Https: //www.instagram.Com/mucizebebekkivanc/, https: //www.facebook.com/ersin.cinkit ve https: //www.instagram.Com/ersin.cinkit/ uzantılı internet sitelerinde yayınlanan içeriklere ilgilisi ... vekili tarafından yapılan erişimin engellenmesi ve tekzip talebinin reddine dair Eskişehir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 09/04/2020 tarihli ve 2020/1421 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Eskişehir 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/04/2020 tarihli ve 2020/1616 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı'nın 14.09.2020 gün ve 9818 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.10.2020 gün ve KYB. 2020/82239 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, 2017 yılında Eskişehir Devlet Hastanesinde... isimli bebeğin sezeryan ile doğum yaptırılması gerekirken normal doğum yaptırılarak % 98 oranında engelli doğduğuna ilişkin yukarıda belirtilen internet sitelerinde yapılan paylaşımlar sebebiyle ilgilisi vekili tarafından tekzip ve erişimin engellenmesi talebinde bulunulması üzerine, mahkemesince kişilik haklarının ihlal edilmediğinden bahisle talebin reddine karar verilmiş ise de; anılan paylaşım içeriklerindeki olaya ilişkin ilgilisi ... hakkında Odunpazarı Kaymakamlığı İlçe Hukuk İşleri Şefliğinin 31/01/2018 tarihli ve 5 sayılı kararı ile adı geçen ilgilinin olayla ilgili herhangi bir kusurunun bulunmadığından bahisle soruşturma izni verilmemesine dair verilen karara karşı yapılan itirazın, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 17/05/2018 tarihli ve 2018/179 esas, 2018/466 sayılı kararı ile reddedilerek kesinleşmiş bulunduğunun anlaşıldığı,
Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 05/06/2017 tarihli ve 2016/15510 esas, 2017/5325 karar sayılı ilâmında yer alan, "Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/6/2015 tarihli ve E.2014/4-56, K.2015/1679 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: "...Unutulma hakkına gelince; unutulma hakkı ve bununla ilişkili olan gerektiği ölçüde ve en kısa süreliğine kişisel verilerin depolanması veya tutulması konuları, aslında kişisel verilerin korunması hakkının çatısını oluşturmaktadır. Her iki hakkın temelinde bireyin kişisel verileri üzerinde serbestçe tasarruf edebilmesini, geçmişin engeline takılmaksızın geleceğe yönelik plan yapabilmesini, kişisel verilerin kişi aleyhine kullanılmasının engellenmesini sağlamak yatmaktadır. Unutulma hakkı ile geçmişinde kendi iradesi ile veya üçüncü kişinin neden olduğu bir olay nedeni ile kişinin geleceğinin olumsuz bir şekilde etkilenmesinin engellenmesi sağlanmaktadır. Bireyin geçmişinde yaşadığı olumsuz etkilerden kurtularak geleceğini şekillendirebilmesi bireyin yararına olduğu gibi toplumun kalitesinin gelişmişlik seviyesinin yükselmesine etkisi de tartışılmazdır. Unutulma hakkı; üstün bir kamu yararı olmadığı sürece, dijital hafızada yer alan geçmişte yaşanılan olumsuz olayların bir süre sonra unutulmasını, başkalarının bilmesini istemediği kişisel verilerin silinmesini ve yayılmasının önlemesini isteme hakkı olarak ifade edilebilir..." Yukarıda yapılan açıklamalar ve genel ilkeler bağlamında somut olay değerlendirildiğinde; başvuruya konu haberlerin ilk kez yayınlandıkları tarihte, her hangi bir eleştiri veya yorum yapılmaksızın internet üzerinde yorumsuz biçimde yayınlanmalarının, olay tarihinde kişilik haklarına karşı bir saldırı veya ihlal içermediği, bu hâliyle ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceği, başvuranların beraat etmeleri sonucu, aradan geçen dokuz yıl sonra, haberin "güncellik" değerini yitirdiği, dolayısıyla haberin o tarihte "gerçeklik ve doğruluk" kriterlerini karşılamasının artık bir önemi kalmadığı, habere konu olan yargılama sürecinin tüm aşamalarıyla sona ermesiyle birlikte, habere konu olan kişiler için haksızlık içeren