I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yargı tarafından verilen görevsizlik kararı üzerine davaya bakan idare mahkemesinin davalı Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesinin Türk İdari Teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar vermesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 26/5/2017 ve 3/4/2018 tarihlerinde yapılmıştır,
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu Ayhan Çelikbay'a ait 2018/9088 numaralı başvurunun konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/25250 başvuru numaralı dosya ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi İçin Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
9. Türkiye ve Kırgızistan arasında 30/9/1995 günü İzmir’de Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan'ın Başkenti Bişkek Şehrinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Kurulmasına Dair Anlaşma (anlaşma) imzalanmıştır. Anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20/6/1996 tarihli ve 4144 sayılı Kanunu ile onaylanmış; 23/6/1996 tarihli ve 22675 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
10. Anlaşma kapsamında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi (Üniversite) yönetiminin Türkiye ve Kırgızistan devletleri tarafından müşterek işlemlerle oluşturulacağı belirtilmiştir,
11. Anlaşma gereğince Üniversitenin statüsü 23/9/1996 tarihli ve 22766 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü (Tüzük) ile belirlenmiştir. Söz konusu Tüzük 19/3/2013 tarihli ve 28592 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Tüzüğü Hakkında Mutabakat zaptına ek tüzük ile yürürlükten kaldırılmıştır.
12. Tüzük'ün "Akademik ve İdari Personel" başlıklı 17. maddesinde öğretim elemanlarının üniversitede görevli profesör, doçent, yardımcı doçent, öğretim görevlisi, okutman, uzman ve araştırma görevlisi unvanına sahip kişilerden oluşacağı ve sözleşmeli olarak çalışacakları belirtilmiştir.
13. Tüzük'e göre öğretim elemanları haricen yapılacak bir sözleşme ile veya Türkiye'den 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayışı Yükseköğretim Kanunu’nun 39. maddesine göre yapılacak görevlendirme ile çalıştırılabilecektir.
B. Somut Başvurulara İlişkin Olgular
14. Başvurucular muhtelif tarihlerde Üniversitede öğretim görevlisi olarak, görev yapmıştır.
15. Başvuruculardan Mahmut Durmaz kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai ücreti, yıllık ve tatil ücretleri gibi alacakları ile manevi tazminat talebiyle; başvurucu Ahmet Çelikbay kıdem tazminatı talebiyle Üniversite aleyhine iş mahkemelerinde dava açmıştır. İş mahkemeleri uyuşmazlığın çözümünde idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiştir. Söz konusu karar gerekçelerinde, davalı Üniversitenin Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgızistan Cumhuriyeti Hükümeti arasında imzalanan 30/9/1995 tarihli anlaşma ile kurulmuş olduğu vurgulanmış; sözleşme hükümleri kapsamında başvurucuların sürekli nitelikteki bir kamu hizmetinde çalışmaları sebebiyle kamu personeli sayıldıkları gerekçesiyle davanın idari yargının görev alanına girdiği belirtilmiştir.
16. Görevsizlik kararı üzerine başvurucular tarafından Ankara 2. İdare Mahkemesi ve Ankara 14. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemeleri) dava açılmıştır. Ankara 2. İdare Mahkemesinin 4/11/2016 tarihli ve Ankara 14. İdare Mahkemesinin 25/5/2014 tarihli kararlarıyla Türk yargı sisteminde Türk makamlarınca tesis edilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olması dolayısıyla iptali için menfaatleri ihlal edilenler tarafından iptal ya da tam vargı davalarının açılabileceği. Üniversitenin Türk idari teşkilatı içinde yer almadığı gerekçesiyle davanın esasının incelenme olanağının bulunmaması sebebiyle 1/6/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama ve Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının b bendi gereğince davanın incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.
17. Başvurucuların istinaf ve temyiz başvurulan reddedilmiştir.
18. Başvurucular 26/5/2017 ve 3/4/2018 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanun
19. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un "Milletlerarası yetki" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
"Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder."
