Nitelikli yağma suçundan sanığın TCK’nın 149/1-h, 168/3, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.09.2013 tarihli ve 235-276 sayılı hükmün, sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 19.12.2017 tarih, 12329-6309 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi "...Olay zamanı bir başkası ile evli kişi ile umuma açık bir yolda buluşup, aynı araçla ayrılmalarını mağdurun cep telefonu ile gizlice resimlerini çektiğini öğrenen sanık, mağdur ile bu konuyu görüşmek üzere olay günü 02.30 sularında buluştukları, sanık bilgi ve istem dışında bir ölçüde de özel hayatına müdahale olarak algıladığı kişi ile kendisinin olduğu resim karelerini cep telefonundan silmesini mağdurdan istediği, aldığı olumsuz yanıt üzerine mağdurun cep telefonunu kontrol amacı ile alıp mağdurun karşı duruşu üzerine, anahtarlıkla vurup ayrıldığı, kontrol edip telefonu attığı, olaydan kısa bir süre sonra yakalanınca da suça konu telefonu attığı yeri göstererek mağdura teslimini sağladığı anlaşılan olayda, sanığın eylem ve söylemleriyle yağma kastından bahsedilmeyeceği düşünülmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde yağma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi kanuna aykırı olup, yağma suçundan verilen bu mahkûmiyet kararının bozulması gerektiği,” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.01.2018 tarih ve 358825 sayı ile;
"...Sanığın, kız arkadaşı olan fakat başkasıyla evli kişi ile birlikte çekilmiş resimlerinin müştekinin cep telefonunda kayıtlı olduğunu düşünerek ve bu durumu kendisine kız arkadaşının bildirmesiyle müştekinin cep telefonunu fotoğraflara bakmak maksadıyla zor kullanmak suretiyle aldığı ve çok kısa bir süre sonra da herhangi bir görüşme yapmadan satma veya elden çıkarma teşebbüsünde bulunmadan polise teslim ettiği olayda yağma suçunun yasal unsurları oluşmamıştır. Yüksek Dairenin Sayın Üyesinin muhalefet şerhinde de belirtildiği şekilde; '...Yağma suçu mal varlığına karşı işlenen suçlardan en ağır ve tehlikeli olanıdır. Bu suçta fail, zilyedin taşınabilir bir malını, cebir ve tehdit kullanarak faydalanma kastı ile almaktadır.
Yağma suçu araç ve amaç hareketlerden oluşan çok hareketli bir suçtur. Cebir ve tehdit araç hareket, eşyayı alma amaç harekettir.
O hâlde cebir, şiddet ve/veya tehditin malın alınmasında bir nedensellik bağı vardır.
Hâl böyle olunca; cebir, şiddet veya tehdidin yağma maksadına yönelmiş olması şarttır. Mala sahip olma yanı sıra geçici süreli yararlanma maksadı ile alınmasında yağma suçu oluşur. Yani suçun manevi unsuru yararlanma kastıdır....Sanığın eylem ve söylemleriyle yağma kastından bahsedilmeyeceği düşünülmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde yağma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi...' yasaya aykırı olup olayda yağma suçu oluşmamıştır. Nitekim Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 2016/6-331 esas, 2016/352 sayılı kararında benzer olayda '...Eşi olan mağdureyi darbettiği ve boşayacağını söyleyerek parmağında takılı olan alyansı ve tektaş yüzüğü zorla çıkarıp aldığı olayda; sanığın, mağdurenin başkaca bir eşyasını almaması...Toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tektaş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında faydalanma amacıyla hareket ettiği sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı...' yönünde içtihat edilmiştir. Yine Yüksek 6.Ceza Dairesinin 13.11.2017 tarihli ve 2014/9537 esas, 2017/4681 sayılı kararında benzer olaydaki yağma suçundan mahkûmiyete dair hükmün bozulmasına ilişkin kararda, '...Mağdur M. S. 'a ait suça konu cep telefonu ile olay saatinden sonra başka bir hat ile kullanılıp kullanılmadığı, bunun sanık ile bir bağdaşının olup olmadığı resen araştırılıp sonucuna göre delillerin bir bütün hâlinde takdiri gerektiği düşünülmeden eksik soruşturma ile yetinilip sanığın mal edinme kastının hangi delillere dayanarak benimsendiği de denetime olanak verecek şekilde karar yerinde gösterilip tartışılmadan genel geçişli ifadeler kullanılarak yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması...' şeklindeki ifadelerle sanığın mal edinme kastına vurgu yapılarak mahkûmiyet hükmü bozulmuştur.
