Vekillik Görevinin Kötüye Kullanılması - Vekil Edenin Hakları - Kötü Niyet
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi
Esas No : 2020/1142
Karar No : 2021/2270
Karar Tarihi : 2021-04-14





Taraflar arasında görülen tapu iptali-tescil ve bedel davası sonunda, davanın kabulüne ilişkin Yerel Mahkeme kararına karşı davalılar tarafından yapılan istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince yerinde görülerek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

-KARAR-

Dava; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.

Davacı, ... 16.Noterliğinin 24.10.2014 tarih ve 44676 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile vekil olarak tayin ettiği davalılardan ...’ın, vekaletnamedeki yetkisine dayanarak maliki olduğu 10177 ada 14 parsel sayılı taşınmazını 28.10.2014 tarihinde satış yolu ile diğer davalı ...’e temlik ettiğini, hasta olan eşinin ısrarı üzerine taşınmazı satmaya ihtiyacı olmadığı halde, eşinin ismini bildirdiği kişi adına düzenlenen satış vekaletnamesi imzaladığını, vekilin taşınmazı satacağını kendisine bildirmediği gibi, satış bedeli hakkında da bilgi vermediğini, ayrıca herhangi bir bedel de ödemediğini, çekişme konusu taşınmazı gerçek değerinin çok altında bir bedelle edinen diğer davalının da iyiniyetli olmadığını, davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket ederek kendisini zarara uğrattıklarını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000 TL'nin satış tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan ...'den tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında 12.01.2017 tarihinde ölümü üzerine tek mirasçısı ... tarafından davaya devam edilmiştir.

Davalılar, davacının ve eşinin davalı ...'ü uzun zamandır tanıdıklarını, 2014 yılı Ramazan bayramının 1.günü davacının Gündoğdu köyünde tarlası olduğunu ve bir kazanç sağlayamadıklarını ve satmak istediklerini davalı ...'a söyleyerek yardımcı olmasını istediklerini, bunun üzerine davalı ...'ın taşınmazın satılık olduğunu etrafa yaydığını, diğer davalı ...'in taşınmazı satın almak istediğini, davacı ve eşi ile konuşarak 150.000,00 TL'ye anlaştıklarını ve 24/10/2014 tarihinde davacının eşinin hesabına 150.000 TL yatırdığını, davacının eşi dava dışı İlkay İntaş'ın, davalı ...'a satış işini vekaletle halletmesi için ısrar ettiğini, bu nedenle ... 16. Noterliği'nin 24/10/2014 tarihli 44679 yevmiye numaralı vekaletnamesinin alındığını, taşınmazın satış bedeli ödenerek alındığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, iddianın sübut bulduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, tüm dosya kapsamına göre, dava konusu taşınmazın temlikine ilişkin işlemin vekil ... tarafından davacının bilgisi ve isteği doğrultusunda gerçekleştirildiği, temlikin iradi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanılmadığı gerekçesi ile davalılar vekilinin isitnaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; davacının, ... 16.Noterliğinin 24.10.2014 tarih ve 44679 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile dava konusu taşınmazın satışı için davalılardan ...’ı vekil olarak tayin ettiği, davalının söz konusu vekaletnamedeki yetkisine dayanarak davacının kayden maliki olduğu 1077 ada 14 parsel sayılı taşınmazını 28.10.2014 tarihli satış işlemi ile diğer davalı ...’e temlik ettiği, davacının dava dışı eşi İlkay’ın isteği üzerine söz konusu vekaletnameyi davalı ...’a verdiğini,kendisinin satış yönünde bir iradesinin bulunmadığını, davalı vekil ...’ın da satıştan kendisini haberdar etmediğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, davalıların ise dava konusu taşınmazın 150.000 TL karşılığında satın alındığını beyan ettikleri, davacının eşi İlkay’ın Halkbankasındaki hesabına 24.10.2014 tarihinde 150.000 TL para yatırıldığı, cevaba cevap dilekçesinde de davacının bu hususu belirttiği, ancak taşınmazın gerçek değeri ile aşırı fark bulunduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

Somut olaya gelince; çekişme komusu taşınmazın değerinin tespitine ilişkin olarak iki farklı heyetten bilirkişi raporu alındığı, ilk raporda taşınmazın satış tarihindeki değerinin 235.072.00 TL, ikinci raporda ise 427.390.00 TL olarak tespit edildiği, gerek tapuda gösterilen satış değeri, gerekse davacının eşi İlkay’ın hesabına yatırıldığı belirtilen 150.000 TL bedel ile keşfen belirlenen değerler arasında fahiş fark bulunduğu, vekil ile diğer davalı ...’in birbirlerini tanıdıkları, bu olgular bir arada değerlendirildiğinde davalıların el ve işbirliği içerisinde hareket etmek suretiyle davacıyı zararlandırdıkları açıktır.

Hâl böyle olunca, tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nin 371/1-a maddesi gereğince ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK'nin 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.