Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi üzerine, bölge adliye mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; tarafların istinaf taleplerinin esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı kiraya verene ait taşınmazın 02/08/2013 tarihli protokol ve 14/08/2013 başlangıç tarihli, beş yıl süreli kira sözleşmesi ile kiralandığını, kiralananın kafe olarak kullanılmasının kararlaştırıldığını, kira parasının yıllık peşin olarak ödendiğini, mecurun sözleşmeye uygun kullanılması için tadilat yapıldığı esnada binanın ana yapısı itibariyle kullanıma elverişli olmadığının tespit edildiğini, bu nedenle 06/03/2015 tarihinde anahtarın notere teslim edilmesi suretiyle kiralananın tahliye edildiğini, kiralanana 392.663,16 TL masraf yapıldığını belirterek şimdilik 25.000,00 TL fazla ödenen kira bedeli ile 5.000,00 TL yapılan masraf bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; kiralanan taşınmazın kafe olarak dizayn edilmiş olduğunu, sözleşmeye uygun kullanımının mümkün olduğunu, davacının yeni kira dönemi başladıktan 7 ay sonra ihtar çektiğini, ayıbın 1 yıl geçtikten sonra anlaşılmış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, odaların birleştirilmiş vaziyette teslim edildiğini, nitekim bir önceki kiracının da kiralananı zaten bu şekilde kullandığını, davacının ödediği kiraları isteme hakkının olmadığını, kiralanana yapıldığı iddia edilen masrafların istenemeyeceğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; fazla ödenen 25.000 TL kira bedelinin iadesi talebinin reddine, faydalı tadilat bedeline ilişkin olarak ise bilirkişi tespit raporunda belirtilen KDV dahil 94.400 TL tadilat bedelinin istenebileceği gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak 5.000 TL faydalı masraf bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmiş; hükme karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmış ve davadaki tüm taleplerin reddine karar verilmiş; hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dairemizin 2020/2392 esas 2020/3811 karar sayılı ilamıyla; davacının sair temyiz itirazları reddedilerek, "ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının yaptığı imalâtlardan hangilerinin faydalı ve zorunlu masraflar olduğu hususuna değinilmediği gibi söküp götürülebilecek imalâtların tespiti de yapılmamıştır.
Kira sözleşmesi süresi 5 yıl olup davacı kiracı süre sona ermeden kiralananı 12/03/2015 tarihinde tahliye etmiştir. Buna göre, davacı kiracı tarafından sökülüp götürülebilecek imalâtların sözleşme hükümleri uyarınca istenemeyeceği nazara alınarak sökülemeyen imalâtların zorunlu ve faydalı masraf niteliğinde olup olmadığının saptanarak, zorunlu ve faydalı masraf olduğunun belirlenmesi halinde imalât tarihi itibariyle yıpranma payı düşülmüş bedellerinin tahliye tarihinden kalan kira süresi ile orantılı olarak tespiti ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince davacının bu yöndeki talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; dairemizin bozma kararına uyularak yeniden bilirkişi raporu alınmış, yapılan yargılama neticesinde ise davacının ve davalının istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin ikinci fıkrasına göre bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre de bölge adliye mahkemesi, peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
Somut uyuşmazlıkta, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, bölge adliye mahkemesince davacının istinaf talebinin kabulü ile kaldırılmış ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur. Yargıtay bozma ilamına konu olan karar, bölge adliye mahkemesinin esas hakkında kurduğu yeni hüküm olup bozma ilamında da belirtildiği üzere bölge adliye mahkemesi kararı HMK m. 371 /1-a hükmünde yer alan sebeplerle bozularak kaldırılmıştır. İlk derece mahkemesi kararının daha önce verilen bölge adliye mahkemesi kararı ile kaldırılmış olması, işin esası hakkında yeniden kurulan bölge adliye mahkemesi kararının ise temyiz incelemesi sonucunda dairemiz tarafından bozulmuş olması neticesinde gelinen bu aşamada bölge adliye mahkemesinin artık işin esası hakkında yeniden hüküm tesis etmesi gerekmektedir.
Buna göre, bölge adliye mahkemesince; dairemiz bozma ilamına uyulduktan sonra bozma ilamı doğrultusunda yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerekirken tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar ile yetinilmek suretiyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Kabule göre de; bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hükmün gerekçe bölümü, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı ...nun 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine ...nun 27.maddesinin 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
Somut olayda; dava kısmi dava olup davacı kiralanana yapmış olduğu faydalı ve zorunlu masraflar için şimdilik 5.000 TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Bölge adliye mahkemesince Dairemizin bozma ilamına uyma kararı verilmesiyle birlikte uyuşmazlık konusu olan faydalı ve zorunlu masraflara ilişkin olarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmış, ancak son alınan bilirkişi raporuna ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın "Dairemiz ilk derece mahkemesi kararını hem maddi olay, hem de hukuka uygunluk bakımından incelemeye tabi tutarak tespit edilen yargılama hatalarını bizzat düzeltmek amacıyla yapılan inceleme sonunda; dairemizce duruşma yapılmasına gerek olmadığı, dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlara, yasal gerektirici nedenlere göre karar verilmiş olması sebebiyle, incelenen mahkeme kararının HMK 353/1-b/1 maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, istinaf sebepleri yerinde olmadığından istinaf başvurularının esastan reddine karar vermek gerekmiştir." şeklindeki gerekçe ile hüküm kurulmuştur. Mahkemece gerekçe olarak belirtilen bu açıklama temyiz
aşamasında denetlemeye elverişli bir gerekçe oluşturmamaktadır. Bu sebeple dosyadaki deliller değerlendirilerek denetime elverişli bir gerekçe ile hüküm kurulması gerekmekte olup hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
Bozma nedenlerine göre, tarafların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:
Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371. maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 31/03/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
KARARI YAZDIR