durumun, toplum tarafından öğrenilmesinin, geçmişte gerçeklik ve doğruluk payı varmış gibi ifşa edilmesi anlamına gelebileceği, dolayısıyla adı geçen habere istenildiği zaman ulaşılmasının, toplum açısından yanlış algılamaya yol açabileceği, başvuranların beraatle sonuçlanan bir yargı sürecinde gözaltına alınması ve tutuklanması süreçlerine dair haberin basının arşivinde bulunmasının, haberin kamu yararı için gelecekte hatırlanması veya istatistiki açıdan değerlendirilmeye alınması gibi işlevi de taşımadığı, dolayısıyla haberin yayında kalmasının, toplumun ilerlemesi, gelişmesi için bir katkı sağlamayacağı gibi, kamu yararına toplum hafızasında yer etmesi gibi bir etkisi de olmadığı, haberin içeriğini oluşturan kişilerin; toplumu temsil ve topluma hizmet etme gayesiyle seçilmiş veya atanmış siyasilerden olmadığı gibi, topluma kendini anlatma ve toplumu aydınlatma gayesiyle eser veren sanatçılardan veya aydınlardan da olmaması nedeniyle, suç geçmişlerine dair bilgilerin kamuyu ilgilendirmediği, ayrıca bu bilgilerin sadece devletin belirli organlarınca kayıt altında tutulabileceğinin, başvuranların isimlerinin ad ve soyadı şeklinde açıkça yazılması suretiyle "örgüt, fuhuş ve insan ticareti" gibi kelimelerin yanında anılmaya devam etmesinin, şeref ve haysiyetlerine karşı bir eylem olduğu gibi, bu nedenle gözaltına alındıkları bilgisinin arşivlenmesinin kişisel verilerin izinsiz olarak işlenmesi ve yayınlanması anlamına geleceği, yukarıda yer alan değerlendirmeler karşısında, başvuranların istememesine rağmen, geçmişlerinde yer eden olumsuz tecrübelere dair haberlere, toplum tarafından istenen her anda kolaylıkla ulaşılmasının başvuranların kişilik haklarını zedelediği, sonuç ve kanaatine varıldığından ..." şeklindeki açıklamalar da nazara alındığında, ilgili paylaşım içeriklerinde yer alan ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, başvurucunun unutulma hakkının bulunduğu, anılan paylaşımlarla ilgili yapılan tahkikatlar neticesinde de ilgilinin kusurunun bulunmadığının tespit edildiği, bu nedenle söz konusu paylaşımlarda yer alan ifadelerin kişilik haklarını zedelediği anlaşılmakla, erişimin engellenmesi talebi yönünden yapılan itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5651 sayılı "İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un "içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" başlıklı 9/(1). maddesinin uygulanma şartları;
- İnternet ortamında yapılan bir yayın olması,
- İnternet ortamında yapılan yayın içeriğinde, gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların kişilik haklarının ihlal edilmesidir.
Kişilik Hakları; Özel hukukta kişinin doğumla birlikte kazandığı ve üzerine kişisel gelişimiyle birlikte her geçen gün yeni değerler kattığı kişiliğinin, maddi ve manevi bütünlüğünün, isminin, mesleki kariyerinin, ailesinin ve hatta sosyal çevresinin kişi üzerinde oluşturduğu, kısacası kendini gerçekleştirme yolunda elde ettiği tüm kazanımlarının ve menfaatlerinin, hukuk düzeni tarafından koruma altına alınan yönüdür. Medeni hukuk kapsamında kişilik hakları, kategorik anlamda mutlak haklar içinde yer alan, her zaman varolan, zamanla tükenmeyen, herkese karşı ileri sürülebilen, çoğu zaman kişiye sıkı sıkıya bağlı ve devredilemeyen haklardandır.
İfade özgürlüğü; insanın dilediği şekil, zaman ve koşulda, herhangi bir baskı, sınırlama veya zorlama altında kalmadan bilgi ve fikir sahibi olma, özgürce düşünme, düşüncelerini baskı altında kalmadan açıklama, muhatabına iletme ve yayma imkanının elinde bulunmasıdır.
O halde ifade özgürlüğünün temel unsurları;
- Bilgiye, yorum ve değerlendirmelere, mesaj veya habere özgürce erişebilme,
- Herhangi bir sınırlama, baskı veya yönlendirme olmaksızın özgürce kanaat ve fikir sahibi olma,
- Sahip olunan düşünce ve kanaati özgürce açıklayabilme ve yayma imkanının bulunması olarak sayılabilir.
