Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, birleşen davalarda ise davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında 05.11.2008 ve 01.10.2009 tarihli “Ankara Barajları ve Ana İsale Hatlarının Koruma ve Güvenliğinin Sağlanması İşi”ne dair iki adet sözleşme imzalandığını, müvekkilinin sözleşmeler gereğince tüm edimlerini ifa etmesine rağmen davalı idarenin sözleşme dönemlerine istinaden müvekkili şirketin hakedişlerinden 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı bendi gereğince toplam 418.628,78 TL olmak üzere %5’lik SGK prim kesintisi yaparak hakedişleri eksik ödediğini, oysa davalının hakedişlerden yaptığı %5’lik kesintinin yasaya aykırı olduğunu, bu kesintiye dayanak olarak Kamu İhale Kurumu tarafından çıkartılan ve 25.10.2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Kamu İhale Genel Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Genel Tebliğ hükmünün gösterilemeyeceğini, zira tebliğ hükmünde “...506 sayılı Kanun’a göre kesilir” ifadesinin yer aldığını, 25.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Kanun’un yürürlükte bulunduğunu ve yayım tarihinde mülga olan bir kanuna dayanarak çıkarılan genel tebliğ düzenlemesinin yok hükmünde olduğunu, öte yandan 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı bendinde düzenleme yapma yetkisi dahi verilmemiş olan Kamu İhale Kurumu tarafından çıkarılan tebliğe göre yapılan kesintinin yasal dayanağının bulunmadığını, hakedişlerden kesilerek ödenmeyen 418.628,78 TL’nin her bir kesinti tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsili gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla sözleşmelerden doğan ve davalı tarafından müvekkilinin istihkaklarından kesilerek ödenmeyen dava konusu 215.040,86 TL’nin 11.03.2011 tarihinden, 145.937,54 TL’nin 09.05.2011 tarihinden, 9.513,75 TL’nin 28.04.2011 tarihinden, 12.135,73 TL’nin 22.06.2011 tarihinden, 12.208,89 TL’nin 20.07.2011 tarihinden, 11.664,16 TL’nin 22.08.2011 tarihinden, 12.127,85 TL’nin 29.09.2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu talebin zamanaşımına uğradığını, davacının 05.11.2008 ve 01.10.2009 tarihli sözleşmeler uyarınca düzenlenen hakedişleri Hizmet İşleri Genel Şartnamesinin (HİGŞ) 42 nci maddesine uygun şekilde ihtirazı kayıtla imzalamadığını, müvekkili idarece hakedişlerden yapılan %5’lik SGK prim kesintisinin haklı ve yerinde olduğunu, yükleniciye yapılacak ödemelerde Hazinece karşılanan tutarların dikkate alınarak hakediş ödemelerinden mahsup edilmesi gerektiğini, Sayıştay’ın yaptığı 2008-2009 ve 2010 yılı denetimlerinde hakedişlerden kesilmeyen tutarların kamu zararı olarak nitelendirildiğini ve ilgili kişilere zimmet çıkarıldığını, dava konusu %5 Hazine prim desteğine konu olan işin “hizmet alım işi” olup hizmet alım ihalelerinde doğrudan hizmette çalışacak kişilerin maliyeti dikkate alınarak keşif ve ihale bedeli belirleneceğini, bu nedenle müvekkili tarafından %5’lik prim desteği dikkate alınarak yapılacak ihalelerde ihale bedeli düşüleceğinden Sayıştay tarafından bahse konu %5’lik hazine prim desteğinin hakedişlerden neden kesilmediğinin sorgulandığını, müvekkili idarece yapılan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2014/1209 ESAS SAYILI DAVASI