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Dava şartları" kenar başlıklı 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması
b) Yargı yolunun caiz olması.
…”
21. 6100 sayılı Kanun’un "Dava şartlarının incelenmesi" kenar başlıklı 115. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir "
22. 2577 sayılı Kanun’un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme’’ kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Dilekçeler....
a) Görev ve yetki.
b) İdarî merci tecavüzü,
c) Ehliyet,
d) İdari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı,
e) Süre aşımı
…
Yönlerinden sırasıyla incelenir."
23. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek kararlar'’ kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
a) 3/a bendine göre adli yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine: idari yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine,
b) 3/c. 3/d ve 3/e bentlerinde vazıh hallerde davanın reddine,
…
Karar verilir."
24. 12/6/1979 tarihli ve 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun'un "Olumsuz görev uyuşmazlığı” kenar başlıklı 14. maddesi şeyledir:
"Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli ve idari yargı mercilerinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.
Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilir."
25. 2247 sayılı Kanun'un "Yargı merciince yapılacak işlemler" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:
"Olumsuz görev uyuşmazlıklarında dava dosyalan, son görevsizlik kararını veren yargı merciince, hu kararın kesinleşmesinden sonra taraflardan birinin istemi üzerine, ilk görevsizlik kararını veren yargı merciine ait dava dosyası da temin edilerek Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir ve görevli yargı merciinin belirlenmesi istenir."
26. 2247 sayılı Kanun'un "Yargı merciilerinin uyuşmazlık mahkemesine başvurmaları" kenar başlıklı 19. maddesi şöyledir:
"Adli ve idari yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendisine gelen bir davayı incelemeye haşlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merdin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.
Yargı merciince, önceki görevsizlik kararına ilişkin da’a dosyası do temin edilerek, gerekçeli başvuru kararı ile birlikte dava dosyaları Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir."
2. Uyuşmazlık Mahkemesi İçtihadı
27. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 29/12/2014 tarihli ve E.2014/1093, K.2014/1141 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Manas Üniversitesi bünyesinde çalışacak öğretim elemanlarının sözleşme ile işe alınacağı, Türkiye 'den yapılacak görevlendirmelerde de yine sözleşmenin imzalanacağını kaleme almaktadır. Ancak daha önce de belirtildiği üzere, davacının, davalı üniversitede Yüksek Öğretim Kurumu tarafından görevlendirildiğine dair bir iddiası olmadığı gibi dosyası kapsamında da bu konuya ilişkin bir bilgi yada belge bulunmamaktadır. Davacının, 1991 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi m bitirdiği. 01.07.1991 tarihinde Ankara Üniversitesi TÖMER Kurumu'nda Türkçe Okutmanı olarak göreve başladığı, 06.04.1993-31.03.1994 tarihleri arasında görevli olarak Kırgızistan'da bulunduğu. 06.04.1999 tarihinde. Manas Üniversitesi ne müracaat eniği ve okutman olarak çalışma talebinde bulunduğu, talebinin uygun bulunması üzerine, taraflar arasında imzalanan yıllık sözleşmeler ile 16.10.1999-31.08.2008 tarihleri arasında davalı kurumda Türkçe Okutmam olarak görev yaptığı. 24.10.2008 tarih ve 920-10 sayılı yazı ile 2008-2009 Eğitim-Öğretim Dönemi içinde sözleşmenin yenilenmeyeceği belirtilerek, davacının görevine son verildiği anlaşılmıştır.
Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 03.10.2013 gün ve 24033795/741/0600199209617 sayılı yazı içeriğinden, davacının 1999 yılının 10. ayından, 2008 yılının 8. ayına kadar SSK sigorta sicil numarası ile isteğe bağlı sigortalı statüsünde çalıştığı tespit edilmiştir.
