MAHKEMESİ : ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen karar, süresi içinde davacı ve duruşma istemli olarak davalı tarafından temyiz edilmiş ise de; davalı tarafın duruşma isteminin miktar itibariyle reddiyle, temyiz isteklerinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; kitaplığında bulunan mükerrer kitaplarını satmak ve kişisel kütüphanesi için kitap toplamak amacıyla görüştüğü davalıyla ortak kitapevi açma konusunda anlaştıklarını, buna göre; kitapevinin davalı adına açılacağı, kitapevinin işletilmesi ve kitap alımı için tüm maddi kaynakların kendisi tarafından sağlanacağı, üçüncü kişilerden alınan kitaplardan özel kütüphanesine dahil etmeye karar verdiği kitapları alış fiyatı üzerinden satın aldıktan sonra kalan kitapların satışa sunulacağı, dükkana yaptığı ilk yatırım gideri ve işletme masrafını davalının ödemesinden sonra kârın yarı yarıya paylaşılacağı hususlarının şifahi olarak kararlaştırıldığını, akabinde kitapevine alınan kitaplardan istediklerini aldığını ve her kitabın parasını elden ödediğini, mükerrer kitaplarından 800 tanesini satılması için davalıya verdiğini, 23/07/2010 tarihinde havale kolaylığı sağlamak amacıyla davalı ile birlikte açtıkları ortak hesaba farklı tarihlerde toplam 76.269 TL'yi ortaklık sermayesi olarak gönderdiğini, ayrıca kitapevi ile ilgili olarak kira, marangozluk işleri ve tefrişat için toplam 4.430 TL ödeme yaptığını, kitabevinin dekore edilmesi için gravür, harita ve diğer eşyalar verdiğini, davalının her ay yapılan satışlar ve elde edilen gelir konusunda hesap verdiğini, ancak 2012 yılı başlarında davalının hesap vermekten kaçınmaya başladığı gibi kendisine hakaret ettiğini, bu nedenlerle ortaklığı bitirmek istediğini davalıya ilettiğini, davalının ise ortaklığı inkar ettiğini ileri sürerek; kitapevinin dekore edilmesi için verdiği eşyaların aynen teslimini, olmadığı takdirde şimdilik 5.000 TL ile adi ortaklık ilişkisi içinde açılması düşünülen kitapevine masraf ve ortaklık sermayesi olarak koyduğu toplam 80.626 TL'nina yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 09/05/2017 tarihli dilekçesi ile talebini 105.326 TL'ye artırmıştır.
Davalı; davaya konu kitapevini başka bir sahaftan kitaplar ile birlikte devraldığını, kira dahil tüm giderlerini kendisinin karşıladığını, davacı ile bir ortaklığının olmadığını, aralarındaki ilişkinin davacının özel kütüphanesine en az maliyetle kitap sağlamak olduğunu, davacının aldığı kitapların bedelini havale ücreti ödememek için açılan ortak hesaba yatırdığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; davacının kurulması düşünülen adi ortaklık nedeniyle açılan ortak hesaba 77.296 TL yatırdığı, ortaklığın hayata geçmemesi nedeniyle davacının yatırdığı parayı sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca davalıdan isteme hakkının doğduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 77.296 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; karara karşı, taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davacının kurulması planlanan ancak faaliyete geçirilemeyen ortaklık için gönderdiği sermayenin sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iadesinin gerektiğinden bahisle, tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre; davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) HMK'nın 33. maddesine göre; hakim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi vakıaların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.
Uyuşmazlığın çözümü, davacı tarafından dayanılan adi ortaklık sözleşmesinin hukuki tanımı, kurulma aşaması ve ispatında toplanmaktadır.
Adi ortaklık; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir.
Adi ortaklık sözleşmelerinin kuruluşu bakımından, ortakların esaslı noktalarda uyuşması gerekir (TBK md 2/1). Eş söyleyişle, ortakların şahsı, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba, katılım payının türü ve kapsamı, ortaklık açısından esaslı unsurlar olup, bunlarda uyuşulması ortaklık sözleşmesinin kurulması için yeterlidir. Ortaklar, ikinci derecedeki noktalarda uyuşmamış olsalar bile, ortaklık kurulmuş sayılır.
Adi ortaklık sözleşmesi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. İhtilaf halinde, bu ortaklığın var olduğunu ileri süren kişi, iddiasını, HMK'nın 200. maddesi gereğince senetle ispat etmelidir.
Bu aşamada, tarafların sahibi oldukları ortak hesaba ilişkin genel açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.
Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre; ortak hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Zira, para ortak hesaba yatırıldığına ve pay bakımdan bir anlaşma bulunmadığına göre, mülkiyetin yarı yarıya ait olduğunun kabulü gerekir. Hesabın, teselsüllü ortak hesap olması ise, tarafların herbirinin bu hesaptan istediği kadar para çekebilmesi ve bankanın bu nedenle sorumluluğunun doğmaması ile ilgilidir. Taraflardan herbiri, hesaptan para çekerken payına göre kendi adına, payından fazlası için diğer hesap sahibinin vekili olarak hareket etmekte olup, payından fazla çektiği miktarda diğer hesap sahibine karşı borçlu durumuna düşer. Ortak hesap sahibi mudiler arasındaki ilişki esas itibarıyla vekalet ilişkisidir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, davalı ile esaslı noktalarda uyuşarak kurdukları adi ortaklığın bir süre faaliyet gösterdiğini ileri sürmüş, davalı ise adi ortaklığın varlığını inkar etmiştir. Bu halde, davacı davasını dayandırdığı adi ortaklığın varlığını ispatla yükümlüdür. Ne var ki, davacı, dayandığı adi ortaklığın varlığını, kesin deliller ile ispat edememiştir.
Diğer taraftan, taraflarca açılan ortak hesaba, davacı tarafından 24/07/2010 ila 15/01/2012 tarihleri arasında 34 adet havale ile toplam 77.296 TL gönderilmiş ise de, bu durum hesabın ortak olduğu gerçeğini değiştirmez. Eş söyleyişle, ortak hesaba yatırılan paranın kaynağını araştırmaya gerek yoktur(Dairece verilen 2015/8610 E. 2016/5669 K., 2013/5455 E. 2013/7357 K, 2009/7693 E. 2009/11420 K ve 2009/15446 E. 2009/18793 K. Sayılı kararlar ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 2015/40233 E. 2016/3203 K. ve 2014/11159 E. 2014/33102 K. sayılı kararlarda aynı yöndedir). Ortak hesabın ise, yatırılan paranın tamamının davalı tarafından çekilmeek suretiyle kapatıldığı, gerek dosyadaki bilgi ve belgeler gerekse davalının ikrarıyla sabittir.
Buna göre, ilk derece mahkemesince; davacının, kurulduğunu ve bir süre faaliyet gösterdiğini ileri sürdüğü adi ortaklığın varlığını ispat edemediği, buna bağlı olarak tarafların birlikte açtıkları ortak hesap üzerinde eşit oranda (yarı yarıya) hak sahibi oldukları, hesaptaki paranın tamamını çeken davalının payından fazla çektiği miktar yönünden davacıya borçlu durumuna düştüğü kabul edilerek, hesaptaki paranın yarısı üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, ileri sürülen maddi vakıaların (ve sözleşmenin) yanılgılı değerlendirilmesi suretiyle, hesaptaki paranın tamamı üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, kesin olmak üzere 16/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.