Özet:
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2019 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
7. İkinci Bölüm tarafından niteliği itibarıyla başvurunun Genel Kurul tarafından karara bağlanması gerekli görüldüğünden Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 28. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca Genel Kurula sevkine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Soruşturması ve Yargılamasına İlişkin Süreç
9. (Kapatılan) Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucular hakkında PKK terör örgütüne üye olma, örgüt adına silahlı eylem ve faaliyetlerde bulunma suçlamalarıyla soruşturma başlatılmıştır. Anılan soruşturma kapsamında başvurucular, farklı tarihlerde tutuklanmış ve yargısal sürecin ilerleyen aşamalarında tahliye edilmiştir (ayrıntılı bilgi ve açıklamalar için bkz. Behzet Çakar ve diğerleri, B. No: 2014/16277, 13/9/2018, §§ 9-19).
10. Başsavcılık tarafından düzenlenen iddianameyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) 16/2/2012 tarihli kararla başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık'ın müebbet hapis, Behzet Çakar'ın ise hapis ve adli para cezalarıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Anılan karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 27/5/2014 tarihinde onanmıştır (Behzet Çakar ve diğerleri, §§ 21-26).
11. Kesinleşen hapis cezalarının infazı için başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık hakkında 4/8/2014 tarihli yakalama emri düzenlenmiş olup bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla adı geçen başvurucular henüz yakalanamamıştır. Öte yandan anılan başvurucuların yurt dışında bulunduklarının tespit edilmesi nedeniyle Mahkemece kırmızı bülten çıkarılmasına yönelik işlemler de yapılmıştır.
12. Elâzığ Cumhuriyet Başsavcılığınca Behzet Çakar hakkında düzenlenen müddetnamede, mahkûmiyet hükmünün infazına 20/5/2015 tarihinde başlandığı ve koşullu salıverilme tarihinin 21/8/2020 olduğu belirtilmiştir.
B. Yeniden Yargılamaya İlişkin Süreç
13. Başvurucular; haklarında kesinleşen mahkûmiyet hükümlerine yönelik olarak gözaltında avukat yardımından faydalandırılmama nedeniyle müdafi yardımından yararlanma hakkının, müdafi yokluğunda baskı ve zora dayalı verilen ifadelerin mahkûmiyete esas alınması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, tutuklamanın makul süreyi aşması nedeniyle de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini belirterek 2/10/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Anayasa Mahkemesi 13/9/2018 tarihinde yaptığı inceleme sonunda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine, anılan ihlale ilişkin sonuçların ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yargılamanın yenilenmesi için (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin yerine bakan mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir (Behzet Çakar ve diğerleri, §§ 57-62, 80-82). Anılan kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"57. Somut olayda başvurucular gözaltında tutulduğu sırada devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi yardımından yararlanmaları ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır. 3842 sayılı Kanun’a eklenen 31. maddeyle gözaltında bulundurmaya ve müdafi yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı, bunlar hakkında değişiklik yapılmadan önceki 1412 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Başvurucuların gözaltında tutulduğu tarihlerde anılan mevzuat, gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Başvurucuların belirtilen şartlarda 14 ile 29 gün arasında gözaltında tutulduğu görülmektedir.
58. Başvuruculara isnat edilen suçlar kapsamındaki eylemlere ilişkin değerlendirmede kendileri ve diğer sanıkların gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen beyanlarının delil olarak kabul edildiği görülmektedir. Somut olayda başvuruculara isnat edilen birçok eylem bulunmaktadır. Başvurucular gözaltına alınmış ve tutuklandıkları tarihe kadar gözaltında tutulmuşlardır. Başvurucular, müdafi olmadan kollukta verdikleri ifadelerinde isnat edilen suçları nasıl ve kimlerle birlikte işlediklerine dair beyanda bulunmuşlardır. Başvurucular Cumhuriyet Başsavcılığında ve sorguda da müdafi yardımından yararlanmamıştır. Başvuruculara kolluk tarafından yer gösterme ile yüzleştirme işlemleri de yaptırılmıştır. Başvurucular, bu işlemler esnasında da üzerine atılı eylemlere dair ifade vermiş; müdafi yardımından faydalandırılmamıştır. Öte yandan kolluk tarafından yapılan ifade alma, yer gösterme ve yüzleştirme işlemlerinde başvuruculara haklarının hatırlatıldığına dair bir ibare de bulunmamaktadır.
