Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Fethiye 2.Asliye Hukuk Mahkeme’since asıl ve birleşen davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen 27.04.2010 gün ve 2010/42 E-2010/224 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 07.12.2011 gün ve 2011/13864 E-2011/13114 K. sayılı ilamı ile;
("...Dava, trafik kazası nedeniyle desteğin ölümünden dolayı uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, 27/06/2007 tarihli ıslah dilekçesiyle artırılan kısım yönünden zamanaşımı dolduğu gerekçesiyle reddine karar verilmiş, karar, davacılar tarafından temyiz olunmuştur.
Dairemizin 28/05/2009 tarih 2008/11985 esas ve 2009/7229 karar sayılı bozma ilamında; ıslah edilen bölüme yönelik davalı Ç.Ç.Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından zamanaşımı definde bulunulduğu halde bu konuda olumlu ya da olumsuz karar verilmemiş olmasının doğru olmadığı belirtilerek karar bozulmuş, yerel mahkemece bozma ilamına uyma kararı verildikten sonra ıslah edilen bölümün zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından; davaya konu trafik kazasının 20/12/2001 tarihinde gerçekleştiği, eldeki asıl davanın 05/02/2002 tarihinde, birleşen davanın 10/05/2002 tarihinde açıldığı, bakiye tutarın 27/06/2007 tarihinde ıslah edildiği anlaşılmaktadır.
Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176.maddesinde “ Taraflardan her biri yapmış olduğu usul işlemlerinin bir kısmını ya da tamamını ıslah edebilir.” Aynı kanunun 177.maddesinde; “ tahkikatın sona ermesine kadar ıslah yapılabilir.” biçiminde düzenleme yapılmıştır.
Dava dilekçesinde belirtilen dava konusunun(müddeabihin) ıslah yolu ile artırılması ek dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesinin kısmi ıslahı niteliğindedir. Yasada ayrıca düzenlenmiş olması ve kendine özgü kurallarının olması nedeniyle ıslah ek dava niteliğinde kabul edilemez. Bu nedenle, ancak davaya karşı ileri sürülebilecek zamanaşımı defi, ıslaha karşı ileri sürülemez.
Yerel Mahkemece, ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulamayacağı ve ilk davanın da süresinde açılmış olması gözetildiğinde, ıslah edilen bölümün zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir...")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacılardan A.K.için fazlaya ilişkin hak saklı tutularak kısmi davada talep edilen 400,00 TL dışında 28.06.2007 harç tarihli ıslah dilekçesiyle 13.035,00 TL artırılan destekten yoksun kalma tazminatı talebine ilişkin ek davanın zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine karar; Özel Daire’ce, yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle davacılar yararına oyçokluğuyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, bozma ilamına konu yapılan ıslaha konu maddi tazminat yönünden önceki kararda kısmen direnilmiş; hükmü temyize davacılar vekili getirmiştir.
Davacılar vekilinin, kısmi direnme kararı ile bunun dışında kalan (bozma kapsamı dışında kalan ve bozma öncesi verilen kararda hüküm altına alınan taleplerle ilgili) bölümü yönünden ileri sürülen temyiz itirazlarının ayrı ayrı incelenmesinde yarar vardır.
I-Islah edilen bölüme yönelik araç maliki (işleten) davalı Ç.Ç. Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tarafından süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunulması nedeniyle davacılardan A.K. vekilinin kısmi direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı def’inin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre, davacılardan A.K.28.06.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettiği destekten yoksun kalma tazminatı için zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (Mülga 1086 sayılı HUMK. m.83); (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II.B.5, İstanbul 1992, s.534).
Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki Kuru:age., s.4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, mülga 1086 sayılı HUMK.nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (Mülga 1086 sayılı HUMK.m.87). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, C.IV, s.3998 vd; Sabri Şakir Ansay Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd.; İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 Baskı, s.460 vd,; Saim Üstündağ Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 Baskı, s.335 vd, ile aynı yöndeki HGK’nun 18.12.1957 gün E:2/66, K:64; 30.1.2002 gün E:2002/2-63, K:23;3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 5.3.2003 gün ve E:2003/9-76, K:126;06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları)
Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir.
Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur.
Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.
Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yoluyla saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi, usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmi ıslahta, tam ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder (HGK’nun 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Hemen belirtilmelidir ki, kamu (ceza) davasının açılmış olması, bu davaya müdahale talebinde bulunulması ve hatta şahsi hak (tazminat talebi) saklı tutulmak suretiyle kamu davasına müdahale talebi, haksız fiilden (suçtan) doğan tazminat alacağı için, BK'nun 133.maddesi bakımından zamanaşımını kesen bir neden olarak kabul edilemez (Aynı yöndeki görüş için bakınız. Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:II, İstanbul 2001, Sahife:1658 vd.; HGK'nun 11.05.1977 gün ve E:1976/4-3068, K:1977/468; 09.10.2013 gün ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 19.02.2014 gün ve E:2013/4-440, K:2014/115 sayılı ilamları).
Sonuç itibariyle; yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 85/son ve 109/2, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102.maddeleri uyarınca, sürücünün eyleminin suç teşkil ettiği hallerde, uzamış ceza davası zamanaşımının (Mülga 818 sayılı BK.m.60/II) işleteni de kapsadığı kabul edilmektedir (HGK’nun 11.06.2003 gün ve E:2003/4-359, K:406; 12.03.2014 gün ve E:2013/4-544, K:2014/315 sayılı ilamları).
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, kısmi ıslahın bir ek dava niteliğinde olmadığını, kısmi ıslah halinde zamanaşımının ilk davanın açıldığı tarihe göre belirlenmesinin gerektiğini, ıslah edilen talebin dava dilekçesinin devamı niteliğinde olduğunu, kamilen ıslahta dava değiştirildiği ve zamanaşımının dava tarihine göre belirlendiği gibi aynı şekilde kısmi ıslahta da dava dilekçesinin talep bölümünün değiştirildiği kabul edilerek önceki davanın devamı olarak nitelendirilmesinin gerektiğini, uzun süren yargılamanın sonraki aşamalarında ortaya çıkan alacağa ulaşma imkanının ortadan kaldırılmamasının gerektiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ihlal kararları vermekte olduğunu, somut olayda da ceza davası sonucunun mahkemece gereksiz şekilde beklenmesi nedeniyle 5 yıllık uzamış zamanaşımı süresinden sonra alınan bilirkişi raporu ile belirlenen tazminat miktarının talep edilebilmesi için davacı tarafından verilen ıslah dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekli olduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararının Özel Daire ilamında olduğu gibi bozulması gerektiğini ileri sürmüşler ise de, bu görüş kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Yukarıda yapılan hukuki açıklama ve saptamalar ışığında somut olayın değerlendirilmesinde; davacıların ileri sürdükleri haksız eylemin (taksirle adam öldürmenin) gerçekleşme tarihi 20.12.2001'dir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109/2.maddesi gereğince, işleten hakkında da uzamış ceza zamanaşımı uygulanır. Buna göre, haksız eylemin gerçekleştiği 20.12.2001 tarihinde yürürlükte olan mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 455.maddesinde öngörülen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, aynı Kanunun 102/4.maddesi uyarınca uzamış ceza zamanaşımı süresi beş (5) yıldır.
Davacılar, ceza davasına 15.02.2002 tarihinde katılmış (şahsi haklarının saklı tutulmasını talep etmiş) iseler de, şahsi hak talebinde bulunmadıklarından, ceza davasına müdahale talebi dava zamanaşımı süresini kesmez.
