"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin dava dışı ...’a ait taşınmazların satışı için aracılık yaptığını, taşınmazları satın almak isteyen davalı ile yapılan 18.07.2011 tarihli simsarlık sözleşmesi uyarınca 6.450TL simsarlık ücreti belirlendiğini ancak davalının taşınmazları satın almadığını, simsarlık ücretini de ödemediğini ileri sürerek 6.450TL’nin 18.07.2011 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesi ile; davacı tarafından açılan ve Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen 2011/1301 E. sayılı dosyanın hâlen derdest olduğunu, derdestlik nedeniyle davanın reddi gerektiğini, sözleşmeye konu taşınmazların müvekkiline satılmadığını, dava dışı ...’a satıldığını, bu satışa ilişkin olarak davacı, taşınmazların sahibi ve Taşcan Mühendislik Enerji İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. temsilcisi ... arasında ayrıca simsarlık sözleşmesi bulunduğunu, davacının Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde dava açmasından sonra ... tarafından ödeme yapılarak alacağını tahsil ettiğini, söz konusu dava dosyasında davacının, taşınmazların ...’a satıldığını beyan ettiğini, davacının müvekkilinin iyi niyetini kötüye kullanarak haksız şekilde kazanç elde etmeye çalıştığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.09.2013 tarihli ve 2012/205 E., 2013/363 K. sayılı kararı ile; davacının ücrete hak kazabilmesi için simsarlık sözleşmesi kapsamında kararlaştırılan satışın gerçekleşmesi gerektiği, somut olayda dava dışı ... ile davacı arasında yapılan simsarlık sözleşmesi sonrasında taşınmazın satışının Taşcan Mühendislik Enerji İnşaat San. ve Tic. Ltd. Şti. adına yapıldığı, davacı ile dava dışı ... arasındaki sözleşmeye istinaden simsarlık ücretinin davacıya ödendiği ancak davacının eldeki dosyada davalı ile yapılan simsarlık sözleşmesini ileri sürerek ücret talebinde bulunduğu, davalı adına yapılan bir satış olmadığı, taraflar arasında imzalanan 18.07.2011 tarihli sözleşmeye istinaden anlaşma sağlandığı ancak taşınmazın daha sonra ...’ın şirketine satıldığı, bu durumda davacının simsarlık ücretini Şaban Taşçı ile imzaladığı sözleşme uyarınca bu kişiden isteyebileceği, üçüncü kişi durumunda olan davalıdan bedelin istenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesince 03.02.2015 tarihli ve 2014/17406 E., 2015/2303 K. sayılı kararı ile; “…Davaya konu 18.07.2011 tarihli sözleşme davacı komisyoncu ile davalı alıcı ve dava dışı taşınmaz maliki arasında düzenlenmiş simsarlık sözleşmesidir. Taşınmaz bedeli 215.000,00 TL olarak kararlaştırıldıktan sonra yine aynı sözleşmenin 5. maddesinde satıştan vazgeçen tarafın her iki tarafın komisyon ücretini ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği yazılıdır. Davacı, davasında emlakçılık görüşmesinin tamamlandığını ve sözleşme imzalandıktan sonra davalı alıcının taşınmazı satın almaktan vazgeçtiğini ileri sürmüştür. Az yukarıda açıklanan sözleşme hükmü gereğince davacı edimini yerine getirerek sözleşme hükümlerine göre talepte bulunmuş olduğundan talebinde haklı olup mahkemece davanın bu yönden kabulü gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir,…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Direnme Kararı:
9. Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.12.2015 tarihli ve 2015/1196 E., 2015/1812 K. sayılı kararı ile; dosya içerisinde yer alan simsarlık sözleşmesi, tapu kaydı, resmi satış senedi, tanık ...'ın beyanı ve 01.12.2015 tarihli celsede davacı ...'un beyanı birlikte değerlendirildiğinde, davacı ile davalı arasında 18.07.2011 tarihli simsarlık sözleşmesinin düzenlendiği ancak davalının maddi durumunun uygun olmaması nedeniyle dava konusu taşınmazı satın alamayacağını davacıya bildirerek kendisinin yerine taşınmazı satın alması için ...'ı getirdiği, davacının davalının bu teklifini kabul ederek ... ile taşınmazın satışına yönelik anlaşarak simsarlık sözleşmesi düzenlendiği, akabinde dava konusu taşınmazların satışının ...'a ait şirkete 26.07.2011 tarihinde gerçekleştiği, komisyon bedelinin ödenmemesi üzerine davacı tarafından ... ve ...'a karşı simsarlık ücretinin tahsili amacıyla, Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2011/1301 E. sayılı davasının açıldığı, söz konusu dosyada davacı ile davalı ...'ın bir miktar ödeme yapılması hususunda anlaştıkları, ödemenin yapılması üzerine davacının dava dosyasını takip etmediği ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, tüm bu hususlar dikkate alındığında, davacının davalı ...'ın teklifini kabul ederek, onun yerine ... ile simsarlık sözleşmesi yapması ve buna yönelik Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinde görülen simsarlık ücretini alması nedeniyle davalıdan 18.07.2011 tarihli simsarlık sözleşmesi kapsamında komisyon ücreti talep etme hakkının bulunmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan 18.07.2011 tarihli simsarlık sözleşmesinin 5. maddesi dikkate alındığında, davacının ayrıca dava dışı ... ile imzaladığı simsarlık sözleşmesi ve sonrasında taşınmazların 26.07.2011 tarihinde dava dışı ...’ın sahibi olduğu şirkete satışının yapılması karşısında, davacının davalıdan vazgeçme nedeniyle ücrete hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için simsarlık sözleşmesinin hukuki niteliği üzerinde durulmasında yarar vardır.
