Davacı vekili; 23.10.2005 tarihinde davacının sürücüsü olduğu motorsiklet ile davalı ...'in sürücüsü ve davalı ...'nın maliki olduğu aracın çarpışması sonucu davacının bedensel ve manevi zarara maruz kaldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyen faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 07/11/2013 havale tarihli (12.11.2013 harç tarihli) dilekçesi ile dava değerini 142.153,37 TL olarak ıslah etmiştir.
Davalılar vekilleri; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı vekilinin ... Sigorta A.Ş. (eski G.Sigorta Türk A.Ş.) hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, davacı vekilinin ... A.Ş. hakkındaki davasının feragat nedeni ile reddine, davacı vekilinin diğer davalılar hakkındaki ıslah edilmiş maddi tazminat davasının kısmen kabulü ile 139.153,37 TL'nin olay tarihi olan 23/10/2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar ... ve ...'dan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davacı vekilinin manevi tazminat davasının kabulü ile 5.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 23/10/2005 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılar ... ve ...'dan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm davalı ... vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davalı vekilinin temyiz dilekçesi davacı vekiline 17.03.2016 tarihinde tebliğ edilmiş, hüküm davacı vekilince HUMK.nun 433.maddesinde öngörülen 10 günlük yasal temyiz süresi geçirildikten sonra 01.04.2016 tarihinde katılma yolu ile temyiz edilmiştir.
1.3.1990 gün ve 3/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında Yargıtay tarafından da bir karar verilebileceği öngörüldüğünden, HUMK.nun 432/4.maddesi uyarınca davacı vekilinin katılma yolu ile temyiz isteminin süre yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur ve maluliyet oranının hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde B.K.nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nasafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
3-Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
818 sayılı BK.nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık, 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar." hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlulular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705 ve HGK'nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kaza 23.10.2005 tarihinde gerçekleşmiş, davacı vekilince ıslah talebi 07.11.2013 tarihinde yapılmış, 12.11.2013 günü harcı yatırılmış, ıslah dilekçesi davalılara tebliğ edilmiş, kendisine 20.11.2013 tarihinde tebliğ edilen ıslah dilekçesine karşı davalı ... vekili 29.11.2013 tarihinde zamanaşımı definde bulunmuştur.
Davaya konu trafik kazası sonucunda davacı malul olacak derecede yaralanmış olup, eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 Sayılı TCK'nun TCK 89 ve 66/1-e maddelerine göre öngörülen ceza zamanaşımı süresi 8 yıldır. Buna göre davada, kaza tarihi ile dava tarihi arasında uzamış zamanaşımı dolmamış ise de, kaza tarihi ile ıslah tarihi arasında ceza zamanaşımı süresi dolmuştur.
O halde, mahkemece 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin dolmuş olmasına gelişen durumda olmamasına göre, mahkemece ıslah edilen kısım yönünden temyiz eden davalı ...'ın ıslah zamanaşımı itirazının kabulüne karar verilerek hüküm kurulması gerekirken gerekçesiz şekilde zamanaşımı itirazı reddedilerek hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacının gerçek zarar miktarının tespit edilebilmesi için, öncelikle gelirinin doğru saptanması gerekir.
Davacının geliriyle ilgili dosya içinde 07.04.2006 tarihinde yapılan zabıta incelemesinde kazalının ara sıra lokantada çalıştığı, şu an boşta olduğu, aylık gelirinin net 1.200,00 TL olduğu belirtilmiş, yapılan emsal ücret araştırması sonucu ... İçkili, İçkisiz Lokanta, Kebapçı, Köfteci ve Ayakta İçki Satanlar Esnafı Odası yazısında odaya bağlı işyerlerinde çalışan bir sulu yemek, döner ve kebap ustasının 2005 tarihi itibariyle 800,00-900,00 TL net ücret alabileceği hususu bildirilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda meslek odası tarafından zabıta incelemesinden sonra bildirilen rakamın ortalaması 850,00 TL net/aylık rakamına itibar edilerek asgari ücretin 2,7 katı üzerinden hesaplama yapılmıştır.
Dosya kapsamında yapılan araştırmalar sonucunda, davacının gelir durumuna ilişkin olarak dosyaya herhangi somut bir veri sunulmamıştır.
Somut olayda, davacının usta olduğunu gösteren belge, sertifika, tanık beyanlarının ardından, mahkemece; bu işi bir işverenin yanında hizmet sözleşmesi ile yürütebileceği ya da bağımsız olarak çalışıyorsa vergi mükellefi olarak çalışmasının gerekeceği gözetilmek suretiyle, davacının kaza tarihinden önce bağlı olarak çalıştığı işyerinden, SGK'dan en son gelirine ilişkin belgelerin ya da bağımsız olarak çalışması söz konusuysa, ilgili vergi dairesinden kazancına ilişkin belgelerin getirtilmesi, bu suretle temin edilen resmi belgelerdeki net kazancı dikkate alınarak tazminat hesabına esas gelirinin belirlenmesi gerekir.
Davacının gelirinin belirlenmesi konusunda eksik ve yetersiz araştırma ile hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
5- Bozma neden ve şekline göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (3) ve (4) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı ...vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı ... yararına BOZULMASINA, (5) numaralı bentte açıklanan nedenlerle bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalı ...'a geri verilmesine 27/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.