Yağma - Öğrenci - Değerin Azlığı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No : 2019/593
Karar No : 2020/514
Karar Tarihi : 2020-12-10





ÖZET:

  • Sanığın, olay tarihinde açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişi ile birlikte parkta oturmakta olan önceden tanımadığı mağdurların yanına giderek kendileriyle konuşmak istediğini söylediği, mağdurlarla bir süre konuşarak yürüdükten sonra onları tenha bir ara sokağa götürüp belinden çıkarttığı ekmek bıçağını mağdur ...'ye doğrultarak cebindeki paraları vermesini istediği, mağdur ...'nin korkarak cebinde bulunan tüm parayı yani 10 TL'yi sanığa verdiği, daha sonra sanığın bıçağı mağdur ...'a da doğrultup "Sen de ver lan" diyerek ondan da üzerinde bulunan paraları istediği, mağdur ...'ın önce "Param yok, olan paramı arkadaşıma vereceğim." diyerek kabul etmediği, ancak sanığın bıçakla üzerine yürümesi üzerine korkarak cebinde bulunan tüm parayı yani 10 TL'yi sanığa verdiği olayda; yağma suçunun konusunu oluşturan para miktarının az olduğu hususunda tereddüt bulunmamakta ise de suç tarihi itibarıyla öğrenci olup ceplerinde sadece 10'ar TL'leri bulunan mağdurlar bakımından bu para miktarının önemi, sanığın mağdurların ne kadar parası varsa hepsini alma yönündeki ortaya koyduğu kastının yoğunluğu ve somut olayın tüm koşulları göz önünde bulundurulduğunda hâkimin TCK'nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının verdiği takdir yetkisini somut olayın içeriğine uygun şekilde kullandığı, yağmalanan paraların değerinin azlığı nedeni ile sanık hakkında indirim yapılamayacağı hususunda bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Nitelikli yağma suçundan sanık ...’in TCK'nın 149/1-a-c, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca iki kez 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2014 tarihli ve 256-463 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.10.2017 tarih ve 8176-3638 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.09.2019 tarih ve 75719 sayı ile;

"Mağdur anlatımları ve mahkemenin kabulüne göre sanık bıçakla tehdit ederek mağdurlardan ayrı ayrı 10 TL almıştır. Başkaca tanık veya kamera görüntüsü bulunmamaktadır.

Mağdur ... 04.06.2014 tarihli Kolluk ifadesinde; firari sanığın olayın başlangıcında kendilerinden '5 TL ver, ben seni 20 gün korurum' dediğini, devamında ...nin sanık ...'ın bıçak doğrultması üzerine 10 TL verdiğini, kendisinden de para isteyince vermek istemediğini ancak bıçağı kendisine doğrulttuğu için 10 TL verdiğini beyan etmiştir.

Mağdur ... 03.06.2014 tarihli Kolluk ifadesinde; 'Korktum ve kendisine cebimde bulunan tüm paramı yani 10 TL'yi verdim' demiş, devamla 'arkadaşım...'tan da para istedi o vermek istemeyince üzerine doğru yürüdü o da 10 TL verdi. Ben ve arkadaşım oradan ayrıldık' demiştir.

Mağdurlar 16.12.2014 tarihli son celsede sanığın tüm paralarını istediğini beyan etmişlerdir.

Mağdurlar gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında sanıkların üzerlerini aradığına, cep telefonu veya başkaca değerli eşyanın bulunup bulunmadığını araştırdıklarına ilişkin herhangi bir iddiada bulunmamışlardır. Mağdurların verdiği 10'ar TL ile yetinmişler fazlasını almaya ilişkin bir irade sergilememişlerdir. Sanıkların başkaca değerli bir eşya veya para bulmak amacıyla mağdurların üzerini aramadan olay yerinden uzaklaştıkları anlaşılıp kabul edilmesi karşısında; suçun işleniş biçimi olayın özelliği ve sanıkların özgülenen kastı da dikkate alınmadan TCK'nın 150/2. maddesinin uygulanamayacağına karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.11.2019 tarih ve 2211-5291 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

03.06.2014 tarihinde sanığın yanında açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişi ile birlikte mağdurların yanına giderek bıçak tehdidi ile onları ara bir sokağa götürüp 10’ar TL'lerini aldığı iddiası ile kamu davası açıldığı,

