucuların manevi tazminat ödemesine konu edilen ifadelerin bir kısmının ilk derece mahkemesi tarafından olgusal isnat olarak nitelendirildiği görülmektedir. Değer yargısı ifade eden görüş ve yorumlar kanıtlanmaya elverişli değilken kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan olgulara dayanan iddiaların desteklenmesi için güvenilir delil sunulması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Nihat Durmuş ve Durmuş Ofset Gaz. Bas. Yay. Mat. Kül. ve Spor Etk. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/5761, 10/5/2018, § 54).
39. İstinaf mahkemesinin kabulüne göre öncelikle başvurucuların ileri sürdükleri olgusal isnatlar konusunda bir gazeteci olarak üzerine düşen ödev ve sorumlulukları yerine getirip getirmediği meselesinin aydınlığa kavuşturulması gerekir. Dolayısıyla somut olayda basının gazetecilik etik ve ilkelerine uygun olarak iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği değerlendirilmelidir. Bu bağlamda anılan değerlendirme için gazetenin ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenecektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51).
40. Başvurucunun ispat yükümlülüğünü yerine getirirken bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesi kendisinden beklenmemektedir. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. Başvurucunun haber kaynaklarının söz konusu iddialar bakımından makul olarak güvenilir olup olmadığı ile doğru ve başvurucunun güvenilir bilgiler sunmak için iyi niyet çerçevesinde çaba gösterip göstermediğini ortaya koyması yeterlidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983,15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2), § 52).
41. Başvuruya konu haberde istinaf merciinin tazminata dayanak aldığı temel hususlardan biri, davacı öğretmenin öğrencisine başörtülü olarak okula gelmesi nedeniyle kötü davrandığı, bu bağlamda öğrencinin olumsuz tutumlarla karşılaştığı iddialarının gerçeği yansıtmadığıdır. Haberde B.A.A.nın okulda başörtü taktığı gerekçesiyle okul öğretmenleri ve çevresi tarafından tehdit edildiği, davacı da dâhil bir kısım öğretmenin baskısına uğradığı ileri sürülmüştür. Derece mahkemesinde, B.A.A.nın annesinin verdiği beyanında, kızının öğrenciler tarafından eleştirildiğini ve bazı çevrelerce tehdit edildiğini ifade ettiği görülmektedir. B.A.A da yine derece mahkemesinde, davacının "ne yapacağını bildiğini söyleyerek" yanından ayrıldığını ve diğer öğretmenleri tarafından da başörtüsüne yönelik "bu ne kılık" sözleriyle aşağılandığını belirtmiştir. Bu hususlara ilave olarak Okul Müdürü S.E de, "Bazı öğretmenler B.yi kantine kadar indirmiş, böyle şeyler yapmamalarını söyledik." şeklinde ifadede bulunmuştur. Dolayısıyla başvurucu olgusal iddialarının tüm dayanaklarını göstermiş görünmektedir. Olaylara bir bütün olarak bakıldığında B.A.A.nın okulda başörtüsü takması nedeniyle -gerçeğe uygun olsun ya da olmasın- ağır baskı ve tehditlere maruz kaldığı iddialarının kaynağı olan kişilerin haberde gösterildiği, bu bakımdan gazetecinin sorumluluklarına uygun davranıldığı, işlenen olgusal iddiaların görünür gerçekliğe aykırı ve temelsiz olmadığı değerlendirilmiştir.
42. Bunun yanı sıra başvuruda gözönüne alınması gereken bir başka husus ise haberde davacı hakkında "Bazı kendini bilmezler sırf egolarını tatmin etmek için kin ve nefretlerini kusarcasına başörtülülere karşı düşmanlık yapıyorlar." şeklinde yer alan ve Bölge Adliye Mahkemesince tahkir edici bulunan ifadelerdir. Haberde geçen bu ifadelerin sert ve ağır eleştiri içeren değer yargısı niteliği taşıdığı noktasında bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısının kişilik haklarını zedelediği sonucuna ulaşılabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48). Dolayısıyla kullanılan bu ifadelerin başvuru konusu olay kapsamında, yazının ilgili kısmının tamamının ışığı altında ve söylenme şekli bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
43. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullardaki öğrencilerin kılık ve kıyafetlerine dair yönetmelikte yapılan değişiklikle birlikte 27/9/2014 tarihinde ortaokul ve lise öğrencilerinin okula başörtüsü ile gidebilmeleri mümkün hâle getirilmiştir. Yönetmelik değişikliğinden önceki dönemde ise bu çağdaki öğrencilerin okullara başörtüsü ile gidip gidemeyecekleri meselesi çokça tartışılmış ve bu tartışmalar kamuoyunda geniş yer bulmuştur. Yaşanan tartışmalarda, okullarda başörtü serbestine karşı çıkan ve başörtüsü takanları hedef alan söylemlerde bulunan bir kesimin de olduğu bilinmektedir. Bu yönüyle -yazının yazıldığı tarihe bakıldığında- anlatılan olayların yönetmelik değişikliğinden önceki yakın bir tarihte toplumun büyük kesimi için hassasiyet teşkil eden ve toplumsal duyarlılığın çok yüksek olduğu tartışmalar ekseninde yer alan bir olaya ilişkin olarak kaleme alındığı anlaşılmaktadır.