Tüm bu tespitler ışığında, davacının davalı üniversitede 2547 sayılı Kanun kapsamında değil, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesi gereğince 1999-200'7 tarihleri arasında çalıştığı, bu sırada sigorta primlerini kendi isteği ile SSK sicil numarası üzerinden ödediği, 2008 yılı Eğitim ve Öğretim Dönemim ilişkin olarak sözleşmesinin yenilenmemesi üzerine görevinin sona erdiği: davacı tarafından, davalı kurumda çalıştığı döneme ilişkin olarak kıdem alacağı ve kendisi tarafından ödenmek zorunda kalınan sigorta primlerinin ödenmesinin istendiği anlaşılmakla; davaya konu uyuşmazlığın, özel hukuk hükümleri çerçevesinde (Türk Mahkemelerinin, ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme hakkı saklı kalmak kaydı ile) adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
…”
28. Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümünün 11/4/2016 tarihli ve E.2016/203, K.2016/242 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Türkiye ve Kırgızistan Devletleri arasında, 30.09.1995 tarihinde İzmir'de imzalanan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kırgız Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kırgızistan'ın Başkenti Bişkek Şehrinde Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Kurulmasına Dair Anlaşma hm imzalandığı ve bu anlaşmanın. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 4144 sayılı Kanunu ile onaylandığı, 23.06.1996 gün ve 22675 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği anlaşılmıştır.
...davacının, davalı Üniversitede ilk olarak 2002-2003 öğretim yılında üniversitenin kararı ve Kırgızistan tarafından atanan rektörün ve Türkiye tarafından atanan rektör vekilinin talebi üzerine ve İstanbul Üniversitesinin uygun görmesi ile işe başladığı: 2004 yılında İstanbul Üniversitesinden emekli olduğu, 2004-2005 yılından sözleşmesinin feshedildiği tarihe kadar sadece davalı Üniversitenin Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde öğretim üyesi olarak hizmet verdiği; bu süreçle bölüm başkanlığı ve dekanlık görevlerinde de bulunduğu; davacının davalı üniversitede her yıl yenilenen hizmet sözleşmesi ile 2002 yılından 08.11.2012 tarihine kadar kesintisiz olarak görev yaptığı; iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiğinden ve çalışma süresi kıdem tazminatı almasını gerektirecek sürede olduğundan bahisle. İş Kanunu hükümleri kapsamında kıdem tazminatı alacağının; iş sözleşmesinin 08.11.2012 tarihinde haklı bir nedene dayanmadan feshedildiğinden, sözleşmesinin yenilenmeyeceğine ilişkin yazılı bildirimin ise sözleşmede öngörülen sürede yapılmadığından iş sözleşmesi kendiliğinden bir yıl daha uzamış olduğundan bahisle bakiye süre ücret alacağının ve son olarak da manevi tazminatın ödenmesi istemiyle dava açtığı anlaşılmıştır.
Tüm bu tespitler ışığında, davacının davalı üniversitede 2547 sayılı Kanun kapsamında değil, taraflar arasında imzalanan iş/hizmet sözleşmesi gereğince çalıştığı, sözleşmesinin yenilenmemesi üzerine görevinin sona erdiği; davacı tarafından, davalı kurumda çalıştığı döneme ilişkin olarak kıdem tazminatı, hakiye süre ücret alacağı ve manevi tazminat ödenmesinin istenildiği anlaşılmakla; davaya komi uyuşmazlığın, özel hukuk hükümleri çerçevesinde Türk Mahkemelerinin, ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme hakkı saklı kalmak kaydı ile) adli yargı yerinde görülmesi gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.
