Özet:
- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
- Dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın ilk eşinden olma çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilgi ortaya koymamışlar, aksine dairelerden bir kısmını satarak erkek evlatlarına ...’de ev yaptırdığını bildirmişler,
- Davalı tanıkları ise; davalının çekişme konusu bağımsız bölümü bedeli ile satın aldığını,bedelin bir kısmını peşin, bir kısmını taksitler halinde ödediğini bildirmişlerdir.
- Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığı iddiası kanıtlanmış değildir.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’in maliki olduğu 332 parsel sayılı taşınmazdaki D-2 Blok 11 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde tutarak çıplak mülkiyetini ikinci eşi ...’nin kızı olan davalı ...’ye satış suretiyle devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu taşınmazı bedelini ödeyerek satın aldığını, gerçek bir satış olduğunu,taşınmaza yüklü miktarda tadilat masrafı yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlik işleminin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1931 doğumlu mirasbırakan ...’in 13.07.2014 tarihinde ölümü üzerine davacı çocukları ile dava dışı ikinci eşi ...’nin mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın maliki olduğu 332 parsel sayılı taşınmazdaki D-2 Blok 11 nolu bağımsız bölümün intifa hakkını üzerinde bırakıp çıplak mülkiyetini 25.05.2012 tarihinde ikinci eşi ...’nin kızı olan davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, HMK'nın 190. maddesi ile TMK'nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Somut olaya gelince, dinlenen davacı tanıkları mirasbırakanın ilk eşinden olma çocuklarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir bilgi ortaya koymamışlar, aksine dairelerden bir kısmını satarak erkek evlatlarına ...’de ev yaptırdığını bildirmişler,davalı tanıkları ise; davalının çekişme konusu bağımsız bölümü bedeli ile satın aldığını,bedelin bir kısmını peşin, bir kısmını taksitler halinde ödediğini bildirmişlerdir.Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde mirasbırakanın temliki mal kaçırma amacıyla yaptığı iddiası kanıtlanmış değildir.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
kaynak: (www.corpus.com.tr)