Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; muris Mehmet Köse ve eşi olan davalı ...'nin karşılıklı olarak birbirlerine tüm malvarlıklarını vasiyet ettikleri; her ikisinin vefatı halinde ise tüm malvarlıklarını kızları davalı ...'ye bıraktıklarını, kendisini ise; ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/484 E. sayılı davada kendilerine yalan söylediği gerekçesi ile devre dışı bıraktıklarını belirttikleri, murisin bu dava ile ilgili suçlanmasının haksız olduğunu, yalan söylediği ya da kötü muamele yaptığının ispatlanamadığını, vasiyetnamenin TMK’nun 557.maddede belirtilen şartlara uygun yapılmadığını, lehine vasiyet edilen kişiler tarafından yanılma, korkutma, aldatma ile yapıldığını, içerdiği koşullar ve yüklemelerin hukuka ve ahlaka aykırı olduğunu, murisin vasiyetname tarihinde akli melekelerinin yerinde olmadığını ileri sürerek, öncelikle vasiyetnamenin iptaline, olmazsa tenkisine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar; davanın zamanaşımına uğradığını, murisin vasiyetname düzenlerken akıl sağlığının yerinde olduğunu, davacının, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki 1997/484 E. sayılı dosyada, murisin yemin teklifi karşısında yalan yere yemin ettiğini, gerçekte murise ait olan taşınmaza haksız olarak sahip olduğunu, bu nedenlerle, davacının anne ve babası tarafından mirastan mahrum edilmek amacıyla vasiyetname düzenlendiğini, vasiyetnamenin hukuken geçerli olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece; öncelikle, vasiyetnamenin içeriğinin hukuka ve ahlaka aykırı olduğu, vasiyet edilen tarafından korkutularak, aldatılarak düzenlendiği hususunun kanıtlanamadığı, vasiyetnamenin geçerli olduğu, bu durumda, ıslah yoluyla yapılan tenkis talebinin değerlendirilmesi gerektiği, ancak; vasiyetnamenin içeriğinin mirastan ıskatı akla getirdiği, bu nedenle, öncelikle bu hususun tartışılması için tenkis hesabı yaptırılmadığı, somut olayda davacı ...’in anne-babaya karşı manevi anlamda ağır bir suç işlediği, güvenlerini kötüye kullandığı, ahir ömürlerinde mutsuz bir şekilde bu dünyadan göçmelerine sebep olduğu, anne-babasına karşı, evlat olmaktan kaynaklanan en basit sevgi, minnet duygularından yoksun davranarak, evlat olmaktan kaynaklanan görevlerini yerine getirmediği gerekçesi ile kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Somut olayda iptali istenen ... 4. Noterliği'nin 06/01/1998 tarih ve 00276 yevmiye numaralı vasiyetnamenin incelenmesinde; murisin "Ben Mehmet Köse olarak ölümüm halinde sahibi bulunduğum ..., ... ilçesi, ... Mah, 217 pafta, 877 ada, 43 nolu parseldeki gayrimenkulün tamamını, yine bütün menkul ve diğer gayrimenkullerimin tamamını, keza bankalardaki mevduatlarımı eşim ...'ye vasiyet ediyorum. Ben de ... olarak; ölümüm halinde geçerli olmak üzere sahibi bulunduğum ..., ... Köyü, 12 pafta, 871 adada kayıtlı gayrımenkulün tamamını ve bütün gayrı menkullerimi ve menkul eşyalarımı eşim Mehmet Köse’ye vasiyet ediyorum. Her ikimizin ölümü halinde yukarıda yazılı bilumum gayrimenkullerimizi ve menkul eşyalarımızı kızımız Ülke Küçükkaya'ya vasiyet ediyoruz. Bu vasiyetname ile diğer kızımız ...'yı devre dışı bırakıyoruz. Çünkü ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/484 esas sayılı dosyasındaki davada, bize karşı yalan söyleyerek çok kötü muamele yapmasından dolayı, ona bir hisse verilmesini istemiyoruz." şeklinde vasiyette bulunulduğu, iş bu vasiyetnamenin muris Mehmet Köse ve dava tarihinde hayatta olan eşi ... Tarafından imzalandığı anlaşılmıştır.