…”
3. Yargıtay İçtihadı
29. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2016 tarihli ve E.201515747. K.2016/971 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, hizmet tespiti ile sigorta primine esas kazanç (ücret) tutarının belirlenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilânımda belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
…
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici sebeplere ve özellikle; Uyuşmazlık Mahkemesinin 29.12.2014 tarih, 2014/4093 Esas ve 2014/1141 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, davalı Manas Üniversitesi ’nin 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu kapsamında yada 5018 sayılı Kanun ile Milli Bütçeye dahil edilen kurumlar arasında yer almaması nedeni ile Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde ayrı bir Kamu Tüzel Kişiliğine sahip üniversite olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması, davacının da, davalı üniversite nezdinde 2547 sayılı Kanun kapsamında değil, iş sözleşmesine bağlı olarak çalışması karşısında, hizmet tespiti ile sigorta primim esas kazanç (ücret) tutarının belirlenmesi istemiyle açılan davanın çözümünde adli yargının görevli olduğunun açık olmasına göre, davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
…
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır. "
30. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 20/2/2019 tarihli ve E.2018/1294. K.2019/1474 sayılı kararlarının ilgili kısmı şöyledir:
"Dava, hizmet ve prime esas kazancın tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz haremin davalılardan Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi'nden alınmasına 20.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından... görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
2. Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi İçtihadı
32. Avrupa İnsan Haklan Mahkemesine (AİHM) göre Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda uygulanabilirliği, ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat 6. madde bu hak ve yükümlülüklere Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de- Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve diğerleri/Birleşik Krallık, B, No: 8793/79,21/2/1986, § 81).
33. AİHM, uyuşmazlık tespit edilirken görünüşün ve kullanılan dilin ötesine geçilerek her davanın koşullarına göre durumun gerçeklerine yoğunlaşılması gerektiğini belirtmiştir (Gorou/Yunanistan (No. 2) [BD], B. No: 12686/03,2Ö/3/20Ö9, § 29).
34. AİHM; Sözleşme'nin 6. maddesinin Sözleşmeci devletlerin iç hukukunda geçen bir hak için belirli bir anlam öngörmediğini, bir hakkın varolup olmadığını karara bağlamada ilke olarak iç hukuka başvurulacağını, ulusal mahkemelerin bu konudaki değerlendirmelerinden farklı bir sonuca ulaşılması için de güçlü gerekçelere sahip olunması gerektiğini, yetkililerin belli bir başvuran tarafından talep edilen tedbirin kabul edilip edilmemesine karar vermede takdir hakkının kullanıp kullanmadığının dikkate alınabileceğini hatta bu durumun belirleyici olabileceğini, bununla birlikte salt bir kanun hükmünün lafzında bir takdir unsurunun bulunmasının bir hakkın varlığını tek başına hükümsüz kılmayacağını, benzer durumlarda iddia edilen hakkın yerel mahkemelerce tanınması veya yerel mahkemelerin başvuranın talebinin esasını incelemesi hususunun da gözönüne alınması gerektiğini belirtmiştir (Boulois/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§ 91-94).
35. İlgili diğer AİHM içtihadı için bkz. Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, §§ 28-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 29/9/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
37. Başvurucular, hizmet tespiti talebiyle Üniversite aleyhine açtıkları davaların Ankara 8. ve 41. İş Mahkemelerinde derdest iken alacak ve tazminat talebiyle açtıkları davaların Türk mahkemeleri tarafından görülmemesinin eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
38. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak 36. Maddesi şöyledir;
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir,
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz...
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013. § 16). Başvurucuların görev yaptıkları Üniversiteden alacaklarının tahsili amacıyla açtıkları davanın adli ve idari yargı tarafından bakılmadığı iddiasının adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Uygulanabilirlik Yönünden
40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi İçin kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §18)
41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikte Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenme amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşmenin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AHİM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).
42. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkım güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve İlkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa’da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu hakka dair ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık, ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942,28/5/2019, § 28).
44. Bireysel başvuruya konu olayda, uluslararası anlaşma ile kurulmuş ve Kırgızistan’da bulunan bir üniversitede görev yapmış olan başvurucuların Üniversiteden olan alacaklarına ilişkin açtıkları davaların adli yargı yerince idari yargı yerinin görevli olduğu, idari yargı yerince Üniversitenin Türk idari teşkilatında yer almadığı gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir.
