MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
Davacı vekili; müvekkilinin serbest muhasebeci mali müşavir olduğunu ve müvekkili ile davalı arasında 18.06.2012 tarihinde mesleki sorumluluk sigorta sözleşmesi yapıldığını, müvekkili tarafından verilen mali müşavirlik hizmeti nedeniyle dava dışı şirkete Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ceza tahakkuk ettirildiğini, dava dışı şirketin bu cezayı müvekkilinden talep ettiğini, müvekkilinin ceza ile ilgili bilgiye 13.09.2012 tarihinde ulaştığını ve davalıya başvuruda bulunduğunu, ancak davalının hasarın poliçe kapsamında olmadığından bahisle müvekkilinin başvurusunu reddettiğini, oysa poliçe başlangıç tarihinden geriye dönük beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar sonucu doğan tazminat taleplerinin de teminat kapsamında olduğunu ileri sürerek 27.700,00TL'nin başvuru tarihi olan 15.09.2012 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
Davalı vekili; sigorta poliçesinin tanzim tarihi olan 18.06.2012 tarihinden önce talebe konu idari işlemin davacıya tebliğ edildiğini, poliçe özel şartlarının 3. maddesine göre davacının poliçeden önce idari işlemden haberdar olması nedeniyle hasarın teminat kapsamında kalmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.06.2014 tarihli ve 2013/398 E., 2014/389 K. sayılı kararı ile; davacının davalıya başvurusunda ve mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinde belirttiği üzere SGK’nın 20.04.2012 tarihli yazısı üzerine davacı tarafından hazırlanan belgelerin 22.05.2012 tarihli yazı ile SGK’ya sunulduğu, bu yazı ile davacının mükellefine ilişkin işlemlerde yanlışlık olduğunu bildiği ve bu işlemleri düzeltmeye çalıştığı, bu itibarla poliçe tanzim tarihi olan 18.06.2012 tarihinden önce davacının zararı doğuran olaydan haberdar olduğu, poliçe özel şartlarının 3. maddesine göre sigorta başlangıç tarihinden önceki geriye dönük beş yıl için verilen teminatın geçerli olabilmesi için sigortalının tazminat talebinden veya tazminat gerektirecek bir olayın varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması gerektiği, somut olayda davacı ... sözleşmesinden önce tazminat gerektirecek olaydan haberdar olduğu için hasarın teminat kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.03.2015 tarihli ve 2014/18610 E. 2015/3469 K. sayılı kararı ile; “…Dava, mesleki sorumluluk sigorta sözleşmesinden kaynaklanan sigorta bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının poliçenin tanzim tarihinden önce zararı doğuran olaydan haberdar olduğundan hasarın teminat kapsamı dışında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Somut olayda davacı davaya konu işlemin varlığından 13.09.2012 tarihinde haberdar olduğunu ileri sürmüştür. Poliçe özel şartlarında, poliçe başlangıç tarihinden 5 yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar sonucu doğan tazminat talepleri de teminata dahil edilmiş, bu teminatın geçerli olabilmesi için sigortalının tazminatı gerektirecek bir olay veya işlemin varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması şartı getirilmiştir. Mahkemece davacı tarafından hazırlanan belgelerin 22/05/2012 tarihinde SGK’ya sunulduğu, davacının poliçenin tanzim tarihinden önce zararı doğuran olaydan haberdar olduğu belirtilmişse de, davacının sigorta şirketine verdiği beyan dilekçesinden 22/05/2012 tarihinde SGK’ya sunulan dilekçe ve ekinde belgelerin bizzat davacı tarafından düzenlendiği ve davacının bu tarihten itibaren işlemlerden haberdar olduğu sonucuna ulaşılamamaktadır. Bu durumda mahkemece, davacının mükellefi olan dava dışı şirkete gönderilen 20.04.2012 tarihli SGK yazısı, yazının tebliğine ilişkin belgeler, SGK’ya sunulan 22.05.2012 tarihli dilekçe ve ekindeki belgeler dosya içerisine getirtilerek, 20.04.2012 tarihli SGK yazısının davacıya tebliğ edilip edilmediği, 22.05.2012 tarihli dilekçe ve ekindeki belgelerin davacı tarafından düzenlenip düzenlenmediği tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 