I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/11/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Bakanlık Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünce Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 23/2/2016 tarihli yazıyla, olay tarihinde Bodrum Denetimli Serbestlik Müdürlüğünde öğretmen olarak görev yapan başvurucunun Facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde kendi ismiyle oluşturduğu profil üzerinden terör örgütü propagandası ve Cumhurbaşkanı'na yönelik hakaret içeren paylaşımlarda bulunduğuna ilişkin ihbarda bulunulmuştur.
10. Bodrum Cumhuriyet Başsavcılığının 11/5/2016 tarihli iddianamesiyle başvurucu hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan kamu davası açılmıştır.
11. Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesinin (Mahkeme) 13/12/2017 tarihli kararıyla başvurucunun atılı suçtan 7.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar sanığın yüzüne karşı ancak müdafiinin yokluğunda verilmiştir. Hüküm fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dair, sanığın yüzüne karşı, sanık müdafii Av. Duygu Demirel ve müştekinin yokluğunda verilen hükmün sanığa tefhiminden, sanık müdafiine tebliğinden itibaren 7 gün içinde hükmü veren mahkemeye veya bulunduğu yer mahkemesine bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibinebir beyanda bulunulması, bu beyanın tutanağa geçirilmesi ve tutanağın hakime onaylattırılması suretiyle İ[zmir] B[ölge] A[dliye] M[ahkemesi] nezdinde [istinaf] yasa yolu açık olmak üzere karar verildi, verilen karar ana çizgileri ile açıklandı."
12. Başvurucu müdafii 8/2/2018 tarihli dilekçesi ile anılan karara karşı istinaf talebinde bulunmuştur.
13. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (Daire) 19/7/2018 tarihli kararında istinaf talebinin yasal süreden sonra yapıldığını belirterek 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 279. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca istinaf başvurusunun itiraz kanun yolu açık olmak üzere süre yönünden reddine karar vermiştir. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"İlk derece mahkemesince verilen karar sanığın yüzüne karşı 13/12/2017 tarihinde verilmiş olup, sanık müdafiinin yokluğunda verilip 07/02/201[8] tarihinde müdafiye tebliğ olunan kararın, sanık müdafii tarafından 08/02/2018 havale tarihli dilekçe ile istinaf olunduğu anlaşılmış ise de, istinaf süresinin 13/12/2017 tarihinden itibaren başlamış olması karşısında, CMK.nın 273/1 maddesi gereğince yasal yedi günlük istinaf süresinin 20/12/2017 tarihi mesai sonunda dolmuş olduğu, istinaf talebinin yasal süre dolduktan sonra yapıldığı... [anlaşılmıştır.]"
14. Başvurucunun anılan mahkeme kararına yaptığı itiraz üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 5/10/2018 tarihli kararı ile itirazın reddine kesin olarak karar vermiş, başvuru yolları bu tarihte tüketilmiştir.
15. Başvurucu, itirazın reddine ilişkin karardan 19/10/2018 tarihinde haberdar olmuş; 19/11/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 5271 sayılı Kanun'un 261. maddesi şöyledir:
"Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir"
17. 5271 sayılı Kanun'un "İstinaf istemi ve süresi" kenar başlıklı 273. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İstinaf istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Hüküm, istinaf yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Dosya üzerinde ön inceleme" kenar başlıklı 279. maddesi şöyledir:
"(1) Dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda;
a) Bölge adliye mahkemesinin yetkili olmadığının anlaşılması hâlinde dosyanın yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine,
b) Bölge adliye mahkemesine başvurunun süresi içinde yapılmadığının, incelenmesi istenen kararın bölge adliye mahkemesinde incelenebilecek kararlardan olmadığının, başvuranın buna hakkı bulunmadığının anlaşılması hâlinde istinaf başvurusunun reddine,
Karar verilir. (Ek cümle: 18/6/2014-6545/76 md.) Bu kararlar itiraza tabidir."
19. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25/12/2012 tarihli ve E.2012/1300, K.2012/1869 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 gün ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, sanığın yüzüne karşı tefhim edilen bir hükmün ayrıca sanığa veya müdafiine tebliği gerekmeyip, bir haftalık temyiz süresi sanığın yüzüne karşı yapılan tefhim ile birlikte işlemeye başlayacaktır.
Ancak, sanığın yüzüne karşı yapılan tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin kanunun öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir.
...
Gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Bu bildirimlerdeki temel amaç tarafların başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bihakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CMK’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça belirtilmiştir.