45. İş sözleşmesinin feshi veya devamı sırasında ortaya çıkan ücret, kıdem ve ihbar tazminatları, fazla mesai, yıllık izin ve tatil ücretleri gibi işçilik alacakları 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nda tanınmış hak ve menfaatlerdir. Bu nedenle işçi İle işveren arasındaki iş sözleşmesinden doğan hak ve menfaatlerin medeni hak olarak değerlendirilmesi gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.
46. Somut başvurudaki dava konusunun işçilik alacakları bakımından ayrılan yönü işveren Üniversitenin hukuki statüsü nedeniyle Türk mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin bulunup bulunmadığı sorunudur.
47. Bir davanın adli veya idari yargı yeri tarafından görülebilmesinin ilk şartı Türk mahkemelerinin ulusal anlamda yargı yetkisinin bulunmasıdır. Türk mahkemelerinin yargı yetkisinin bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmenin 5718 sayılı Kanun kapsamında yine Türk mahkemeleri tarafından yapılması gerekmektedir.
48. Nitekim benzer statüde olan davacılar tarafından yine benzer konular hakkında Üniversiteye karşı açılan davalarda adli ve idari yargı yerleri arasında çıkan olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi içtihatlarında (bkz. §§ 27, 28) görevli yargı yerinin tespiti yapılırken Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisine ilişkin değerlendirme yapma haklarının saklı olduğu belirtilerek davaların özel hukuk kapsamında adli yargı yerinde görülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi kararları üzerine Yargılayın bazı davalarda (bkz. §§ 29, 30) esas yönünden inceleme yapmak suretiyle davacı işçiler lehine karar verdiği tespit edilmiştir.
49. Bu durumda başvurucunun işçilik alacaklarını dava konusu etmesinin ulusal hukukta savunulabilir bir temelinin bulunduğu sonucuna varıldığından ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığının kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
50. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
51. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşmedi yorumlayan AÎHM, Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkım içerdiğini belirtmektedir Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş, Tur. San. ve Tic. Ltd Şti..No: 2014/13156,20/4/2017, § 34).
52. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adi) yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
53. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Başvurucuların adli yargıda işçilik alacaklarına ilişkin açtıkları davaların idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görev yönünden reddedilmesi üzerine idari yargıda açtıkları davaların incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Türk hukuk sisteminde işçilik alacakları hakkında dava açılabileceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak somut olayda İdare Mahkemelerinin incelenmeksizin ret kararı vermesi sonucunda işçilik alacaklarına ilişkin taleplerin dava edilebilirliği imkânı kalmamıştır. Dolayısıyla başvurucuların mahkemeye erişim haklarına müdahalede bulunulduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
55. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler. ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
56. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
57. Somut başvuruda, davanın incelenmeksizin reddi yönündeki mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
58. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmekledir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırlan onaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016. § 10).
59. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet ve kamu yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet ve kamu yönetimi ilkeleri gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür (Ali Diren, B. No: 2015/13108,18/4/2018, § 57).
60. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemelerinin Türk idari teşkilatı içinde yer almayan idarelerin tesis ettiği bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle açılan davanın incelenmeksizin reddetmesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
61. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/I76, 13/11/2014).
62. Ölçülülük ilkesi, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM. E.2011/111 K.2012/56, 11/4/2012: E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri. B. No: 2013/817. 19/12/2013, § 38).
