Özet:
- Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı, davaya konu 151 ada 9 parselde önceleri tarafların murisi ...’a ait tek katlı eski bir ev olduğunu, davacının 1974 yılında bu tek katlı evi yıkarak dava konusu iki katlı evi yaptığını, taraflar arasında Çemişgezek Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/30 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası görüldüğünü, bu nedenle davaya konu taşınmaz üzerinde bulunan iki katlı evin davacıya ait olduğunun tespit edilerek, bu durumun beyanlar hanesine tescilini talep etmiştir.
Bir kısım davalılar, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu ev hakkında, Kadastro Mahkemesinin 2009/109 Esas, 2012/2 Karar sayılı dosyasında değerlendirme yapıldığı, bu dosyada karara bağlanarak bu kararın kesinleştiği gerekçesiyle davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm, süresi içinde, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, muhdesatın tespiti istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere HMK’nın 303. maddesinde “...(1) Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir. (2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder. (3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir. (4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer'î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanunu'nun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır. (5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir ...” düzenlemelerine yer verilmiştir.
Davaya konu 151 ada 9 parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde tarafların paylı mülkiyet sahibi oldukları, dosya içerisinde yer alan kadastro tutanakları incelendiğinde, taşınmazın, 24.11.2008 tarihinde muris ... adına senetsizden tespit gördüğü, beyanlar hanesine, parsel üzerindeki iki katlı evin, eldeki dosyanın davacısı ... ...’ya ait olduğunun şerh düşüldüğü, davacı ... ... tarafından , muris adına yapılan tespite itiraz edildiği, bunun üzerine yine dosya içinde yer alan, Kadastro Mahkemesinin 2009/109 Esas, 2012/2 Karar sayılı dosyasında, tespitin iptaliyle, taraflar adına paylı mülkiyet tesisine karar verildiği, bu kararın temyiz edilmeksizin 02.05.2012 tarihinde kesinleştiği, kadastro tutanağındaki beyanlar hanesindeki davaya konu eve ilişkin şerhin, güncel tapu kaydında bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kadastro Mahkemesinde görülerek karara bağlanan talep, muris adına yapılan tespite ilişkin olup, beyanlar hanesindeki şerhe yönelik bir itiraz ve dava olmadığı gibi, bu husus sözkonusu kadastro mahkemesinde tartışılıp değerlendirilmemiştir. Tespitin iptaline ilişkin karar, eldeki dava yönünden, az yukarıda açıklanan kanun maddeleri de gözönünde bulundurulduğunda, kesin hüküm niteliği taşımamaktadır. Buna göre, mahkemece öncelikle pay maliklerinden ...'a da dava yöneltilerek, bildirmesi halinde cevap ve delilleri doğrultusunda yargılama yaparak, uyuşmazlığın esası hakkında iddia ve savunmalar gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 388/4. ve 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine vepeşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 13.01.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.