Bu durumda; haksız eylemin gerçekleştiği 20.12.2001 tarihi gözetildiğinde, beş (5) yıllık uzamış (ceza davası) zamanaşımı süresinin 20.12.2006 tarihinde dolduğu; eldeki davada, maddi tazminata ilişkin ıslahın ise, bu zamanaşımı süresi dolduktan sonra 28.06.2007 tarihinde yapıldığından, ıslah edilen miktar yönüyle dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; mahkemece, davacılardan A.K.maddi tazminata yönelik ıslahın süresinde yapılmadığının kabulü ile ıslah edilen tazminat miktarı (13.035,00 TL) bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle, yerel mahkemenin kısmi direnme kararı onanmalıdır.
II-Davacılar vekilinin, kısmi direnme kararı dışında kalan (bozma kapsamı dışında bırakılan ve direnmeye esas bozma öncesi verilen kararlarda hüküm altına alınan taleplerle ilgili) bölümü yönünden ileri sürülen temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Yerel mahkemenin kısmi direnme kararının da bulunduğu hüküm fıkrasında aynen;
“1-Davacı A.K. 27/06/2007 tarihli ek davasının zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı A.k.maddi tazminat talebine ilişkin talebinin KABULÜ ile 400 TL. Tazminatın davalı Sigorta ve R. Şirketler Birliğinin sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla haksız eylem tarihi olan 20/12/2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine…” karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin yukarıda içeriğine aynen yer verilen hüküm fıkrasının birinci (1.) bendi kısmi direnme kararına konu olması nedeniyle yukarıda birinci (I.) bentte bu kısma yönelik temyiz itirazları incelenmiştir.
Ne varki, yerel mahkemenin oluşturduğu hükmün kısmi direnme kapsamı dışında kalan (hükmün 2.fıkrası ile bozma kapsamı dışında bırakılan ve direnmeye esas bozma öncesi verilen kararlarda hüküm altına alınan taleplerle ilgili) bölümü bakımından ileri sürülen temyiz itirazlarını inceleme görevinin Yüksek Özel Daire’ye mi yoksa Hukuk Genel Kurulu’na mı ait olduğu hususu usulü önsorun olarak ele alınıp tartışılmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15.maddesinde Hukuk Genel Kurulu’nun görevleri bentler halinde sayılmış olup; anılan maddenin birinci fıkrasının birinci bendinde, Yargıtay dairelerinin bozma kararlarına karşı mahkemelerce verilen direnme kararlarını inceleyerek karar vermek olduğu belirtilmiştir.
Anılan madde hükmüne göre, Hukuk Genel Kurulu’nun görevi, Yargıtay Özel Dairesinin bozma kararına karşı yerel mahkemece oluşturulan direnme kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleyerek karar vermektir. Dolayısıyla hakkında bozma kararı bulunmayan kararlar bakımından, yerel mahkemenin direnme kararı vermesi olanaklı olmayıp, bu yönde verilen karar Özel Dairenin denetiminden geçmeyen karar niteliğindedir.
Şu halde, yukarıda içeriğine aynen yer verilen yerel mahkemece oluşturulan kısmi direnme kararı dışında kalan (bozma kapsamı dışında bırakılan ve direnmeye esas bozma öncesi verilen kararlarda hüküm altına alınan taleplerle ilgili) bölümü yönünden ileri sürülen davacılar vekilinin temyiz itirazlarını (bozma kapsamı dışında bırakılan ve hüküm altına alınan taleplerle ilgili ve dolayısıyla bu konuda usulü kazanılmış hakların ihlal edilip edilmediğini) inceleme görevi Hukuk Genel Kurulu’na ait olmayıp, Özel Daire’ye aittir.
Açıklanan nedenle, davacılar vekilinin az yukarıda belirtilen temyiz itirazları Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
SONUÇ: A) Yukarıda (I.) bentte davacılardan A.K.vekilinin kısmi direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 05.11.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile;
B) Yukarıda (II.) bentte davacılar vekilinin, kısmi direnme dışındaki hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 17.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, 22.10.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.