MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin davalı idarenin düzenlediği ihale sonucunda “Vezirköprü Duruçay Göleti ve Sulaması” inşaat işini aldığını, inşaatın 2008 yılında tamamlandığını ve 21.10.2010 tarihinde de geçici kabul tutanağı düzenlediğini ancak davalı idarece kesin hakedişin yapılmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin kesin hakedişe bağlanmayan alacağının dava tarihi olan 2015 yılı birim fiyatlarına göre belirlenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 02.03.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 1.917.065,53TL’ye yükseltmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında işin 31.12.2008 tarihinde bittiğini ancak göletten su kaçağı olduğunu, 21.10.2010 tarihinde dört kalemde eksik iş olduğu ve tamamlanması gerektiği belirtilmek suretiyle geçici kabul tutanağının düzenlendiğini, davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.01.2018 tarihli ve 2015/179 E., 2018/43 K. sayılı kararı ile; dosya ve eklerinde bulunan belgeler doğrultusunda; gölet tünel güzergahının değişmesi sonucu ödenmeyen kazı iksa demir ve kaplama betonu vb. imalat ve nakliyeleri, gövde dolgu malzemesi değişikliği sonucu imalat ve nakliyelerindeki meydana gelen artışlardan dolayı 2008 yılı itibari ile kesin hesap çalışmaları sonucu 1.124.749,89TL artışın meydana geldiğinin hesaplanmasına göre işin bitiriliş tarihi olan 2008 yılı kesin hesap sonuçları uyarınca davacının davasının kısmen kabulü ile 1.124.749,89TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karara karşı, taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuş, ancak davacı vekilinin istinaf talebinden feragat etmesi üzerine Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.2018 tarihli ve 2015/179 E., 2018/43 K. sayılı ek kararı ile; davacının istinaf talebinden vazgeçmiş sayılmasına, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf talebinin ise 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 348/2. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Davalı vekili tarafından ek karara karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 11.12.2018 tarihli ve 2018/2633 E., 2018/2513 K. sayılı kararı ile; davalı idare vekilinin, gerekçeli kararın usulüne uygun şekilde vekil olarak tarafına tebliğ edilmediği yönünde ek karar yönünden istinaf talebinde bulunduğu, Tebligat Tüzüğü’nün 28/1. maddesi uyarınca, tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel olan kimselerden komşu, kapıcı gibi kimselerden veya o yerin amir ve memurlarından soruşturarak beyanı tebliğ mazbatasına yazıp altını imzalatması gerektiği, gösterilen şeklin geçerlilik koşulu olduğu, somut olayda; davalı idare vekili Av. ... adına çıkartılan gerekçeli karar tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin ... imzasına tebliğ edildiği belirtilmesine rağmen; davalı vekilinin adreste bulunmama sebebinin ayrıca tebligat mazbatasına yazılmadığı, bu kapsamda önce muhatabın aranması onun bulunmaması hâlinde aynı yerde daimî memur veya müstahdemlerinden birine tebliğ yapılması gerektiği, davalı idareye yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceği, bu nedenle ilk derece mahkemesinin 08.05.2018 tarihli ve 2015/179 E., 2018/43 K. sayılı ek kararının hatalı olduğu, davalı idare vekilinin ek karara yönelik istinaf talebinin yerinde bulunduğu, buna göre Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.2018 tarihli 2015/179 E., 2018/43 K. sayılı ek kararında, davalı vekilinin 26.04.2018 havale tarihli katılma yoluyla istinaf talebinin HMK'nın 348/2. maddesi gereğince reddine ilişkin kısmının kaldırılması ile davalı idare vekilinin istinaf itiraz başvurusunun süresinde olduğunun kabul edildiği, davacı vekilinin istinaf talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmesi nedeniyle, davalı idare vekilinin asıl istinaf başvuru dilekçesi dosya kapsamında değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığından diğer