03.06.2014 tarihli tutanakta; saat 21.10 sıralarında paralarının zorla alındığını beyan eden müracaatçı şahısların olduğunun anons edilmesi üzerine olay yerine gidildiğinde, mağdurların park içerisinde oturdukları sırada yanlarına daha önceden tanımadıkları şahısların geldiğini, bunlardan birisinin üzerinde beyaz tişört ve mavi kot pantolon bulunduğunu, diğerinin ise kısa kollu mavi yelek ve kot pantolonlu olduğunu, bu iki şahsın kesici alet teşhir etmek suretiyle kendilerini Fidan Sokağa götürerek zorla para talep ettiklerini, korkarak üzerilerindeki toplam 20 TL'yi verdiklerini, daha sonra şahısların Espark AVM’ye kadar kendilerini takip ettiklerini, kendilerinin de korkarak AVM’ye girip polisi aradıklarını beyan etmeleri üzerine gerekli işlemlerin yapılabilmesi için Çarşı Polis Merkezi'ne intikal edildiğinin belirtildiği,

08.06.2014 tarihli CD izleme tutanağında; 03.06.2014 tarihinde saat 17.41.10’da 20 yaşlarında, 175 cm boylarında, normal kilolu, ön tarafı desenli beyaz tişörtü, lacivert kot pantolonu ve beyaz spor ayakkabısı bulunan bir erkek şahsın, sol tarafında bulunan mağdur ... ile sağ tarafında bulunan mağdur ...'nün omuzlarına ellerini koymuş şekilde yürüdüklerinin, bu üç şahsın en sağ taraflarında görüntüye göre en solda bulunan 13-14 yaşlarında, zayıf yapılı, 150-155 cm boylarında, siyah pantolonlu, mavi kapüşon montlu, elleri cebinde bir erkek şahsın da yürüdüğünün, saat 17.41.20'de şahısların görüntüden çıkarak park istikametine gittiklerinin görüldüğünün yazıldığı,

Kolluk görevlilerince düzenlenen 08.06.2014 tarihli olay yakalama ve canlı teşhis tutanağına göre; mağdurların kendilerine bıçak gösterip 10’ar TL'lerini alan kişi olarak sanık ...’i teşhis ettikleri,

Mağdurlar ... ve ...nin 15.12.2014 tarihli olan ancak ön büroya karardan sonra 05.01.2015 tarihinde sundukları dilekçe ile; İkram Dağdeviren’den ... adına 50’şer TL aldıklarını, maddi zararlarının giderildiğini ve şikâyetlerinden vazgeçtiklerini beyan ettikleri,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur ... Kollukta; ev arkadaşı olan diğer mağdur ... ile birlikte 03.06.2014 tarihinde saat 17.20-17.30 sıralarında Yenibağlar Mahallesi, Kartaltepesinde bulunan bir parka gittiklerini, parktaki bir masaya oturup kola içtikleri sırada yan masalarında bulunan sanığın yanlarına gelerek...’ye hitaben "Ben çağırdığımda neden gelmiyorsun, burası benim mekânım haddini bileceksin." dediğini ve tekrar kendi masasına döndüğünü, 1-2 dakika kadar sonra da sanığın yanındaki açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişinin yanlarına gelerek elinde bulunan bıçağı gösterip sallayarak "Sen kime artistlik yapıyorsun? Biz dediğimizde geleceksin." demeye başladığını, bu sırada sanığın da masalarına gelerek "Siz beni tanımıyorsunuz, artistlik yapamazsınız." dediğini, bazı kişileri tanıyıp tanımadıklarını sorduğunu ve kendilerinden para istediğini, para olmadığını söyledikleri sırada kimlik bilgileri tespit edilemeyen kişinin "Sen bana 5 TL ver, ben seni 20 gün korurum." dediğini, bu kişi bir süre daha konuştuktan sonra "Biz gidelim" diyerek kalkmak istediklerini, ancak sanığın "Kalkın sizinle bir şey konuşacağız." diyerek kendilerini çevre yolunun kenarında bulunan bir ara sokağa soktuğunu ve "Mardinliyim ben Mardinli, 04 derler bana." diyerek belinden ekmek bıçağı çıkartıp...’ye doğrultup para istediğini, ...’nin de 10 TL verdiğini, ardından kendisinden de para isteyince ilk başta kabul etmediğini ancak tekrar isteyerek elindeki ekmek bıçağını doğrultup üzerine yürüyünce 10 TL verdiğini, oradan ayrıldıktan sonra sanığın kendilerini takip etmeye başladığını, bunun üzerine sanığın üzerinde bıçak olduğu için giremeyeceğini düşündükleri Espark AVM’ye girdiklerini, burada biraz dolaşıp çıkacakları sırada sanığın orada bir bayanla yürüdüğünü gördüklerini ve diğer kapıdan dışarı çıktıklarını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Mahkemede; diğer mağdur ... ile parkta oturdukları sırada sanığın yanlarına gelerek ceplerinde olan paraları istediğini, kendilerinin vermediklerini, sanığın vermeleri konusunda ısrar etmesi üzerine öğrenci olduklarını söylediklerini, buna rağmen sanığın ısrar ederek bıçak gösterip kendilerini arka sokağa götürerek üzerilerindeki tüm parayı istediğini ve tüm paraları olan 10’ar TL’yi aldığını, alınan paraların iade edilmediğini,

