ArabicAzerbaijaniEnglishFrenchGermanRussianSpanishTurkish

Arabuluculuk Dava Şartını Sağlayan Belge Son Tutanak Olup, Bu Tutanağın Usulüne Uygun Tutulmaması Durumunda Dava Usulden Reddedilecektir

11-11-2020 - 1220

Arabuluculuk Dava Şartını Sağlayan Belge Son Tutanak Olup, Bu Tutanağın Usulüne Uygun Tutulmaması Durumunda Dava Usulden Reddedilecektir


Bu kararı Favorilerinize Eklemek veya Kopyalayabilmek için giriş yapın veya üye olun
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
2019/118
2019/249
2019-02-18





Davacı iddiası; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının … Sentetik Dokuma San. A.Ş. İsimli işyerinde farklı taşeronlara bağlı olarak 11/08/2000-29/01/2014 tarihleri arasında çalıştığını, davalı işverenin, müvekkili sürekli giriş ve çıkış yaptırarak kıdem, ihbar ve yıllık izin alacaklarını ödemediğini, SGK tescil ve hizmet dökümleri incelendiğinde şirketin kötü niyetli olarak sürekli giriş çıkış yaptırdığının anlaşılacağını, son olarak müvekkilin iş akdinin haksız olarak feshedildiğini ve bir daha işe başlatılmadığını, müvekkilinin hak edişi olan kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin alacakları işten çıkarılırken kendisine ödenmediğini, bu alacaklar için fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı tutularak şimdilik, kıdem tazminatı için 100 TL, yıllık izin ücreti için 100 TL, ihbar tazminatı için 100 TL olmak üzere toplam 300 TL'nin davalıdan faizi ile birlikte tahsili ile davacıya verilmesine, alacaklardan, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı için iş akdinin feshi tarihinden itibaren, diğer alacaklara ise dava tarihinden itibaren bankalarca mevduata uygulanan en yüksek yıllık faizin uygulanmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece; "Dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine" şeklinde karar verildiği görülmüştür.

Davacı İstinaf sebepleri; Davacı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde beyanla, davacı ….'in davalı şirkette 11/08/2000 ile 29/01/2014 tarihleri arasında çalıştığını ve işten çıkarılırken hiçbir alacağının kendisine ödenmediğini, müvekkilin alacakları için öncelikle zorunlu arabuluculuk yoluna gidildiğini ve 24/10/2018 tarihli arabuluculuk başvuru formu ile alacak kalemlerinin yıllık ücretli izin alacağı, kıdem ve ihbar tazminatı olduğunun kendilerine bildirildiğini, Arabuluculuk dosyasına görevlendirilen Arb. Av. ….'nin huzurunda ve adresinde 07.11.2018 tarihinde davalı şirket vekili ve tarafınca arabuluculuk görüşmesi gerçekleştirildiğini, söz konusu görüşmede davalı şirketten olan alacaklarının 20.000,00 TL kıdem tazminatı, 8.400,00 TL yıllık ücretli izin alacağı, 2.400,00 TL ihbar tazminatı ve 3.700,00 TL vekalet ücreti şeklinde açıkça bildirdiklerini ve ekte sunulan ilk görüşme tutanağı ile bu hususun imza altına alındığını, Arabulucunun huzurunda ve adresinde aynı gün ve saatte davalı şirkete bu taleplerinin hem sözlü hem de yazılı olarak bildirildiğini, Somut olayda; hem arabuluculuk yoluna başvurulmuş hem de arabuluculuk görüşmesi sırasında alacak kalemlerinin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı ve vekalet ücreti olarak açıkça ve yazılı olarak belirtildiğini, tutanak altına alındığını ve müzakere edildiğini, müzakere sonucunda ödeme yapılmadığı için işbu davanın ikame edildiğini, Balıkesir 1.İş Mahkemesi'nin 04/12/2018 tarihli 2018/342 Esas-2018/555 sayılı kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

İstinaf taleplerinin değerlendirilmesi ve gerekçe;6100 sayılı HMK'nın 355. Maddesi gereğince kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf sebepleriyle bağlı olarak yapılan inceleme sonunda;

