Özet:
Mahkemece hükmüne uyulan Dairemizin bozma ilamında, keşidecinin, lehdara karşı ileri sürebileceği def’ileri hamile karşı ileri süremeyeceği, ancak bonoyu iktisap eden kişi kötü niyetli ise veya alacağın temliki söz konusu ise def’ileri ileri sürebileceği, somut olayda lehdarın cirosu ile hamil durumunda olan alacaklının kötü niyetli olduğu kanıtlanamadığından ve vekil hamil durumu da söz konusu olmadığından keşideci borçlunun def’ilerini alacaklıya karşı ileri süremeyeceği, mercice yasal olmayan biçimde tanık dinleme yoluna başvurularak lehdara ödeme yapıldığından bahisle takibin iptaline karar verilmesinin isabetsiz olduğuna işaret edilmiştir. Bu durumda, mahkemece borçlunun, senet bedeline ve işlemiş faiz miktarı ile talep edilen faiz oranına yönelik itirazları incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bozmaya uyulmakla alacaklı lehine oluşan usulü kazanılmış hakkı ortadan kaldırır biçimde ve yazılı gerekçe ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.
Kabule göre de; alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takibe başlandığı ve borçluya örnek 163 nolu ödeme emri tebliği üzerine borçlunun yasal sürede icra mahkemesine başvurarak borca ve faize itiraz ettiği anlaşılmıştır. Olayda uygulanması gereken İİK.nun 169/a maddesi uyarınca “İcra mahkemesi hakimi, itiraz sebeplerinin tahkiki için iki tarafı en geç otuz gün içinde duruşmaya çağırır. Hakim, duruşma sonucunda borcun olmadığının veya itfa veya imhal edildiğinin resmi veya imzası ikrar edilmiş bir belge ile ispatı halinde itirazı kabul eder.” Somut olayda borçlu, borca itirazına dayanak olarak anılan maddede sayılan nitelikte bir belge sunmamıştır. İcra mahkemeleri önüne gelen uyuşmazlığı genel hükümlere göre çok daha hızlı ve seri olan takip hukuku kurallarına göre ve basit usulde yargılama yaparak çözen özel mahkemelerdir. Menfi tesbit davası ise genel hükümlere göre açılan ve genel mahkemece yazılı usulde yargılama yapılarak sonuçlandırılması gereken bir dava olup icra yargılamasına göre sonuçlanması çok daha uzun zaman alacaktır. Genel hükümler uyarınca açılan menfi tesbit davası takip hukukuna göre ve basit usulde yargılama yapılan icra mahkemesinde bekletici mesele yapılamaz. Aksinin kabulü icra iflas hukukunun temel ilkeleri ve icra yargılamasının varlık nedeni ile bağdaşmaz. Mahkemenin kabulü gibi menfi tesbit kararı İİK.nun 169/a maddesi kapsamında bir belge olmayıp, aksine maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden bir ilamdır ve borçlunun, lehine sonuçlanan ve kesinleşen bu ilamı takibin her aşamasında icra müdürlüğüne ibrazı halinde icra takibinin hükümsüz kalacağı tabidir. Ayrıca, İİK.nun 72/4 maddesi uyarınca menfi tesbit kararları kesinleşmedikçe uygulanamaz. Mahkemece hükme dayanak yapılan menfi tesbit kararının da kesinleşmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle mahkemece genel mahkemede açılan menfi tesbit davasının bekletici mesele yapılması ve menfi tesbit kararına dayalı olarak İİK. nun 169/a maddesi uyarınca takibin durdurulmasına karar verilmesi doğru değildir.
Öte yandan, icra mahkemesince ancak takip dayanağı senet hakkında sahtecilikten açılmış bir ceza davası, HUMK. nun 317. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde bekletici mesele yapılabilir. Çorum 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/93-298 sayılı ve 01.07.2009 tarihli kararı ise bedelsiz kalmış senedi tahsile koymak suçuna ilişkin olup, HUMK. nun 317. maddesi kapsamında olmadığından bekletici mesele yapılması ve anılan ilama dayalı olarak borca itirazın kabulü yasaya uygun bulunmamıştır.
SONUÇ:
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 02.11.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.