TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, davalı işyerinde 01/03/1981 tarihinde asgari ücretle işçi statüsünde bir tam gün çalıştığının ve sigortalı hizmet başlangıç tarihinin 01/03/1981 olduğunun tespitine, 01/10/2015 tarihi itibariyle yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespiti ile davalı Kurumun muarazanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
K A R A R
Dava davalı işveren adına tescilli işyerinden davalı SGK Başkanlığı'na verilen işe giriş bildirgesi ve dönem bordrosu dayanak alınmak suretiyle, davacının sigortalılık başlangıç gününün 01/03/1981 veya 01/05/1983 tarihi olduğunun ve anılan tarih gözetilerek kendisine 01/10/2015 gününden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece Dairemiz 05/11/2018 tarihli 2017/1982 E – 2018/7920 K sayılı ilamı sonucu davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacı adına ilk kez, davalı işveren M. Makine San.Tic.A.Ş.ne ait 111228.35 sicil sayılı işyerinden 25/8/1980 tarihli işe giriş bildirgesinin verildiği, davalı işveren tarafından 1980-1986 yıllarında “M.Y.Ö. Sigortalarına Tabi Olmayanlar” “Çıraklar” için düzenlenen dönem bordroları ve 1981/1.dönemde bildirilen 88 günlük çalışması ile 1983/2.dönemde 120 gün “tüm sigorta kollarına tabi olarak” çalışmalarının bildirildiği (çırak - kısa vadeli sigorta kollarından bildirilmiş olduğundan bahisle kurum tarafından resen iptal edildiği), davacının velisi ile işveren arasında 25/08/1980 tarihinden itibaren iki yıl geçerli çıraklık mukavelesi imzalandığı ve bu çıraklık sözleşmelerinin taraflar arasında 1984 ve 1986 yıllarında yine 2 yıl müddetli olarak yinelendiği, davacı tarafından bildirilen bordro tanığının dinlendiği anlaşılmaktadır.
506 sayılı Kanun’un 2'nci maddesine göre sigortalılık niteliği, hizmet akdinin kurulması ve 6'ncı madde gereğince çalışmaya başlanması ile edinilir. Aynı Kanun’un “Sigortalı Sayılmayanlar” başlıklı 3/II-B maddesinde; “Özel kanunda tarifi ve nitelikleri belirtilen çıraklar hakkında, çıraklık devresi sayılan süre içinde analık, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile bu Kanun'un 35'inci maddesi hükümleri uygulanmaz.” hükmü öngörülmüştür.
Atıf yapılan ve dava konusu dönemde yürürlükte bulunan özel kanun olan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu'nun 3. maddesi, çırağı; “çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişi” olarak tanımlanmıştır.
Anılan Kanun'un “Çıraklık Şartları” başlıklı 10'uncu maddesine göre çırak olabilmek için,
a)14 yaşını doldurmuş, 19 yaşından gün almamış olmak. (Bu bentte yer alan "onüç yaşını" ibaresi, 16/8/1997 tarih ve 4306 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesiyle "ondört yaşını" olarak değiştirilmiştir.)
b)En az ilköğretim okulu mezunu olmak.
c)Bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak gerekmektedir.
Ancak, 19 yaşından gün almış olanlardan daha önce çıraklık eğitiminden geçmemiş olanlar, yaşlarına ve eğitim seviyelerine uygun olarak düzenlenecek mesleki eğitim programlarına göre çıraklık eğitimine alınabilir. Kanun'un 13'ncü maddesi hükmüne göre ise; “Bu Kanun'un uygulandığı yer ve meslek dallarında 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun çıraklık sözleşmesine dair hükümleri ile 18 yaşını doldurduktan sonra sözleşmesi devam eden çıraklar hakkında 1475 sayılı İş Kanunu'nun, İşçi Sağlığı ve Güvenliği başlıklı beşinci bölümünde yer alan hükümleri dışındaki hükümler uygulanmaz.”
Öte yandan, 3308 sayılı Kanun'un 13. maddesinde, işyeri sahibinin çırağı çalıştırmaya başlamadan önce bunların velisi veya vasisi veya reşit ise kendisi ile yazılı çıraklık sözleşmesi yapma zorunluluğundan bahsedilmekte ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11/06/2003 gün ve 2003/21-412 E. 2003/405 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yazılı çıraklık sözleşmesinin bulunmaması çıraklık ilişkisinin oluşumu bakımından geçerlilik koşulu sayılmamaktadır. Yazılı sözleşme bulunmadığı durumlarda da işyeri çalışma düzeni çalıştırılan kişinin yaşı, aldığı ücret, mesleği öğrenme gibi unsurlar dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; 1980 yılında davacının işe girer girmez tanık ifadesinde de geçen makineyi hemen kullanması hayatın olağan akışına aykırı olup, davacının 3 yıl çırak olarak çalışması mümkün olup; 6-8 yıl boyunca süren çırak sözleşmesi de olamayacağından , çıraklık sözleşmesi olmayan 1982-1984 yıllarındaki boşluk dikkate alındığında ve davalı işveren tarafından da 1983 yılında uzun vadeli sigorta kolundan bildirim yapıldığı (her ne kadar bu bildirimler kurum tarafından çıraklık gerekçesiyle resen iptal edilse de ) gözetildiğinde davacının 1983 yılından itibaren uzun vadeli çalışmasının olacağı dikkate alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. Davacı vekili bozma sonrası talepleri arasında 01/05/1983 tarihinin de olduğunu duruşmalarda ve beyan dilekçelerinde de belirtmiştir.
Yapılacak iş; davacının bozma sonrası da talep olarak yinelediği 01/05/1983 tarihli başlangıcı 506 sayılı Yasa'nın 60-G maddesini dikkate alarak hüküm kurmak ve yaşlılık aylığı şartlarını değerlendirmekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinden davacıya iadesine, 09/03/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR