Özet:
- Uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
- Sanıkların serbest eczacı olarak çalıştıkları Yalova'da, haklarında dava açılmamış olan ve Devlet Hastanesinde hemşire, hizmetli olarak çalışan kişilerin, yine aynı hastanede doktor olup görevi ihmal suçundan haklarındaki mahkumiyet hükümleri kesinleşen sanıklara yazdırdıkları reçeteleri ve temin ettikleri emekli sağlık karneleri ile ilaç küpürlerini kullanmak suretiyle getirmeleri üzerine,
- Bu ilaç küpürlerini reçetelere yapıştırarak fatura düzenledikleri ve TC. Emekli Sandığı kurumundan bu faturaların bedellerini tahsil edip, eylem birliği içinde haksız çıkar sağladıkları TC. Emekli Sandığı Müfettişlerince ve Sağlık Bakanlığı Müfettişi tarafından hazırlanan soruşturma raporları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, sanıkların dolaylı ikrarları ve tüm dosya kapsamı ile sabittir.
- Sanıklar tarafından faturaya dönüştürülen reçetelerin görevi ihmal suçundan mahkumiyetleri kesinleşen doktorlar tarafından düzenlenmiş olması, ilaç küpürleri ve emekli sağlık karneleri ile birlikte eczanelere verilmiş bulunması, bunlara dayanılarak düzenlenen ve suçun maddi öğesi olarak, hile ve desise teşkil ettiğinde kuşku bulunmayan faturalarla birlikte ilgili kuruma verilerek tahsilat yapılmak suretiyle haksız çıkar sağlanmış olması karşısında sanıkların eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
- O halde Yerel Mahkemenin, eylemleri sahtecilik suçu olarak değerlendiren direnme kararı isabetsizdir.
YARGITAY KARARI
Resmi evrakta sahtecilik suçundan sanıklar Meliha Işık, Ümit Deniz ve Serap Turan'ın TCY.nın 342/1, 80, 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ilişkin Bursa 3.Ağır Ceza Mahkemesince 16.12.1993 gün ve 23-343 sayı ile verilen kararın sanıklar vekilleri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6.Ceza Dairesince 14.12.1994 gün ve 10654-12247 sayı ile;
"1- Hemşireler Dilek Girengir, İlknur Topçu, Zeynep Akça, Fatma Taşkıran, Suzan Eriş, Huriye Cihan, Bahriye Açıkel ve Şengül Bayraktar haklarındaki idari soruşturma evrakları dosya içine konulmadan,
2- Olayda adı geçen berber Tahir Akyüz hakkında ne gibi bir işlem yapıldığı soruşturulmadan,
3- Bir kısım savunmalarda ileri sürülen, eczaneler tarafından damgalandıktan sonra ecza depolarına iade edilen ilaçların isteyen eczanelere bu arada sanıklara satılmasının mutad olup olmadığı araştırılmadan,
Reçetelerde adları geçen emekli kişilerin sahteciliğe konu ilaçları almama nedenleri açıklığa kavuşturulmadan ve bu ilaçları alanların kimler olduğu tespit edilmeden, Sanık Meliha Işık'tan sahte reçete ile ilaç aldıkları ileri sürülen Necmiye Şenol, Türkan Tekin (Kılıç), Gönül Toygun, Hızbullah Karaçay, Bedia Seven, Kamile Erol (Şenol), Feraset Öge ve Döndü Kaya'nın bu ilaçları alıp almadıkları veya başkalarına aldırıp aldırmadıkları belirlenmeden, noksan araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 10.6.1998 gün ve 35-125 sayı ile bu kez sanıklardan Meliha Işık'ın beraatine, sanıklar Ümit Deniz ve Serap Turan'ın TCY.nın 342/1, 80, 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 11 ay 10 gün ağır hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına ilişkin verilen kararın sanıklar vekilleri ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen 6.Ceza Dairesince 22.3.2000 gün ve 766-1604 sayı ile; "Eczacı olan sanıklar Meliha Işık, Ümit Deniz ve Serap Turan Evren'in Yalova Devlet Hastanesinde çalışan hemşireler ve hastane berberi Tahir Akyüz ile eylem birliği içinde hareket ederek bu suçu işledikleri ileri sürülmesine rağmen hemşireler ve berber haklarında ceza davalarının açılmamış olmasına ve reçeteler ile ilaç küpürlerin sahte bulunmadıklarının anlaşılmasına göre, sanıkların toplama küpürler ile müdahil kurumdan para çekmekten ibaret eylemlerinin suç tarihleri itibariyle TCY.nın 503/2. maddesinde yazılı suçu oluşturduğunun gözetilmemesi" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 28.6.2000 gün ve 130-145 sayı ile;
"Olayımızda tartışılması gereken en önemli mesele reçetelerdir. Yüksek Daire reçetelerin gerçek olduğunu kabul etmektedir. Bu ise kanunun sadece lafzi ve dar yorumu niteliğindedir. Diğer bir ifade ile reçeteler şekil şartlarına uygundur. Ancak sahtecilik suçlarında tek başına belgenin şekil şartlarına uygunluğu yeterli midir? Kanun koyucunun amacı bu mudur? Bizce burda yorum ve şekil şartlarına uygunluk yeterli değildir. Dairenin bu konuda çeşitli kararlarında aynı görüşü benimsediği bilinmektedir.