istinaf itirazları yerinde görülmediğinden reddi gerektiği, ancak davalı kurumun 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre alınan harçlardan muaf tutulduğu, davalı kurum harçtan muaf olduğundan ilam harçlarından sorumlu tutulmaması ve peşin alınan harcın talebi hâlinde davacıya iadesine karar verilerek, hükmün bu yönden düzeltilmesi gerektiği, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun harçlar yönünden kabulü ile mahkemenin kararı düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm verilmesi gerektiği belirtilerek, ilk derece mahkemesinin davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun reddine ilişkin ek kararının bu kısım yönünden kaldırılmasına, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğunun kabulü ile Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/179 E, 2018/43 K. sayılı kararın harç yönünden düzeltilmesi suretiyle yeniden esas hakkında hüküm verilmesine; davanın kısmen kabulü ile, 1.124.749,89TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı kurum yargı harçlardan muaf tutulmuş olduğundan bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafça yatırılan peşin harç ve ıslah harcının karar kesinleştiğinde talebi hâlinde davacı tarafa iadesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 15. Hukuk Dairesince 04.12.2019 tarihli ve 2019/919 E., 2019/5011 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı yüklenici vekili; davalı kurumun açmış olduğu ihale neticesinde Samsun ili Vezirköprü ilçesi Duruçay göleti ve sulaması işine ait yapım işi sözleşmesi imzalandığını, 21.10.2010 tarihinde geçici kabul yapıldığı halde davalı tarafından kesin hakedişin düzenlenerek hakediş bedelinin ödenmediğini ileri sürerek, 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, 02.03.2017 harçlandırma tarihli dilekçesi ile talebini 1.917.065,53 TL olarak ıslah etmiştir. Davalı iş sahibi vekili; eksik işlerin bulunduğunu, davacının bakiye alacağı olmadığını savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne, 1.124.749,89 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline dair verilen karar, davacı vekilince 10.04.2018 tarihli dilekçe ile yasal süresi içerisinde istinaf edilmiş, davalı vekili ise 26.04.2018 tarihinde katılma yolu ile istinaf talebinde bulunmuştur. Davacı vekilinin 04.05.2018 tarihinde istinaf talebinden vazgeçmesi üzerine Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08.05.2018 tarih, 2015/179 Esas ve 2018/43 Karar sayılı ek kararı ile davacı vekilinin istinaf talebinden vazgeçmiş sayılmasına ve davalı vekilinin katılma yolu ile istinaf talebinin reddine karar verilmiş, verilen ek kararın davalı vekilince 31.05.2018 tarihinde istinaf edilmesi üzerine Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi'nin 11.12.2018 tarih, 2018/2633 Esas, 2018/2513 Karar sayılı kararı ile Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08.05.2018 tarih, 2015/179 Esas, 2018/43 sayılı ek kararının davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf talebinin 6100 sayılı HMK'nun 348/2. maddesi gereğince reddine ilişkin kısmın kaldırılması ile, davalı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğunun kabulüne, yeniden esas hakkında hüküm verilmesine, davanın kısmen kabulü ile 1.124.749,89 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair verilen karar, taraf vekillerince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun “Belli Bir Yerde veya Evde Meslek ve Sanat İcrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır”, yine Tebligat Tüzüğü’nün “Meslek ve Sanat Erbabına Tebligat” başlıklı 23. maddesi ise “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Muhatap meslek veya sanatını evinde icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine, bunlardan hiç biri bulunmazsa tebliğ, birlikte oturan yukarıdaki maddenin son fıkrasında gösterilen ailesi efradına veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemelerini içermektedir.