Bu sebeplerle; sanığın üzerine atılı yağma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, eylemin mevcut hâliyle silahla kasten yaralama olarak kabul edilebileceği düşüncesiyle onama kararına karşı itiraz zorunluluğu doğduğu," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.02.2018 tarih, 613-849 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; somut olayda yararlanma özel kastının bulunup bulunmadığı ile suçun vasfının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur ve sanığın suç tarihinden önce aynı kadınla arkadaşlık yaptıkları, sanığın, bu konuyu görüşmek üzere suç yerine çağırdığı mağduru cebinden çıkardığı anahtarlıkla kafasına vurarak hayati tehlike geçirmeyecek şekilde yaraladığı, yakalandığı sırada mağdurdan zorla aldığı cep telefonunu attığı yeri göstererek suça konu telefonun mağdura teslimini sağladığı iddiasıyla kamu davası açıldığı,
10.05.2013 tarihli olay ve yakalama tutunağından; aynı tarihte saat 03.40 sıralarında haber merkezinden yapılan anons üzerine Karacabey ilçesi, Hamidiye Mahallesine gidildiğinde mağdurun, A. isimli bir şahıs tarafından silahla darbedilerek cep telefonunun yağmalandığını söylediği, adli işlemler için refakate alınan mağdurun Panayır Caddesi üzerinde sanığı göstererek cep telefonunu yağmalayan şahıs olduğunu söylemesi üzerine durdurulan sanığın kabaca yapılan üst aramasında herhangi bir suç eşyası taşımadığının tespit edildiği, sanığın kolluk görevlilerince durdurulduğu yerin yakınındaki bir aracın altına attığını söylediği telefonun beyaz renkli V.G. marka aracın altında bulunup mağdura teslim edildiği ancak yapılan aramalarda suçta kullanıldığı iddia edilen silaha rastlanmadığı,
Mağdurun adli muayene raporundan; vücudunda darp ve cebir izinin bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur Kollukta; bir ay kadar önce arkadaş olup sürekli mesajlaştıkları kadını sanıkla birlikte gördüğünü, söz konusu kadınla mesajlaştığını öğrenen sanığın defalarca arayıp “Görüşelim, konuşalım.” dediğini, en son olay tarihinde saat 21.00 sıralarında arayan sanıkla görüşmeyi kabul ettiğini, saat 02.30’da işten çıkınca TOKİ Konutları yakınındaki market önünde buluştuklarını, sanığın “Gel, arka tarafta konuşacağız.” diyerek kendisini trafonun yanına götürdüğünü, “Beni Karacabey mi sinkaf etti ki, sen beni sinkaf etmeye çalışıyorsun?” diyerek belinden siyah renkli bir tabanca çıkartıp mekanizmasını kurduğunu, suratına tabancayla vurmak isterken kendisini sakındığını, buna rağmen sanığın başının arkasına silahla vurduğunu, cep telefonunu istediğini, dokunmatik S. marka telefonunu verdiği sanığın, “İstediğin yere şikâyet edebilirsin” dediğini, silahını beline takıp Roman Mahallesine doğru uzaklaştığını, koşarak ağabeyinin evine giderek 155 Polis İmdat Hattını aradığını, polis ekibiyle giderken gördüğü sanığı kolluk görevlilerine gösterdiğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını,
Mahkemede; bir düğünde tanıştığı tanık ile iki hafta boyunca telefonda ve yüz yüze görüştüklerini, S’i sanığın arabasına binerken görüp telefonuyla kayda aldığını, ardından ona ikisi ile aynı anda görüşmek isteyip istemediğini sorduğunu, “Tamam” demesi üzerine mesajlaşmaya devam ettiğini, sanığın kendisini sık sık arayıp mesaj atarak rahatsız ettiğini, telefon numarasını görüşmeye kapattığı için mesajların silindiğini, olay günü TOKİ önünde buluştuklarını, Savcılıktaki ifadesinde bahsettiği sözleri sarf eden sanığın gözlerinin kırmızı olması nedeniyle uyuşturucu kullandığını düşündüğünü, sanığın “En sevdiğin kişi kim?” diye sorduğunu, “Annem.” diye cevap vermesi üzerine “Annenin benim yanımda olmasını ister misin?” şeklinde sözler sarf ettiğini, telefonunu isteyerek resimlere bakacağını söylediğini, fotoğrafları sildiğini söylemesine rağmen alıp arka cebine koyduğu telefonu geri vermesini söyleyince de belinden çıkardığı tabancanın kabzasıyla kafasına vurduğunu, şikâyetçi olmadığını,
Tanık Mahkemede; kuaförlük yaptığını, sanığın arkadaşı olduğunu, mahallede yeni bir dükkân açtığını, gittiği düğünde mağdur ile tanıştıklarını, telefon numarasını istediğini, müşteri yönlendireceğini söylediğini, bir gün “Selam” şeklinde mesaj attığını, “Müşteri göndereceğim.” dediğini, sonraki günlerde tuhaf mesajlar atmaya devam ettiğini, kendisinden hoşlandığını, elinde sanıkla çekilmiş fotoğraflarının bulunduğunu, bunları eşine verebileceğini söylediğini, bu durumu sanığa anlattığını, mağdurla görüşmek isteyen sanığa engel olduğunu ancak mağdurun mesaj göndermeye devam etmesi üzerine sanığın mağdurla görüşmeye gittiğini, aralarında ne geçtiğini bilmediğini, sanığın, mağdurdan fotoğrafları almak üzere görüşmeye gittiğini bildiğini,
İfade etmişlerdir.