13. Simsarlık sözleşmesi mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 404-409. maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 520-525. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
14. 6098 sayılı TBK’nın 520/1. maddesinde simsarlık sözleşmesinin tanımı "...simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması halinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir" şeklinde yapılmıştır. Bu hüküm mehaza uygun olarak, "Simsarlık, simsarın bir ücret karşılığında, ya diğer tarafa bir sözleşmenin kurulması fırsatını göstermeyi ya da ona bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmeyi borçlandığı bir sözleşmedir" şeklinde yapılmıştır.
15. Bu tanımdan hareket edilerek simsarlığın unsurları şu şekilde tespit olunabilir:
a) Simsarlık ilişkisinin tarafları simsar ile iş sahibidir ve simsar, iş sahibi için, konusu özel olarak belirlenmiş bir vekâlet edimi üstlenmiştir. Simsar, iş sahibi için yerine getireceği faaliyetin karşılığında ücret alacaktır.
b) Simsarlık faaliyetinin konusu, çeşitli işlere ilişkin sözleşmelerin kurulması hususunda aracılık etmektir. Bu aracılık faaliyeti, bir sözleşme kurma fırsatı vermek şeklinde olabileceği gibi bir sözleşme görüşmesi için aracılık etmek şeklinde de olabilir. Simsarın kural olarak iş sahibini temsil yetkisi yoktur fakat sözleşme ile kendisine bu yetki verilebilir.
c) Simsarlık ilişkisi, simsar ile iş sahibi arasında yapılan bir sözleşme ile kurulur. Simsar ile iş sahibi arasında sürekli bir hukuki bağlantı yoktur. Simsarlık sözleşmesinin geçerliliği bir şekle bağlı değildir; ne var ki 6098 sayılı TBK’nın 520/3. maddesi (mülga 818 sayılı BK m. 404/3) taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi için bir geçerlilik şekli kabul etmiştir. Buna göre, taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli değildir.
16. Simsarlık sözleşmesi vekâlet sözleşmesinin, konusu belirli (akit yapma hususunda aracılık faaliyetinde bulunma) ve simsarın her zaman ücrete hak kazandığı özel bir çeşididir. Bu sebeple TBK’nın 520/2. maddesinde (BK m. 404/2) "simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır" denilmiştir.
17. Simsarın ücrete hak kazanma zamanı ve giderlere ilişkin alacağını düzenleyen TBK’nın 521. maddesine göre "simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır" (521/1). Böylece simsar, sözleşme konusu hizmetin bir akdin kurulmasıyla sonuçlanması durumunda ücrete hak kazanmaktadır. Simsar söz konusu hizmeti yerine getirmezse ücret alacağı elde edemeyecektir. Ancak sözleşmede aksi kararlaştırılabileceği gibi işin niteliğinden de aksi sonuca varılabilir.
18. Simsarın ücret alacağının doğumu için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekir:
a) Simsarın aracılık ettiği asıl sözleşmenin iş sahibi ile üçüncü kişi arasında kurulması gerekir. Bu şart, iş sahibinin, kendisine teklif olunan üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı sebepsiz olarak reddetmesi hâlinde de gerçekleşmiş sayılmalıdır. Ücret alacağının doğumu için, bu sözleşmenin ifa edilmesi gerekli değildir. Taraflar, asıl akit kurulmamış olsa bile, ücret ödenmesini kararlaştırabilecekleri gibi ücretin, sözleşmenin ifa edilmesi halinde ödeneceğini de kararlaştırabilirler.
b) Asıl sözleşmenin kurulması ile simsarın faaliyeti arasında nedensellik ilişkisi bulunmalıdır. TBK’nın 521/1. maddesi bu şartı, "yaptığı faaliyet sonucunda" sözleriyle ifade etmiştir. Bu şartın aksi de kararlaştırılabilir.
c) TBK m. 523'de (BK. m. 407) düzenlenen ve simsarın ücret ve giderlere ilişkin alacağının kaybı sonucunu doğuracak durumlardan birinin gerçekleşmemesi gerekir (Yavuz, C.: Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, 9. Baskı, İstanbul 2011, s. 604 vd). Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2016 tarihli ve 2014/859 E., 2016/428 K., 15.03.2017 tarihli ve 2017/644 E., 2017/460 K. ve 07.03.2018 tarihli ve 2017/555 E., 2018/442 K. sayılı kararlarında da aynı ilkelere işaret edilmiştir.