01.12.2015 tarihli ve 2015/640 E., 2015/822 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, davacının davalıya başvurusunda ve mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinde davacı tarafından SGK yazısına istinaden 22.05.2012 tarihli ve 9471143 sayılı dilekçe ile istenilen belgelerin SGK’ya sunulduğunun kabul edildiği, bu kabul karşısında Özel Dairenin bozma ilamında belirtilen araştırmanın yapılmasının sonucu değiştirmeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının davalıya başvurusunda ve mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinde SGK tarafından tahakkuk ettirilen cezaya ilişkin belgelerin poliçe tanzim tarihinden önce davacı tarafından SGK’ya sunulduğunun kabul edilmesi karşısında SGK ile yapılan yazışmalar hakkında araştırma yapılmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır
III. GEREKÇE
Dava, mesleki sorumluluk sigortası sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Sözleşme tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) sorumluluk sigortalarına ilişkin genel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak 6762 sayılı TTK’nin değişik maddelerinde; örneğin yangından doğan hukuki sorumluluğun sigorta ettirilebileceği (m. 1309), hırsızlıktan zarar gören kimselere ve hırsızlık sebebiyle hukuki sorumluluğa maruz kalan kimselere teminat sağlamak maksadıyla hırsızlık sigortası yaptırılabileceği (m. 1320), bir kişinin sebep olduğu kaza sebebiyle ödemeye mecbur olacağı kaza tazminatı veya zarar gördüğü kaza nedeniyle ortaya çıkan zararlarının giderilmesi maksadıyla kaza sigortası yaptırılabileceği (m. 1335) öngörülmüştür. Bunun dışında sorumluluk sigortalarına Sigorta Genel Şartları uygulanacaktır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) ise sorumluluk sigortaları ayrı bir başlık altında detaylı olarak düzenlenmiştir.
Sorumluluk sigortaları, sigorta ettirene veya başkası lehine sigorta hâlinde sigortalıya, zarar gören kişi tarafından tazminat istemi yöneltilmesine karşı koruma sağlayan sigortalardır. Sigortacı koruma sağlama edimi gereğince sigorta ettirenin mal varlığında gerçekleşen ve gerçekleştiği öne sürülen belirli bir sorumluluk sebebi dolayısıyla ortaya çıkmış olan parasal yükü karşılamaktadır. Başka bir deyişle zarar sigortası niteliğinde olan sorumluluk sigortalarında da sigortacı ancak sigorta ettirenin malvarlığında bir kötüleşmeye veya kötüleşme tehdidine maruz kaldığı takdirde koruma edimini yerine getirecektir.
Tüm sigorta sözleşmelerinde olduğu gibi sorumluluk sigortası sözleşmesinde de riziko; gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan, ancak gerçekleşmesi hâlinde zarar veya ekonomik bir ihtiyaç doğuran olaydır. Rizikoyu teşkil eden olay, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olamaz (6762 sayılı TTK, m. 1277). Ancak sorumluluk sigortalarında rizikonun tespiti diğer sigortalara nazaran daha karmaşık bir yapıya sahiptir; zira sorumluluk sigortalarında riziko, sigorta koruması altına alınan kişinin sıfatı, etkinlikleri ve özellikleri gibi hususlar dikkate alınarak belirlenir. Bu yüzden sorumluluk sigortaları en fazla çeşidi bulunan sigorta olup, çok farklı gereksinimler için farklı ürünler ortaya çıkmıştır (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 267).
Bütün sorumluluk sigortalarında sigorta teminatı belirli bir süre ve belirli bir coğrafya ile sınırlı olarak verilmektedir. Başka bir deyişle sigorta korumasından yararlanabilmek için rizikonun sözleşmede öngörülen süre zarfında ve yine sözleşmede öngörülen coğrafi sınır dâhilinde gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu kapsamda sorumluluk sigortaları alanında rizikonun zaman bakımından sigorta korumasına dâhil sayılmasına ilişkin değişik esaslar ortaya çıkmıştır. Bunların arasında ülkemizde de yaygın şekilde kullanılan “olay”, “zarar” ve “talep” esaslarına tabi sözleşmeler ön plana çıkmaktadır (Ünan, Samim: Türk Ticaret Kanunu Şerhi Sigorta Hukuku C. II, İstanbul, 2016, s. 268).