Anılan düzenlemelerden, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu yanında, açıkça anlaşılabilir ve her türlü yanıltıcı ifadeden uzak olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Kanun yolu süresinin bildirilmemesi ya da yanılgılı bildirilmesi halinde bunun ilgili tarafı yanıltarak bihakkın kullanılmasını engellemesi durumunda açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacağından muhtemel hak kayıpları önlenecektir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık müdafiin yokluğunda, hazır olan sanık [C.A.nın] yüzüne karşı verilen 05.12.2007 günlü hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının 'tefhim ve tebliğ' şeklinde gösterilmesi suretiyle, sürenin 'tefhimden' mi yoksa 'tebliğden' itibaren mi başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunduğundan, bildirim eksik ve yanıltıcıdır. Dolayısıyla temyiz süresinin başlangıcının hükmün sanığa tefhimi olan 05.12.2007 tarihi olduğunun kabulü mümkün olmayıp, sürenin başlangıcının hükmün sanık müdafiine tebliği olan 27.12.2007 tarihi olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, 27.12.2007 günü tebliğ edilen hükmü aynı gün temyiz eden sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre içerisinde yapıldığı [anlaşılmaktadır]"
20. Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 6/5/2010 tarihli ve E.2010/7102, K.2010/15241 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Sanığın yüzüne karşı verilen 03.12.2007 tarihli hükümde kararın tefhim veya tebliğinden itibaren 7 gün içinde temyiz edilebileceği belirtilerek temyiz süresi ile ilgili olarak sanık müdafiinin yanıltıldığı ve bu nedenle temyiz talebinin süresinde olduğu kabul edil[miştir.]"
21. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 21/11/2011 tarihli ve E.2008/8856, K.2011/57332 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“Sanığın yüzüne karşı verilen hükümde, CMK’nın 34/2. ve 232/6. maddeleri hükümlerine aykırı olarak, temyiz süresinin 'tefhimden' itibaren yerine, duraksama oluşturacak biçimde 'tefhim veya tebliğinden' itibaren başlayacağının belirtilmesi nedeniyle usulsüz tefhim yapıldığından, gerekçeli kararın tebliği üzerine sanık müdafiinin temyiz isteğinin süresinde olduğu kabul edil[miştir.]”
B. Uluslararası Hukuk
22. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, §§ 21-27.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 27/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu, hakkındaki ceza davasında kendisine tefhim edilip müdafiinin yokluğunda verilen ve kanun yoluna başvuru süresinin kararın kendisine tefhiminden, müdafiine de tebliğinden itibaren başlayacağına dair bildirim içeren karara karşı müdafiinin tebliğden itibaren yasal süre içinde yaptığı istinaf başvurusunun sürenin tefhimden itibaren başladığı gerekçesiyle süre yönünden reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, manevi tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
25. Bakanlık görüşünde; kanun yoluna başvurma hakkının belli bir süre koşuluna bağlanmasının hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması gibi önemli ve meşru bir amaca hizmet ettiği, bu nedenle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin haklı bir sebebe dayandığı, tefhim edilen kısa kararda istinaf kanun yoluna başvurulabileceğinin, başvuru süresinin ve merciinin açıkça gösterildiği, başvurucunun savunmasını üstlenen müdafinin kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olduğu ve istinaf süresinin kararın yüze karşı verildiği hâllerde tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını bilmemesinin düşünülemeyeceği, anılan süre koşulunun başvurucunun kanun yoluna başvurmasını imkânsız hâle getirmediği, aşırı derece zorlaştırmadığı ya da süreye ilişkin kuralların katı yorumlanmadığı, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu ifade edilmiştir.
26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
30. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Öte yandan mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).Bu hak, suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı; hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin bu isnatla ilgili olarak bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme, itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Hasan İşten, § 36).
32. Mahkeme kararlarının hukuka uygun olup olmadığına yönelik uyuşmazlığın çözümlenmek üzere bir yargı makamı önüne taşınması kanun yoluna başvurma olarak nitelendirilmektedir. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Adil yargılanma hakkı bir mahkeme kararına karşı üst yargı yollarına başvurabilmeyi güvence altına almamakla birlikte gerek suç isnadına bağlı yargılamalarda gerekse medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise bu kanun yolları yönünden de adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin sağlanması gerekir (Hasan İşten, § 37).
33. Bununla birlikte Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." şeklindeki hükümle devlete, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ile mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasındaki bu güvence bireysel başvuruda bağımsız bir güvence olarak ele alınamazsa da bu durum, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar incelenirken -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği- anılan hükmün dikkate alınmasına engel değildir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 32).