19. Öte yandan bütün hakların kullanılmasında uyulması gereken temel kural, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde düzenlenmiş olup anılan madde;
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”
Şeklinde düzenlenmiştir.
20. Dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, M. / Sarı, S.: Türk Özel Hukuku 6. Baskı İstanbul 2011, s. 226-227).
21. Dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekâlı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
22. TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı. Hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır (Dural/Sarı, s. 225).
23. TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir (Dural/Sarı, s. 225).
24. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2. maddesi, herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk, dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanunu’na göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
25. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, davalı ve taşınmazların sahibi arasında 18.07.2011 tarihli “Alım Satım ve Komisyon Anlaşması” imzalanmıştır.
26. Sözleşmede taşınmazların değeri 215.000TL olarak gösterilmiş, sözleşmenin 5. maddesinde ise, alıcı ve satıcının anlaşmanın imzalanmasından itibaren 6.450TL komisyon ücreti ödemeyi kabul ettikleri, satıştan vazgeçen tarafın ise, her iki tarafın komisyon ücretini ödemeyi kabul ve taahhüt ettikleri kararlaştırılmıştır.
27. Davacı, dava dışı ... ve taşınmazların sahibi ... arasında aynı taşınmazlara ilişkin olarak ayrı bir simsarlık sözleşmesi imzalanmış olup, bu sözleşmeye istinaden taşınmazlar, 26.07.2011 tarihinde dava dışı ...’ın sahibi olduğu şirkete satılmıştır.
28. Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.03.2012 tarihli ve 2011/1301 E., 2012/645 K. sayılı dosyasında, davacı tarafından eldeki davada davalı olan ... ile ... aleyhine komisyon bedelinin tahsiline ilişkin açılan davada, taşınmazları satın alan ...’ın davacıya 2.000TL ödeme yapması üzerine söz konusu dava dosyası davacı tarafından takip edilmeyerek işlemden kaldırılmış akabinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
29. Davacı, Eskişehir 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2011/1301 E. sayılı dosyasına sunduğu dava dilekçesinde, davalılardan ... ile 18.07.2011 tarihinde simsarlık sözleşmesi imzalandığını, taşınmazların davalı ...’ın isteğiyle diğer davalı ...’a satıldığını belirtmiştir.
30. Davacı asil eldeki davada 01.12.2015 tarihli duruşmadaki beyanlarında da, davalı ... ile simsarlık sözleşmesi imzalandıktan sonra davalının maddi durumu elvermediği için taşınmazları satın alamayacağını belirterek, kendisinin yerine ...’ı getirdiğini Saban Taşcan ile de simsarlık sözleşmesi imzalanarak taşınmazların bu kişiye satıldığını ifade etmiştir.
31. Dosyada tanık olarak dinlenen ... beyanında, davalı ...’ın simsarlık sözleşmesine konu taşınmazlardan kendisini haberdar ettiğini, bunun üzerine davacı ile görüşerek simsarlık sözleşmesi imzaladıklarını ve sonrasında taşınmazların kendisine ait şirket üzerine satışının yapıldığını ifade etmiştir.
32. Dosya içerisinde yer alan ve davacı vekili ile dava dışı ... arasında imzalanan 30.11.2011 tarihli sözleşme ile, davacının, ...’dan taşınmazların satışı nedeniyle 2.000TL simsarlık ücretini aldığı ve bu kişiden alacağının kalmadığı belirtilmiştir.
33. Her ne kadar taraflar arasında 18.07.2011 tarihinde simsarlık sözleşmesi imzalanmış ise de, davalının vazgeçmesi nedeniyle dava konusu taşınmazlar davalıya satılmamıştır. Davacının, taşınmazların dava dışı Saban Taşcan’a satışının yapılması ve bu kişiden simsarlık ücretini almasından sonra aynı taşınmazların satışından vazgeçildiği iddiasıyla eldeki davayı açması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, davacı eldeki davada ayrıca davalıdan simsarlık ücretini talep etmesinde iyiniyetli değildir.
34. Hâl böyle olunca, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan bu ilâve nedenlerle onanması gerekir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan ilâve nedenlerle ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.12.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.