Olay esasına göre kurulmuş sorumluluk sigortası sözleşmelerinde sigortacının koruma sağlama edimi olayın (sigorta ettirenin sorumluluğuna yol açan veya açtığı öne sürülen hukuka aykırı davranışın) sigorta süresi içinde meydana gelmiş olmasına; zarar esasına göre kurulan sözleşmelerde ise zararın sigorta süresi içinde ortaya çıkmış bulunmasına bağlıdır. 6762 sayılı TTK’de düzenleme olmamakla birlikte 6102 sayılı TTK’nin 1473/1 maddesinde taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça, sorumluluk sigortalarında riziko anı için olay esasını benimsemiştir. Anılan madde; “Sigortacı sorumluluk sigortası ile sözleşmede aksine hüküm yoksa, sigortalının sözleşmede öngörülen ve zarar daha sonra doğsa bile, sigorta süresi içinde gerçekleşen bir olaydan kaynaklanan sorumluluğu nedeniyle zarar görene, sigorta sözleşmesinde öngörülen miktara kadar tazminat öder” hükmünü haizdir. Görüldüğü üzere olay esaslı sigortalarda zararın ne zaman gerçekleştiği önem taşımamakta, sadece zarara sebep olan olayın sözleşme süresi içinde (veya geçmişe etkili sigorta teminatı söz konusu ise olayı bilmemek kaydıyla bu süre içinde) meydana gelmesi aranmaktadır. Başka bir deyişle olay esaslı sorumluluk sigortalarında olay sözleşme süresi içerinde gerçekleşmiş ise zarar ve tazminat talebi sigorta sözleşmesinin süresinden sonra söz konusu olsa dahi teminat kapsamında kalmaktadır. Bu aşamada vurgulanması gerekir ki; sorumluluk sigortasında rizikonun gerçekleşme anı “olay”, “zarar” veya “talep” esaslarından biri üzerine kurulmuş olabileceği gibi karma şekilde de sözleşme içeriğine dâhil edilmiş olabilir.
Talep esasına (claims made) göre kurulan sorumluluk sigortası sözleşmelerinde riziko, zarar gören tarafından sigorta ettiren aleyhine talepte bulunulduğu anda gerçekleşmiş sayılmaktadır. Bu sözleşmelerde sözleşme süresi içinde sigorta ettirene karşı ileri sürülmüş olan talebin sözleşme kurulmadan önce meydana gelen bir olay veya zararla ilgisi olması mümkündür. Bu sözleşmelerde yıllar önce gerçekleşen bir olaydan dolayı yıllar sonra ortaya çıkan zarar nedeniyle sigorta ettirenden sözleşme süresi içinde talepte bulunulması imkânı vardır. Bu durum sigortacı açısında öngörülemezlik içerdiği için bu tür sorumluluk sigortalarında zarar ve zararı doğuran olay bakımından “geçmişe etki tarihi” öngörülmekte ve sigortacı bu tarihten daha önceki olaylarla ilgili talepleri koruma dışında bırakmaktadır. Geçmişe etki tarihi, talep (yani burada riziko) bakımından değil sadece sorumluluğa yol açan olay veya zararlar bakımından rol oynamakta geçmişe etki tarihi içinde ve fakat sözleşme kurulmadan önce ileri sürülen talepler (rizikolar) koruma dışında kalmaya devam etmektedir. Bu açıdan sadece sorumluluğa yol açan olay ve zararlara ilişkin olarak geçmişe etkili tarihi içeren talep esasına dayalı sorumluluk sigortaları “geçmişe etkili sigorta” olarak nitelendirilemez (Ünan, Samim: İsteğe Bağlı Genel Sorumluluk Sigortasında Riziko, İstanbul, 1998, s. 32). Talep esasına göre kurulan bu sözleşmelerde zararın mutlaka sigorta ettirenden ihtar, icra takibi veya mahkeme yoluyla talep edilmesi gerekmemektedir. Zarar gören sözlü olarak da zararını talep edebileceği gibi, zarar görenin olayı ve zararı sorumlu olduğundan bahisle sigorta ettirene bildirmesi de zararın talep edildiği anlamına gelmektedir.