Dava, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ihbar tazminatı alacaklarının tahsiline ilişkindir. 01/01/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3/1.maddesi "kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır." düzenlemesine yer verilmiştir. 6325 sayılı Arabuluculuk Yasasının 2/b maddesinde "sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu süretle çözümlerini, kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitim almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyari olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi" Arabuluculuk olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla bu faaliyeti yürüten Bakanlık siciline kayıtlı gerçek kişi de arabulucudur. Arabuluculuğun tanımı ve doktrinde yer verildiği üzere arabulucu uyuşmazlık konusu olan hususları ayıklamak, tarafların gerçekten neyi istedikleri ve neye ihtiyaç duydukları konusundaki kaygılarını açıklamak, tarafları dikkatle dinlemek ve tarafların birbirlerini anladıklarından emin olmak, tarafların güvenini kazanmak, çözümün önündeki engelleri kaldırmak, tarafların herhangi bir taahhütde bulunmasına gerek kalmadan görüşmeyi sürdürmek, tarafların özel toplantılarında görüşlerini açıklamalarına izin vererek kişisel düşmanlıkları ortadan kaldırmak ve azaltmak, uyuşmazlığı çözemedikleri takdirde uğrayacakları maddi ve manevi zararları hakkında bilgi vermek, tarafların karar verme sürecinde etkin ve anlaşma koşulları üzerinde kontrole sahip olmalarını sağlayacak şekilde, uyuşmazlık konusu olan hususların çözümü için seçenekler geliştirmek, tarafların durumları değil, meşru ihtiyaç ve menfaatler üzerinde yoğunlaşmak ve bunlara uygun bir anlaşmaya varmalarını sağlamak, taraflara ve avukatlarına aralarında ne kadar büyük bir aykırılık olduğu hakkında fikir vermek, hatta uyuşmazlığın dava konusu olması halinde sonucun ne olacağına dair doğru bir değerlendirmede bulunmak, tarafların sonradan anlaşmaya varabilmeleri için yapıcı bir ortam oluşturmak faaliyeti işlevleri arasındadır. Başka bir anlatımla arabuluculuk etkin ve yetkin hukuk uyuşmazlıklarında alternatif bir çözüm yöntemidir.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 15/3.maddesinde de "taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığı niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları gözönüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür." hususuna yer verilmekle bu etkinlik ve yetkinlik ayrıca vurgulanmıştır.

Arabuluculuğun sona ermesini düzenleyen yasanın 17.md nin 3.fıkrasında "Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır. Belge taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanmazsa, sebebi belirtilmek suretiyle sadece arabulucu tarafından imzalanır. " şeklindedir. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği'nin 20.nci maddesinin 2.fıkrası da aynı yöndedir.

Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı 18. Maddenin son fıkrasında düzenlenmektedir. 7036 sayılı Yasa zorunlu arabuluculuk görüşmesi sonucunda tarafların anlaşma durumu ile anlaşamaması durumlarına ilişkin arabuluculuk son tutanağının düzenlenmesiyle ilgili genel kuralları belirlemektedir. Oysa uygulamada tarafların arabuluculuk konusu uyuşmazlıkta anlaşmaları veyahut anlaşamamaları ihtimalleri yanında uyuşmazlığın bir kısmında anlaşmalarının da mümkün olduğu görülmektedir. Kısmi anlaşmanın söz konusu olduğu durumlarda arabulucunun son tutanağı ne şekilde düzenleyeceği hususu uygulamacılar arasında görüş farklılıklarının oluşmasına neden olmuştur. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği bu hususa ilişkin ayrıntılı bir düzenleme öngörerek bu soruna bir çözüm getirmektedir.