Mağdur ... Kollukta; 03.06.2014 tarihinde saat 17.30-18.00 sıralarında arkadaşı olan diğer mağdur ... ile birlikte Yenibağlar Mahallesinde bulunan bir parka gittiklerini, burada bir masaya oturup çekirdek çitleyerek kola içtikleri sırada ilerilerinde bulunan sanığın kendisini çağırarak el işareti yaptığını, ancak kendisinin gitmediğini, daha sonra sanığın yanlarına gelerek "Ben çağırıyorum, niye gelmiyorsun?" şeklinde birkaç dakika konuşup yanlarından ayrıldığını, birkaç dakika sonra da sanığın yanında bulunan açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişinin yanlarına gelerek elinde bulunan bıçağı kendilerine gösterdiğini, birkaç el kol hareketi yapıp bıçağı kendilerine doğru salladığını, ardından sanığın da masalarına gelip sürekli olarak "Biz çağırdık mı geleceksiniz, artistik yapmayacaksın." şeklinde konuştuğunu, kendilerinin ise sürekli alttan alarak yatıştırmaya çalıştıklarını, sanığın "Kalkın sizinle bir şey konuşacağız." deyip elini beline attığını ve "Gelin çabuk" dediğini, bir süre konuşarak yürüdüklerini, daha sonra sanığın kendilerini tenha ara bir sokağa sokarak belinden çıkarttığı ekmek bıçağını kendisine doğrultup "Çıkar cebindeki parayı." dediğini, bıçağı sürekli olarak kendisine doğrulttuğu için korkarak cebinde bulunan tüm parasını yani 10 TL’yi sanığa verdiğini, daha sonra sanığın diğer mağdur ...’a da bıçağı doğrultup "Sen de ver lan." diyerek para istediğini, Nurullah’ın ise "Param yok, olan paramı arkadaşıma vereceğim." diyerek kabul etmediğini, ancak sanığın bıçakla üzerine yürümesi üzerine...’ın da cebinden çıkarttığı 10 TL’yi sanığa verdiğini, oradan ayrıldıktan sonra kendilerini takip etmeye başlayan sanığın üzerinde bıçak olduğu için giremeyeceğini düşündükleri Espark AVM’ye girdiklerini, burada biraz dolaşıp çıkacakları sırada sanığın orada bir bayanla yürüdüğünü gördüklerini ve diğer kapıdan dışarı çıktıklarını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Mahkemede; olayın diğer mağdur ...’ın anlattığı şekilde gerçekleştiğini, sanığın tüm paralarını istediğini, kendisinin de 10 TL verdiğini, paraların iade edilmediğini,

İfade etmişlerdir.

Sanık ... aşamalarda; 2011 yılından bu yana Eskişehir ilinde ailesiyle birlikte yaşadığını, babasının inşaat işiyle uğraştığını, kendisinin de zaman zaman inşaatlarda çalıştığını, olay tarihinden 15 gün önce babasıyla kavga ettiği için eve dönmediğini, eve gitmediği ve babasından da para almadığı için aç bir şekilde Bağlar Semtinin ara sokaklarında dolaştığını, Sulu Park olarak bilinen parkta gezdiği sırada mağdurları görüp durdurarak "Paranız varsa 5-10 TL atar mısınız?" diye sorduğunu, bunun üzerine mağdurların birisinden 10 TL aldığını ve yanlarından ayrıldığını, mağdurlara bıçak göstermediğini, onlarla bir yere yürümediğini, mağdurlardan para aldığında her ikisine de "Hakkınızı helal edin" dediğini, onların da helal ettiklerini, mağdurları tanımadığını savunmuştur.

Yağma suçu TCK'nın 148. maddesinde;

"1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2- Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.

3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır." şeklinde düzenlenmiştir.

Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK'nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.

Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.

TCK’nın 149. maddesinde yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında; silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi de sayılmış olup 6545 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile yağma suçunun konut ve iş yerlerinin eklentilerinde işlenmesi hâli de diğer bir nitelikli hâl olarak Kanun maddesine eklenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasında; "Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir." hükmü yer almakta iken, anılan fıkra 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile; "Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir." şeklinde değiştirilmiştir.

Fıkranın ilk hâli ile yağma suçlarında, değerin azlığı nedeniyle hâkime cezada indirim yapma zorunluluğu getirilmiş, daha sonra yapılan değişiklikte ise indirim yapıp yapmama konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.

TCK'nın 150. maddesinin ikinci fıkrası, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hâkim, gasbedilen veya gasbedilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yapmakla değerlendirebilecektir.

5237 sayılı Kanun'un 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinde öngörülen "hafif" ya da "pek hafif" kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtaydan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir.

Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere "işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı" olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.

Buna karşılık maddenin uygulanmasındaki en önemli ölçüt, şüphesiz değer ölçüsüdür. Ölçüye konu edilmesi gereken değer ise, fiilen gasbedilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen değer olmalıdır. Bu değerin ise "indirim yapılmasını" haklı kabul ettirecek düzeyde az olması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, olay tarihinde açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişi ile birlikte parkta oturmakta olan önceden tanımadığı mağdurların yanına giderek kendileriyle konuşmak istediğini söylediği, mağdurlarla bir süre konuşarak yürüdükten sonra onları tenha bir ara sokağa götürüp belinden çıkarttığı ekmek bıçağını mağdur ...’ye doğrultarak cebindeki paraları vermesini istediği, mağdur ...’nin korkarak cebinde bulunan tüm parayı yani 10 TL’yi sanığa verdiği, daha sonra sanığın bıçağı mağdur ...’a da doğrultup "Sen de ver lan" diyerek ondan da üzerinde bulunan paraları istediği, mağdur ...’ın önce "Param yok, olan paramı arkadaşıma vereceğim." diyerek kabul etmediği, ancak sanığın bıçakla üzerine yürümesi üzerine korkarak cebinde bulunan tüm parayı yani 10 TL’yi sanığa verdiği olayda; yağma suçunun konusunu oluşturan para miktarının az olduğu hususunda tereddüt bulunmamakta ise de suç tarihi itibarıyla öğrenci olup ceplerinde sadece 10'ar TL'leri bulunan mağdurlar bakımından bu para miktarının önemi, sanığın mağdurların ne kadar parası varsa hepsini alma yönündeki ortaya koyduğu kastının yoğunluğu ve somut olayın tüm koşulları göz önünde bulundurulduğunda hâkimin TCK'nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının verdiği takdir yetkisini somut olayın içeriğine uygun şekilde kullandığı, yağmalanan paraların değerinin azlığı nedeni ile sanık hakkında indirim yapılamayacağı hususunda bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Daha az cezayı gerektiren bir hal başlığı altında düzenlenen TCK'nın 150'nci maddesinin ikinci fıkrasında, 'Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir' şeklinde düzenlenmiştir. 5377 sayılı kanun ile değiştirilmeden önce fıkra metninde geçen 'indirilir' ibaresi 'indirilebilir' şeklinde değiştirilerek her olayı kendi içinde değerlendirme zorunluluğunda bulunan hâkime indirim uygulama konusunda takdir yetkisi verilmiştir. Başka bir anlatımla suç konusu malın değerinin azlığı halinde, hâkimin her durumda failin cezasından indirim yapması bir zorunluluk olmaktan çıkarılmıştır. Hâkimin somut olayın şartlarına göre takdir yetkisini kullanabileceği öngörülmüştür.

Hâkim taktir yetkisini kullanırken Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu'nun 2013/6-817 2015/14 sayılı kararında belirtildiği üzere somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere 'işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı' olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.

Belirtmek gerekirki; yağma suçunda değer azlığı nedeniyle cezada indirim yapılabilmesi için öncelikle failin kastının değeri fazla olan bir eşyaya özgülenmemesi ve suç konusu eşyanın değerinin de gerçekten az olması gerekmektedir.