Bununla birlikte kural olarak 6762 sayılı TTK’nin 1279. maddesi gereğince sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada gerçekleşmiş olan ya da gerçekleşme ihtimali ortadan kalkmış olan riziko sigorta edilemez. Anılan madde; “Mukavelenin yapıldığı sırada sigorta ettiren veya sigortadan faydalanan kimse, rizikonun gerçekleşmiş olduğunu yahut sigortacı rizikonun gerçekleşmesi imkanı kalmadığını bilmekte iseler sigorta mukavelesi hükümsüzdür; şu kadar ki; birinci hâlde sigortacı sigorta primini istiyebilir.” hükmünü haizdir. Buna göre sigorta ettiren, sigortadan faydalanan kimse ile sigortacı, sözleşmenin yapıldığı sırada rizikonun gerçekleştiğini veya gerçekleşme ihtimalinin olmadığını bilmiyorsa sözleşme geçerli olacak, aksi hâlde sözleşme geçersiz olacaktır. Başka bir deyişle sigorta ettiren sigorta yapıldığı sırada rizikonun gerçekleşmiş olduğunu biliyorsa kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım, sigorta sözleşmesinin bütünüyle geçersiz sayılmasıdır. Dolayısıyla burada “sözleşmenin konusunun objektif olarak imkânsız hâle gelip gelmediği” değil, “tarafların sübjektif bilgisi dâhilinde ifasının mümkün olup olmadığı” tek başına önem taşımaktadır. Ayrıca sigortacı veya acentesi rizikonun gerçekleşme ihtimalinin kalmadığını sözleşme kurulurken biliyorsa ve buna rağmen sözleşmeyi yapmış olsa dahi sözleşme yine de hükümsüz sayılmaktadır. Dolayısıyla sorumluluk sigortalarında da sözleşmenin kurulduğu esas (olay, zarar veya talep) itibariyle rizikonun gerçekleşme anı sözleşme süresinden önce ise ve sigorta ettiren de bu durumu biliyorsa sözleşme hükümsüz olacaktır.
Sorumluluk sigortasının bir türü olan mesleki sorumluluk sigortası ile belirli bir öğrenim sürecinden geçerek meslek sahibi olmuş kişilerin mesleki faaliyetleri sırasında üçüncü kişilere verdikleri zarardan doğan sorumluluğu sigorta himayesi kapsamına alınmaktadır. Gerçekten de uzmanlık gerektiren meslekleri icra eden kişilerin icra ettikleri mesleğin mahiyeti ve türü ne olursa olsun, mesleğin icrası sırasında neden olunan zararlardan doğabilecek olan sorumlulukları dolayısıyla tazminat talebiyle karşılaşma rizikosunun, sorumluluk hukuku prensiplerinden taviz vermeksizin, sigorta himayesine alınması en uygun çözümdür. Mesleki sorumluluk sigortaları, sağlık ile ilgili meslekler, yapı ve yapım ile ilgili meslekler, hukukçular, ticari ve mali işlerle ilgili meslekler gibi geniş bir alana yayılmıştır.
Serbest muhasebeci mali müşavir mesleki sorumluluk sigortası için de uygulanacak olan Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları, tarafların anlaşmasına göre olay ve talep esasları gözetilerek iki farklı şekilde sigorta sözleşmesi yapılmasına olanak tanımaktadır. Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A.1.a. maddesinde olay esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme süresi içinde meydana gelen olay sonucu doğan ve sorumluluk hükümleri uyarınca tazmini sözleşme süresi içinde ya da sonrasında talep edilen zararlara karşı” teminat sağlanmakta; A.1.b. maddesinde ise talep esaslı yapılan sigorta sözleşmeleri ile “sözleşme yapılmadan önce veya sözleşme yürürlükteyken meydana gelen bir olay nedeniyle, sadece sözleşme süresi içinde sigortalıya karşı ileri sürülebilecek taleplere karşı sözleşmede belirtilen miktara kadar isteme ilişkin makul giderleri de içerecek şekilde” teminat sağlanmaktadır. Taraflar bu iki durumdan birini içerecek şekilde sözleşme yapabilecekleri gibi her ikisini içerecek şekilde de sözleşme yapabilirler.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında 18.06.2012 tarihli serbest muhasebeci mali müşavir mesleki sorumluluk sigorta sözleşmesi yapıldığı, sözleşmenin talep esasına (claims made) dayalı olarak yapıldığının özellikle belirtildiği, bu itibarla sözleşmenin Mesleki Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A.1.b maddesi kapsamında koruma sağladığı, ayrıca poliçe başlangıç tarihinden beş yıl öncesi için geriye dönüş tarihi belirlendiği ve beş yıl önce yapılan ihmal ve hatalı davranışlar neticesindeki olayların teminat kapsamına alındığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca poliçede yer alan özel