59. Başvurucuların mahkȗmiyetine hükmedilirken C.T., D.B. ve H.Ç isimli kişilerin beyanlarına da dayanıldığı fakat bu ifadelerin de o dönemde kollukta verilen ifadeler olduğu görülmektedir. Başvuruculardan Behzet Çakar ile yüzleştirilen A.A., M.B. ve A.A.nın beyanlarına da İfadeli Yüzleştirme Tutanağı'nda yer verilmiştir. Anılan tutanak tanzim edilirken beyanda bulunanlara hakları hatırlatılmamış, avukat yardımı sağlanmamıştır. Mahkeme kararında, bu kişilerin müdafi yardımından faydalanıp faydalanmadıklarına veya yargılama aşamasında bu ifadelerini kabul edip etmediklerine ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
60. Başvurucuların diğer deliller yanında müdafi olmaksızın alınan ve daha sonra Mahkemede doğrulanmayan ifadeleri doğrultusunda anılan eylemleri gerçekleştirmek suretiyle isnat edilen suçtan mahkûmiyetlerine karar verildiği, gözaltında iken alınan bu ifadelerin mahkûmiyet için belirleyici biçimde kanıt olarak kullanıldığı, sonraki aşamalarda sağlanan müdafi yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin soruşturmanın başında başvurucuların savunma hakkına verilen zararı gideremediği anlaşılmaktadır.
61. Sonradan (yargılama devam ettiği sırada) yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun’un 148. maddesi, hâkim veya mahkeme önünde doğrulanmayan müdafi yardımı sağlanmadan alınan kolluk beyanları bakımından kovuşturma aşamasında savunmanın etkinliğini sağlayacak niteliktedir. Ancak Mahkemece bu husus gerekçede tartışılmamış ve temyiz aşamasında da bu eksiklik telafi edilememiştir. Gözaltında avukata erişim imkânı sağlanmaması ve bu sırada elde edilen ifadelerin mahkûmiyet kararına esas alınması müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmuştur.
...
81. Bu durumda müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ikinci fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) yerine bakan mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir."
15. Başvurucuların müdafii, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına istinaden 30/10/2018 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine müracaat ederek yargılamanın yenilenmesine ve başvurucular hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin infazının durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
16. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 9/11/2018 tarihli ek karar ile yargılamanın yenilenmesine, başvurucular hakkında tayin edilip temyiz merciince onanan hapis cezalarının infazının durdurulmasına yer olmadığına hükmetmiştir.
17. Başvurucuların müdafii anılan ek karara 26/11/2018 tarihinde itiraz etmiştir. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 5/12/2018
tarihinde itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Yargılanmanın yenilenmesi hakkında CMK [Ceza Muhakemesi Kanunu] 312/1 madde ' Yargılamanın yenilenmesi istemi hükmün infazını ertelemez. Ancak mahkeme, infazın geri bırakılmasına veya durdurulmasına karar verebilir.' gereğince infazın durdurulması yönünde karar verme hususunda mahkemeye takdir hakkı tanındığı, dosya münderecatı nazara alındığında Diyarbakır (Kapatılan) 6 Ağır Ceza Mahkemesinin 09/11/2018 Tarih 2001/248 Esas sayılı Ek Kararı usul ve yasaya uygun olduğundan hükümlüler Behzet ÇAKAR, Erdoğan YAKIŞAN ve Ümit IŞIK müdafii Av. Muhammed Neşet GİRASUN'un itirazın reddine ... [karar verildi.]"
18. Anılan nihai karar başvurucuların müdafiine 17/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 16/1/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde (E.2018/641) 4/3/2019 tarihinde yargılamanın yenilenmesine dair yargılama başlamıştır.
21. Başvurucu Behzet Çakar'ın müdafii 2/9/2019 tarihli dilekçesi ile müvekkili hakkındaki infazın durdurulmasını yeniden talep etmiştir. Mahkemece 10/9/2019 tarihli karar ile başvurucu yönünden infazın durdurulmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte Mahkeme, başvurucunun yurt dışına çıkışının yasaklanmasına yönelik adli kontrol tedbirinin uygulanmasına hükmetmiştir. Başvurucu aynı tarihte ceza infaz kurumundan tahliye edilmiştir.