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında imzalanan 05.11.2008 ve 01.10.2009 tarihli sözleşmelere konu işin bir bölümünü müvekkilinin taşeron olarak dava dışı Oran Özel Güvenlik Eğitim Danışmanlık Hizmetleri A.Ş.ye yaptırdığını, davalı tarafından müvekkilinin hakedişlerinden 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı bendi gereğince %5’lik SGK prim kesintisi adı altında haksız şekilde 145.937,54 TL kesinti yapıldığını, müvekkilinin de yapılan bu kesintiyi taşeronu olan Oran Özel Güvenlik Eğitim Danışmanlık Hizmetleri A.Ş.ye yansıtarak taşeronun istihkaklarından kestiğini, taşeron tarafından Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/82 Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine açılan dava sonucunda mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, mahkemenin taşerona ödenmesine karar verdiği 145.937,54 TL alacağın asıl davada davalıdan tahsili istenilen hakediş kesintileri arasında olduğunu, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/82 Esas sayılı dosyasında verilen kabul kararı üzerine müvekkilinin dava konusu asıl alacak ve faizlerinin dışında ayrıca 24.679,64 TL yargılama gideri, avukatlık ücreti ve karar ilâm harcı ödediğini, bu ödemelerin yapılmasına davalının sebebiyet verdiğini ileri sürerek öncelikle eldeki davanın asıl dava ile birleştirilmesine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 24.679,64 TL alacağın 16.852,34 TL’sinin 10.10.2014 tarihinden, kalan 7.827,30 TL’lik kısmının ise 06.11.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın öncelikle zamanaşımı ve husumet yönünden usulden reddi gerektiğini, müvekkilinin Sayıştay sorgusuna göre hakedişlerden yaptığı kesintilerle ilgili açılan asıl davanın derdest olduğunu, asıl davada verilecek karar neticesinde davacının eldeki davada taşerona ödemek zorunda kaldığı yargılama gideri, avukatlık ücreti ve karar ilâm harcını talep etmeye hakkı olup olmadığının belli olacağını, bu nedenle asıl davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacının asıl davadaki yargılamanın sonucunu beklemeden dava dışı taşerona kesintileri yansıtmasının ve taşeronun dava açmasına neden olmasının tamamen kendi sorumluluğunda olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. BİRLEŞEN ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2014/603 ESAS SAYILI DAVASI
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı arasında imzalanan 05.11.2008 ve 01.10.2009 tarihli sözleşmelere konu işin bir bölümünü müvekkilinin taşeron olarak dava dışı Uz Özel Güvenlik ve Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti.ye yaptırdığını, davalı tarafından müvekkilinin hakedişlerinden 5510 sayılı Kanun’un 81/1-ı bendi gereğince %5’lik SGK prim kesintisi adı altında haksız şekilde 215.040,86 TL kesinti yapıldığını, müvekkilinin de yapılan bu kesintinin 140.496,18 TL’lik kısmını taşeronu olan Uz Özel Güvenlik ve Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti.ye yansıtarak taşeronun istihkaklarından kestiğini, taşeron tarafından Ankara 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/33 Esas sayılı dosyasında müvekkili aleyhine açılan dava sonucunda mahkemece davanın kabulüne karar verildiğini, mahkemenin taşerona ödenmesine karar verdiği 140.496,18 TL alacağın asıl davada davalıdan tahsili istenilen hakediş kesintileri arasında olduğunu, Ankara 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/33 Esas sayılı dosyasında verilen kabul kararı üzerine müvekkilinin dava konusu asıl alacak ve faizlerinin dışında ayrıca 47.761,31 TL yargılama gideri, avukatlık ücreti, icra tahsil harcı ve karar ilâm harcı ödediğini, bu ödemelerin yapılmasına davalının sebebiyet verdiğini ileri sürerek öncelikle eldeki davanın asıl dava ile birleştirilmesine ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 47.761,31 TL alacağın 40.250,41 TL’sinin 02.12.2013 tarihinden, kalan 7.510,90 TL’lik kısmının ise 06.12.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; birleşen Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1209 Esas sayılı davasında sunduğu cevap dilekçesini aynen tekrarlamak suretiyle davanın reddini savunmuştur.
