Özet:
- Davacının, davalı tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski hâline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki resmi nikâh kıyılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen gün ve sayısı yukarıda yazılı kararın; Dairemizin 19/11/2018 gün ve 2016/11308-2018/7147 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmiştir. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla HUMK’un 440-442. maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uymayan davacının maddi tazminat istemine yönelik karar düzeltme istemleri reddedilmelidir.
Davacının manevi tazminata yönelik karar düzeltme istemine gelince;
Dava, resmî nikâh olmaksızın yapılan evlilik sonrası gerçekleşen ayrılığa dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; davacının temyizi üzerine karar Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı ilamı ile onanmış, davacı vekili kararın düzeltilmesini istemiştir.
Davacı, aynı zamanda akrabası olan davalı ile 2009 yılı Nisan ayında tanıştığını, 20 Eylül 2010 günü dinî nikâh kıyılarak ...’den davalının yaşadığı ...’ne geldiğini, 3 yıl boyunca resmî nikâh yapılmasını talep ettiğini, ancak davalı ve ailesinin çeşitli bahaneler ile resmî nikâh yapmaktan kaçındığını, sebepsiz yere davalı tarafından evden gönderildiğini, 2013 yılı Temmuz ayından bu yana kendi ailesinin evinde yaşadığını, aradan geçen zaman içinde davalının sözlerini yerine getirmediği gibi başka bir kadınla resmî nikâh yaparak evlendiğini, bu gelişmelerden sonra kandırıldığını öğrendiğini, bu durumun toplum içinde itibarını zedelediğini, ileride sağlıklı bir evlilik yapabilme olanağını yitirdiğini belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı, davacı ile anne babalarının hala-dayı çocukları olduğunu, karşılıklı rıza ile memleketleri olan ...’de bulunan köyde düğün yaparak evlendiklerini, Korkuteli’ne gelecekleri için köyde resmî nikâh kıyılmadığını, Korkuteli’ne gelince evlilik için gerekli hazırlıklara başladıklarını, ancak davacının davranışlarındaki değişiklik nedeniyle anlaşmazlık yaşamaya başladıklarını, bu nedenle resmi nikah işlemlerinin yarım kaldığını, davacının da resmî nikâh yapmak istemediğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının evliliğin gerçekleştiği tarihte reşit ve mümeyyiz olduğu, resmî nikâh yapılmaksızın kendi iradesi ile evlenmeyi kabul ederek davalı ile birlikte olduğu, bu nedenle davalının tazminatla sorumlu tutulmasını gerektiren bir haksız eylem bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine karar Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı ile onanmış, davacının karar düzeltme isteği üzerine dosya yeniden incelenmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesi gereğince hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kişi hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49. maddesiyle de kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar verenin, bu zararı gidermekle yükümlü olacağı hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, tarafların akraba oldukları, 2010 yılı Eylül ayında ailelerin bilgisi dâhilinde toplumsal gelenekler yerine getirilerek davacının ailesinin bulunduğu ...’ye bağlı köyde dinî tören ve düğün yaparak evlendikleri, ...’nde davalının ailesi ile birlikte yaşamaya başladıkları, bu durumun 3 yıl sürdüğü, bu süre içerisinde resmi nikahın yapılmadığı ve bunun sonucunda davacının ...’ye ailesinin yanına geri döndüğü anlaşılmaktadır. Davacı köyde yapılan düğün tarihinde 19 yaşındadır. Tarafların evlenip davalının ailesinin evinde birlikte karı koca hayatı yaşamaya başladıkları hususu, içerisinde bulundukları toplum tarafından bilinmektedir. Davacının resmî nikâh olmadan geleneksel törenle evlenme eylemine rızası olsa bile, nikah kıyma vaadine dayalı olarak bu rızanın temin edildiği açıktır.
Resmi nikâh yapılacağı inancı ile tarafların ailelerinin ve yakınlarının katılımı ile gerçekleştirilen düğün töreninden sonra davacının, davalı ile 3 yıl karı koca hayatı yaşaması, resmî nikâh yapılmaması fırsat bilinerek hiçbir yasal hakkı olmaksızın ailesinin evine gönderilmesi veya terke zorlanması, toplumumuzun geleneksel yapısı ve tarafların yaşadıkları sosyal çevre gözetildiğinde, toplumda boşanmış kadın damgasını taşımasına yol açacağından, ortaya çıkan bu olgu davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur. Böyle bir durumun varlığı, davacının yeni bir evlilik yapmasını zorlaştıracağı gibi ileride yapacağı evliliklerde de aleyhine kullanılabileceği kaçınılmaz bir gerçektir. Aynı zamanda akraba olan taraflardan davalının, davacının içine düşeceği bu durumu da gözeterek daha hassas davranması beklenmelidir.
Tüm bu olgular birlikte ele alındığında davacının, davalı tarafından resmî nikâh yapma vaadi ile kandırıldığı ve bunun etkisi altında, fiziksel ve ruhsal olarak zarara uğratıldığı, bundan elem ve üzüntü duyduğunun kabul edilmesi ve davacının hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski hâline dönüşmesi, duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar verenin de bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkonulması amacıyla uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan yönler gözetilerek mahkemece, kişilik hakları zedelenen davacı yararına manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yerinde olmayan yazılı gerekçeyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Bu durum kararın bozulmasını gerektirir ise de karar onanmış bulunduğundan, davacının karar düzeltme istemi HUMK’nun 440-442. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı onama kararı kaldırılmalı ve karar gösterilen nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440-442. maddeleri gereği yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenle davacının karar düzeltme isteğinin KABULÜNE, Dairemizin 19/11/2018 gün, 2016/11308 esas ve 2018/7147 karar sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA ve kararın davacı yönünden açıklanan nedenle BOZULMASINA, davacının diğer karar düzeltme istemlerinin yukarıda ilk bentte açıklanan nedenlerle REDDİNE ve tahsisi karar talep eden davacıdan önce alınan onama harcı ile peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/02/2020 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden çoğunluğun kararına katılmıyorum.04/02/2020
Not: (www.corpus.com.tr)