22. Mahkeme 9/11/2020 tarihli duruşmada başvurucu Behzet Çakar yönünden davanın tefrikine karar vermiş ve başvurucu hakkındaki yargılamaya Mahkemenin E.2020/355 sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
23. Davalar, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. ..."
25. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
26. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Yakalama emri" kenar başlıklı 19. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Hükümlü, hapis cezası veya güvenlik tedbirinin infazı için gönderilen çağrı kâğıdının tebliği üzerine on gün içinde gelmez, kaçar ya da kaçacağına dair şüphe uyandırırsa, Cumhuriyet savcısı yakalama emri çıkarır.
(Değişik: 24/1/2013-6411/5 md.) Kasten işlenen suçlarda üç yıl, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıldan fazla hapis cezasının infazı için doğrudan yakalama emri çıkarılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 1/7/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucular; isnat edilen suçlar nedeniyle mahkûmiyetlerine karar verilen asıl davanın sonunda yaptıkları bireysel başvuruda Anayasa Mahkemesince adil yargılanma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaline ve ihlalin sonuçlarını gidermeye yönelik yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesine rağmen bu kararın fiilen uygulanmadığını, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı sonrasında yasal mevzuat hükümlerine göre önceki mahkûmiyet kararı ortadan kalkmasına rağmen hukuka aykırı bir şekilde özgürlüklerinden yoksun bırakılmaya devam edildiklerini belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının alt görünümlerinden olan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde öncelikle yargılamanın yenilenmesine karar verildiği tarih itibarıyla başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık'ın ceza infaz kurumunda bulunmamaları nedeniyle hürriyetlerinin kısıtlanmadığı, dolayısıyla adı geçen başvurucuların somut olay bağlamında mağdur sıfatı yokluğu nedeniyle iddialarının kabul edilemez bulunması gerektiği dile getirilmiştir. Bakanlık, başvurucu Behzet Çakar yönünden ise yeniden yargılama incelemesi süresince tahliye edilmemesine yani tutulmasına yetkili mahkeme olan (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ve daha önce kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü temelinde karar verildiğini belirtmiştir. Bakanlık ayrıca 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 312. maddesinde yeniden yargılama talebinin cezanın infazını durdurmayacağı fakat ilgili mahkemenin infazın geri bırakılması veya durdurulması yönünde bir karar alabileceğinin herhangi bir tereddüde yer bırakılmayacak açıklıkta ifade edildiğine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda Bakanlık; başvurucu Behzet Çakar açısından Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalı ve kanuna uygun bir tutmanın söz konusu olduğunu, dolayısıyla kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığını değerlendirmiştir.
30. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında genel olarak başvuru formunda belirttikleri iddiaları tekrar ederek Bakanlık görüşünü kabul etmediklerini ifade etmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanması nedeniyle hukuken geçerli bir karar olmadan hürriyetlerinden yoksun bırakılması olduğundan başvurunun bir bütün olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
1. Başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık Bakımından
32. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
33. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında hürriyetten yoksun bırakma kavramını tanımlamıştır. Buna göre hürriyetten yoksun bırakma, bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya rıza göstermemiş olması şeklinde ifade edilebilecek iki unsuru içermektedir (Cüneyt Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
34. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek koşuluyla kişilerin hürriyetlerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42). Devam eden fıkralarda ise hürriyetinden yoksun bırakılan kişiler bakımından güvencelere yer verilmiştir. Bu bağlamda maddenin dördüncü fıkrasında yakalama veya tutuklama sebepleri ile iddiaların bildirilmesi, beşinci fıkrasında gözaltı süresi, altıncı fıkrasında yakalama veya tutuklamanın yakınlara bildirilmesi, yedinci fıkrasında tutuklanan kişilerin makul sürede yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı, sekizinci fıkrasında hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı yargı merciine başvurma hakkı, dokuzuncu fıkrasında tazminat hakkı güvence altına alınmıştır (Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 33).
