Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi'nce, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davacılar tarafından aralarında alacak verecek ilişkisi bulunan ... adlı kişinin davacılardan ... yı PKK/KCK örgütüne şikayet etmesi nedeniyle davacıların 09.09.2014 tarihinde Lice İlçesi'ne gitmek zorunda kalmaları, burada davacı 'nın PKK mensuplarınca sorgulandığı, 6 gün alıkonulduğu, 200 dolar, 200,00-TL'si ile 10.000,00-TL değerindeki saatinin alındığı, 'ya ait ... plakalı Toyota marka araçlarına el konulduğu belirtilerek söz konusu maddi zararlar ile 50.000,00-TL manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanması amacıyla yaptıkları başvurunun reddine ilişkin 11.12.2014 tarih ve 21/04/2014/1417 sayılı Diyarbakır 4 No'lu Zarar Tespit Komisyonu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nce; uyuşmazlık konusu olayda, davacı 'nın alacak verecek ilişkisi bulunduğu ... adlı kişi tarafından PKK/KCK örgütüne şikayet etmesi nedeniyle PKK terör örgütü üyelerince sorgulandığı, 6 gün süreyle alıkonulduğu ve 200 dolar, 200 TL'si ile 10.000 TL değerindeki saatinin alındığı ve 'ya ait T marka araçlarına el konulduğu iddiasıyla maddi tazminat talep edilmekte ise de 'ya ait 200 dolar, 200 TL'si ile 10.000 TL değerindeki saatinin alındığına ilişkin olarak gerek Zarar Tespit Komisyonuna yapılan başvuru dilekçesi, gerekse dava dilekçesinde iddia edilen olayları ispat edici veya araştırma yapılmasına yarayacak herhangi bir somut bilgi ve belgenin sunulmadığı, 'ya ait T marka aracın terör örgütü mensuplarınca el konulması ile ilgili olarak Lice Emniyet Amirliğ'inde herhangi bir kaydın bulunmadığı ve Lice Jandarma Komutanlığ'ınca tutulan tutanakta söz konusu aracın geçtiği bir olayın olmadığı, aracın sistem üzerinden yapılan sorgusundan çalıntı, kayıp kaydının bulunmadığının tespit edildiğinden davacıların 5233 sayılı Yasa kapsamında zarara uğradıklarının sübuta ermediği ve dava konusu işlemde maddi tazminat yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı, öte yandan, davacıların 50.000 TL manevi tazminat talebine ilişkin olarak da, sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış şekli olan 5233 sayılı Yasa’daki düzenlemelerin sadece terör ve terörle mücadeleden doğan ancak idari bir eylem veya işlemle nedensellik bağı bulunmayan maddi zararların karşılanmasına ilişkin olduğu ve 5233 Sayılı Yasa'da manevi tazminata ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği hususları gözönünde bulundurulduğunda mezkur Yasa kapsamında davacıların manevi tazminat istemlerinin karşılanmasına olanak bulunmadığı; ayrıca, olayın oluş şekli dikkate alındığında genel hükümler bakımından da idarenin kusurlu ve kusursuz sorumluluğundan söz etmeye imkan bulunmadığı görüldüğünden dava konusu işlemde manevi tazminat yönüyle de hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararın, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davacılar vekili tarafından, İdare Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde: "Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir." hükmüne, 2. maddesinde; "Bu Kanun, 3713 sayılı Kanunun 1'inci, 3'üncü, 4'üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar." hükmüne, 7. maddesinde; "Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar. b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri. c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar." hükmüne, yine aynı Kanun’un 8. maddesinde; "7'nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de gözönünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir. Taşınmaza ilişkin zarar tespitinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 11'inci maddesinde belirtilen kıymet takdiri esasları kıyasen uygulanır." hükmüne yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; davacıların dava konusu zararlarının meydana gelmesinde yasadışı PKK/KCK terör örgütünün sözde Adalet Divanı olarak adlandırılan mahkemesine gitmeleri nedeniyle yaşandığı; davacıların yasadışı bu yola her ne şekilde olursa olsun tevessül etmeleri nedeniyle varsa meydana gelen zarara kendilerinin sebep olmaları da gözönünde tutularak hiç kimsenin kendi kusuru ile sebep olduğu bir zararın karşılanmasını hele de incelediğimiz dava konusu olay gibi idarenin sosyal risk ilkesi gereği tazmin ettiği zararlar açısından beklemenin yukarıda belirtilen 5233 sayılı Kanun'un 8. maddesine aykırı olacağı açıktır.
Bu durumda, davacıların kendi kusurlarıyla zarara sebep olmaları nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekmekte ise de, idare mahkemesi tarafından davacıların 5233 sayılı Kanun kapsamında zarara uğradıklarının sübuta ermediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiğinden, İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; temyiz istemlerinin reddine, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi'nin 22/01/2016 tarih ve E:2015/200, K:2016/60 sayılı kararının yukarıda belirtilen GEREKÇE İLE ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.