Davacı vekili, davalının trafik sigortacısı olduğu aracın, davacının yolcu olarak bulunduğu motorsiklete tam kusurlu olarak çarpmasıyla oluşan kazada davacının sol ayağının kırıldığını, işgöremez hale geldiğini belirterek belirsiz alacak davası olarak açtıkları davada şimdilik 2.000,00 TL. maddi tazminatın dava tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş; 20.04.2016 tarihli artırım dilekçesiyle, taleplerini 64.526,17 TL'ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile 64.526,17 TL. işgöremezlik tazminatının dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; oluşa ve dosya kapsamına uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporundaki kusur oranlarının benimsenmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına; davacının zararın doğması ya da artmasına etki edecek müterafik kusuru bulunduğuna ilişkin bir delil bulunmadığından, bu yönde indirim yapılmayışında bir isabetsizlik görülmemesine göre;
davalı vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle, işgöremezlik tazminatı ilişkindir.
Haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının doğru biçimde belirlenmesi gerekmektedir. Sözkonusu belirlemenin ise, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ya da üniversitelerin adli tıp bölüm başkanlıklarının, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü veya Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Somut olayda; kaza neticesinde davacının maruz kaldığı yaralanmaya ilişkin olarak alınan 31.03.2016 tarihli bilirkişi heyeti raporu mahkemece benimsenmiş olup bu raporda, davacının kaza nedeniyle oluşan maluliyeti % 11 olarak belirlenmiştir. Ne var ki, anılan bu raporda, kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mevzuata uygun olarak maluliyet değerlendirmesinin yapılmadığı, rapor tanziminde Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre belirleme yapılması gerektiği halde, tespitin Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerine göre yapıldığı görülmektedir. Diğer yandan; kaza nedeniyle davacıda "sol femur kırığı" oluştuğu halde, esas alınan raporun açıklama bölümünde bu husus kabul edilmişken, maluliyet oranının belirlendiği sonuç bölümünde "sağ tibia kırığı nedeniyle sağ bacakta oluşan 1,5 cm'lik atrofi" nedeniyle maluliyet belirlemesinin yapıldığı görülmektedir. Benimsenen maluliyet raporu kaza tarihindeki mevzuat hükümlerine aykırı ve kendi içinde çelişkili olduğundan, hükme esas almaya elverişli değildir.
Açıklanan vakıalar karşısında mahkemece; kazayla ilgili eksik kalan tedavi evrakları celbedildikten sonra, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında ve olay tarihi itibariyle yürürlükte olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği ölçülerine göre, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu'ndan, davacının kaza nedeniyle uğradığı çalışma gücü kaybı bulunup bulunmadığı ve varsa oranı konusunda ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli bir rapor alınarak (usuli kazanılmış haklar gözetilmek suretiyle) sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Davacının kaza sonucu çalışma gücünde oluşan azalma nedeniyle uğradığı zarar, geleceğe ilişkin olduğundan, davacının muhtemel yaşam süresinin usul ve uygulamaya uygun olarak belirlenmesi önem kazanmaktadır. Mahkemece hükme esas alınan 18.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda, davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin TRH 2010 Yaşam Tablosu'na göre tespiti suretiyle hesaplama yapıldığı görülmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 esas,1990/199 sayılı kararı ve Dairemiz'in yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et– Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi gerekirken, anılan biçimdeki tespite göre hesap yapan bilirkişi raporu, hükme esas almaya elverişli değildir.
Yine, anılan bilirkişi raporunda, davacının işlemiş döneme ilişkin tazminatının hesaplanmasında herhangi bir iskontoya tabi tutulmayan geliri üzerinden doğru biçimde hesaplama yapılmış olmasına rağmen; işleyecek (bilinmeyen) dönem tazminatının hesabında, hesaba esas gelirin belirlenmesi bakımından gelirin her yıl %10 oranında artırılması ve %10 oranında iskonto edilmesi suretiyle hesaplama yapılması gerekirken, yerleşik uygulamalara aykırı şekilde, artırım ve iskonto oranının % 5 olarak kabulü de hatalı hesaplama niteliği taşımaktadır.
Bu durumda mahkemece; davacının muhtemel bakiye yaşam süresinin PMF 1931 Yaşam Tablosu'na göre belirlenmesi ve işleyecek (bilinmeyen) devre hesabının yukarıda ifade edilen biçimde yapılması suretiyle, davacının talep edebileceği tazminat miktarının hesaplanması için, rapor düzenleyen bilirkişiden ek rapor alınarak oluşacak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmeyişi de doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin, sair temyiz itirazlarının REDDİNE; (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 13/05/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.