Kollukta susma hakkını kullanan sanık Savcılıkta ve tutuklanma talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde benzer şekilde; mağduru tanıdığını, ağabeyleriyle arkadaş olduklarını, iki yıldır sevgili oldukları tanığın, mağdurun kendisini sürekli arayarak rahatsız ettiğini, birlikte fotoğraflarını çektiğini, bu fotoğrafları ailesine göstermekle tehdit ettiğini anlattığını, bunun üzerine telefonla konuştuğu mağdura saat 02.30 sıralarında servisten ineceği TOKİ konutları önünde buluşmayı önerdiğini, mağdurla attığı mesajlar ve yaptığı şantaj hakkında konuştuklarını, üzerinde bulunan anahtarlığı çıkarıp kafasına bir kez vurduğu mağdurun telefonunu zorla aldığını, telefonu vermek istemeyen mağdura resimlere ve mesajlara bakacağını söylediğini, telefonu zorla aldığını ancak niyetinin telefonu yağmalamak olmadığını, işin gerçeğini öğrenmek için yani mağdurun, S’nin de mağdura mesaj atıp atmadığını görmek amacıyla telefonu aldığını, bir gün sonra öğle vakti Ulu Cami’de telefonu geri vereceğini mağdura söylediğini, silahının olmadığını, polisleri görünce suça konu telefonu olay yerinde bulunan araçlardan birinin altına attığını, kolluk görevlilerince sorulması üzerine de telefonun yerini gösterdiğini,
Mahkemede; mağdurunun tanığı arayıp birlikte görüldükleri fotoğraflar çektiğini söyleyerek kendisiyle ilişkiye girmesi yönünde şantaj yaptığını öğrendiğini, telefon açarak görüşmek istediğini söylediği mağdurun canı ne zaman isterse o zaman kendisiyle görüşeceğini söyleyip on gün boyunca S’e mesaj atmaya devam ettiğini, “Sen ona niye haber verdin? Haber vermeyecektin, yandın.” şeklinde tehditvari sözler sarf ettiğini, bunun üzerine mağduru aradığını, TOKİ konutları önünde buluştuklarını, telefondaki fotoğraflara bakmak istediğini söylediğini, mağdurun bunları sildiğini beyan ettiğini, telefonu istemesi üzerine mağdurun cebinden çıkarıp verdiğini, ancak telefonun dokunmatik olması nedeniyle resimlere nasıl bakacağını anlayamadığını, bu esnada mağdurun kendisine para vermeyi teklif ettiğini, anahtarlıkla mağdurun kafasına vurduğunu, ertesi gün Ulu Camiye gelip telefonunu almasını söylediğini, suça konu telefon üzerindeyken polislerce yakalandığını,
Savunmuştur.
TCK'nın 148. maddesinde yağma suçu; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde; "Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir." açıklamasına yer verilmiştir.
TCK’nın 149. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan şekline göre yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında; gece vakti işlenmesi sayılmış olup 6545 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile yağma suçunun konut ve iş yerlerinin eklentilerinde işlenmesi hâli de diğer bir nitelikli hâl olarak Kanun maddesine eklenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK'nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
Yağma suçunun manevi öğesi “kast”tır. Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla hareket etmesi gerekmektedir. Yağma suçunun oluşabilmesi için malın mutlaka sahip olmak amacıyla alınması şart olmayıp geçici olarak kullanma kastı ile hareket edilmiş olması durumunda dahi eylem yağma suçunu oluşturmaktadır (Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, Sulhi Dönmezer, İstanbul 2001, s. 435.).