63. Müdahale için seçilen aracın gerekliliğinin değerlendirilmesi öncelikle ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Müdahale ile ulaşılmak istenen somut kamu yaran amacının gerçekleştirilmesi yetkili idarelerin sorumluluğunda olup amaca ulaşılmasında ne tür bir aracın daha etkili ve verimli sonuçlar doğuracağı hususunda sorumlu ve yetkili otoriteler, en isabetli kararı verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi aracın seçileceği konusunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (Recep Turhan ve Afife Turhan, B. No: 2014/1546.2/2/2017, § 70),
64. Orantılılık. kamu yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı, dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (Ali Diren, § 61).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
65. Bireysel başvuruya konu dava, başvurucuların uluslararası anlaşma ile kurulan Üniversitede sözleşmeli olarak görev yaptıkları döneme dair alacaklarının ve tazminatlarının tahsiline ilişkindir.
66. Başvurucuların iş mahkemelerinde açtıkları davalarda görevsizlik kararı verilmiş, İdare Mahkemelerinde açtıkları davalar Türk idari teşkilatı kapsamındaki bir idare tarafından tesis edilmiş kesin ve yürütülmesi zorunlu bir idari işlem bulunmadığı gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmiştir.
67. Üniversitenin hukuki statüsü ve Kırgızistan’da kurulmuş olması sebebiyle başvuruya konu uyuşmazlığın çözümünde Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargılama görev ve yetkisinin bulunup bulunmadığı yine Türk mahkemeleri tarafından 5718 sayılı Kanun'a göre belirlenecektir. Benzer uyuşmazlıklarda adli ve idari yargı yerlerince görevsizlik kararı verilmesi üzerine görevli yargı yerini belirleyen Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında (bkz. §§ 27, 28) da görüldüğü üzere dava konusunun ve Üniversitenin hukuki statüsü değerlendirilmek suretiyle (Türk mahkemelerinin ulusal görev ve yetkilerine ilişkin değerlendirme haklarının saklı bulunduğu belirtilerek) uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verilmiştir. Nitekim Uyuşmazlık Mahkemesi kararları üzerine Yargıtayın benzer uyuşmazlıklarda (bkz. §§ 29, 30) esasa ilişkin olmak üzere davacılar lehine karar verdiği tespit edilmiştir.
68. Anayasa Mahkemesinin görevi, Türk mahkemelerinin ulusal açıdan yargı yetkisini veya uyuşmazlığın hangi yargı yolu tarafından görülmesi gerektiğini belirlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın başvurucuların mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını denetlemektir.
69. Derece mahkemeleri davaları, dava konularının niteliğini irdelemek sureliyle değil Üniversitenin Türk idari teşkilatı kapsamında bulunmaması yani hukuki statüsü sebebiyle reddetmiştir. İdare mahkemelerinin görevsizlik kararı vermek yerine Üniversitenin hukuki statüsünü gerekçe göstererek davayı incelenmeksizin reddetmesi nedeniyle başvurucular görevli mahkemenin belirlenmesi talebiyle Uyuşmazlık Mahkemesine başvurma imkânından mahrum kalmışlardır.
70. Derece mahkemelerinin davaların usulüne yönelik yaptıkları değerlendirmelerin başvurucuların dava edilebilirliği bulunan uyuşmazlıkları bir mahkeme tarafından görülmesini engellediği, bu durumun başvuruculara ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
72. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir. ”
73. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
74. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506,7/11/2019).
75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın İhlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin, yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
76. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50, maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir Örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58,59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2)> §§ 57-59.66,67).
77. İncelenen başvuruda derece mahkemelerinin incelenmeksizin ret kararı vermek suretiyle başvurucuların Uyuşmazlık Mahkemesine başvurmalarına engel olması sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
78. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yemden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara İdare Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
79. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucu Ayhan Çelikbay'a, 257,50 TL ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin başvurucu Mahmut Durmaz’a Ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin İddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2015/1178, K.2015/642) ve Ankara 2. İdare Mahkemesine (E.2004/855, K.2006/2833) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucu Ayhan Çelikbay'a, 257,50 TL harç ve 3,000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.257,50 TL yargılama giderinin Mahmut Durmaz'a ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay İçinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir Örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
29/9/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
KARARI YAZDIR