35. Maddenin birinci fıkrasında geçen "hürriyet" sözcüğü, özgürlük ve bağımsızlığın yanı sıra serbestlik anlamına da gelmektedir. Bu anlamda kişi hürriyetine yönelik bir müdahalenin bulunduğunun söylenebilmesi için kişinin hareket serbestisinin maddi olarak sınırlandırılmış olması gerekir. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale için kişi, rızası olmaksızın en azından rahatsızlık verecek uzunlukta bir süre boyunca belirli bir yerde fiziki olarak tutulmalıdır (Galip Öğüt, § 34).
36. Anayasa'nın 19. maddesinin metni bir bütün olarak değerlendirildiğinde maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarındaki sınırlama sebeplerinin kişilerin fiziksel özgürlüklerine ilişkin olduğu, ayrıca devam eden fıkralardaki güvencelerin de fiziki olarak hürriyetinden yoksun bırakılmış kişiler bakımından getirildiği görülmektedir. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının güvence altına aldığı şey, bireylerin yalnızca fiziksel özgürlüğüdür (Galip Öğüt, § 35).
37. Yakalama emirlerinin infaz edilmediği dönemde temel hak ve hürriyetlere yönelik bazı etkileri bulunsa da bu dönemde henüz kişilerin fiziksel özgürlükleri maddi olarak kısıtlanmamış olduğundan söz konusu etkilerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (Galip Öğüt, § 41).
38. Somut olayda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4/8/2014 tarihinde başvurucular hakkında müebbet hapse ilişkin mahkûmiyet kararının infazı kapsamında yakalama emri çıkarılmıştır. Bireysel başvuruda bulunulduğu tarihte başvurucuların yurt dışında olduğu ve haklarındaki yakalama emirlerinin henüz infaz edilmediği, bulundukları ülkeden yurda iade edilmeleri için kırmızı bülten çıkarılmasına yönelik işlemler yapıldığı, ayrıca başvurunun incelendiği tarih itibarıyla da infazın gerçekleştiğine yönelik herhangi bir bilgi ya da belgenin olmadığı görülmektedir (bkz. § 11). Buna göre her iki başvurucunun da -bu aşamada- fiziksel olarak özgürlüğünden yoksun bırakılması söz konusu değildir. Sonuç olarak başvurucuların kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahalede bulunulmamıştır (aynı yöndeki değerlendirme ve uygulama için bkz. Galip Öğüt, § 42).
39. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Başvurucu Behzet Çakar Bakımından
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa'nın kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan 19. maddesinin kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi nedeniyle ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
43. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur (Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017, § 31).
44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
45. Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması, son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Şaban Dal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal, § 39).
46. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre herkes, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa'nın 148. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa Mahkemesine bu başvuruları karara bağlama yetki ve görevi verilmiştir (Şahin Alpay (3) [GK], B. No: 2018/10327, 3/12/2020, § 36).
47. Anılan yetki ve görev kapsamında Anayasa Mahkemesi, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruları incelemek ve karara bağlamak durumundadır. Anayasa Mahkemesi bireysel başvurulara ilişkin incelemelerinde 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağına karar vermektedir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, § 50).
48. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmemesi daha önce verilen ihlalin devam ettiği anlamına gelir. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereklerinin yerine getirilmediğine ilişkin iddiaları incelemek de bireysel başvuruları incelemeye yetkili olan Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde korunmasını öngören Anayasa hükümleri ile bağdaşmaz. Ancak Anayasa Mahkemesince yapılacak bu inceleme, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı bir inceleme olacaktır (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), § 52).
49. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruların esas incelemesi sonunda başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verileceği, ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular kapsamındaki yetki ve görevi, hakkın ihlal edilip edilmediğinin tespitiyle sınırlı olmayıp tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlerin belirlenmesini de kapsamaktadır (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 56).
50. Bununla birlikte 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilirken idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederken idarenin veya yargısal makamların ya da yasama organının yerine geçerek işlem tesis edemez. Anayasa Mahkemesi, ihlalin ve sonuçlarının nasıl giderileceğine hükmederek gerekli işlemlerin tesis edilmesi için kararı ilgili mercilere gönderir (Şahin Alpay (2), § 57).
51. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
52. Bu bağlamda kural olarak Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen ihlalin ve sonuçlarının nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağı hususunda ilgili mercilerin takdir yetkisi bulunmaktadır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 67). İlgili merci, ihlal kararının niteliğini dikkate alarak bu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekenleri yapar. Bazı durumlarda Anayasa Mahkemesi somut olayın özelliklerini dikkate alarak ihlalin ve sonuçlarının nasıl ve hangi araçlarla ortadan kaldırılacağına dair ilkeleri belirleyebilir (Bizim FM Radyo Yayıncılığı ve Reklamcılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/11028, 18/10/2017, §§ 71, 72). Böyle bir durumda ilgili mercilerin anılan ilkeler doğrultusunda hareket etmesi gerekir. İstisnai kimi durumlarda ise tespit edilen ihlalin niteliği, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından ilgili mercilerin önünde tek bir seçenek bırakabilir. Bu hâlde Anayasa Mahkemesi ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için alınması gereken tedbiri açıkça gösterir ve ilgili merci bu tedbiri alır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 82).
53. Diğer taraftan bireysel başvuru kapsamında bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanması zorunludur. Bunun için ise öncelikle devam eden ihlalin durdurulması, ihlale konu kararın veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle ihlalin sonuçlarının şeklen değil gerçek anlamda ortadan kaldırılması gerekir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), § 56).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Somut olayda başvurucu hakkında atılı suçlara ilişkin olarak tesis edilen hapis cezalarına dair mahkûmiyet hükmü Yargıtayca onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu, hakkında kesinleşen mahkûmiyet hükmüne yönelik temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini belirterek bireysel başvuruda bulunmuş olup Anayasa Mahkemesi yaptığı değerlendirmede müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve anılan ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar vermiştir (bkz. §§ 13, 14).
55. Anayasa Mahkemesi, önceki kararda tespit ettiği ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin başvurucunun yargılandığı mahkemeye gönderilmesine hükmetmiştir. Anayasa Mahkemesinin başvurucu hakkında verdiği ihlal kararının nihai ve bağlayıcı olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararları başka bir merci tarafından Anayasa'ya veya kanuna uygunluk yönünden denetlenemez. Ayrıca başvurucu hakkında verilen ihlal kararının hukuki sonuç doğurabilmesi için Resmî Gazete'de yayımlanması gerekli olmayıp ilgili merciye tebliği (veya gönderilmesi) yeterlidir (Şahin Alpay (2), § 79).
56. Diğer taraftan 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen "yeniden yargılama" kavramı ilgili usul kanunlarında düzenlenen hukuki kurumlardan önemli ölçüde farklıdır (bkz. Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, § 97). İlk olarak usul kanunlarındaki "yargılamanın iadesi" (HMK m. 374 vd.) ve "yargılamanın yenilenmesi" (CMK m. 311 vd., 317, 321; İYUK m. 53-55) kurumlarının işletilebilmesi için öncelikle yargılama süjelerinin bir talebi bulunmalıdır. İkinci olarak da anılan düzenlemeler uyarınca mahkemenin bu talep hakkında kabul edilebilirlik incelemesi yaparak talebin kabulü veya reddi yönünde bir karar vermesi gerekmektedir. Ayrıca anılan usul kurallarına göre yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü halinde dahi önceki hükmün ortadan kaldırılması sürecin sonunda değerlendirilecek bir husustur.
57. Buna karşın, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine yeniden yargılama yapılabilmesi için başvuranın, tarafların veya Cumhuriyet savcısının bir talebi gerekmediği gibi mahkemenin kabul edilebilirlik incelemesi yapma yetkisi de bulunmamaktadır. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesi uyarınca ilgili mahkemeye ihlal kararının ulaşması ile gereğinin yapılması zorunlu olduğu gibi, ihlal kararı ve ihlal nedenleri doğrudan yasal kabul edilebilirlik sebebini oluşturmaktadır. Önemli bir farklılık da yeniden yapılacak yargılamada Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen nedenlerin ve gerektiğinde kararda belirtilen hususların gözetilmesinin zorunlu oluşudur. Nitekim Anayasa Mahkemesi ihlalin sürdürülmesinin önlenmesi ve mağduriyetin giderilmesi amacıyla ihlal kararında mahkemece yapılması gereken bazı hususlara da (hükmün ortadan kaldırılması ve infazın durdurulması kararı verilmesi gibi) hükmedebilmektedir (Kadri Enis Berberoğlu (3), § 98).
