Özet:
Davacı vekili, davalının, müvekkili ile dava dışı asıl borçlu arasında 31.03.2011 tarihinde akdedilen genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, asıl borçlunun kredi sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ödememesi üzerine müvekkili tarafından asıl borçlu ve davalı aleyhine ilamsız icra takibi yapıldığını, davalının, takibe okuma yazması olmadığından bahisle itiraz ettiğini ancak kredi sözleşmesinde imzası bulunduğunu, iddia ettiği gibi okuma yazma bilmese dahi bu durum temyiz kudretini ortadan kaldırmayacağından kefaletinin yine de geçerli olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalının okuma yazma bilip bilmediğinin tespiti için ilgili İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne müzekkere yazıldığı, ilgili kurumca müzekkereye verilen cevapla, davalı adına bir kayda rastlanmadığının bildirildiği, verilen cevaptan davalının okuma yazma bilmediğinin tespit edildiği, davacı yanın, okuma yazma bilmeyen davalının imzası bulunan belgenin içeriğini bildiğine dair kanıt sunamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu arasındaki 31.03.2011 tarihli genel kredi sözleşmesini, davalı müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Davalı sözleşme altındaki imzasını inkar etmemekte ancak okuma yazma bilmediğini ileri sürerek, sözleşmeyi patronu olan asıl borçlunun isteğiyle içeriğine vakıf olmadan imzaladığını savunmaktadır.
İmza, kişinin kimliğini gösteren, onu belirleyen ve diğerlerinden ayıran bir işarettir. Borç altına girme iradesini ve özellikle beyan iradesini kesin olarak açıklar, tamamlayıp ortaya koyar (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Yetkin, Ankara 2017, s. 289). İmzanın kural olarak el yazısı ile atılması zorunlu olmakla birlikte, örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında el yazısı dışında başka bir araçla atılması mümkündür. Keza, fiziksel bir engeli ya da okuma yazma bilmemesi sebebiyle imza atamayanlar imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler (6098 sayılı TBK 16. maddesi). Ancak okuma yazma bilmeyen kişi imza kullanıyorsa, bu imzası ile sözleşme yapıp borç altına girebilir. Mevzuatımızda buna engel teşkil edecek bir hüküm bulunmamaktadır. Nitekim, Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi'nin 15.07.2017 gün, 2016/13764 Esas 2017/3903 Karar sayılı ilamında da benzer sonuçlara ulaşılmış, keza HGK’nın 28.06.2022 gün, 2019/(19)11-253 Esas- 2022/1036 Karar sayılı ilamında ise, bir kimsenin okuma yazma bilmemesine rağmen, imza kullanarak kambiyo senedi düzenlemesinin mümkün olduğunu belirlemiştir. Belirtilen gerekçelerle, davalının okuma yazma bilmediği kabul edilse dahi bu durum tek başına sözleşmenin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi, sadece bu nedenle de davalının imzaladığı sözleşmenin içeriğini bilmediği kabul edilemez. Davalıdan sadır olduğuna şüphe bulunmayan imza sözleşmenin kurulması ve davalının borç altına girmesi için yeterlidir. Bu itibarla, mahkemece sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilerek işin esasına girilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme hükmünün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11.10.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.