IV. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.04.2017 tarihli ve 2014/472 Esas, 2017/223 Karar sayılı kararıyla; asıl davada, taraflar arasında imzalanan 05.11.2008 ve 01.10.2009 tarihli sözleşme dönemlerine istinaden davalı tarafından davacının hakedişlerinden yapılan %5’lik SGK prim indirimi kesintisinin haksız ve yersiz olduğu, davacının eldeki davayı açmadan önce davalıyı temerrüde düşürdüğüne dair ihtarnamesi bulunmadığı gibi bu yönde herhangi bir iddiası da olmadığından ve sözleşmelerde de faizin başlangıcı yönünden davacı lehine bir hüküm bulunmadığından faiz başlangıç tarihinin kesinti tarihleri olamayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 418.628,78 TL’nin dava tarihi 03.12.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacının faizin başlangıç tarihine yönelik talebinin reddine; birleşen her iki dava yönünden ise, davacının istihkaklarından kesilen %5’lik indirimin davacı tarafından taşeronlarına yansıtılması ve aleyhine açılan davaların kabul ile sonuçlanması üzerine bu davalar için yapılan yargılama masraflarını haksız eylemi nedeniyle bu işleme sebebiyet veren davalıdan talep etmesinin haklı ve yerinde olduğu gerekçesiyle birleşen Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1209 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne, 24.679,64 TL alacağın 17.11.2014 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının faizin başlangıcına yönelik talebinin reddine; birleşen Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/603 Esas sayılı davasının kısmen kabulüne, 47.761,31 TL davacı alacağının 14.08.2014 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacının faizin başlangıç tarihine yönelik talebinin reddine karar verilmiştir.
V. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 10.11.2021 tarihli ve 2018/41 Esas, 2021/1641 Karar sayılı kararıyla; asıl davada, istinaf kesinlik sınırı belirlenirken yalnız asıl talebin nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi giderlerin hesaba katılmayacağı, asıl davanın kabul edildiği ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun feri nitelikteki faizin başlangıcına yönelik olduğu, kesin olan kararlara karşı yapılan istinaf başvuruları yönünden HMK’nın 346/1 inci maddesi uyarınca mahkemece bir karar verilebileceği gibi aynı Kanun’un 352 nci maddesine göre bölge adliye mahkemesince de karar verilebileceği, bu nedenle HMK’nın 346/1 ve 352/1-b maddeleri uyarınca davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiği, dosya kapsamındaki yazı, belge ve bilgilere, yasaya uygun gerektirici nedenlere, İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde dayanılan delillerle, delillerin tartışılması sonucu maddi olay ve hukuki değerlendirmede usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, incelemenin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılıp kamu düzenine aykırılığın da tespit edilmemesine göre İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, bu nedenle HMK’nın 353/1-b.1 ve 359/3 üncü maddeleri uyarınca davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği; birleşen davalarda ise, davacının dava dışı taşeronların hakedişlerinden kesinti yapması haklı nedene dayanmadığından, yaptığı kesintiler nedeniyle ödemek zorunda kaldığı yargılama giderlerini davalıdan talep edemeyeceği, birleşen davaların reddi gerekirken kısmen kabul edilmesinin doğru olmadığı, birleşen davalar yönünden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle HMK’nın 353/1-b.2 nci maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiği, kararın kaldırılması nedenine göre davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesine gerek görülmediği gerekçesiyle asıl davada, davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, asıl davanın kısmen kabulü ile 418.628,78 TL davacı alacağının 03.12.2012 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, birleşen davalarda ise; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-b.2 nci maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine, birleşen Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1209 Esas sayılı davasının ve birleşen Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/603 Esas sayılı davasının reddine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 27.03.2023 tarihli ve 2022/212 Esas, 2023/1232 Karar sayılı kararı ile;
“…1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Dosya kapsamından, İlk Derece Mahkemesince davacının asıl davası yönünden davanın 418.628,78 TL asıl alacak yönünden kabulüne, faiz başlangıcına yönelik talebinin reddine karar verildiği, davacı tarafça asıl dava bakımından kesintilerin yapıldığı tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğinden faiz başlangıcı yönünden hükmün istinaf edildiği, Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada kesin olan karara yönelik istinaf istemi yönünden davacı tarafın istinaf dilekçesinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Bölge Adliye Mahkemesinin kesinlik sınırı belirlenirken yalnızca asıl talebin nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı ve (ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi) giderlerin hesaba katılmayacağı yönündeki gerekçesi yerinde olmakla birlikte davacının asıl talebi olan 418.628,78 TL alacağa ilişkin olarak faiz başlangıcı yönünden istinaf itirazları olduğu ve kabul edilen bu miktar üzerinden istinaf sınırı belirlenmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile dava asıl alacak yönünden kabul edildiğinden bahisle kesinlik sınırı altında kaldığından istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken iş, asıl davada kesinlik sınırının üzerinde olan ve kabul edilen asıl alacağa bağlı olan faiz istemi yönünden istinaf eden davacı tarafın faiz başlangıcına yönelik istinaf başvurusunun esastan incelenerek sonuca göre karar verilmesinden ibarettir.