Somut olayda; sanığın bıçakla tehdit etmek suretiyle mağdurlardan ayrı ayrı 10 TL aldığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Mağdur ... 04/06/2014 tarihli kolluk ifadesinde kimliği tespit edilemeyen firari sanığın olayın başlangıcında kendilerinden '5 TL ver ben seni 20 gün korurum' dediğini, devamında ...nin sanık ...'ın bıçak doğrultması üzerine 10 TL verdiğini, kendisinden de para isteyince vermek istemediğini ancak bıçağı kendisine doğrulttuğu için 10 TL verdiğini beyan etmiştir. Mağdur ... ise 03/06/2014 tarihli kolluk ifadesinde 'korktum ve kendisine cebimde bulunan tüm paramı yani 10-TL yi verdim' demiş, devamla 'arkadaşım...'dan da para istedi o vermek istemeyince üzerine doğru yürüdü o da 10 TL verdi ben ve arkadaşım oradan ayrıldıklarını' beyan etmiştir. Mağdurlar kovuşturma evresinde 16/12/2014 tarihli celsede sanığın tüm paralarını istediğini beyan etmişlerdir.

Mağdurların aşamalardaki beyanlarına göre sanık mağdurların üzerlerinde başkaca para ve değerli eşya bulunup bulunmadığı yönünden bir harakette bulunmamış olup mağdurların verdiği 10'ar TL ile yetinmiştir. Dolayısıyla; sanıkların kasıtlarının değeri fazla olan para ve eşyaya özgülendiği yönünde delil bulunmadığı halde mağdurlarda bulunan tüm paranın alındığı şeklindeki bir yorumla TCK'nın 150'nci maddesinin ikinci fıkrasının uygulanamayacağına karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi yerine reddedilmesi yönündeki Sayın Çoğunluğun kararına katılmıyorum." düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık ...’in her bir mağdurdan 10 TL olmak üzere toplam 20 TL para almaktan ibaret eyleminden dolayı Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda; TCK'nın 149/1-a-c, 62 maddeleri uyarınca iki kez 10 Yıl Hapis Cezasına hükmedilirken, mağdurların üzerindeki paranın tamamının alındığı gerekçesiyle TCK'nın 150/2 maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanmamasını isabetli gören sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.

Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun; Yerel Mahkemenin TCK'nın 150/2. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına dair kararının isabetli olduğuna ilişkin kararına aşağıda arz ve izah edilecek sebeplerle iştirak edilmemiştir.

Sanığın olay tarihinde yanında kimliği belli olmayan başka bir şahıs ile birlikte şikâyetçilerin yanına gelip bıçak çekerek başka bir sokağa götürdükten sonra, üzerlerinde bulunan 10 'ar TL paralarını almasından ibaret eyleminden dolayı Yerel Mahkeme tarafından; TCK'nın 150/2. maddesinin uygulanmama nedeni; 'Her ne kadar suça konu paralar 10'ar lira ise de mağdurların üzerindeki tüm parının alındığı anlaşılmakla TCK 150/2. maddenin uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır. ' şeklindeki gerekçeyle açıklanmıştır.

Uyuşmazlığın çözümü için 5237 ...nun 150/2. maddesindeki koşulların irdelenerek; ceza kanununun amacı, kanunilik prensibi, hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.

Bu sorunun çözümü için 5237 sayılı ...nın 150/2 maddesinin, benzer hükümlere yer veren 765 sayılı ...nın 522/1 maddesi ile kıyaslanarak aradaki fark bulunup bulunmadığının tespitinden sonra değer azlığı hükümlerinin ceza kanununun amacı ve kanunilik ilkesi ile irtibatlandırılarak, öğretide benimsenen ana ilkeler ve benzer olaylardaki yerleşik yargısal kararlar doğrultusunda somut olaya bakılması gerekmektedir.

765 sayılı ...nın 522/1 maddesinde 'Onuncu babda beyan olunan cürümlerin işlenmesin de cürmün mevzuu olan şeyin veya ika edilen zararın kıymeti pek fahiş ise mahkeme cürme mahsus olan cezayı yarısına kadar artırır ve eğer hafif ise yarısına ve eğer pek hafif ise üçte birine kadar indirileceği' hükmüne yer verilmiştir.

5237 sayılı ...nın 150/2. maddesinde ise 'yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir' hükmüne yer verilmiştir.

5237 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi aşağıda açıklandığı üzere; uzun sayılabilecek bir süre; TCK'nın 150/2 maddesinin uygulanmasını çoğun içerisinden azın alınmasına indirgeyerek neredeyse imkansız hale getirmiş, zaman içerisinde küçük değişikliklere rağmen özde önceki kararlarındaki anlam bütünlüğünü bozacak değişikliğe gitmeden anılan maddenin konuluş amacına aykırı ifadelerle uygulanma alanını son derece sınırlandırmıştır.

Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 2007/4999 K sayılı ilamında;

5237 sayılı TCY.nın 150/2. maddesindeki 'malın değerinin azlığı' kavramının; 765 sayılı TCK’nun 522. maddesinde 'hafif' ve 'pek hafif' ölçütleri ile her iki maddenin de cezadan indirim sağlaması dışında benzerliği bulunmadığı, 'değerin azlığının' 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, bunun daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinmesi kadar (örneğin; birkaç meyve veya ekmek, yiyecek, bir-iki defter, kalem veya sigara, bira ve benzeri), değer olarak da az olan şeyi alma durumunda, olayın özelliği ve sanığın kişiliği değerlendirilerek, yasal ve yeterli gerekçelerinin de açıklanarak uygulanabileceğinin anlaşılması karşısında; suça konu eşyanın değeri az olmadığı halde, anılan madde ile hükmolunan cezadan indirim yapılması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin 2019/167 K – 2019/2 K sayılı ilamları ve benzer olaylardaki pek çok içtihadında da aynı gerekçeyle ...nın 150/2 maddesinin uygulanma koşullarını oldukça sınırlamıştır.

5237 sayılı ...nun 150/2 maddesinin gerekçesinde; 'Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezadan indirim yapılması' gerektiği kabul edilmiştir.

765 sayılı ...nun 522/1 maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanabilmesi için değerin hafif yada pek hafif olması gerektiğinden söz edilirken 5237 sayılı ...nun 150/2 maddesinde sadece değer azlığına yer verilmiştir. Her iki maddenin düzenleniş biçimi aynıdır. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin yukarıda açıklanan ölçütlerinden hiç birisine 5237 sayılı ...nun 150 maddesi metninde yer verilmediği gibi madde gerekçesinde de yer verilmemiştir. Özet olarak madde metninde ve gerekçesinde yer almayan ölçütler içtihat yoluyla kanuna dahil edilmiştir ki bu sorunun 'Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz' kuralının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla Ceza Hukukunun izin verdiği ölçüde yorum kuralları ile bağdaştırmak suretiyle çözümü gerekmektedir.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı ...nun 1. maddesi ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı ...nun 2. maddesinde: Özet olarak 'Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz' denilerek kanunilik ilkesi özelikle vurgulanmak istenmiştir.

'Kanunsuz suç ve ceza olmaz' kuralı Türk Ceza Hukukunda, Devlet ve Yargıç karşısında bireylerin 'Kamu Hakları'nın güvencesidir.

Öğretide değerini koruyan bu kural, Anayasamızın (Mad.38) ilkeleri arasına girmiş ve 5237 sayılı ...nun 2. maddesinde de açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu hükmün 2. maddede yer alması bile, kurala verilen önemi gösterir.

Kanun'un 2 maddesindeki 'açıkça' kelimesi Türk Ceza Hukukunda 'kıyaslama'nın yasaklandığını gösterir.

Kanunsuz ceza olamayacağından, suçun cezasının belirlenmiş olması suçluların cezalandırılmasında şarttır.

Bir fiili suç saymak ve cezalandırmak yetkisinin yalnız kanuna tanınması bireylere özgürlüklerinin sınırı hakkında bilgi verir. Bireyin, nelerin ne kadar yasak olduğunu bilmeye hakkı vardır. Bu hakkını kullanan birey yasak olanı yapmaktan çekinmek, yasak olmayanı yaparken de korkusuz hareket etmek imkanını kazanır. Kanun Kuralına gerçek anlamını kanun koyucunun iradesi verir. Kanunun iradesi kanun koyucunun subjektif iradesi değildir. Yazılı formül içinde ifade edilmiş objektif irade, kanunun iradesini oluşturur. Kanunun iradesini gösteren formül zorunlu olarak genel ve soyut olacağından, kuralın önce içeriğini ve anlamını belirtmeden, iradenin somut olaylara uygulanmasına imkân yoktur. Pozitif hukuk, yorum faaliyetlerinin sınırını oluşturur.

Kanunilik ilkesine tamamlayan diğer esasları ana başlıklar altında şu şekilde sıralamak mümkündür.

1-) Failin durumunu ağırlaştıran ceza kanunları geçmişe yürürlü olamaz.

2-) Maddi ceza hukukunun suç ve cezaları belirleyen hükümleri bakımından kıyas yoluyla genişletme ve kural yaratma esasları uygulanamaz.