58. Bu bağlamda ihlal, yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir işlemden veya yerine getirilmeyen yöntemsel bir eksiklikten kaynaklanıyorsa söz konusu usule ilişkin işlemin hak ihlaline yol açmayacak şekilde yeniden (veya daha önce hiç yapılmamışsa ilk defa) yapılması icap etmektedir. Buna karşılık ilgili idari işlem veya uygulamanın kendisinin veya derece mahkemesi kararının sonucunun hak ihlaline yol açtığı Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilmişse bu takdirde derece mahkemesinin usule dair herhangi bir işlem yapmadan doğrudan dosya üzerinden yeni bir karar vererek ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırması gerekebilir.
59. Somut olayda başvurucu; Anayasa Mahkemesince müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği tespitine dayalı olarak verilen yargılamanın yenilenmesi kararı sonrasında hukuka aykırı olarak hükmün infazına devam edildiğini, bu anlamda kanun hükümlerinin yanlış yorumlanması neticesinde geçerli bir karar olmaksızın ceza infaz kurumunda özgürlüğünden yoksun bırakıldığını ileri sürmüştür.
60. Dolayısıyla başvuru konusu olayda çözümlenmesi gereken temel mesele, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir ihlal kararı üzerine yenilenen yargılamada infazın durdurulmamasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğidir.
61. Başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararında adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan müdafi yardımından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkına riayet edilmediği tespit edilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi anılan kararda ihlalin giderimi bağlamında yeniden yargılama ile birlikte derece mahkemesinin başvuruya konu hükmü ortadan kaldırması gerektiğine de karar vermiştir (bkz. § 14). Bu kapsamda derece mahkemesince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir.
62. Bir başka anlatımla Anayasa Mahkemesince ihlalin sona erdirilmesi için ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılması gerektiğine dair bir belirlemenin yapıldığı durumlarda derece mahkemelerinin ihlal kararı üzerine yeniden yapılacak yargılamada önceki kararın kaldırılması hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Derece mahkemesi Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek için gereken işlemleri yapmak ve bu çerçevede ihlal kararında belirtildiği üzere önceki kararı kaldırmak durumundadır.
63. Öte yandan ihlal kararı gereğince yapılan yeniden yargılama kapsamında hükmün ortadan kaldırılması yönünde verilecek olan kararın bir sonucu olarak artık dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması gerektiğinin bir zorunluluk teşkil ettiği de izahtan varestedir. Dolayısıyla derece mahkemesince söz konusu ihlal kararı doğrultusunda hükmün ortadan kaldırılmasıyla birlikte derhâl infazın durdurulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
64. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı üzerine derece mahkemelerince yeniden yapılacak yargılamada ihlale konu mahkûmiyet kararının kaldırılmasına karar verildiği durumlarda mahkemelerin suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin bir değerlendirme yaparak -Anayasa ve kanunlarda öngörülen koşulların bulunması hâlinde- başvurucunun tutuklanması yönünde bir karar vermeleri konusunda herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvuru konusu yapılması hâlinde bu kapsamda verilecek olan bir tutuklama kararı da suç isnadına bağlı tutmanın güvenceleri yönünden Anayasa Mahkemesince ayrıca denetlenebilecektir. Bu bağlamda somut olayda derece mahkemesince suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin olarak herhangi bir değerlendirme yapılmadığı, aksine infazın durdurulması talebinin reddiyle birlikte hükme bağlı tutmanın devam ettirildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla somut olayda suç isnadına bağlı tutmanın güvenceleri yönünden değerlendirme yapılmasını gerektiren bir durum söz konusu değildir.
65. Sonuç olarak derece mahkemesince Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu önceki ihlal kararı doğrultusunda hükmün ortadan kaldırılarak dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması (yani infazın durdurulması) yönünde karar verilmesi gerekirken infazın durdurulması talebinin reddedilmesi ve belli bir süre de olsa hükme bağlı olarak başvurucunun özgürlüğünün kısıtlanmaya devam edilmesi Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına hukuka aykırı bir müdahale teşkil etmektedir.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN ve Hasan Tahsin GÖKCAN ihlal sonucuna ek gerekçeyle katılmışlardır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
67. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
68. Başvurucu Behzet Çakar tahliyesine karar verilmesi istemiyle birlikte 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
69. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2)).
70. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
71. Başvuruda, Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. 10/9/2019 tarihinde infazın durdurulması suretiyle ceza infaz kurumundan tahliyesine karar verilen başvurucu Behzet Çakar'ın özgürlüğünden yoksun kalma hâli sona ermiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmıştır.
72. Başvurucu Behzet Çakar'ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucu Behzet Çakar'a ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edilmesinin hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvurucu Behzet Çakar yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gereğinin yerine getirilmeyerek hapis cezasının infazına devam edildiği iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının başvurucu Behzet Çakar yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Behzet Çakar'a net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1. 364,60 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.964,60 TL yargılama giderinin başvurucu Behzet Çakar'a ÖDENMESİNE,
2. Başvurucular Erdoğan Yakışan ve Ümit Işık yönünden yapılan yargılama giderlerinin anılan başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2018/641, E.2020/355 sayılı dosyaları) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/7/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
EK GEREKÇE
1. Başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesi tarafından ihlalin giderimi bağlamında yeniden yargılama yapılmasına ve ihlale yol açan hükmün ortadan kaldırılmasına karar verildiği halde derece mahkemesince infazın durdurulması talebi reddedilmek suretiyle ilgili mahkeme kararı kaldırılmamıştır. Bu nedenle de başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesinde güvenceye alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiştir (§§ 61-66).
2. Bu gerekçeye katılmakla birlikte, Mahkememizin aynı gün verdiği Erol Eşrefoğlu kararına yazdığım karşıoy gerekçesinde açıkladığım nedenlerle, başvuruya konu ihlal kararında “ihlale konu mahkûmiyet hükmünün ortadan kaldırılması”na ayrıca hükmedilmesi sonucu değiştirmemektedir. Bu ifadeye yer verilmesi ya da verilmemesi ihlale neden olan kararın anayasal güvencelere aykırı olduğu, dolayısıyla sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılması gerektiği gerçeğini etkilememektedir (bkz. Erol Eşrefoğlu [GK], B.No: 2018/23111, 1/7/2021, Karşıoy Gerekçesi, § 21).
3. Başka bir ifadeyle somut başvuruya konu olayda Anayasa Mahkemesi adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdikten sonra mahkûmiyet hükmünün kaldırılması gerektiğini ayrıca belirtmeden sadece yeniden yargılamaya hükmetmiş olsaydı da sonuç değişmeyecekti. Zira yeniden yargılama sürecinde Anayasa Mahkemesince anayasal güvencelere aykırı şekilde verildiği belirlenen bir kararın kaldırılması ve ihlalin giderilmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir yetkisi bulunmamaktadır.
4. İhlal sonucuna yukarıda açıklanan ilave gerekçeyle katılıyorum.
Başkan: Zühtü ARSLAN
EK GEREKÇE
Mahkememiz kararının 62. paragrafında bu başvuruda ihlal kararı verilmesinin temel nedeni olarak, Mahkememizin önceki ihlal kararında yeniden yargılama ile birlikte derece mahkemesinin hükmü ortadan kaldırması gerektiğine de karar verilmiş olması gösterilmiştir. Başka deyişle anılan gerekçe uyarınca AYM'nin ihlal kararında yeniden yargılama ile birlikte derece mahkemesinin hükmü ortadan kaldırması gerektiğine ilişkin bir hükmün yer almaması durumunda, ilgili mahkemenin yeniden yargılamaya başladığında önceki kararını kaldırması zorunlu görülmemektedir.
Kararda ulaşılan ihlal sonucuyla mutabık kalmakla birlikte Mahkememizin diğer bir kararına (B. No: 2018/23111) yazdığım karşıoyda ifade ettiğim gerekçeler doğrultusunda, hak ihlali kararı üzerine yeniden yargılamaya başlayan derece mahkemesinin önceki kararını kaldırarak hükme bağlı tutmaya son vermesi, dosyanın durumu öyle gerektiriyorsa akabinde suç isnadına bağlı tutmanın değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Başkanvekili: Hasan Tahsin GÖKCAN