Yönetmeliğin 25. maddesinin altıncı fıkrasında tarafların arabuluculuk konusu uyuşmazlık üzerinde kısmen anlaşmaya varmalarının mümkün olduğu ortaya konmaktadır. Zira ilgili fıkra “Tarafların uyuşmazlık konusunda anlaşmaları veya kısmen anlaşmaları hâlinde süreç anlaşma son tutanağı ile sonuçlandırılır. Bunların haricindeki her durumda taraflar anlaşmamış sayılır ve anlaşmama son tutanağı düzenlenir.” ifadesiyle kaleme alınmıştır. Tarafların arabuluculuk sürecinde ileri sürülen taleplerden bir kısmı üzerinde anlaşmaya varmaları hâlinde, üzerinde anlaşma sağlanan ve sağlanamayan hususların son tutanakta açıkça belirtileceği ve ücretin taraflardan aksi kararlaştırılmadıkça eşitçe alınacağı da ilgili maddenin yedinci fıkrasında yer almaktadır. Yönetmelikte arabulucuya taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması, yapılan görüşmeler sonucunda veya kanunda belirtilen süre içerisinde anlaşmaya varılamaması yahut varılması hallerinde arabuluculuk faaliyetini sona erdirme yükümlülüğü yüklenmiş ve son tutanağın arabulucu tarafından düzenlenerek durumun derhal adliye arabuluculuk bürosuna bildirileceği ifade edilmiştir. Arabuluculuk sürecinin sehven kayıt, mükerrer kayıt veya arabuluculuğa elverişli olmama nedeniyle sona erdirilmesi hallerinde ise arabulucunun ücrete hak kazanamayacağı da Yönetmeliğin 26. Maddesinin üçüncü fıkrasında hüküm altına alınmıştır.

Bu noktada arabuluculuk anlaşmasının içeriği bakımından herhangi bir sınırlama veyahut düzenlemenin gerek 7036 sayılı Yasa gerekse 6325 sayılı Yasada yer almadığı görülmekte sadece anlaşma ve tutanakta anlaşma sağlanan hususlar ve anlaşma sağlanamayan hususlar bakımından taraf iradelerinin aktarılmasının yeterliliği vurgulanmaktadır.

Uygulamada zorunlu arabuluculuk akabinde hazırlanan arabuluculuk anlaşmaları ve sonuç tutanaklarında bir yeknesaklığın mevcut olmadığı görülmektedir. Zira bazı arabulucular arabuluculuk anlaşmalarını tarafların anlaşma sağladıkları kalemleri her bir kalem için anlaşılan bedellerin ayrı ayrı belirlendiği metinler şeklinde hazırlarken, bazıları genel olarak anlaşılan kalemler ve karşılığında ödenen toplam bedeli anlaşmalarında düzenlemektedirler. Bu durumda zorunlu arabuluculuk görüşmeleri sonucunda varılan anlaşmada anlaşılan hususların kalem kalem sayılması yanında her bir kalem karşılığı ödenen bedelin de belirtilmesi vergi hukuku açısından ortaya çıkabilecek karışıklık ve aykırılıkların önlenmesi bakımından gereklidir.(İş Hukukunda Zorunlu Arabuluculuk Müessesesinin Bugünü ve Geleceğine İlişkin Genel Bir Değerlendirme - Prof. Dr. Serkan Odaman - Araş. Gör. Eda Karaçöp - SiciL İş Hukuku Dergisi ) Zira işçilik alacaklarının bazıları gelir vergisi ve sigorta prim kesintisine tabi iken bazıları sadece damga vergisi ile vergilendirilmektedir. Diğer taraftan gerçekte arabuluculuk görüşmelerine konu olmayan bazı işçilik alacaklarının da genel ve soyut düzenlenen arabuluculuk anlaşma yada anlaşmazlık tutanakları kapsamında kalıp kalmadığı da tartışma konusu olabilecektir. Çünkü arabuluculuk son tutanağı dışında tüm görüşme tutunakları yasa gereği gizlidir. Arabuluculuk sonunda düzenlenen tutanak söz konusu tereddütleri ve yersiz tartışmaları bertaraf edici nitelikte olmalıdır. Yasa koyucunun abestle iştigal etmeyeceği düşünüldüğünde arabuluculuk tutanağının tüm şekil şartlarını içerecek şekilde düzenleme biçimini göstermemesi, genel ve soyut ifadelere yer verileceği anlamına gelmemektedir.