44. Haberde yer alan ifadelerin davacı yönünden incitici olduğu kabul edilebilir. Ancak Anayasa Mahkemesinin kanaatine göre özellikle kamu görevlilerinin tasarrufları ile ilgili eleştirilere daha fazla tolerans göstermeleri gerekir. Zira kamu kurumlarının eylem ve işlemleri o ülkede yaşayan tüm insanları etkileyebilecek potansiyele sahiptir. Bu itibarla kamu görevlilerinin eylemlerini ve ihmallerini sıkı bir denetime tabi tutarak vatandaşların karar alma süreçlerine katkıda bulunması demokratik bir toplumun olmazsa olmaz hoşgörüsünün gereklerindendir. Bu bağlamda, açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması ifade özgürlüğünün koruma kapsamından yararlanmayacağı anlamına gelmez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 128, 129; Nilgün Halloran, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82).
45. O hâlde başvurunun karara bağlanması sırasında son olarak başvuru konusu haberde başvurucuların sebepsiz biçimde davacıyı hedef alıp almadığına bakılmalıdır. Haberde yer alan iddiaların olgusal bir temeli bulunmaktadır ve B.A.A.nın diğer arkadaşlarının önünde başörtüsü takması nedeniyle bir şekilde uyarıldığının anlaşılması karşısında haberde ağır bir şekilde eleştirilmesine davacı kendi davranışlarıyla neden olmuştur. Bu yönüyle davacının doğrudan ve keyfî biçimde hedef alındığı değerlendirilmemiştir. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesinin değerlendirmeye esas aldığı ifadelerin okulda başörtüsü takan bir öğrenciye öğretmenleri tarafından karşıt bir tutum sergilenmesine yönelik ağır bir eleştiri mahiyetinde olduğu, bu konuya dikkat çekme amacı taşıdığı, kamusal faydası olan bir tartışmayla ilgisi bulunduğu ve sebepsiz saldırı teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.
46. Yukarıdaki tespitlere karşın Bölge Adliye Mahkemesi; başvuruya konu ifadelerin kullanıldığı dönemdeki koşulları, ifadelerin bağlamını ve olgusal temelini tartışmadan, ifadelerin bir kısmını bağlamından kopartarak ve yeterli olgusal temeli olduğu gözetmeden değerlendirme konusu yapmış ve başvurucular aleyhine tazminat ödenmesine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesinin vardığı sonuçlarla birlikte Bölge Adliye Mahkemesi kararı değerlendirildiğinde Mahkemenin başvurucuların ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurduğu söylenemez. Bölge Adliye Mahkemesinin başvurucular aleyhine davayı kabul etmesini haklı göstermek için sunduğu gerekçeler uygun ve yeterli kabul edilmemiş, başvurucuların Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri kapsamındaki ifade ve basın özgürlüklerine uygulanan sınırlamaların haklı çıkarılması için toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği kanaatine ulaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin birinci fıkralarında güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
48. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucular ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
52. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
53. İncelenen başvuruda yapılan haber nedeniyle bölge adliye mahkemesi tarafından başvurucuların manevi tazminat ödemesine karar verilmesine ilişkin kararın gerekçesinin ilgili ve yeterli olmadığı, bu nedenle başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
54. Bu durumda ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderilmesini sağlamak üzere İskenderun 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2013/577, K.2017/960) GÖNDERİLMESİNE,
D. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARARI YAZDIR