şartların üçüncü maddesinde; “İşbu poliçede yer alan sigorta başlangıç tarihi önceki (geriye dönük) beş yıl için verilen teminatın geçerli olması için, sigortalının, bu sigorta poliçesinin vadesinin başlangıç tarihinden beş yıl öncesine kadar olan döneme ilişkin olarak ilgili kanunlar, yönetmelik ve tebliğler uyarınca ifa ettiği mesleki faaliyetinin ifasında ihmalinin bulunması veya hatalı davranması sebebiyle bu poliçe teminatı kapsamına girebilecek herhangi bir tazminat talebinden veya tazminatı gerektirecek bir olayın/işlemin varlığından şifahi veya yazılı olarak bilgisinin bulunmaması, hakkında hukuki, idari veya cezai bir işleme başlanılmamış olması şarttır.” şeklindeki düzenleme taraflarca kabul edilmiştir. Bu itibarla taraflar arasındaki sözleşme talep esasına göre yapılmış, buna karşılık geriye dönüş süresi içinde gerçekleşen olayların sigortalı tarafından öğrenilmesi teminat kapsamı haricinde bırakılmıştır. Başka bir deyişle geriye dönüş tarihi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte söz konusu olaydan kaynaklanan ve sözleşme süresi içerisinde talep edilen tazminat talepleri teminat kapsamına alınmamıştır. Öte yandan geriye dönüş süresi içerisinde olayın öğrenilmesiyle birlikte ayrıca zarar da sigorta ettirenden talep edilmişse riziko sözleşme tarihinden önce gerçekleşmiş olacağından zaten sözleşme de 6762 sayılı TTK’nin 1279. maddesi gereğince hükümsüz olacaktır.
Davacı tarafından mali müşavirlik hizmeti verilen dava dışı Feryal Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti.’nin 2009/5-2010/4 dönemleri ile 2010/10-2011/12 dönemleri arasında aylık prim ve hizmet bildirgelerinin yanlış kanun kodu seçilerek SGK’ya verildiği, davacının bu eylemi nedeniyle SGK tarafından dava dışı şirkete gönderilen 20.04.2012 tarihli yazı ile durumun bildirildiği ve anılan dönemlere ilişkin aylık prim ve hizmet bildirgelerinin iptal edilerek ek aylık prim ve hizmet bildirgelerinin on beş gün içinde gönderilmesinin istendiği dosya kapsamı ile sabittir. Davacının davalı ... şirketine başvurusu sırasındaki beyanından ve davacı vekili tarafından mahkemeye sunulan 22.05.2014 tarihli beyan dilekçesinden; dava dışı şirketin durumu davacıya bildirdiği, davacının da SGK tarafından istenen belgeleri hazırlayarak 22.05.2012 tarihli dilekçe ekinde SGK’ya sunduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan olayın davacıya bildirilmesi ile birlikte davacının gerekli olan tüm işlemleri yapması, kusurlu olduğunu baştan kabul etmesi ve nihayetinde tahakkuk ettirilen cezayı daha sonra doğrudan ödemesi karşısında zarar gören dava dışı şirketin olayı davacıya bildirirken ayrıca zararı da talep ettiği kabul edilmelidir. Zira mali müşavir olan davacının işinin niteliği gereği, yapılan hatanın sonucu olarak ortaya çıkan ve kendisine bildirilen zararı kendisinin ödeyeceğini bilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere geriye dönüş süresi içerinde gerçekleşen olaydan ve zarardan davacının sözleşmenin kurulduğu 18.06.2012 tarihinden önce haberdar olduğu dosya kapsamı ile sabit olup, poliçe özel şartlarının üçüncü maddesi gereğince dava konusu talebin teminat dışı olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Öte yandan yukarıda da belirtildiği üzere dava dışı şirket tarafından ayrıca zararın şifahi olarak davacıdan talep edildiği kabul edildiğinden talep esaslı düzenlenen taraflar arasındaki sigorta sözleşmesinde riziko, sözleşme öncesinde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Bu hususun sigorta ettiren tarafından da bilindiği gözetildiğinde, taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi 6762 sayılı TTK’nin 1279. maddesi gereğince hükümsüzdür. Bu durumda her ne kadar davacının talebi poliçe özel şartlarının üçüncü maddesi gereğince teminat dışı ise de 6762 sayılı TTK’nin 1279. maddesi karşısında davanın bu gerekçeyle değil de sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle reddedilmesi gerekmektedir.
O hâlde mahkemenin davanın reddine yönelik gerekçesi doğru olmamış ise de sonucu itibariyle doğru olan direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 18.03.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.