Özet:
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ve davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, dava konusu 256 ve 258 parsellerde bulunan evin kullanılır hale getirilmesi için yapılan masrafların ve eklentilerinin vekil edeni tarafından yapılmış olduğunu ve 256 parselde yetişmiş bulunan kavakların vekil edeni tarafından dikildiğini belirterek muhdesatın vekil edenine aidiyetinin tespitini talep ve dava etmiştir.
Bir kısım davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle, dava konusu 256 parsel (104 ada 2 parsel) de bulunan 825 adet kavak ağacının davacıya ait olduğunun tespitine, dava konusu 258 parsel (104 ada 1 parsel) de bulunan 880 adet kavak ağacına ilişkin talebin reddine, dava konusu 256 parsel (104 ada 2 parsel) de bulunan eve yapılan masraflar yönüyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davalı ... ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
Hakim, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez (HMK mad. 26).
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde davacı tarafın dava ve 27.11.2014 tarihli ıslah dilekçesinde dava konusu 256 ve 258 parsellerde bulunan evin kullanılır hale getirilmesi için yapılan masrafların ve eklentilerinin vekil edeni tarafından yapılmış olduğunu ve 256 parselde yetişmiş bulunan kavakların vekil edeni tarafından dikildiğini belirterek muhdesatın tespitini talep ettiği, 258 parselde bulunna kavak ağaçlarına yönelik bir talebi olmadığı anlaşıldığından, mahkemece, 258 parselde bulunan kavak ağaçlarına yönelik yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur (HMK mad. 26).
Bilindiği üzere; bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK mad.684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını da kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad.718). 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir.
Muhdesat. şahsi bir hak olup (TMK mad.722, 724 ve 729), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Somut olayda, 256 parsel sayılı taşınmazda dava tarihi itibariyle 4-5 yaşlarında 825 adet kavak ağacı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, aidiyetinin tespiti istenen dava konusu taşınmaz üzerinde yer alan kavak ağaçları niteliği itibariyle, belli bir süre arz üzerinde kaldıktan ve belli bir büyüme süresine geldikten sonra kesilecek ağaç türlerindendir. Ticari maksatla dikilen ve olgunlaştığında yani bir süre sonra kesilip yararlanılmak üzere dikilen kavak ve söğüt gibi ağaçlar taşınmazın mütemmim cüzü yani tamamlayıcı parçası niteliğinde kabul edilmemektedir. Bu durumda, 22.12.1995 tarihli ve 1/3 sayılı Yargıtay içtihadı Birleştirme Kararında muhdesatın, mütemmim cüz niteliğinde olduğu, bir başka deyişle geçici ve taşınabilir olmaması ve taşınmaza sıkı sıkıya bağlı bulunması gerektiğini söylemenin yanlış olmayacağının vurgulanması, kavak ve söğüt gibi ağaçların ise muhdesat niteliğinde olmaması, taşınır hükümlerine tabi mal niteliğinde olması, bu nedenle sorunun çözümünün TMK'nin 728. ve 729. maddelerinde aranması gerekliliği karşısında, Mahkemece 256 parselde bulunan kavak ağaçlarına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad. 106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad. 114/1-h, 115).
Taşınmaz üzerine daha önce mevcut bir muhdesata yeni bölümler ilave edilmesi, muhdesatın tamamlanması veya mevcut muhdesatın bakım ve onarımının yaptırılması bağımsız bir muhdesat meydana getirme niteliğinde olmayıp mevcut muhdesatın daha kullanılır hale gelmesini, bir başka deyişle muhdesattan sağlanacak faydanın artmasını sağlayan işlerdir. Bu işler için harcanan giderler de muhdesatın değerini artıran faydalı ve zorunlu giderlerdendir.
İyileştirici nitelikteki giderleri tek başına karşılayan taşınmaz malik ya da maliklerinin koşullarının varlığı halinde bu giderlerden paylarına düşen kısmını TBK'nin 77 ve onu izleyen maddeleri hükmüne ve sebepsiz zenginleşme kurallarına göre açacağı eda nitelikli bir alacak davası ile taşınmazın diğer maliklerinden isteyebileceği kuşkusuzdur. İyileştirme giderlerini yapan malik ya da maliklerin taşınmazın ortaklığının giderilerek satılması ve muhdesattan yararlanmalarının son bulması ile istenebilir hale gelecek bu giderler için eda nitelikli alacak davası açma hakkı mevcut iken önceden bu iyileştirme giderlerinin tespitini dava etmekte hukuki yararı bulunduğundan söz edilemez.
Somut olayda, davacının dava konusu taşınmazlar üzerinde bulunan evin kullanılır hale getirilmesi için yapılan masrafların ve eklentilerinin kendisi tarafından yapıldığını belirterek tespitini talep ettiği, mahkemece evin bakım ve onarım işleri ve çatının davacının parasıyla yaptırıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, davacının taşınmaz üzerine daha önce mevcut bir muhdesata yeni bölümler ilave edilmesi, muhdesatın tamamlanması veya mevcut muhdesatın bakım ve onarımının yaptırılması bağımsız bir muhdesat meydana getirme niteliğinde olmadığından, eda nitelikli alacak davası açma hakkı da mevcut iken önceden bu masrafların giderlerinin tespitini dava etmekte hukuki yararı bulunmadığından, davacının bu talebine yönelik davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası hakkında yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuştur.
SONUÇ: Davalı ... ve davacı vekilinin temyiz itirazları yukarıda gösterilen sebeplerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve HUMK'un 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 17.12.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.