Kadastro sonucunda, Kastamonu İli Devrekani İlçesi Çatak Köyü çalışma alanında bulunan 120 ada 31 parsel sayılı 393,12 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, ahşap samanlık ve ambar ve kuruluk ve bahçesi niteliğiyle davalı Ali Çevik adına tapuya tescil edilmiştir,
Davacı İzzet Çevik, taşınmazın ortak muris Şevki Çevik’e ait iken ölümüyle mirasçılarına kaldığını,kadastro öncesi kız kardeşlerini razı ederek miras payını 1/2 paylı olarak kendisi ve kardeşi Niyazi’yle aldıklarım, ancak tespit sırasında tamamının kardeşi Niyazi'nin oğlu davalı Ali adına tespit ve tescil edildiğim öne sürerek 1/2 paya ait tapunun iptali İle adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, davacıların istinaf talebi üzerine 08.02,2018 tarihli ek katar ile hükmün kesin olarak verilmiş olması nedeniyle öt 00 sayılı HMK'nın 346, maddesi uyarınca istinaf talebinin reddine karar verilmiş, davacılar vekilince bu ek karar da istinaf edilmiştir, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi'nin 04.04,2018 tarih 2018/613-508 Esas, Karar sayılı ilamıyla, yerel mahkemece verilen asıl hükmün kesinlik sınırının altında kalması ve bu nedenle verilen ek karar yerinde bulunduğundan istinaf kanun yoluna başvuru isteğinin HMK’nın 341/(2), 346 ve 352/(1) maddeleri gereğince reddine katar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün 18.05.2021 tarih 2019/787/14004 sayılı yazısı ile; Anayasa’nın 141'nci maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gerektiğinin düzenlendiğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297 nci maddesinin İkinci fıkrasında; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir/’ hükmünün getirildiğini, Somut uyuşmazlıkta, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek mahkemece» gerekçe kısmında “...dosya kapsamındaki delillerden dava konusu yer ile ilgili olarak taksim olgusunun ispatlanamadı^» anlaşılmakla davanın reddine...” yazılmasına ve davalının taksim iddiasının kabul görmediğinin belirtilmesine rağmen davanın reddine karar verildiği» ancak davacının iddiasının reddine yönelik herhangi bir açıklama yapılmadığı, böylece maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantının bulunmadığı anlaşılmakla» gerekçenin» kararın hüküm fıkrasını karşılamaması nedeniyle usul ve yasaya aykırı bulunduğu belirtilerek, Devrekani Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.01.2018 tarih 2016/130-2018/1 Esas, Karar sayılı kararının HMK'nın 363/1 maddesi gereğince kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun'un 297'nci maddesinin ikinci fıkrasında; "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir,” düzenlemesi getirilmiştir.
Buna göre, bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin» sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkanları sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sunduktan maddi vakıaların hukuki niteliğim kendiliğinden belirleyip, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren» ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Kararların gerekçeli olması kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile yargıcın, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak» saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz. Bununla birlikte, anılan Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının da açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde» o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Somut olaya gelince; davacı taraf, taşınmazın kök murise ait iken ölümüyle mirasçılarına kaldığını, taksimle 1/2 payın kendisine ait olduğunu öne sürmekte, davalı taraf da taksime dayanmakta ancak taksimle komşu 30 parselin davacıya kaldığım, dava konusu 31 parselin ise tamamının kendisine kaldığını savunmaktadır. Taşınmaz başında yapılan keşifte yerel bilirkişi ve tanıklar dinlenmiş» bir kısmının özellikle birbirine benzer ve eylemli beyanlarla taksimin varlığını ve çekişmeli taşınmaz bölümlerinin kime nasıl düştüğünü açıklar şekilde beyanda bulundukları anlaşılmaktadır. Ne var ki; mahkemece tanık beyanlarından, hangisine neden üstünlük tanındığı tartışılmamış, aksine taksimin varlığın» işaret eden ve taşınmazın hangi bölümünün kime kaldığı hususunda birbiriyle uyumlu bulunan davacı ve davalı tanıklarının beyanları karşısında taksim olgusunun neden ispat edilemediği açıklanmamış, gerekçe kısmında, “dosya kapsamında dinlenilen bilirkişilerin beyanları ve dosya kapsamındaki delillerden dava konusu yer ile ilgili olarak taksim olgusunun ispatlanamadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verildiği” belirtilerek, dosya kapsamına uygun bulunmayan soyut, kendi içinde de çelişen gerekçeyle hüküm kurulmuştur.
Hal böyle olunca; Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğünün HMK’nın 363. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin kabulüne, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantının bulunmadığı, gerekçenin gerekçeli kararın hüküm fıkrasını karşılamaması nedeniyle usul ve yasaya aykırı bulunan, Devrekani Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 10.01.2018 tarih 2016/130-2018/1 Esas, Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak ve hükmünün hukuki sonuçları saklı kalmak üzere kanun yararına BOZULMASINA, gereği yapılmak ve Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere bozma kararının bir örneği He dosyanın Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE, 10.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR