Özet:
- Olayda davacıya enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun olarak yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bunun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği,
- Enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığı, enjeksiyonu uygulayan ve bu talimat veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği hususları bahse konu bilirkişi raporları ile açıkça ortaya konulduğundan, bakılmakta olan davada idarenin kusurlandırılarak tazminat ödemekle yükümlü kılınmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
- Maddi tazminatın idarece davacıya ödenmesi yönünde kurulan İdare Mahkemesi kararında, hukuken isabet bulunmadığından bozulması gerekmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce; Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; ... Devlet Hastanesi, Acil polikliniğinde 17.11.2003 tarihinde davacıya yapılan iğne sonucunda davacının sakat kaldığından bahisle işgücü kaybından dolayı uğranıldığı öne sürülen 213.363,84-TL maddi ve 15.000-TL manevi olmak üzere toplam 228.363,84-TL zararın yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
... 1. İdare Mahkemesince; Danıştay Onuncu Dairesinin 12/04/2010 tarih ve E:2006/5604, K:2010/2706 sayılı bozma kararına uyularak, dava konusu olayda nca enjeksiyonun tıp kurallarına uygun olup olmadığı yolunda bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın bu durumun enjeksiyona bağlı bir komplikasyon olduğunun belirtilmesi, 17.5.2004 tarihli ön inceleme raporunda, ortada hatalı iğne yapılması sonucu sakatlanmaya sebebiyet vermek gibi bir suç bulunduğunun kabul edilmesi, Yüksek Sağlık Şurasınca da dosyadaki bilgi, belge ve bulgulara göre, meydana gelen olayın enjeksiyona bağlı olduğu, ancak, enjeksiyonu yapan kişinin kimliği belirlenemediğinden sağlık personeline bir kusur yüklenemeyeceğine karar verilmek suretiyle zımnen enjeksiyonun tıbbi kurallara uygun ve gerekli özenle yapılmadığının kabul edilmesi karşısında söz konusu idari eylemden doğan zararın idarece tazmin edilmesi gerektiği kanaatine varılarak davanın kabulüne, 213.363,84-TL maddi ve 15.000-TL manevi olmak üzere toplam 228.363,84-TL tazminatın davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine, bu tazminat bedelinin ıslah ile artırılan 168.363,84-TL'lik kısmı için ıslah dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihi olan 21.06.2016 tarihinden, diğer tazminat kısmı için ise davalı idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına karar verilmiştir.
Davalı idare tarafından mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.
Danıştay'ın yerleşik içtihatlarında da vurgulandığı üzere, manevi tazminat mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Dava konusu olay yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde, temyiz istemine konu mahkeme kararının, davacıya uygulanan enjeksiyonun nöbetçi sağlık personellerinden hangisi tarafından uygulandığının tespit edilememesi nedeniyle, toplam 15.000-TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine ilişkin kısmında, 2577 sayılı yasanın 49.maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, davalı tarafın bu kısma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
İdare Mahkemesi kararının maddi tazminatın kabulüne yönelik kısmı incelenecek olursa;
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare hukukunun ilkeleri ve Danıştayın yerleşik içtihatlarına göre, zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı hallerde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için, zararın, idarenin açık ve belli bir ağırlıktaki hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, yani zararı doğuran işlem ve eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, mahkemece olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdare, kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; kamu hizmetinin işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru, hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdare mahkemelerince, idarenin sorumluluğuna gidilirken de; hizmet kusurunun varlığı açıkça ortaya konulduktan sonra, uğranılan maddi ve manevi zararın miktarının belirlenmesi gerekmektedir.
Dosyanın incelenmesinden; İdare Mahkemesi tarafından davacıya ... Devlet Hastanesi'nde uygulanan enjeksiyonda davalı idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının tespiti için 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu'ndan alınan 04.01.2006 tarih ve 73 nolu kararda özetle; davacının hemoroid (basur) nedeniyle ... Devlet Hastanesi Acil Servisi'nde ağrısı için yapılan ağrı kesici iğne nedeni ile meydana gelen sağ ayağındaki güçsüzlüğün enjeksiyon ile illiyetinin bulunduğu, ancak enjeksiyona bağlı bir komplikasyon olarak kabulü gerektiği, davalı idareye yüklenecek kusur olmadığı, 2. Adli Tıp İhtisas Kurulu'ndan alınan 08.07.2015 tarih ve 4271 nolu kararda özetle; olayda kişiye gluteal bölgeden İM enjeksiyon yapıldığının belirlendiği, enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun olarak yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği,bu durumun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığından tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline ve enjeksiyon yapılma talimat veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği görüşleri bildirilmiştir.
Bu durumda, dava konusu olayda davacıya enjekte edilen ilaçların doku içi yayılımı ile sinir hasarına neden olabileceklerinin tıbben bilindiği, bu durumun enjeksiyonların tekniğine uygun olarak yapılması durumunda da daha önceden öngörülemeyecek ve önlenemeyecek arazlara sebep olabildiği, bunun her türlü özene rağmen oluşabilecek herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olarak nitelendirildiği, enjeksiyonun yapılış tekniği ve uygulanan bölgenin uyumsuzluğu yönünden tıbbi bir delil de tanımlanmadığı, enjeksiyonu uygulayan ve bu talimatı talimat veren ilgili hekime herhangi bir kusur izafe edilemediği hususları bahse konu bilirkişi raporları ile açıkça ortaya konulduğundan, bakılmakta olan davada idarenin kusurlandırılarak tazminat ödemekle yükümlü kılınmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Hal böyle iken, 213.363,84-TL maddi tazminatın davalı idarece davacı tarafa ödenmesi yönünde kurulan İdare Mahkemesi kararında, hukuken isabet bulunmadığından bozulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın temyiz isteminin kısmen kabulü ile ... 1. İdare Mahkemesi'nin 14/10/2016 tarih ve E:2012/839; K:2016/1332 sayılı kararının maddi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının BOZULMASINA, sair temyiz istemlerinin reddi ile kararın diğer kısımlarının ONANMASINA, bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.