34. Somut olayda ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
37. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
38. 5271 sayılı Kanun'un 273. maddesinde istinaf kanun yoluna başvurunun hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde yapılması gerektiği, hükmün başvuru hakkı olanların yokluğunda verilmişse sürenin tebliğ tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
39. Başvurucunun ilk derece mahkemesi kararına karşı yaptığı istinaf başvurusunun hükmün tefhiminden itibaren yedi günlük istinaf süresinin geçirildiği gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin kararın 5271 sayılı Kanun'un 279. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
40. Yargısal başvuruların bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, kanun yolu başvurularında süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacının bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ertuğrul Dalbaş, B. No: 2014/7805, 25/10/2017, § 59).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
41. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).
42. Mahkemelerin ilgili kişilerin kanun yoluna başvuru süresine ilişkin usul kurallarını uygularken kişilerin mahkemeye erişimlerini engelleyecek veya aşırı derecede zorlaştıracak ölçüde aşırı şekilcilikten kaçınmaları gerekir. Ayrıca mahkemelerin kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtme yükümlülükleri kapsamındaki hatalarından kaynaklanan sorumluluk, kanun yoluna başvuran bireylere yüklenmemelidir. Bu bakımdan kişilere atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerden kaynaklanan hatalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir. Özellikle kanun yollarına başvurma sürelerinin başlangıcına ilişkin olarak ilgili kişilerin yargı organlarınca yanıltılması, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlaline sebep olabilir.
43. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği, ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğidir. Bu kapsamda kanun yoluna başvurma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesi, kanun yoluna başvurma süresinin başlatıldığı tarihle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelemektedir.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
44. Somut olayda Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/12/2017 tarihli kararı, başvurucunun yüzüne karşı fakat müdafiinin yokluğunda verilmiştir. Mahkemece yedi günlük istinaf kanun yoluna başvuru süresinin kararın başvurucuya tefhiminden, başvurucu müdafiine ise tebliğinden itibaren başlayacağı belirtilmiştir. Gerekçeli karar başvurucu müdafiine 7/2/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Anılan karara karşı başvurucu müdafii 8/2/2018 tarihinde sunduğu dilekçeyle istinaf talebinde bulunmuştur. Daire, kararın başvurucuya tefhim edildiği tarihi esas alarak istinaf istemini süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
45. Başvurucu müdafiinin anılan karara itirazı, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince başvurucu ve müdafii yönünden istinaf kanun yoluna başvuru süresinin tefhimden itibaren başladığı, bu bağlamda Daire kararının yerinde olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
46. Başvurucu müdafiinin yokluğunda, hazır olan başvurucunun yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde sürenin başlangıcının "başvurucu yönünden tefhim", "başvurucu müdafii yönünden tebliğ" şeklinde gösterilmesi suretiyle sürenin tefhimden mi yoksa tebliğden itibaren mi başlayacağı konusunda belirsizlik oluştuğu açıktır.
47. Başvurucunun istinaf kanun yoluna başvuru süresinin kararın müdafiine tebliğinden itibaren işlemeye başlayacağına güvenerek kanun yoluna müracaat etmesinin -mahkemelerin kanun yollarını ve sürelerini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü bulunduğu da dikkate alındığında- makul görülmesi gerekmektedir. Bu durumda yargı organlarının somut olayın koşullarında istinaf kanun yoluna başvurma süresinin tefhimden itibaren başlaması gerektiğine ilişkin yorumlarının başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı ve istinaf isteminin süre yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerleAnayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
49. Başvurucu, sosyal medyada yaptığı paylaşım dolayısıyla cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Başvurucunun ceza mahkemesi kararına karşı yaptığı istinaf başvurusunun süre aşımından reddi yönünden yukarıda açıklanan gerekçeyle adil yargılanma hakkı bağlamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden bu aşamada ifade özgürlüğü yönünden bir değerlendirme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinin tespitiyle yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
54. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
55. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
56. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin Daire kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
57. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda Daire tarafından yapılması gereken iş, istinaf isteminin süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki kararını kaldırarak istinaf istemini -usule ilişkin diğer meselelerde de bir eksiklik söz konusu değilse- esastan incelemekten ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmesini sağlamak amacıyla Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlalinin giderimi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmesini sağlamak amacıyla Bodrum 3. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2016/315, K.2017/667) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
27/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARARI YAZDIR