Olayda yukarıda açıklanan vasiyetname metninin yorumlanması sonucunda davaya konu vasiyetnamenin bir ortak vasiyetname niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır
Buna göre somut olayda uyuşmazlık; hukukumuza göre ortak vasiyetnamenin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere; birden fazla miras bırakanın ölümlerinden sonra hüküm ifade etmek üzere, mamelekleri üzerinde tek taraflı olarak tasarrufta bulunmak gayesiyle, birlikte arzularını açıklamalarına ortak vasiyetname denir. Ortak vasiyetnamelerin bu niteliği alabilmeleri için önemli olan vasiyetnamelerin bir tek işlemde (uno actu) birleşmeleri olmayıp birden fazla şahsın mamelekleri üzerinde birlikte tasarrufta bulunma müşterek iradelerinin varlığıdır (Dr. Mustafa Dural-Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi 1969/4,sf.165). Başka bir ifade ile aynı işlemle yapılan birbiriyle iç içe geçmiş ve biri diğerine bağımlı vasiyetnameler ortak vasiyetname sayılır. Bu hali ile birisi bakımından şekil şartı tamam olmakla beraber diğeri yönünden şekil şartı eksik kalan vasiyetnameleri geçerli saymak mümkün değildir.
Gerek doktrin de ve gerekse de Yargısal kararlar incelendiğinde genel olarak ortak vasiyetnamenin değil ama Medeni Kanundaki şekil şartlarından birine (resmi-el yazısı-sözlü vasiyet) uyularak yapılmamış olanların geçersiz olduğu sonucuna varılabilir ki bu da birlikte yapılan vasiyet olacaktır. Örneğin, bir el yazısı vasiyetnameyi vasiyetçilerden biri, her iki mirasbırakanın arzularını açıklayacak şekilde yapmış ve sonra her ikisi de imzalamış iseler veya vasiyetçiler, birlikte noter önünde son arzularını açıklamış ve noter de her iki iradeyi kapsayacak şekilde bir tek belge düzenlemiş ise o zaman vasiyetname kanundaki şartlara uygun olarak yapılmadığı için geçersiz olacaktır. Bu geçersizliğin müeyyidesi ise butlan değil iptal kabiliyetidir. Zira, ortada şekil şartlarını ihlal etmiş olsa dahi, şeklen bir vasiyetname vardır.
Somut olayda da; vasiyetçiler, birlikte noter önünde son arzularını açıklamış ve noter de her iki iradeyi kapsayacak şekilde bir tek belge düzenlemiş olduğundan kanunda öngörülen şekil şartlarını taşımayan vasiyetnamenin iptali gerekmektedir.
O halde mahkemece, yukarıda açıklanan ilkelerde gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı nitelendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Kabule göre de; mirastan ıskat, murisin tek taraflı ölüme bağlı bir tasarrufu ile gerçekleşir. Iskat, cezai (olağan) ve koruyucu olmak üzere 2 türlüdür. Mirasçı, miras bırakana ve yakınlarından birine karşı TMK.nun 510.maddesinde gösterilen ağır bir suç işler veya murisine veya ailesine karşı kanunen yerine getirmekle yükümlü olduğu aile görevlerini ifada büyük bir kusur işlerse cezai (olağan) ıskat nedenleri doğmuş olur. Koruyucu ıskat ise, tamamen iyi niyete dayalı adından anlaşılacağı üzere murisin ıskat ettiği mirasçıdan çocuklarını koruma amacına yöneliktir.
TMK.nun 512.maddesinde, "Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.
Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.
Davada, 06/01/1998 tarihli vasiyetnamede ıskat sebebi yazılmasına rağmen delillere göre yasada aranan ıskat sebeplerinin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde mirasçılıktan çıkarma haricinde vasiyetname bölümü yönünden de davacı iptal sebeplerini ispatlayamamıştır.
Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur." hükmü getirilmiştir.
Davalılar, mirastan ıskat sebebini ispat edemediğinden TMK'nun 512/3. maddesi gereğince mirastan ıskatın miras bırakanın tasarruf nisabı oranında geçerli olması gerekir. Başka bir ifadeyle tasarruf nisabı sınırları içerisinde geçerli olmak üzere vasiyetnamenin ıskatına ilişkin bölümün hükümsüzlüğüne karar verilerek davacının saklı payını talep edebileceği ve davaya tenkis davası olarak devam edileceği düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; TMK.nun 512/3.maddesi gereğince, mirasçılıktan çıkarmaya yönelik ölüme bağlı tasarrufun davacı mirasçının saklı payının tasarruf nisabı oranında yerine getirilerek davaya TMK.nun 564. vd. maddelerinde açıklanan tenkis davası olarak devam edilmek suretiyle murisin terekesinde bulunan tüm aktif ve pasifinin belirlenmesinden sonra uzman bilirkişiden alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurmak gerekirken bu hususun da gözden kaçırılması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.