Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 18. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Sayısı : 303-1462
Kamu görevlisine hakaret suçundan sanık ...'un TCK'nın 125/1, 125/3-a, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6.080 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin İstanbul (Kapatılan) 8. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2013 tarihli ve 303-1462 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 18. Ceza Dairesince 28.03.2016 tarih ve 27351-6067 sayı ile;
"Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Bu şekilde kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Sanığın kendisinin şikâyeti üzerine hırsızlık suçundan yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar veren Cumhuriyet savcısına gönderdiği mektupta geçen, 'Bu savcının dünyadan haberi yok. Eğer mafya, çete, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini yapmayanlar yüzünden memleket batıyor. Hırsızlar, kültürsüzler sokaklar dolmuş yol kesiyorlar, savcı bunlara arka çıkıyor.' şeklinde, ağır eleştiri ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerinde hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden mahkûmiyet kararı verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.05.2016 tarih ve 82338 sayı ile;
"İtiraza konu uyuşmazlık sanık ...'un Beyoğlu Cumhuriyet Savcısı ...'a yönelik yazdığı mektupta sarf ettiği sözlerin TCK’nın 125/1-3-a maddesinde yazılı görevli memura hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığına yöneliktir.
5237 sayılı TCK’nın ‘Hakaret’ başlıklı 125. maddesinde; ‘(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır’ hükmü yer almaktadır.
Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de ‘Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.’ şeklinde açıklama yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.
Ceza Genel Kurulu’nun 31.10.2012 tarih ve 850-1828, 26.06.2012 tarih ve 419-247, 27.10.2009 tarih ve 196-248, 14.10.2008 tarih ve 170-220 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Türk Ceza Kanundaki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olduğundan bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Hakaret suçunda temel cezanın artırılmasını gerektiren nitelikle haller TCK’nın 125. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında düzenlenmiştir. Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı işlenmesi halinde verilecek cezanın artırılması için, eylemin kamu görevlisine karşı ve görevlerinden dolayı işlenmiş olması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde tanımlandığı şekilde, kamu görevlisi deyiminden, ‘Kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla yada herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi’ anlaşılacaktır. Buradaki temel ölçüt işin kamusal faaliyet olmasıdır.
Bu suçun huzurda ya da gıyapta işlenmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun oluşması için ihtilat öğesinin gerçekleşmesi gerekmektedir.
Görevli memura hakaret suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisi olan kişiye hakaret suçunun kanun ve diğer mevzuattan kaynaklanan görevinden dolayı işlenmesi ve hakaret teşkil eden eylem ile kamu görevlisinin görev arasında bir nedensellik bağı bulunmalıdır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, görevli memura hakaret suçunun sanığı olan ...'un Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu şikâyetinde, bir kısım şahıslarla kavga ettiği sırada cebinden 250 TL para düşürdüğünü ve Ali Arslan'ın bu parayı kendi rızası dışında alarak hırsızlık suçunu işlediğini ileri sürerek hakkında şikâyetçi olduğu ve sonrasında Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı adına Cumhuriyet savcısı ... tarafından yürütülen soruşturmada, Ali Arslan hakkında hırsızlık suçundan yasal ve inandırıcı delil elde edilemediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin itirazı kabil bir karar verildiği, sanık ...'un şikâyetiyle ilgili verilen kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin karara yönelik itiraz dilekçesinde, şikâyetçi Cumhuriyet savcısı ...'a hitaben ‘Bu savcının Dünya’dan haberi yok, Eğer mafya, çete yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini doğru yapmayanlar yüzünden, memleket batıyor, suç oranı artıyor, hırsızlar, kültürsüzler sokaklara dolmuş yol kesiyorlar. Savcı ... bunlara arka çıkıyor, Allah bu savcıdan hesap sorsun, devletten aldığı parayı geri ödesin, bu işi bıraksın.’ şeklinde sözlerle hakarette bulunduğu, sanığın sarf ettiği sözlerin eleştiri sınırını aşarak müşteki Cumhuriyet savcısı ...'ın onur, şeref ve itibarını zedeleyici nitelikte olduğu ve şikâyetçiyi aşağılayan, tahkir edici ve küçültücü değer yargısı taşıdığının kabul edilmesi gerektiği göz önüne alınmalıdır. Sanığın özellikle müştekinin, hırsızlık yapanlara ve kültürsüzlere arka çıktığını belirterek, müştekiye suçluların eylemlerine destek verdiğini ileri sürerek suçlamada bulunduğu ve bu beyanların hakaret suçunu oluşturduğu," gerekçesiyle itiraz yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 06.06.2016 tarih ve 12284-12407 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.08.2008 tarih ve 12768 sayı ile; sanığın şikâyetçisi olduğu inceleme dışı hırsızlık suçuna ilişkin olarak, anılan dosyanın şüphelilerinden Ali Arslan hakkında soyut iddia dışında yasal ve yeterli bir delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği,
