Borçlu ...'e davaya ilişkin olarak duruşma günü tebliğ edildiği ancak duruşmaya katılmadığı, davanın bu borçlu yönünden gıyapta devam edilerek sonuçlandırıldığı görülmüştür. Mahkeme kararının bu borçluya 08.04.2014 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz dilekçesinin de 16.04.2014 tarihinde bu borçlu tarafından verildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda İİK. 363. maddesinde belirtilen 10 günlük yasal süre dolmadan mahkeme kararı temyiz edildiğinden temyiz süresindedir. Mahkemece verilen 2013/460 esas, 2014/60 karar sayılı 11.09.2014 tarihli temyiz başvurusunun yapılmamış sayılmasına ilişkin ek karar yerinde olmadığından oy birliği ile kaldırılmasına karar verildikten sonra ...'in temyiz dilekçesinin incelenmesine geçildi.
Alacaklı tarafından başlatılan genel haciz yoluyla ilamsız takibe karşı borçluların; yetkiye ve 01.07.2004 tarihli kredi sözleşmesinde kefil olmalarına karşın bu borcun ödendiği, takibe dayanak 09.10.2007 tarihli kredi sözleşmesinde ise kefaletlerinin bulunmadığına ilişkin borca itirazları üzerine, alacaklının itirazın kaldırılması istemi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, yetki itirazının kaldırılmasına dair bozma ilamına uyulmasından sonra bilirkişiden alınan rapor doğrultusunda davanın kabulüne takibin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır.
6098 sayılı BK'nun 583. maddesinin birinci fıkrasına göre; "Kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesi şarttır." Aynı Yasanın 584. maddesinde ise; "Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır" hükmü yer almaktadır. Ayrıca 27/1. maddesinde kanunun emredici hükümlerine aykırı olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olacağı da düzenlenmiştir.
Borçlu ..., takip ve dava dışı asıl borçlu ...'e alacaklı banka nezdinde 01.07.2004 tarihinde kefil olmuş ve bu kefalete ilişkin olarak borcun ödendiği taraflarca da kabul edilmiştir. Alacaklı banka tarafından takibe konu yapılan 09.10.2007 tarihli kredi sözleşmesinde bu borçlunun kefaleti bulunmamaktadır. Bu nedenle bu borçlunun daha sonra yapılan kredi sözleşmesinde herhangi bir kefilliği sözkonusu olmadığından sorumluluğu yoktur. İlk kefalet sözleşmesinde, daha sonra yapılacak olan borçlanmalara ilişkin atıf bulunması kefalet miktarı belirtilmediği için geçerli değildir.
O halde mahkemece, borçlu ... yönünden itirazın kaldırılması isteminin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu ...'in temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda (2) nolu bentte yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08/09/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.