Davacı tarafça dosyaya sunulan arabuluculuk son tutanağında arabuluculuk konusu uyuşmazlığın " işçi-işveren uyuşmazlığı" olarak belirtildiği görülmüştür. Söz konusu belge içerisinde arabuluculuk konusu uyuşmazlığın hangi taleplerden kaynaklandığına ilişkin ibare mevcut olmadığı gibi davacı tarafın hangi alacak kalemi için arabulucuya başvurduğunun tespiti, etkin ve yetkin bir arabuluculuk faaliyetin yürütüldüğü de anlaşılamamaktadır. Her ne kadar davacı vekili istinaf dilekçesinde davalı şirketten olan alacaklarını arabulucuyla gerçekleşen görüşmede tek tek saydıklarını, buna ilişkin olarak arabuluculuk dosyasında yer alan ilk görüşme tutanağının bir suretini istinaf dilekçesine eklemiş ise de, arabuluculuk dava şartını sağlayan belgenin arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanak olduğu, dosyaya sunulan arabuluculuk son tutanağı da yasal düzenlemelere ve arabuluculuk faaliyetinin niteliğine uygun bulunmamış, 7036 Sayılı Yasanın 3.maddesindeki dava şartı ikmal edilmemiştir. 6100 sayılı HMK'nın 114.maddesi gereğince dava şartı kamu düzenine ilişkin olup, resen dikkate alınması gereken hallerdendir. Tarafların bu konudaki itiraz ve kabullerinin de sonuca etkisi bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, yerel mahkemenin objektif, rasyonel ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki delillerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre HMK 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu ilk derece mahkemesinin olay ve hukuki değerlendirilmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM:

1-Davacı tarafın istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,

2-İstinaf nedeniyle alınması gereken 44,40 TL maktu harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın istinaf eden davacı taraftan tahsil edilerek hazineye irad kaydına,

3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

4-Harç tahsil işlemlerinin dosya temyiz edilmesi halinde dairemiz tarafından, temyiz edilmediği taktirde ise ilk derece mahkemesince ikmal edilmesine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 7035 sayılı yasa ile değişik 6100 sayılı HMK'nın 361. Maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere Üye Hakim Süreyya Armutcu'nun muhalefeti ve OYÇOKLUĞU ile karar verildi. 18/02/2019

MUHALEFET ŞERHİ

Dava işçilik alacaklarının tahsiline ilişkindir.

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3/1.maddesi "kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır." düzenlemesine yer vermiş, aynı yasanın 3/21.maddesi uyarınca uygulama imkanı bulan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 15/3.maddesinde "taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığı niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları gözönüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür." denmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği hüküm altına alınmıştır.

6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun Arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi başlıklı 17. maddesine göre, "Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir(f.1). Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir (f.3). Görüldüğü üzere Kanunda  arabuluculuk tutanağında tarafların anlaşamadıklarını belirtmeleri yeterli görülmüş, anlaşamadıkları hususların neler olduğunun yazılmasına gerek duyulmamıştır. Üstelik Kanun arabuluculuk faaliyetinin anlaşmazlıkla sonuçlanması halinde bu husus  dışında hangi hususların tutanağa yazılacağına tarafların karar vereceğini düzenlemiştir.

02/06/2018 tarihinde 30439 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren "Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun Yönetmeliği'nin 20.maddesinde arabuluculuğun sona ermesi düzenlenmiş olup bu maddenin (3). bendinde arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanağa, faaliyetin sonuçlanması dışında hangi hususların yazılacağına taraflar karar verir, arabulucu, bu tutanak ve sonuçları konusunda taraflara gerekli açıklamaları yapar" şeklindedir.

Arabuluculuk ile ilgili gerek 7036 sayılı kanun gerekse de 6325 sayılı kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi müphem durumlar olması halinde ise uyuşmazlığın kapsamı arabulucu tarafından belirlenecektir. Uygulamada arabuluculuk büroları tarafından bastırılan matbu başvuru formlarında da dava türü, işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan alacak olarak belirtilmekte, alacak kalemleri tek tek sayılmayarak bu başvuru formlarına göre arabuluculuk faaliyetleri sürdürülmektedir.