3. Bozma nedenine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; somut olayda asıl dava yönünden davacı vekilinin dava değerine dâhil olmayan feri nitelikteki faiz başlangıcının her bir kesinti tarihinden itibaren başlatılmasına ilişkin isteminin reddine karşı istinaf başvurusunda bulunduğu, asıl davada davacının talep ettiği miktarın tamamının kabulüne karar verildiği ve reddedilen bir kısmın bulunmadığı, istinaf başvurusunun katılma yoluyla da yapılmadığı, alacak davalarında istinaf kesinlik sınırı belirlenirken yalnız alacağın aslının (asıl talebin) nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi giderlerin hesaba katılmayacağı, asıl davada talep edilen alacak tümden kabul edildiğinden, kabulüne karar verilen alacak tutarı yönünden davacının istinaf yoluna başvurmakta hukuki yararının bulunmadığı, talebin fer'î niteliğindeki faiz başlangıç tarihi yönünden ise istinaf hakkının bulunmadığı, öte yandan davacı vekilinin dayandığı temerrüt ihtarlarının birleşen davaya konu alacak kalemlerine ilişkin olduğu ve asıl dava konusu alacak talebi yönünden davadan önce davalının temerrüde düşürüldüğüne dair ihtarnamesinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili; asıl davada, davalı tarafından hakedişlerden kesintilerin yapıldığı tarihlerden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, müvekkilinin haksız kesintilerin iadesini istediği 12.04.2011 ve 27.07.2012 tarihli başvuruları ile davalıyı temerrüde düşürmesine rağmen, bu durum dikkate alınmaksızın kesinti tarihi yerine dava tarihinden itibaren faiz işletilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada davacının 418.628,78 TL tutarındaki alacağa ilişkin olarak faiz başlangıç tarihi yönünden istinaf başvurusunda bulunduğu somut olayda, istinaf talebinin miktar itibariyle kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının asıl davada kabul edilen alacağa bağlı faiz başlangıcı yönünden sunduğu istinaf dilekçesinin reddine mi karar verileceği, yoksa istinaf başvurusunun esastan mı inceleneceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 ve devamı maddeleri.
2. Değerlendirme
A) Asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gerekli bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davaların reddine ilişkin verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairenin 27.03.2023 tarihli ve 2022/212 Esas, 2023/1232 Karar sayılı bozma kararının birinci bendinde asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar verildiği, bozma kararından sonra mahkemece yapılan yargılama aşamasında asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin direnme kararı verilmesini talep ettiği gözetildiğinde, asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığından temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.
B) Asıl ve birleşen davalarda davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan değerlendirmede:
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda vardır.