Basın Özgürlüğü; ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olmak üzere, insanların bilgiye ulaşma ve fikir elde edebilme yönündeki en önemli araçlardan olan basının, yazılı, görsel veya işitsel araçlarla sunduğu ve kamu hizmetini gerçekleştirme yolunda sahip olduğu özgürlüktür. Basın özgürlüğünün var olması demek; başkalarından gelebilecek her türlü müdahaleye ve baskıya karşı sırf toplumu aydınlatmak amacıyla gerçekleştirdiği faaliyetleri sırasında öngörülemeyen bir takım olumsuz durumlarla karşılaşma veya haksız bir yaptırımla cezalandırılma endişesi duymadan, özgürce görevini yerine getirebilmesi demektir.
Basının, geniş imkanları olan bir organizasyon olması, ona bireylere nazaran daha büyük bir muhatap sayısı (kitlesi) sağlamaktadır. Bu nedenle basının ifade özgürlüğünü kullanırken muhatabı üzerinde yarattığı etkinin boyutları da düşünülerek yaptığı işe bir kamu hizmeti ayrıcalığı tanınmış, bu ayrıcalıkla birlikte bahşedilen güvenilirliği, yapılan işten doğan sorumluluğun da büyük olmasını beraberinde getirmiştir.
Şüphesiz ifade ve basın özgürlüğü de diğer temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. İfade ve Basın Özgürlüğünün sınırlanması, başta Anayasa ve AİHS'nin 10/2. maddesi olmak üzere uluslararası ve ulusal mevzuatta düzenleme altına alınmıştır.
Hemen her temel hak ve özgürlük için olduğu gibi ifade özgürlüğünün de sınırlanması açısından genel bir takım kriterlerin her somut olayda ayrı ayrı gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Hukuk tekniği açısından bir temel hak ve özgürlüğün sınırlandırılması için gözetilmesi gereken kriterler;
- Sınırlamanın kanunla yapılması (yasal bir dayanağı olması),
- Sınırlamanın meşru bir amaca hizmet etmesi (AİHS'de veya iç hukukta yer alan sınırlama sebeplerinin varlığı),
- Sınırlamanın demokratik toplum gereklerine uygun olması (demokratik ve bilinçli bir toplumda yapılacak sınırlamanın normal görülmesi ve saygıyla karşılanması)
- Sınırlamanın ölçülü olmasıdır.
AİHS'nin 10. maddesinde bir temel hak ve özgürlük olarak kabul edilen ifade özgürlüğünün de sınırsız olmadığı, objektif olarak belirlenmiş istisnai durumlarda sınırlanabileceği öngörülmüştür. AİHS'nin 10/2. maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün sınırlama sebepleri;
- Ulusal güvenliğin, toprak bütünlünün veya kamu güvenliğinin korunması,
- Kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin engellenmesi,
- Sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
- Gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması olarak sayılmıştır.
Kanun yararına bozmaya konu uyuşmazlık bakımından; sınırlanması istenen ifadenin başkalarının şöhret ve haklarını ihlal etmeyecek derecede saygıdeğer olması gerektiği, aksi halde sınırlandırılmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirilmektedir.
Kişilik haklarının ihlal edilip edilmediğine dair 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde düzenlenen çekişmesiz yargıya başvuru aşamasında, Sulh Ceza Hakimliklerince araştırılması gereken hususlar; sırf başvuruya konu ifadeden hareketle, ilk bakışta kişilik haklarını ihlal eden ifadelerin kullanılıp kullanılmadığı ve kişilik haklarının ihlal edildiği kabul edilebilirse, bu kez de ihlalde başkalarının "ifade ve basın özgürlüğü" gibi bir hukuka uygunluk sebebinin bulunup bulunmadığının ortaya konulmasıdır. İnternet içeriğine erişimin engellenmesi tedbiri, başvuranın kişilik haklarını ihlal ettiği mahkeme kararıyla tespit edilen bir internet yayınına toplumun erişiminin derhal engellenmesi amacıyla düzenlenmiş bir tedbirdir. Erişimin engellenmesi tedbirinin uygulanması için yayının içeriğinde kişilik hakkına yönelen bir suç unsuru bulunması şartı aranmadığı gibi yayın içeriğinde bir suç işlenmişse dahi yürütülecek ceza muhakemesinin sonucu beklenmeksizin erişimin engellenmesi tedbirine bir koruma tedbiri olarak hükmedilebilecektir. Erişimin engellenmesine konu edilen ve başvuranın kişilik hakkını ihlal ettiği tespit edilen internet yayınının "bir an önce" internet ortamından kaldırılması, gerek kişilik haklarının gerekse kamu düzeninin korunması açısından elzemdir. Ancak verilecek kararlarda ifade ve basın özgürlüğünün zedelenmemesi de gözetilmesi gereken bir diğer husustur.