3-) Ceza hukukunda hakimin hukuku yaratmak rolü sınırlıdır ve bu yetkisi kanunun boşluklarını doldurmayı gerektirmez; bu rol, kanunun anlamına sadık bir şekilde uygulanmasını zorunlu kılar.

Uyuşmazlığa konu ...nun 150/2. maddesinde değer azlığından açıkça bahsedilirken 'daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınabileceğine dair herhangi bir ibareye yer verilmemiş olmasına karşın, anılan maddedeki indirim hükümlerinin uygulanabilmesi için daha çoğunu alma olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınmasını ön şart olarak kabul etmek, Türk Ceza Hukukunun çok sınırlı bir şekilde kabul ettiği hâkimin hukuk yaratmak rolünü' sınırsız bir yetkiye dönüştürerek kanundaki boşlukları doldurmasını kabul etmek anlamına gelir ki, bunun kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı gibi hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmayacağı açıktır. Zira Kanun koyucu, genel gerekçede iradesini açıkça ortaya koymuştur. Özellikle sanık aleyhine getirilen hükümlerin hiç bir tereddüde yer vermeyecek şekilde kanunda açıkça belirtilmesi gerekir. Bu kural Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesi ile hüküm altına alınan ve Anayasa hükümleri arasında da yer bulan suçların kanuniliği prensibinin doğal bir sonucudur.

Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ 'Gazi şerhi' adlı kitabının 863. sahifesinde; Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin bu içtihadındaki görüşe aynen iştirak ettiğini açıklamakla birlikte ayrıca içtihadın, yeni ...na ilişkin olarak TBMM bünyesinde yürütülen hazırlık çalışmalarının başından beri birlikte iştirak ettiği sayın Keskin Kaylan'ın katkılarıyla kurulduğunu belirtmiştir.

Ancak yasa çalışmaları sırasında hedeflenen bu gerekçeyi haklı gösterecek ifade (çoğun içerisinden azın alınması) madde metnine ve gerekçesine yansıtılmamıştır. Madde metnine yansıtılamayan herhangi bir düşünceden dolayı bireylerin sorumlu tutulmasının hakkaniyet, adalet, kanun önünde eşitlik ve kanunilik ilkeleriyle bağdaşmayacağı da açıktır. Zira bir taraftan kanunu bilmemeyi mazeret olarak kabul etmeyen kanun koyucunun, diğer taraftan madde metnine yansıtılmayan düşünceden bireyleri sorumlu tutması beklenemez. Ancak madde metnine yansıtılmamasına rağmen, 5237 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından, TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanabilmesi için 'çoğun içerisinden azın alınması' şeklinde özetlenebilecek gerekçe içtihatların dayanağını teşkil etmiş, zaman içerisinde gerek özel daireler gerekse ceza genel kurulu tarafından bu düşünce benimsenmemiş olmasına karşın, somut olayımızda olduğu gibi zaman zaman yerel mahkemeler ve Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından aynı gerekçeye dayanılarak TCK’nın 150/2. maddesi neredeyse uygulanamaz hale getirilmiştir.

765 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu dönemde; yağma suçları açısından değer azlığı dikkate alınmadığı için değeri çok az olan eşya yada paranın yağmalanması durumunda çok fazla ceza verilmesi toplumda rahatsızlıklara yol açmış ve bunun sonucunda 5237 sayılı Kanun hazırlanırken pek çok suçun cezası artırılırken, toplumdaki rahatsızlıkları dikkate alan kanun koyucu ...nun 150/2. maddesini ceza kanununa dahil etmiştir. Ancak Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin yukarıda belirtilen içtihadındaki görüşlerin kabul edilmesi hâlinde ...nun 150/2. maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanması hemen hemen imkansız hale gelecektir. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesi 5237 sayılı ...nun 150/2. maddesine paralel düzenlemeyi içeren 765 sayılı ...nun 522/1. maddesi için her yıl enflasyon oranındaki artışlara göre pek hafif, hafif, normal ve pek fahiş değere ilişkin miktarlar belirleyerek uygulamada birliğin sağlanmasına ve bunun doğal sonucu olarak hakkaniyet ve kanun önünde eşitlik ilkelerinin gerçekleşmesine çok önemli bir katkıda bulunmuştur.