2. İstinaf kavramı Türk Hukuk Lûgatı'nda; “İlk derece mahkemelerince verilen hüküm ile sonuçlanan davanın ikinci derecede üst derece mahkemelerinde (bölge adliye mahkemesi, bölge idare mahkemesi) yeniden görülmesi için başvurulan yargı yolu” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı C. 1, Ankara 2021, s. 602). İlk derece mahkemelerinin kararlarına karşı gidilebilen bu yol, ülkemizde iki dereceli olan yargı sisteminin üç dereceli hâle gelmesini sağlamış ve böylelikle daha güvenli bir yargılama öngörülmüştür (Muhammet, Özekes: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, C. III, İstanbul 2017, s. 2200).
3. Bölge Adliye Mahkemeleri 07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 25, Geçici 2 ve 3 üncü maddeleri uyarınca kurulmuş olup, faaliyete ise Adalet Bakanlığının 07.11.2015 tarihli 29525 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan kararı ile 20.07.2016 tarihinde başlamıştır.
4. Bir kararın istinaf edilip edilemeyeceği Kanun tarafından belirlenir. Kanuna göre istinaf edilemeyecek bir kararın istinaf edilebileceğine karar verilemez (Baki, Kuru: Medeni Usul Hukuku El Kitabı, Ankara 2020, C.II, s. 1338).
5. Hangi kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 341 inci maddesinde;
(Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir”.
Şeklinde sıralanmıştır. Açıklanan kesinlik sınırı 6100 sayılı Kanun'un ek 1 inci maddesi uyarınca her yıl yeniden değerlendirme oranında artırılmaktadır.
6. Kesinlik sınırı kamu düzenine ilişkin olup sınırın belirlenmesinde dava konusu alacağın değeri dikkate alınır. Başka bir ifadeyle alacak davalarında istinaf kesinlik sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslı yani asıl talep nazara alınır; faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama gideri gibi giderler hesaba katılmaz (Kuru- s. 1342).
7. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 27.01.2022 tarihli ve 2021/(17)4-859 Esas, 2022/62 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.
8. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince asıl davada 418.628,78 TL asıl alacak yönünden davanın kabulüne, faiz başlangıç tarihine ilişkin talebin ise reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekilinin asıl davada faizin başlangıç tarihi yönünden istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kabul edilen asıl dava bakımından davacının istinaf başvurusunun fer'î nitelikteki faiz başlangıç tarihine yönelik olduğu ve bu hâliyle kararın kesin olduğu gerekçesiyle istinaf dilekçesinin reddine karar verildiği görülmektedir.
9. Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine dair verilen kararın temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece davacının asıl davada kesinlik sınırının üzerinde olan ve kabul edilen asıl alacağa bağlı faizin başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun esastan incelenmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulduğu, bozmadan sonra da Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
10. Bölge Adliye Mahkemesince asıl davada istinaf kesinlik sınırı belirlenirken, yalnız alacağın aslının yani asıl talebin nazara alınacağı, faiz, icra tazminatı, ihtarname, delil tespiti ve yargılama giderleri gibi gider ve masrafların hesaba katılmayacağı konusunda yapılan tespit yerinde ise de; davacının asıl davaya karşı başvurduğu istinaf talebinin 418.628,78 TL tutarındaki asıl alacağa bağlı olan ve asıl alacağın fer'îsi niteliğindeki faiz başlangıç tarihi yönünden olduğu, istinaf kesinlik sınırının kabul edilen bu miktar üzerinden belirlenmesi gerektiği gözden kaçırılarak faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf itirazının kesinlik sınırının altında kaldığı ve davacının istinaf dilekçesinin reddedilmesi gerektiğinden bahisle direnme kararı verilmesi doğru olmamıştır.
11. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince davacının asıl davada istinaf kesinlik sınırının üzerinde olan ve kabul edilen 418.628,78 TL tutarındaki asıl alacağa bağlı fer'î nitelikteki faiz başlangıç tarihine yönelik istinaf başvurusunun esastan incelenerek hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
12. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
13. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1-A) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,
2-B) bendinde belirtilen nedenlerle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
29.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.