Sanık tarafından 2008/12768 sayılı soruşturma dosyasına sunulan 17.09.2008 havale tarihli itiraz dilekçesinde;
"Ben T.C. Beyoğlu Cumhuriyet savcısını protesto ediyorum… Görevini kötüye kullandığı için T.C. Adalet Bakanlığına ve insan hakları nezdinden suç duyurusunda bulunuyorum. Bu savcının dünyadan haberi yok. Eğer mafya, çete yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini doğru yapmayanlar yüzünden memleket batıyor, suç oranı artıyor, hırsızlar, kültürsüzler sokaklar dolmuş yol kesiyorlar. Savcı ... bunlara arka çıkıyor, hakkımı helal etmiyorum. Allah bu savcıdan hesap sorsun, devletten aldığı parayı geri ödesin, bu işi bıraksın. Suç tarihi: 11.06.2008. Bütün deliller doktor raporları hepsi benim dosyamda mevcuttur, suçlular İstanbul Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'ndeki yüzleştirmede suçlarını kabul ettiler… " şeklinde ifadelere yer verildiği,
Şikâyetçi ... tarafından Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben verilen 19.09.2008 tarihli ve 2008/12768 sayılı dilekçede; sanığın şikâyetçisi olduğu bir başvuruyla ilgili olarak bir kısım şüpheliler hakkında dava açtığının, ancak Ali Arslan isimli şahıs hakkında hırsızlık suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilmesi üzerine sanığın bu karara itiraz ettiği dilekçesinde kendisine karşı görevinden dolayı hakarette bulunduğunun belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Sanık ...; dilekçeyi kendisine karşı işlenen suçun şüphelilerinin tespit edilerek yakalanmaları amacıyla yazdığını, hakaret kastıyla hareket etmediğini, ancak Cumhuriyet savcısının hiç bir zahmete girmeden, herhangi bir araştırma yapmadan takipsizlik kararı verdiğini, bu olay nedeniyle adalet duygusunun zedelendiğini ve insan haklarının ihlal edildiğini, dilekçede hakaret içerikli hiçbir söz bulunmadığını, yazıda Cumhuriyet savcısının suçlulara takipsizlik kararı vermek suretiyle arka çıktığını ifade etmek istediğini savunmuştur.
Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin "olmazsa olmaz şartı" olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu bağlamda;
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde;
"Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.",
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. maddesinin birinci fıkrasında;
"Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir." hükümlerine yer verilmiştir
Anayasamıza bakıldığında;
maddede “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında;
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
maddede, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde;
"Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir." hükümleri yer almıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise konuya ilişkin olarak; "İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen 'haber' ve 'düşünceler' için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her 'formalite', 'koşul', 'yasak' ve 'ceza', izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır." şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976).
Görüldüğü gibi, Sözleşme'nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır.
Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.
Bu bağlamda TCK'nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesi;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK'dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek, hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430)
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.
Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasa'dan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.
AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekte olup somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek 'yeterli bir altyapı'nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulacaktır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.
Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın şikâyetçisi olduğu inceleme dışı bir soruşturma nedeniyle bir kısım şüpheliler hakkında Beyoğlu Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan şikâyetçi ... tarafından kasten yaralama suçundan iddianame düzenlenirken, şüphelilerden Ali Arslan hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verdiği, bu karara itiraz eden sanığın, itiraz dilekçesinde şikâyetçiye hitaben; “…Bu savcının dünyadan haberi yok. Eğer mafya, çete, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini doğru yapmayanlar yüzünden, memleket batıyor, suç oranı artıyor, hırsızlar, kültürsüzler sokaklar dolmuş yol kesiyorlar. Savcı ... bunlara arka çıkıyor, hakkımı helal etmiyorum. Allah bu savcıdan hesap sorsun, devletten aldığı parayı geri ödesin, bu işi bıraksın…” şeklinde ifadeler kullandığı olayda;
Sanığın savunması ile itiraz dilekçesinin bütünlüğü ve yazılış amacı gözetildiğinde kullanılan ifadeler nezaket dışı, kaba, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde ise de bu ifadelerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "İtirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.