Kanun yararına bozmaya konu somut uyuşmazlıkta;
Başvuranın 2017 yılında, Eskişehir devlet hastanesinde kadın doğum uzmanı doktor olarak çalıştığı bir dönemde şikayetçi olduğu facebook hesabını sahibi Ersin Çınkıt isimli vatandaşın ve eşinin çocuğu Kıvanç bebeğin dünyaya gelmesinde annenin doğum öncesi ve sırasında doktorluk hizmetlerini gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Dosyanın ve talebe konu internet yayınlarının incelenmesinde; Kıvanç bebeğin doğumu öncesinde anne karnında tehlikeli bir doğum olacağının anlaşıldığı, annenin önceleri sezaryen doğum mu yoksa normal doğum mu yapacağının belli olmadığı, doğumun normal doğum olarak yapıldığı, ancak bebeğin boynuna kordonun dolanması veya başka bir sebeple doğum esnasında kısa süreli nefessiz kaldığı, bu nedenle doğuştan felçli olarak dünyaya geldiğinin değerlendirildiği, doğum nedeniyle aile ile doktor arasında hukuksal sürecin başladığı, ancak başvuran doktor hakkında ceza soruşturması için ilgili makamlardan soruşturma izni verilmediği anlaşılmıştır.
İnternet üzerinden yapılan ve erişime engellenmesi talep edilen paylaşımlarda; doğum sonrasında ve bebeğin yaşamını sürdürdüğü 3 yıla yakın süreç içinde, bebeğin ailesinin facebook ve instagram adlı sosyal ağ sağlayıcıları üzerinde herkesin erişimine açık şekilde iki farklı hesap açtığı, bu hesaplar üzerinde adı geçen doktorun fotoğraf ve ismini paylaşarak, yaşadıkları trajik olaylar, atlatmaya çalıştıkları travma ve hukuki sürece dair bilgiler verildiği, bu sırada olayla ilgili veya ilgisiz kişiler tarafından yapılan yorumlarda başvuran doktor hakkında hakaret, tehdit ve iftira içerikli olabilecek ifadelere de yer verildiği görülmüştür. Yaşam mücadelesi veren bebeğin 3 yıla yakın bu süreç sonunda vefat ettiği anlaşılmıştır.
Başvuranın kişilik haklarına ihlal boyutunu aşıp suç oluşturduğunu iddia ettiği paylaşımlar; "...o şerefsiz yerin dibine girsin inşallah..." "...böylelerine diploma verende kabahat...", "...bebek katili, cellat...", ...o p..in işini ben halledeceğim..." şeklindeki paylaşımlardır.
Başvuran vekilinin dilekçesinde özetle; müvekkilinin hukuk davalarına yansıyan bu süreç içinde değişik sosyal medya platformlarında karalama kampanyasına maruz kaldığı, görevini layık-i veçhile yerine getirmeye çalışan bir doktor olduğu, verdiği hizmetin kamu hizmeti olduğu, yargı süreçlerinde hazırlanan adli tıp raporlarında müvekkilinin kusurlu olmadığının tespit edildiği, internet üzerindeki paylaşımlarda müvekkilinin kişisel verilerinden olan fotoğraf ve isminin açıkça paylaşılarak hedef gösterildiğinden bahisle erişimin engellenmesine karar verilmesini talep ettiği, Sulh Ceza Hakimliğince Anayasa Mahkemesinin emsal bir kararına atıf yapılarak; ilk bakışta kişilik haklarına yönelen bir saldırı veya kişilik haklarının açık ihlalinden söz edilemeyeceğinden bahisle talebin reddine karar verildiği, yapılan itirazın da reddedildiği görülmektedir. Başvuran vekilinin bu kez unutulma hakkı kapsamında kanun yararına bozma yoluna başvurduğu, dilekçesinde instagram adlı sosyal ağ sağlayıcısı yönünden sonradan bir erişimin engellenmesi kararı aldığını, bu nedenle taleplerinin sadece facebook yönünden devam ettiğini belirttiği de gözlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de, Axel Springer & Almanya kararında, ifade özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, sınırlamanın sözleşmeye uygun olup olmadığının tespiti bakımından;
- İfadenin genel kamu yararını güden bir tartışmaya katkıda bulunması,
- İfadede sözü edilen kişinin tanınmışlık derecesi ve aktarılan konu,
- İfadede adı geçen kişinin daha önceki davranışları,
- İfadeye konu olan bilgiyi elde etmek için kullanılan yöntem,
- İfadede aktarılan bilginin doğruluğu, içeriği, biçimi ve etkileri,
- İfadenin sınırlanması için uygulanan yaptırımın türü, miktarı, ölçülü şekilde kullanılıp kullanılmadığı,
Yönlerinden değerlendirilmesi gerektiğini öngörmektedir.