Bu hükümlere göre daimi memur veya çalışanların muhatap adına tebliğ evrakını alma ve tebellüğ etme yetkileri ancak muhatabın tebliğ sırasında adreste bulunmaması ve beyanda bulunanın ad soyadının tebliğ mazbatasına yazılıp altının beyan sahibince imzalanması halinde mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 30.01.2018 tarih, 2015/179 Esas ve 2018/43 Karar sayılı karar ve davacı vekilinin 10.04.2018 tarihli istinaf başvuru dilekçesi davalı vekiline 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 17. ve Tebligat Tüzüğü’nün 23. maddelerine göre davalı vekili ile aynı işyerinde çalışan memurlara usulüne uygun şekilde tebliğ edilmiş olup, tebligat usulsüzlüğü söz konusu değildir. İlk derece mahkemesi kararı taraflara tebliğ edilmiş, davacı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinin davalı vekiline tebliğinden sonra davalı vekili katılma yolu ile istinaf talebinde bulunmuş, davacı vekilinin istinaf talebinden vazgeçmesi nedeniyle davalı vekilinin istinaf talebi ilk derece mahkemesince 6100 sayılı HMK’nun 348/2. maddesi nedeniyle rededilmiş olup, Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08.05.2018 tarih, 2015/179 Esas ve 2018/43 Karar sayılı ek kararı usul ve yasaya uygundur. Belirtilen nedenlerle; Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi'nce davalı vekilinin ilk derece mahkemesinin ek kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi gerekirken, Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 08/05/2018 tarih, 2015/179 Esas, 2018/43 sayılı ek kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 30.06.2020 tarihli ve 2020/252 E., 2020/952 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında Yargıtayın emsal kararlarında da muhatabın adreste bulunmama sebebinin tebligat parçasına yazılmamış olması nedeniyle usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceğinin belirtildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı idare vekilinin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının 16.04.2018 tarihinde öğrenildiği iddiası karşısında, davalı idare vekiline gerekçeli kararın tebliğine ilişkin çıkartılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı idare vekilince ilk derece mahkemesi kararına karşı süresinde istinaf başvurusunda bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle uygulanması gereken yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda vardır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun (TK) “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” düzenlemesini içermektedir.
Aynı Kanun’un "Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi ise; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme hâlinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.’"
Şeklinde düzenlenmiştir.
Öte yandan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in ‘Meslek ve sanat erbabına tebligat’ başlıklı 26. maddesi; ‘(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
(3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.’ düzenlemesini içermektedir.
Aynı Yönetmelik’in ‘Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi’ başlıklı 29. maddesinde ise; ‘(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.
(3) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.’
Düzenlemesi bulunmaktadır.
Bilindiği üzere tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan önemli bir usul işlemidir. Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şeklî olduğundan gerek tebligat işlemi gerekse tebligat tarihi ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir.
Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, kanun ve yönetmelik hükümleri en küçük ayrıntısına kadar uygulanmalıdır. Tebligatın doğru kişiye ve kanunda gösterilen yönteme uygun olarak yapılması zorunludur. Aksi takdirde kanun ve yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligat geçerli sayılmaz.
Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 30.01.2018 tarihli, 2015/179 E., 2018/43 K. sayılı kararın tebliğine ilişkin olarak davalı idare vekili Av. ... adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin ... imzasına tebliğ edildiği belirtilmesine rağmen; vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi tebliğ mazbatasına yazılmamıştır.
Tebliğ memuru, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunan kişiye vermelidir.
Bu kişinin beyanını imzadan kaçınması ve tebliğ evrakını kabul etmemesi hâlinde, tebliğ memurunca bu husus tutanağa yazılıp imzalanarak tebligat evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edilmeli ve teslim edilen kişinin adresini içeren ihbarname gösterilen adresin kapısına yapıştırılmalıdır.
Bu nedenle gerek TK’nın 17 ve 20. maddesi gerekse Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 26 ve 29. maddesi uyarınca, davalı idareye yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemez.
Diğer taraftan 07.08.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan “Tebligat Tüzüğünün Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Tüzük” uyarınca, 20.08.1959 tarihli Tebligat Tüzüğü yürürlükten kaldırıldığı hâlde, gerek Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında gerekse Özel Dairenin bozma kararında Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri yerine, yürürlükten kaldırılan Tebligat Tüzüğü’nün ilgili maddelerine yer verilmesinin maddi hataya dayalı olduğu kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, ilk derece mahkemesince verilen kararın davalı vekiline TK’nın 17. maddesine göre davalı vekili ile aynı işyerinde çalışan memura usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, tebligat usulsüzlüğünün bulunmadığı, direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerde Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.
