-K A R A R-
Davacı vekili, davalılara sigortalı iki ayrı aracın karşılıklı kazasında müvekkilinin yaralandığını ve malul kaldığını açıklayıp 1.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan kusurları oranında tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece toplanan delillere göre davanın kabulü ile 194.549,51 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı .... vekili ile davalı .... vekilince temyiz edilmiştir.
Davalı .... vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
1-Hükmü temyiz eden davalı .... vekilinin 10.06.2016 havale tarihli dilekçe ile temyiz isteğinden vazgeçtiğini ettiğini bildirdiği anlaşıldığından temyiz isteminin (dilekçesinin) reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı .... vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalmaya dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
2- 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294-297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir.
HMK 297/II maddesinde; hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay'ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta, açılan davada iki davalı olduğu halde hüküm fıkrasında “Davanın kabulü ile 194.549,51 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” şeklinde kullanılan ifadeden hangi davalı yönünden karar verildiği anlaşılamamakta olup hüküm bu hali ile infazı kabil değildir.
Buna göre mahkemece davacının istek sonuçlarından her biri hakkında davalılara yüklenen borç ve tanınan haklar konusunda, birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Kabule göre de; davalı .... vekili, davaya konu kazanın iş kazası olduğunu ve davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ödeme yapıldığını ve yapılan bu ödemenin müvekkili sigorta şirketinden rücuan tahsilinin talep edildiğini bildirmiştir. Sebepsiz zenginleşmenin önlenmesi amacı ile davacıya Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından rücuya tabi ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davalının bu savunması üzerinde durulmayarak eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Bozma ilamının neden ve şekline göre davalı .... vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına dair karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı .... vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı .... vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar .... Sigorta A.Ş. ve ....'ye geri verilmesine 11/04/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR