Özet:
- Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
- Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir.
- Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
- Somut olayda, olay tarihi, olayın gelişim biçimi, davacı ...’ın yaralanma derecesi, diğer davacıların davacı ...’a yakınlığı, meydana gelen kazada davalılardan ...’un asli kusurlu olması ve ilkeler göz önüne alındığında davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Kararın açıklanan nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddesindeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karara karşı davacılar vekili ile davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuş, Bölge Adliye Mahkemesinin başvuruyu ayrı ayrı esastan reddetmesi üzerine de karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili, 07/04/2006 tarihinde müvekkili ...’ın sevk ve idaresindeki araçla seyir halinde iken davalılardan ...’un işleteni, diğer davalı ...’un ise sürücüsü olduğu araç ile gerçekleşen trafik kazasında müvekkil ...’ın ağır bir şekilde yaralandığını, uzun süre tedavi gördüğünü, yapılan ceza yargılamasında davalı sürücü ... asli kusurlu olduğu tespit edilerek mahkûmiyetine karar verildiğini, davaya konu yaralanma nedeniyle müvekkillerinin çok zor günler geçirdiğini belirterek maddi ve manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili; davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davaya konu kazada davalı ...’un asli kusurlu olduğu, ceza yargılamasında davalı sürücünün mahkûmiyetine karar verildiği, davacı ...’ın sürekli malûliyetine neden olacak şekilde yaralandığı, meydana gelen kaza nedeniyle davacıların manevi zarar gördüklerinin kuşkusuz olduğu gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükme karşı taraf vekillerince istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK'nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacılar vekili ve davalılar vekili temyiz etmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 56. maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Somut olayda, olay tarihi, olayın gelişim biçimi, davacı ...’ın yaralanma derecesi, diğer davacıların davacı ...’a yakınlığı, meydana gelen kazada davalılardan ...’un asli kusurlu olması ve yukarıdaki ilkeler göz önüne alındığında davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Kararın açıklanan nedenle davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
3-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince ;
Somut davada, davacılar vekili davayı HMK’nın 109. maddesi uyarınca kısmi dava olarak açmış ve yargılama aşamasında 28/06/2017 tarihli ıslah beyanını içeren dilekçe ile talep konusu miktarı arttırmış ve artırılan kısma ilişkin eksik harcı da ikmal etmiştir.
Islah; iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnalarından olup taraflardan birinin yapmış olduğu bir usûl işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesi olarak tanımlanmaktadır. Islah ile taraflar, dava sebebini, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilirler. Usûlüne uygun olarak açılmış bir davanın bulunması şartı ile davanın tamamen veya kısmen ıslahı mümkündür.
Dava sebebinin veya dava konusunun değiştirilmesi tamamen ıslah hâlleridir. (Baki Kuru 4. Cilt s. 3990). Davanın kısmen ıslahında ise, dava dilekçesinden sonraki bir usûl işleminin ıslahı söz konusudur. Gerek doktrinde gerekse Yargıtay uygulamalarında kabul edildiği üzere müddeabihi (dava değerini) arttırma hâlinde kısmi ıslah söz konusu olup kısmi ıslahta, tamamen ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah yapıldığı tarihten ileriye dönük olarak hüküm ifade eder.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesinde zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik davanın, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunamayacağı aynı maddenin 2. fıkrasında ise zarar ve ziyan davasının ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zamanın tatbik olunacağı düzenlenerek, haksız fiillerde zamanaşımı müddeti ve hangi hallerde ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağına açıklık getirilmiştir.
Somut olayda; davalı sürücü ... aleyhinde taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçundan mahkumiyet kararı verilmiştir. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60/1. maddesi gereğince haksız eylem nedeniyle açılacak tazminat davaları bir yıllık zamanaşımına tabidir. Ne var ki aynı Kanun’un 60/2. maddesine göre, davalının bedensel zarara yol açan eyleminin suç teşkil etmesi durumunda (uzamış) ceza zamanaşımının uygulanması gerekir. Dava konusu eylem suç niteliğindedir. Bu durumda, BK’nın 60/2. maddesi ve TCK’nın 89. ve 66/1-e. maddeleri uyarınca olayda uygulaması gereken zamanaşımı süresi 8 yıldır.
Zamanaşımı, borcu ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu nedenle zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan BK.'nın 133. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan biri de dava açılmasıdır. Davanın tamamen ıslahında dava baştan beri (dava dilekçesinden itibaren) ıslah edildiği için ıslah edilen kısım içinde davanın açıldığı tarihte zamanaşımı kesilmiş olur.
Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder.
Öte yandan 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tespit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunun arttırılabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK.'nun 109. maddesindeki kısmi davada ise zamanaşımının kesileceği yolunda bir açıklama yoktur. Doktrinde savunulan bir görüşe göre, belirsiz alacak davası açılabilmesinin mümkün olduğu hallerde kısmi dava açmak davacı açısından şu nedenlerle daha elverişli olmayacaktır. Birincisi, kısmi dava açan davacının alacağının geri kalan kısmı için zamanaşımı süresi kesilmemiş olacaktır. Buna karşılık belirsiz alacak davasında zamanaşımı, dava sonunda alacağın tümü için dava tarihinde kesilmiş sayılacaktır. İkinci olarak kısmi dava açan davacı dava sırasında alacağın geri kalan kısmını talep etmek isterse, bunu ancak ıslah ya da karşı tarafın açık rızası ile yapabilecektir. Dairemizin ve Hukuk Genel Kurulunun önceki içtihatları gibi yeni HMK’da da kısmi dava açılması halinde sadece dava edilen bölüm için zamanaşımının kesileceği yolundaki istikrarlı uygulama geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu yaralanma olayı 07/04/2006 tarihinde meydana gelmiş, dava 28/03/2014 tarihinde kısmi dava olarak açılmış, ıslah dilekçesi 28/06/2017 tarihinde verilmiş, davalılara ıslah dilekçesi 04/07/2017 tarinde tebliğ edilmiş, davalılar vekili tarafından 11/07/2017 tarihde ıslaha karşı süresinde zamanaşımı def’i ileri sürülmüştür. Şu durumda; ıslah dilekçesinin verildiği tarih itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde düzenlenen 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süresi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 87/3 ve 66. maddeleri uyarınca olayın bağlı olduğu 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi geçmiştir. Bölge adliye mahkemesince kısmi davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi doğru olmamış, ayrıca kısmi davadaki zamanaşımı def'inin de süresinde ileri sürülmediği belirtilerek her iki dava türü karıştırılmıştır. Davanın kısmi dava olarak açıldığında duraksama olmadığına göre, ıslah edilen maddi tazminat miktarı yönünden zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiş, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince KALDIRILMASINA ve İlk Derece Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, tarafların diğer temyiz itirazlarının ilk bentte gösterilen nedenlerle reddiyle dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine ve taraflardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 07/07/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.
kaynak:(www.corpus.com.tr)