Uyuşmazlık konusu gözetildiğinde yağma suçunda yararlanma kastına ilişkin yargısal içtihatlar ve çeşitli örnekler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 14.12.1981 tarihli ve 345-424 sayılı kararında; adam öldürmeye eksik teşebbüs eden sanığın, olay yerinden kaçmak için mağduru silahla tehdit edip aracını ve kontak anahtarını teslime mecbur ettiği olayda, suça konu otomobilin olay yerinden uzaklaşmak için geçici olarak kullanmak maksadıyla alınmasıyla da yağma suçunun oluştuğunu kabul etmiştir.
Benzer uyuşmazlıkla ilgili Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararı ile 07.11.2019 tarihli ve 331-649 sayılı kararlarında da suça konu cep telefonlarının içerisindeki fotoğraf ve mesajlara bakmak için alınmasının kullanma kastını barındırması nedeniyle sanıkların eylemlerinin yağma suçunu oluşturacağı sonucuna varılmıştır.
Yağma suçunda yararlanma kastının varlığı her somut olayın özellikleri gözetilerek ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2016 tarihli ve 331-352 sayılı kararına konu olayda; yağma suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmiş ise de bahsi geçen kararda yapılan tespitlerin mülk edinme kastı olmaksızın mağdurun evlilik birliğini temsil eden alyans ve tek taş yüzükten arındırılması nedeniyle sanığın sözle ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tektaş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, faydalanma amacıyla hareket ettiğinin sabit olmadığına hükmetmiştir. Buradan hareketle; bir babanın sigara içen on beş yaşındaki çocuğunun sağlığını gözetip tokat atarak sigara paketini elinden alması, psikolojik yahut sosyal gelişimi yönünden sakıncalı olabilecek video, resim ya da mesaj içeriklerini görmek amacıyla cep telefonu, bilgisayar veya taşınabilir bellek gibi eşyalarını zorla almasında ebeveynin eylemi çocuğunun menfaatini gözetmekten ibaret olup faydalanma kastı içermediğinden yağma suçu oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde evli olup Karacabey’de kuaförlük yapan tanığın sanık ile ilişki yaşadığı, bir düğünde tanışıp telefon numarasını verdiği mağdur ile de mesajlaşmaya başladığı, mağdurun sanıkla çekilmiş fotoğraflarını eşine göstereceğine ilişkin mesajları tanığa gönderip onunla birlikte olmak istediğini söylediği, bu durumu öğrenen sanığın olay günü mağdurla saat 02.30 sıralarında TOKİ konutları önünde buluştuğu, fotoğraf ve mesajlara bakmak için cep telefonunu zorla aldığı mağdurun kafasına anahtarlıkla vurduğu, dokunmatik ekranlı telefonun nasıl kullanıldığını bilmediği için ertesi gün öğle vakti Ulu Cami önünde telefonunu vereceğini söyleyerek cep telefonunu aldığı mağdurun yanından uzaklaştığı, ağabeyinin evine giden mağdurun 155 Polis İmdat hattını arayarak yardım istediği kolluk görevlileriyle birlikte polis merkezine giderken yolda gördüğü sanığı gösterip telefonunu yağmalayan şahsın olduğunu söylediği anlaşılan olayda; mağdurun aşamalarda değişmeyen anlatımı ile tarafların arasındaki husumete yönelik tanık beyanı, başından beri içerisindeki fotoğraflarla mesajlara bakıp ertesi gün iade etmek üzere söz konusu cep telefonunu zorla aldığını kabul eden sanığın, mağdurun başına anahtarlıkla vurduğuna yönelik ikrarı ve telefonun sanığın gösterdiği aracın altında ele geçirilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde suça konu telefonun sahibinin elinden cebir kullanılmak suretiyle alındığının sabit olduğu, yağma suçunun oluşması için suça konu malın sahiplenme kastıyla alınmasının şart olmadığı, yararlanmanın sadece ekonomik menfaati değil aynı zamanda bilgi edinmeyi de kapsadığı, içinde bulunduğumuz çağda cep telefonlarının birer bilgisayar mahiyetinde olup içerilerindeki bilgiye ulaşma, bilginin değiştirilmesi ya da yok edilmesinin de yararlanma kastını ortaya koyduğu, somut olayda söz konusu telefonun fotoğrafları silmek amacıyla geçici olarak kullanılma kastıyla alınması durumunda da faydalanma kastı gerçekleştiğinden yağma suçunun oluşacağı göz önünde bulundurulduğunda sanığa atılı nitelikli yağma suçunun tüm unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Gerekçe bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın eyleminin malı sahiplenmeye yönelmesi nedeniyle nitelikli yağma suçunun oluştuğu görüşüyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.07.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR