Davacının 14/12/2005 tarihinde iktisap ettiği taşınmazı 29/06/2009 tarihinde elden çıkarmasından kaynaklı olarak elde ettiği belirtilen değer artışı kazancına ilişkin yıllık gelir vergisi beyannamesini vermediğinden bahisle takdir komisyonu kararına istinaden 2009/1-12 dönemi için yapılan vergi ziyaı cezalı gelir vergisinin kaldırılması istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; davacıdan satın aldığı taşınmazın bir başka şahsa devir bedelini düşük gösterdiğinden bahisle hakkında ihbarda bulunan şahsın beyanının ve davacının 14/12/2005 tarihinde satın aldığı taşınmazın iktisap bedelinin tespitiyle ilgili olarak ise, yalnızca, bilgisayar çıktısı olan tapu sicil müdürlüğü bilgi formunun üzerine el yazısıyla sonradan eklendiği anlaşılan 52.000 TL'lik bedelin esas alındığı ve bu iki hususun dışında davacının elde ettiği değer artışı kazancının safi tutarının belirlenmesiyle ilgili olarak herhangi bir inceleme veya araştırma yapılmadığı, eksik incelemeye dayalı olarak yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacının taşınmaz satışından ötürü değer artışı kazancı elde ettiğinin açık olmasına rağmen 2009 yılı yıllık gelir vergisi beyannamesini vermediği ve buna göre verginin re'sen tarhı halinin vuku bulduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Cevap verilmemiştir.
TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Dördüncü Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3/B maddesinde, vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesinin ispatlama vasıtası olarak kullanılamayacağı, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfetinin bunu iddia eden tarafa ait olduğu belirtilmiştir.
2577 İdari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesinin 1. bendinde, Danıştay, Bölge İdare Mahkemeleri ile İdare ve Vergi Mahkemelerinin, bakmakta oldukları davalara ait her türlü incelemeleri kendiliğinden yapacakları hükme bağlanmakla İdari Yargılama Usulü Hukuku'nda re'sen araştırma ilkesi benimsenmiş bulunmaktadır. Madde hükmü uyarınca, idari yargı yerleri, uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirilmesini yapmak, olaya uygulanması gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptirler. İdari yargı yerleri buna ek olarak olayın maddi yönünü belirleme noktasında da her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliğinden yapabilirler, iddia ve savunmalarda ortaya konan maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığının serbestçe araştırabilecekleri gibi tarafların hiç değinmedikleri olayları ve maddi unsurları araştırmaya da yönelebilirler.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 80/6. maddesinde "İktisap şekli ne olursa olsun (ivazsız olarak iktisap edilenler hariç) 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde yazılı mal (gerçek usulde vergiye tâbi çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların, iktisap tarihinden başlayarak beş yıl içinde elden çıkarılmasından doğan kazançlar" değer artış kazançları arasında sayılmıştır.
Aynı Kanun'un geçici 71. maddesinde "Bu Kanunun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin uygulanmasına ilişkin olarak, 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7) numaralı bentlerinde sayılan ve 1/1/2007 tarihinden önce iktisap edilmiş olan mal (gerçek usûlde vergilendirilen çiftçilerin ziraî istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde dört yıllık süre esas alınır." düzenlemesi yer almaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, savunma dilekçesi ekinde bir örneği bulunan ve bilgisayar çıktısı olan tapu sicil müdürlüğü bilgi formunun üzerinde el ile yazılı 52.000-TL rakamı davacının taşınmazı iktisap bedeli olarak kabul edilmek ve vergi dairesi müdürü ile … isimli şahsın birlikte imza altına aldıkları tutanakta, söz konusu şahsın davacının elden çıkardığı taşınmazı 200.000-TL'ye satın aldığı yönündeki beyanı esas alınmak suretiyle davacının elde ettiği değer artışı kazancının safi tutarı 123.485,12-TL olarak belirlendiği ve takdir komisyonu tarafından da aynı tutarın (123.485,12-TL'nin) gelir vergisi matrahı olarak takdir edilmesi üzerine dava konusu cezalı tarhiyatın kaldırılması istemli olarak dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Vergi Mahkemesi'nce, tapu sicil müdürlüğü bilgi formunun üzerinde el ile yazılı 52.000-TL yazıldığı ve buna itibar edilemeyeceği yönünde karar verilmişse de, olayda davalı idarece gayrimenkulün satın alma bedelinin tapuda gösterilen değerden daha yüksek olduğu iddia edildiğinden, gayrimenkulün satın alım tarihinde gerçek rayiç değerinin araştırılarak mükellefin iktisap bedeli ile satış bedeli arasında elde ettiği gerçek değer artış gelirini saptamak için iktisap değerini gerçek miktarı itibariyle belirlemek üzere yukarıda sözü edilen 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 3 ve 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 20. maddesi uyarınca araştırma yapılması zorunlu bulunduğundan, iktisap değerinin araştırılarak yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, aksi yöndeki gerekçeyle verilen Vergi Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1.Temyiz isteminin kabulüne,
2.Temyize konu … Vergi Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Vergi Mahkemesine gönderilmesine,
4.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş (15) gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 07/12/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği görüşüyle Dairemiz kararına katılmıyorum.
KARARI YAZDIR