Davacı vekili, 16.09.2004 tarihinde müvekkilinin nüfus cüzdanının işyerinden çalındığını, davalı banka tarafından müvekkilinin kimliğini kullanarak kendisini ... olarak tanıtan 3. kişilere çek karnesi ve kredi kartı düzenlenerek verildiğini, müvekkilinin kendisi adına işlemler yapan kişiler hakkında şikayetçi olduğunu, müvekkili aleyhine icra takipleri yapıldığını, karşılıksız çek keşide etmekten hakkında davalar açıldığını, müvekkilinin maddi ve manevi zarara uğradığını, davalı bankanın ağır kusurlu olduğunu, gerekli araştırmaları yapmadığını ileri sürerek, 30.000.- TL maddi, 50.000.- TL manevi tazminatın çek karnesinin düzenlendiği tarihten itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili bankanın hesap açılışı ve çek karnesi verilmesi sırasında gerekli basiret ve özeni gösterdiğini, gerekli tüm belgeleri tam ve eksiksiz olarak aldığını, çek karnesi verilmesinde de evrakların kontrol edildiğini, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini ve herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre, bozma kapsam ve konusu itibariyle dosya kapsamıyla başkaca araştırılacak husus olmadığından bozma ilamı doğrultusunda mahkemenin 03.11.2014 tarih 2014/894 E. ve 2014/178 K. sayılı kararıyla hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatın 17.06.2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsilinin gerektiği gerekçesiyle, mahkemenin 03.11.2014 tarih 2014/894 E. ve 2014/178 K. sayılı kararıyla hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatın 17.06.2007 tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline, mahkemenin 03.11.2014 tarih 2014/894 E. ve 2014/178 K. sayılı kararının 6 nolu hüküm fıkrasında davalı lehine hükmedilen 4.150,00 TL vekalet ücretinin 1.800,00 TL olarak tespiti ile davacıdan alınarak davalıya verilmesine, diğer hususlarda bozma olmadığından yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, bankacılık işleminden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde Dairemizin 11.05.2016 tarih 2015/15383 E.- 2016/5339 K. sayılı bozma ilamına uyulmakla birlikte bozma ile ortadan kalkan 03.11.2014 tarih 2014/894 E.- 2014/178 K. sayılı bozmaya konu karara atıf yapılmak suretiyle karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmü düzenlenmiştir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası tarafından yargılamanın açıklığı ilkesi kabul edilmiştir. Gerek mülga 1086 sayılı HUMK 382 ve devamı maddelerinde gerekse de yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiş, yargılamanın açık bir şekilde yapılması ve tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi ilke olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer vermeyecek şekilde infazı kabil olarak kurulması gerekli olup aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi, dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş olacaktır. Kararların bu hususlara aykırı oluşturulması mahkeme kararlarına duyulan güveni sarsacağı gibi, verilen kararların hukuki denetiminin yapılmasını da olanaksız kılmaktadır.
Dairemizin 11.05.2016 tarihinde verilen 2015/15383 E.- 2016/5339 K. sayılı ilamında davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra temyize konu kararda faize ilişkin hüküm kurulmaması ve reddedilen manevi tazminattan dolayı davalı lehine hükmedilecek vekalet ücretinin karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT’nin 10/2. maddesi gereğince davacı lehine hükmedilecek vekalet ücretini geçemeyeceği gerekçeleriyle temyize konu kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, mahkemece bozma ilamına uyulmasıyla birlikte bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğacak olup, temyiz incelemesi sonucunda kararın uygun bulunan kısmının onanmasına karar verilmediği sürece, bozma ilamı ile birlikte temyize konu ilk karar ortadan kalkacağından, bozmaya uyan mahkemenin bu defa uyulan bozma ile oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek bozmanın gerektiği şekilde yeniden bir karar vermesi gerekmektedir.
Şu halde, mahkemece anılan hususlar gözetilerek yeniden bir karar verilmeksizin Dairemizin yukarıda belirtilen bozma ilamıyla ortadan kalkan mahkemenin 03.11.2014 tarih 2014/894 E.- 2014/178 K. sayılı kararına atıfla karar vermesi hükmün açık, anlaşılır ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde olması gerektiği kuralını da ihlal ettiğinden bu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün re’sen BOZULMASINA, (2) bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 02.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARARI YAZDIR