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun, dava şartı olan arabuluculuk hususunu düzenleyen 3. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi hükmü ile doğrudan ilişkilidir. Anayasaya göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. Bu hükmün temel bir anayasal hak olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Anayasada düzenlenmiş en önemli temel haklardan birisi olan hak arama hürriyetinin, kanun maddelerinin yorumlanmasında öncelik taşıması esastır. İş Mahkemeleri Kanununun 3. maddesi hükmü ile hak arama hürriyeti kısıtlanmamaktadır. Ancak bu maddenin yorumlanması sırasında şekilcilikten uzak ve hak arama hürriyetini kullanmak isteyen kişi lehine yorum yapılmadığı takdirde, bahsi geçen düzenlemenin, hak arama hürriyetini kısıtlayabilir niteliği bürünmesi de kaçınılmaz olacaktır.

Arabulucu bir hâkim veya hakem; arabuluculuk faaliyeti ise bir yargılama değildir. Arabuluculuk faaliyetinin sonunda, tarafların anlaşması halinde hazırlanacak olan anlaşma tutanağı, elbette çelişkiden uzak olmalı; tarafların hak ve yükümlülükleri ile ortadan kaldırılan uyuşmazlığı açık ve net şekilde ortaya koymalıdır. Tarafların aralarındaki uyuşmazlıkta herhangi bir hususta anlaşamamış olmaları halinde ise, hazırlanacak olan tutanağın kararda belirtildiği şekilde ayrıntılı olmasına ihtiyaç olmadığı gibi, arabulucunun bu hususları araştırıp, bulup, tutanağa yazma yükümlülüğü de söz konusu değildir. Tutanağın yeterli olmadığı, bu sebeple de dava şartının gerçekleşmemiş olması sebebiyle davanın reddedilmesi yönünde bir yaklaşım, yukarıda bahsedilen Anayasa m. 36 hükmüne açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Tarafların İş Mahkemeleri Kanunu m. 3 hükmündeki yükümlülüğü yerine getirmiş olmaları yeterlidir; tutanaktaki bir eksiklik hak arama hürriyetinin ötelenmesine ger

Borçlar hukukuna genel ilkeler itibari ile bağlı olmasına karşın ondan ayrılarak alt (özel) hukuk dalı olarak iş hukukunun ortaya çıkışının temel sebebi; yapıları itibariyle eşit olmayan taraflar arasındaki hukuki ilişkileri düzenliyor olmasıdır. İşçinin hak ve alacaklarının en kısa sürede ve en basit yoldan almasını sağlamaya yönelik getirildiği anlaşılan bir kurumun işçi aleyhine yorumlanması ve davanın, dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun genel gerekçesinde belirtilen çabukluk, basitlik, emredicilik, güçsüzün korunması ve ucuzluk ilkeleri ile de örtüşmez. Aksine düşünce Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36.maddesine de aykırıdır.

HMK 140/I maddesi "hakim ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder." hükmünü içerdiği gibi HMK 140/III maddesi "ön inceleme duruşmasının sonunda tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür." hükmünü içermektedir.

Somut dosyada dava dilekçesi ekinde tarafların arabuluculuk görüşmeleri sonucunda "anlaşamadıklarına dair tutanağın" imza altına alınıp sunulduğu görülmüştür.

HMK 140/I-III maddeleri kapsamında hakimin yukarıda anlatılan gerekçeler doğrultusunda ve davalı tarafında arabuluculuk faaliyeti sırasında davacının talep ettiği alacak kalemleri ile ilgili olarak görülen davada herhangi bir itirazının olmadığı hususu da göz önüne alınarak davanın esasına girilip yargılamanın mevcut delillere göre sonuçlandırılması gerekmektedir. Buna rağmen yerel mahkemenin dava şartı yerine gelmediği gerekçesiyle davanın reddi usul ve yasaya uygun değildir.

Davacı vekilinin istinaf talebi yukarıda gerekçeli olarak anlatılan sebeplerle yerinde olup, taraf delillerinin toplanarak hakkında bir değerlendirme yapılması için 6100 sayılı yasanın 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesi kanaatindeyim.

KARARI YAZDIR


Aşağıdaki arama terimleri ile ilgili kararlara etiketlere tıklayarak ulaşabilirsiniz :
arabuluculuk son tutanak dava şartı işçilik alacakları
Bu kararı Favorilerinize Eklemek için giriş yapın veya üye olun

Bu kategorideki diğer İçtihatlardan bazıları