5237 sayılı ...nun 150/2. maddesinin uygulanmasında ise önceki görüşünden ayrılarak, anılan maddenin uygulanmasını neredeyse imkansız hale getirmiştir. Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin içtihadında belirtilen gerekçelerin ...nun 150/2. maddesindeki indirim hükümlerinin uygulanıp uygulanmamasından daha ziyade temel cezanın belirlenmesi ve değer azlığı nedeniyle indirim oranının seçilmesinde dikkate alınması hakkaniyet ve kanunilik ilkelerine daha uygun olacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2015/14 K sayılı ilamında:

'150/2. madde, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hâkim, gasp edilen veya gasp edilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yaparak değerlendirebilecektir.

5237 sayılı Kanun'un 150/2. maddesinin uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nun 522. maddesinde öngörülen 'hafif' ya da 'pek hafif' kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtay’dan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir.

Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nun 3. maddesinde öngörüldüğü üzere 'işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı' olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir'. Denilerek yerel mahkemenin kararında dayandığı gerekçeye yer verilmesi özellikle vurgulanmıştır. Kararda yer verilen gerekçenin; temyiz aşamasında denetleneceği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.

Yargılamaya konu edilen eylemde mağdurların cebinden alınan 10'ar TL paranın az olduğu yönünde de herhangi bir duraksama mevcut değildir. TCK'nın 150/2. maddesinde değer azlığı nedeniyle anılan maddedeki indirim hükümlerinin uygulanması mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Mahkeme olayın özelliğine göre değerin az olmasına karşın, somut olayda adaleti sağlayabilmek adına anılan maddenin uygulanmamasına karar verebilir. Ancak temyiz mahkemesinin mahkemenin kararının dayandığı gerekçeyi de denetlemesi gerektiği konusunda gerek uygulamada gerekse öğretide herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.

Olayın özelliğine göre yasal gerekçelerle TCK'nın 150/2. maddesindeki indirim hükümlerini uygulamama imkanı bulunan Yerel Mahkemenin, 'mağdurların üzerlerindeki tüm paraların alındığı' şeklinde Yargıtay Yüksek 6. Ceza Dairesinin yukarıda açıklanan ancak Yargıtay Ceza Genel kurulu ve diğer daireler tarafından benimsenmeyen anılan maddenin konuluş amacına aykırı içtihatlarına uygun yasal olmayan gerekçesine istinaden verilen mahkûmiyet kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından, TCK’nın 150/2. maddesindeki indirim hükümlerinin mahkemenin takdirine dayalı olarak uygulanmayabileceği, Yerel Mahkemenin de uygulamama nedenini gösterdiğinden bahisle TCK'nın 150/2. maddesinin uygulanmamasında isabetsizlik görülmeyerek Yerel Mahkemenin yasal olmayan gerekçesinin yerinde olduğu dolaylı bir şekilde kabul edilerek ceza hukukunun olmazsa olması olan, kanunilik, hakkaniyet ve hukuki güvenlik ilkelerine aykırı davranıldığı gibi gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gerekse özel dairelerin, benzer olaylardaki yerleşik uygulamalarına da aykırı davranılmıştır. Örneğin, temel cezanın belirlenmesi, ağırlatıcı, hafifletici sebeplerlerdeki artırım ve indirim oranlarının belirlenmesi, takdiri hafifletici sebeplerin uygulanması, cezanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tedbire çevrilmesi gibi cezaların bireyselleştirilmesi anlamına gelebilecek bütün konularda takdir hakkı yerel mahkemelerce kullanılırken, gösterilen gerekçenin yasal olup olmadığının ve dosya içeriğine uygun olup olmadığının Yargıtay tarafından denetlendiği hususunda hiçbir duraksama yaşanmazken, ihtilafa konu somut olayımızda, gösterilen gerekçenin yasal olmadığı gibi dosya içeriğine de uygun olmadığı dahi dikkate alınmamıştır. Zira, mağdurların üzerinde 10 lira paranın dışında alınabilecek olan cep telefonu veya ekonomik değeri bulunan başka eşyalarının da alınma imkanı varken alınmadığı ve bu hususun mahkemenin dayandığı gerekçeyle çeliştiği tartışmayı gerektirmeyecek kadar açıktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, yargılamaya konu edilen eylemde manevi cebirle alınan 10 TL paranın değerinin az olması ve Yerel Mahkemenin takdir hakkını kullanırken yasal ve yeterli gerekçe göstermemesi karşısında; yasal olmayan gerekçeye dayanarak TCK'nın 150/2. maddesinin uygulanmayan Yerel Mahkeme kararının isabetli olduğuna yönelik Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak edilmemiştir." görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.11.2020 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 10.12.2020 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.