Ne var ki, davalı vekilinin esasına ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme kararı yerinde olup davalı vekilinin davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 16.03.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava alacak istemine ilişkin olup, davacı vekili müvekkili şirketin davalı idarenin düzenlediği ihale sonucunda “Vezirköprü Duruçay Göleti ve Sulaması” inşaat işini aldığını, inşaatın 2008 yılında tamamlandığını ve 21.10.2010 tarihinde de geçici kabul tutanağı düzenlediğini ancak davalı idarece kesin hakedişin yapılmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin kesin hakedişe bağlanmayan alacağının dava tarihi olan 2015 yılı birim fiyatlarına göre belirlenerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 02.03.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 1.917.065,53TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili ise davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, verilen karar davacı vekilince istinaf edilmiş, davalı vekili de katılma yolu ile istinaf talebinde bulunmuştur.
Davacı vekilinin istinaf talebinden feragat etmesi üzerine ilk derece mahkemesince; 08.05.2018 tarihli ek karar ile davacı vekilinin istinaf talebinden vazgeçmiş sayılmasına, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf talebinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 348/2. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince verilen ek karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Samsun Bölge Adliye Mahkemesince; davalı idare vekili Av. ... adına çıkartılan gerekçeli karar tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin ... imzasına tebliğ edildiği belirtilmesine rağmen, davalı vekilinin adreste bulunmama sebebinin ayrıca tebligat mazbatasına yazılması gerektiği, bu kapsamda önce muhatabın aranması onun bulunmaması halinde aynı yerde daimi memur veya müstahdemlerinden birine tebliğ yapılması gerektiği, davalı idareye yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceği gerekçesiyle ek karar kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.
Özel Dairece tebligat usulsüzlüğünün söz konusu olmadığı gerekçesiyle kararın bozulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.
Uyuşmazlık, davalı idare vekilinin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararının 16.04.2018 tarihinde öğrenildiği iddiası karşısında, davalı idare vekiline gerekçeli kararın tebliğine ilişkin çıkartılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı idare vekilince ilk derece mahkemesi kararına karşı süresinde istinaf başvurusunda bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 17. maddesi; "Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." hükmünü içermektedir.
Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 26. maddesi ise;
"(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
(3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." şeklindedir.
7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 11. maddesinin ilk cümlesinde yer alan “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır." düzenlemesi gereğince davalı vekiline yapılan tebliğin usulüne uygun olup olmadığının irdelenmesi önem arzetmektedir. Tebligatın doğru kişiye ve kanunda gösterilen yönteme uygun olarak yapılması zorunludur. Aksi takdirde Kanun ve Yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligat geçerli sayılmaz.
Gerek 7201 sayılı Tebligat Kanunu gerekse Yönetmelik hükümleri gereğince belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler tebliğ esnasında o yerde bulunmadıkları takdirde tebligat aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Başka bir anlatımla daimi memur veya çalışanların muhatap adına tebliğ evrakını alma ve tebellüğ etme yetkileri ancak muhatabın tebliğ sırasında adreste bulunmaması ve beyanda bulunanın ad soyadının tebliğ mazbatasına yazılıp altının beyan sahibince imzalanması halinde mümkündür. Bu nedenle muhatabın hangi sebeple adresten ayrıldığı hususunun tebliğ mazbatasına yazılmasına gerek bulunmamaktadır. Uygulamada bu yönde yerleşmiş durumdadır.
Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olay incelendiğinde Samsun 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 30.01.2018 tarihli ve 2015/179 E. 2018/43 K. sayılı karar ve davacı vekilinin 10.04.2018 tarihli istinaf başvuru dilekçesinin davalı vekiline usulüne uygun tebliğ edildiği, tebligat usulsüzlüğünün söz konusu olmadığı, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun davalı idare vekili Av. ... adına çıkartılan tebliğ mazbatasında muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin Bayram Erdal imzasına tebliğ edildiği, ancak vekilin adreste bulunmama sebebinin tebliğ mazbatasına yazılmadığı, bu nedenle usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceğine yönelik görüşüne katılmıyorum.