Sahte reçetelere dayanılarak emekli sandığında, yine resmi evraklardan olan belgeler (tahakkuk, tahsil vs. gibi) düzenlettirilmiştir. Bir kül halinde bunların içerik itibariyle sahte oldukları bize göre tartışmasızdır. Nitekim, Yüksek Daire beraat eden sanıklarla ilgili verdiği 14.12.1994 günlü ilamında da diğer sanıklarla birlikte eylemin sahtecilik olduğunu benimsemiştir. Yine tebliğnamede sanıklar Serap ve Ümit yönünden onama isterken, reçetelerin mahkemenin kabulü gibi muhteviyatı itibariyle sahteliği benimsenmiştir. Hastalar gerçek, ancak teşhis sahte, küpürler bu hastalara ait olmayan geçersiz, toplama küpürlerdir. Hatta bir kısmı değişik sürsaj yapılarak gerçeğe aykırıdır, içerik sahtedir. Şekil şartına uygunluk bu sahteliği ortadan kaldırmaz. Nitekim, Yüksek Yargıtay hususi evraktan sayılan sahte faturalara göre gümrük çıkış beyannamesini düzenleyen kimseyi sahte belge düzenleme olarak kabul etmektedir. Oysa gümrük çıkış beyannameleri şekil şartlarına uygun olmasına karşın, bu belgeyi Yargıtay sahte belge olarak kabul etmektedir. (6. C.D. 16.12.1999 gün 583-489 ve 16.2.1999 gün, 342-482 sayılı kararlar.) Özetle Daire de başından beri ve eksik soruşturma ile ilgili bozmada olaya dolandırıcılık suçu yönünden değil sahtecilik olarak bakıp incelemiştir. Aksi takdirde bir kısım reçete sahiplerinin temini ve dinlenmesi yönünden bozma yapmazdı. Zira, diğer tanıkların beyanları saptanmıştı ve aynı nitelikte idi.
Mahkememiz eylemi, dolandırıcılık olarak nitelememiş ve ayrıca dolandırıcılık suçunu oluşturabileceğinden bahisle suç duyurusunda bulunmuştur. CYUY.nın 257. maddesinde açıkça belirtildiği üzere, "Hükmün mevzuu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir. Fiili takdirde mahkeme, iddia ve müdafaalarla bağlı değildir." 1.1.1991 tarihli iddianamede eylem anlatılarak sahte evrak tanzimine iştirakten kamu davası açılmıştır. Muhakeme, hakkında dava açılmış olay için yapılacaktır. Bunlar değiştirilemez. Aşamalar boyu savunma sahtecilikten yapılmıştır. İddianamenin içeriğine göre dolandırıcılıktan bir kamu davasının açıldığının kabulü mümkün görülmemektedir."gerekçesi ile önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da sanıklar Serap ve Ümit vekilleri ile katılan idare vekili tarafından sanık Meliha hakkındaki hükme yönelik olarak temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 21.11.2000 gün ve 222-230 sayı ile;
"1- Yalova Kaymakamlığı İlçe İdare Kurulunca 25.12.1990 ve 20 sayı ile; görevi savsama suçundan haklarında verilen mahkumiyet kararları kesinleşen sanıklar Doktor Lütfi Çakıcı ve Doktor Filiz Yalgın haklarında yapılan idari soruşturmaya ilişkin olup, 29.1.1991 günlü dizi pusulasında, lüzumu muhakeme kararının eki olarak, 75 kalemden ibaret bulunduğu bildirilen 4 dosya halindeki evrakın,
2- Yerel Mahkemece hükümlere dayanak alınmış olan, Eczacı bilirkişiler Nejat Vardar, Müjdat Sağır ve Sırrı Çakır tarafından 17.9.1992 tarihinde hazırlanıp, 21.9.1992 günlü oturumda okunarak dosya içine konulduğu bildirilen bilirkişi raporunun,
3- Doktor bilirkişiler Engin Demiriz, İbrahim Baykal ve Tanju Alagöz tarafından 13.1.1993 tarihinde hazırlanıp, 1.2.1993 günlü oturumda okunarak dosya içine konulduğu bildirilen bilirkişi raporunun dosya içerisinde bulunmadıkları görülmüştür.
Olayın değerlendirilmesine ve suç niteliğinin belirlenmesine ışık tutabilecek nitelikte bulunma olasılığı itibariyle bu evrakın dosya içerisine konularak gönderilmesinin sağlanması" açıklamasıyla dosyanın incelenmeksizin iadesine karar verilmiş ve belirtilen eksiklikler giderilerek dosya yeniden gönderilmiştir.
Dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma ve kamu davasının ortadan kaldırılması" istekli 23.10.2000 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
CYUY.da Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılacağına dair bir hüküm yer almadığından, sanıklar Serap Turan ve Ümit Deniz vekillerinin duruşmalı inceleme isteklerinin CYUY.nın 318. maddesi uyarınca reddine oybirliğiyle karar verildikten sonra, dosya üzerinde yapılan incelemede;
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin hangi suç niteliğine uyduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Sanıkların serbest eczacı olarak çalıştıkları Yalova'da, haklarında dava açılmamış olan ve Devlet Hastanesinde hemşire, hizmetli olarak çalışan kişilerin, yine aynı hastanede doktor olup görevi ihmal suçundan haklarındaki mahkumiyet hükümleri kesinleşen sanıklara yazdırdıkları reçeteleri ve temin ettikleri emekli sağlık karneleri ile ilaç küpürlerini kullanmak suretiyle getirmeleri üzerine, bu ilaç küpürlerini reçetelere yapıştırarak fatura düzenledikleri ve TC. Emekli Sandığı kurumundan bu faturaların bedellerini tahsil edip, eylem birliği içinde haksız çıkar sağladıkları TC. Emekli Sandığı Müfettişlerince ve Sağlık Bakanlığı Müfettişi tarafından hazırlanan soruşturma raporları, tanık anlatımları, bilirkişi raporları, sanıkların dolaylı ikrarları ve tüm dosya kapsamı ile sabittir.
Hukuki uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için konuya ilişkin hukuki düzenlemeler üzerinde durulmalıdır.
TCY.nın 342 nci maddesi "Bir kimse resmen memur olmadığı halde 339 uncu maddede gösterilen suretlerle resmi bir varakada sahtekarlık yaparsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Eğer vesika kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber olan resmi evrak kabilinden ise dört seneden on seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur.
Ve eğer sahtekarlık aslın vücudunu farzederek yahut sahih olan aslına mugayir surette yazarak veyahut sahih bir sureti tahrif eyleyerek resmi bir varakanın sureti üzerinde işlenmişse bir seneden üç seneye kadar ağır hapse mahkum olur.
Eğer mezkur varaka kanunen sahteliği isbat olunmadıkça muteber addolunun evrak kabilinden ise verilecek ceza iki seneden beş seneye kadar ağır hapistir." hükmünü taşımaktadır.
Bu suçun faili, suça konu belgeyi düzenleme yetkisi bulunmayan memurlar veya üçüncü kişilerdir. Diğer bir anlatımla yetkisiz kişilerdir. Suçun maddi öğesi resmi belgeyi tamamen veya kısmen gerçek dışı (sahte) olarak düzenleme, bazı yerlerini silme veya ekleme suretiyle sahteleştirmektir. Ancak sahteciliğin aldatma-kandırma gücünü de içermesi gerekir. Suçun oluşması için genel kasıt yeterlidir.
TCY.sının basit dolandırıcılık suçunu düzenleyen 503 üncü maddesinin 1. fıkrası "Bir kişiyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlayan kişiye bir yıldan üç yıla kadar hapis ve sağladığı haksız menfaatin bir misli kadar ağır para cezası verilir." hükmünü taşımaktadır. Madde metninde öngörülen hile, nitelikli yalan anlamındadır. Desise ise, kandırılacak nitelikte davranışlar ile maddi nitelikteki araçlardır. Sahte belgeler, eşya, failin veya ortaklarının davranışlarıdır.
Yukarıda gerçekleşme biçimi belirtilen somut olay bu değerlendirmeler ışığında ele alındığında; sanıklar tarafından faturaya dönüştürülen reçetelerin görevi ihmal suçundan mahkumiyetleri kesinleşen doktorlar tarafından düzenlenmiş olması, ilaç küpürleri ve emekli sağlık karneleri ile birlikte eczanelere verilmiş bulunması, bunlara dayanılarak düzenlenen ve suçun maddi öğesi olarak, hile ve desise teşkil ettiğinde kuşku bulunmayan faturalarla birlikte ilgili kuruma verilerek tahsilat yapılmak suretiyle haksız çıkar sağlanmış olması karşısında sanıkların eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. O halde Yerel Mahkemenin, eylemleri sahtecilik suçu olarak değerlendiren direnme kararı isabetsizdir.
Ancak, sanıklara yüklenen suçun tarihinin 1988-1989 yılları olduğu, dolandırıcılık suçunun yasada öngörülen azami yaptırım süresi de nazara alındığında, suç ve inceleme tarihleri arasında TCY.nın 102/4, 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresi dolmuş bulunduğundan hükmün bu nedenle bozulmasına, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CYUY.nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve Üyeler, "Yerel Mahkemenin direnme gerekçeleri yerinde olduğundan hükmün onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, belirlenen suç niteliğine nazaran TCY.nın 102/4, 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımı süresi dolmuş bulunup, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CYUY.nın 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca, gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle KAMU DAVASININ ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 27.3.2001 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.
Not: (www.corpus.com.tr)