İfadeye konu olan kişilerin, mesleki ve kamusal yönü; siyasetçi, sanatçı, kamuya mal olmuş ünlü kişiler, kamu görevlisi veya sıradan insanlar olup olmadığı, ifade ve basın özgürlüğü açısından önemli bir kriterdir.
AİHM, Thorgeir Thorgeirson & İzlanda davasında, kamu görevlisi olan polis memurlarının davranışlarından yola çıkılarak hakarete varan ağır bir üslupla yazılan bir gazete haberi nedeniyle verilen ceza mahkumiyetinin, haberin yapılış amacı ve yarattığı etki göz önüne alınarak çok sert ifadelerle kaleme alınmış olmasına rağmen, kamu yararını ilgilendiren konularda basının özgürce haber yapma ve toplum önünde tartışma yaratma imkanını engelleyen derecede caydırıcı olduğuna, hükümetin savunmasında gösterdiği "polis memurlarının itibarını koruma" yönündeki meşru amaçla orantılı olmadığına, öte yandan verilen cezanın demokratik toplumda gerekli olmadığına hükmetmiş, sonuç olarak "ifade ve basın özgürlüğünün" ihlal edildiğine karar vermiştir.
AİHM, Thoma & Lüksemburg davasında, bir gazetecinin bir kamu kurumundaki yetkililerin birisi hariç diğerlerinin tümünün rüşvetçi olduğunu ifade etmesi nedeniyle verilen tazminat kararının, resmi bir sıfatla hareket eden kamu görevlilerinin kabul edilebilir eleştirilere katlanma yükümlülüklerinin sıradan kişilere nazaran daha geniş sınırları olduğu, ancak kamu görevlilerinin kamusal eylemlerinin eleştirilmesi söz konusu olduğunda siyasetçilerle aynı seviyede değerlendirilemeyeceğine hükmetmiştir.
Başvuranın erişime engellenmesini talep ettiği paylaşımlara konu somut olayın gerek ulusal çaptaki süreli yayınlarda gerekse internet gazetelerinde ve haber sitelerinde de gündemde yerini aldığı, ancak bu haberlerde basın özgürlüğünün söz konusu olabileceği, keza bir gazetede yer alan habere ilişkin başvurucunun talebinin "Basın Konseyi" tarafından verilen 2020-19 sayılı kararda etik kuralların ihlal edilmediği gerekçesiyle reddedildiği, başvuranın talebinde haklılığının sadece ifade özgürlüğü yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
Yukarıda yazılı mevzuat, doktrin ve emsal yargı kararları ışığında başvuran hakkında yapılan haberlerin kişilik haklarını ihlal edip etmediği ile ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığı yönünden yapılan değerlendirmede;
- Başvuranın sıfatı, çocuklarının doğumu sürecinde acılı ailenin doktorluk hizmetini üstlenmesi yönündeki kamu görevlisi sıfatıdır. İnternet yayınında aktarılan konunun özü, ailenin çocuklarının doğumu öncesinde ve doğum sırasında bir kusuru veya ihmali davranışı olup olmadığının araştırılması ve sonrasındaki hukuki süreçte ailenin doktor hakkında bir türlü ceza davası açılmadığı iddialarıdır. Başvuran doktorun bu olaydan önceki mesleki deneyimi veya davranışları paylaşımların konusu dışında olup, doktorun kişiliğini hedef alan paylaşımlar ise aile tarafından değil, ailenin açmış olduğu facebook hesabı üzerindeki yorumcular tarafından dile getirilmektedir. İnternet yayınları üzerinde başvuran doktorun fotoğrafı, adı ve yeni çalıştığı özel hastanenin ismi de geçmektedir.
- Başvuran doktorun kusurlu veya ihmalkar davranışı olup olmadığına dair dosya içerisindeki başvuruya ekli bilgi ve belgelerden, olayda doktorun taksir boyutuna ulaşan bir kusuru olmadığı, bu nedenle doktor hakkında ceza soruşturması izni verilmediği ancak ailenin kusursuz sorumluluk ilkesi çerçevesinde devlet hastanesi aleyhine idare yargıda açtığı davada tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
- Başvuranın erişime engellenmesini talep ettiği paylaşımlar; ailenin acısını, çocuklarının durumunu ve hukuki süreci paylaşmak amacıyla oluşturduğu facebook sayfasında yapılan yorumlardır. Ancak başvuruya konu yorumların aynı URL adresinde aynı internet sayfasında görüntülendiği, dolayısıyla başvuru sırasında ana başlıktan ayrılamayacağı, ancak içerik veya yer sağlayıcısı tarafından silinmesinin veya engellenmesinin mümkün olduğu yorumlardır.
- Başvuran doktorun yakındığı internet yayınlarında, bilimsel ve tıbbi destek verdiği ailenin, doktoru muhatap almasının dayanağı; sağlık kamu hizmetinin görülmesine ilişkindir. Kamu hizmetinin tarafları, hizmeti veren ve hizmeti alan kişi veya kurumlardır. Dolayısıyla objektif denetim mekanizmalarınca veya yargı organlarınca; kamu hizmetinin görülmesi sırasında kamu görevlilerinin bir kusurunun bulunmadığı veya hizmetin kamu görevlisi tarafından yasa ve düzenleyici işlemlerde öngörülen gereklere uygun bir şekilde yerine getirildiğinin tespit edildiği durumlarda, kamu görevlilerinin sırf işini yapmaları sebebiyle toplum önünde aşağılanmasının, küçük düşürülmelerinin, kişilik haklarına saldırılmasının meşru görülmesi kabul edilemez.
- Kamu görevlileri, ifade ve basın özgürlüğü yönünden, görevlerini yerine getirmeleri nedeniyle, yaptıkları faaliyetlerin hukuk sınırları içinde kalması şartıyla, siyasetçilere veya kamuya mal olmuş ünlülere nazaran daha fazla; sıradan kişilere nazaran daha az korunmaya muhtaç kişilerdir. Keza acılı ailenin paylaşımları; gerek doğum öncesi gerekse doğum sonrası yaşananları konu almakta olup ailece yapılan paylaşımların tümünün somut bir olaya dayandığı, sırf başvuranı karalama veya kötüleme niyetiyle değil, yaşanan acıları ortaya koymak amacıyla yapıldığı, dolayısıyla ailenin başvuran hakkındaki paylaşımlarının ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığı, bu nedenle de erişime engellenmesinin hukuka uygun olmayacağı değerlendirilmiştir.
Ancak;
- Erişime engellenmesi istenen yayınlara konu somut olayla ilgili olarak; basın organlarında da yer alan haberlerde yaşanan mağduriyetin ve soru işaretlerinin devam ettiğine vurgu yapıldığı, bu yöndeki haberlerin basın özgürlüğü sınırları içinde kaldığının kabul edilebileceği, ancak kamu hizmetinin tarafı olmayan, olaya tamamen yabancı, toplumu bilgilendirme veya aydınlatma amacı veya basın organı vasfı da taşımayan üçüncü kişilerin yorumlarında ise; başvuran doktorun sırf kamu hizmetini görmüş olmasından hareketle kişilik haklarının hedef alındığı, aile dışındaki kişilerin ailece açılan sayfa üzerinden doktora karşı hakaret, tehdit, iftira ve sair suçlamalara konu olabilecek paylaşımlarda bulundukları,
- Başvuranın dilekçesine konu ettiği;
"...o şerefsiz yerin dibine girsin inşallah..." "...böylelerine diploma verende kabahat...", "...bebek katili, cellat...", ...o p..in işini ben halledeceğim..." şeklindeki paylaşımların, engellenmesi talep edilen üç (URL adresinden) internet ortamından hangisinde yer aldığının net olarak anlaşılamadığı, dolayısıyla merci tarafından dosya üzerinden yapılan incelemenin eksik olduğu,
- Yukarıda yazılı suç içerikli yorumların ailece açılan ana sayfadan çıkartılması / ayrılmasının mümkün olmadığı, yorumların ancak içerik veya yer sağlayıcısı tarafından içerikten çıkartılabileceği, yayınların herkesin anlık erişimine açık olmasının internet üzerinde ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığının kabul edilemeyeceği anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden, kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE, Eskişehir 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 24/04/2020 tarihli ve 2020/1616 değişik iş sayılı kararının CMK'nin 309/4-a maddesi gereği BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, 17.02.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.