Sanıklar ... ve ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Bozova Asliye Ceza Mahkemesince 20.12.2012 tarih ve 3-294 sayı ile eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine dosyanın gönderildiği Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 27.01.2016 tarih ve 160-53 sayı ile; sanık ...'ın mağdurlar ... ve ...'a karşı, sanık ...'ın mağdur ...'e yönelik eylemleri nedeniyle kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK'nın 37/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 81/1, 35, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca sanık ...'ın iki kez, sanık ...'in bir kez 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükümlerin sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.10.2019 tarih ve 1712-4437 sayı ile, TCK'nın 53. maddesinin uygulanması bakımından düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.10.2020 tarih ve 84157 sayı ile;
“Yargılama aşamasında hükümlüler...ve..., ... ve ...'nın aynı müdafi tarafından savunuldukları, hükümlü ...'ın savunmasında olay esnasında Gaziantep Onkoloji Hastanesinde olduğunu, olaya karışmadığını, hükümlü ... de savunmasında olaya karışmadığını, kavgayı ayırmaya çalıştığını beyan etmişlerdir. Aynı müdafi tarafından savunulan hükümlülerin beyanları arasında çelişki bulunduğu ve müdafinin ise aşamalardaki beyanlarıyla müvvekilerinin beyanlarına katılmakla yetindiği anlaşılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 2010/1-35-140 sayılı içtihadında belirtiği üzere, sanıklardan birisinin savunulmasının diğer sanık yönünden savunmada zaafiyet yarattığı durumlarda sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğunun hükme bağlandığı, itiraza konu olayda; olayın asli faili görünen hükümlü ...'ın savunmasında, olay esnasında olay mahallinde bulunmadığını belirttiği, hükümlü ...'in de olaya karışmadığını beyan ettiği, her iki hükümlünün aynı müdafi tarafından savunulmasının hükümlüler arasında menfaat çatışmasına sebebiyet verdiği, bu durumun da savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde bulunduğu, beyanları arasında çelişki bulunan hükümlülerin farklı müdafiler tarafından savunularak hüküm kurulması gerektiği hususu gözetilmeden, aynı müdafi ile savunulan hükümlülerin beyanlarıyla yetinilerek hüküm kurulmasının yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 07.12.2020 tarih ve 4625-3235 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen mahkûmiyet kararlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; haklarında TCK'nın 37/1. maddesi delaletiyle kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûmiyet kararı verilen sanıklar ... ile ... arasında menfaat çatışması bulunup bulunmadığı, buna bağlı olarak da aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının savunma hakkının sınırlanması niteliğinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozova Cumhuriyet Başsavcılığının 29.12.2009 tarihli ve 400-219 sayılı iddianamesi ile, sanıklar ... ve ...’ın inceleme dışı diğer sanıklar ... ve ... ile birlikte arsa meselesinden çıkan tartışmada mağdur ...'i dövdükleri, sanık ...'ın ele geçirilemeyen demir bir çubuk ile ...'e vurduğu, ardından olay yerine mağdur ...’in ağabeyi mağdur ...’in geldiği, kardeşine yardım etmek istediği sırada ayağı takılarak yere düşmesi üzerine sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...’ün ele geçirilemeyen tahta ve demir sopalarla mağdur ...’e vurdukları, her iki mağdurun da hayati tehlike geçirecek ve vücutlarında kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandıkları iddialarıyla sanıkların TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında kasten yaralama suçundan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
Bozova Asliye Ceza Mahkemesince 20.12.2012 tarih ve 3-294 sayı ile; sanıkların eylemlerinin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği,
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince CMK’nın 150. maddesi uyarınca sanıklara müdafi görevlendirilmesi talebi üzerine, Şanlıurfa Baro Başkanlığının 25.11.2013 tarihli yazısıyla sanıklar ... ve ... için Av. ...’un müdafi olarak görevlendirildiğinin belirtildiği,
Av. ... tarafından düzenlenen tarihsiz yetki belgesiyle, sanıklar hakkındaki yargılamada görev alabilmesi için Av. ...’a yetki verildiği,
12.2013 tarihli duruşmada sanık ...’ın, müdafisi Av. ... eşliğinde savunmasının alındığı,
Savunması alınamaması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkartılan sanık ...’ın 04.07.2015 tarihinde yakalanması üzerine Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince aynı tarihte resen duruşma açıldığı, sanığın kendisine Baro tarafından tayin edilen Av. ... ...’ın hukuki yardımından faydalanarak savunmasını yaptığı,
Mahkûmiyet hükmünün kurulduğu 27.01.2016 tarihli duruşmaya, Av. ... tarafından yetkilendirilen Av. ...’un sanıklar ... ve ... müdafisi olarak katıldığı, sanıklar müdafisine Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyecekleri sorulduğu, sanıklar müdafisi Av. ...’un “Biz mütalaaya karşı ve esas hakkında daha önceki yazılı ve sözlü beyanlarımızı aynen tekrar ediyoruz. İddia makamının mütalaasını kabul etmiyoruz. Öncelikle sanığın beratini, olmadığı takdirde sanık lehine olan tüm hükümlerin uygulanmasını talep ediyoruz.” şeklinde savunma yaptığı,
Yapılan yargılama sonucunda, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 27.01.2016 tarih ve 160-53 sayı ile; kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık ...’ın mağdurlar ... ve ...’a yönelik iki kez; sanık ...’ın mağdur ...’a yönelik bir kez TCK’nın 81, 35/2, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına ve mahsuba karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... Kollukta ve Savcılıkta benzer şekilde; yaklaşık 15 gün önce evinin yaklaşık 15 metre uzağında bulunan su kuyusunun etrafını taş ile örmek istediğini, bunu gören ...’ın yanına gelerek kuyunun kendisine ait olduğunu ve etrafını taş ile öremeyeceğini söylediğini, kendisine “Köy heyeti gelsin. Heyet ne derse o olsun” dediğini, bunun üzerinde köy heyetinin geldiğini ve ...’ın evinin sınırlarını belirlediklerini, ertesi gün ... ve ... ...’ın yanına gelerek “Gel bu sınırı tekrar belirleyelim” dediklerini, kendilerine “Dün akşam köy heyeti ve köy halkı tarafından sınır belirlendi. Başka yapacak bir şey yok” dediğini, köy azası ... Kurt’un evine doğru gitmek üzere yola çıktığını, eve yaklaştığı sırada köylülerin kavga olduğunu söyleyerek kendisine ait evin oraya doğru gitmeleri üzerine evine doğru hızlıca koştuğunu, yaklaştığında kardeşi ...’u yerde yatarken gördüğünü, o sırada kardeşine kimsenin vurmadığını, kardeşi ...’in öldüğünü sandığını, takatinin kesildiğini ve yere düştüğünü, sol el avuç içindeki yaranın bu sırada olduğunu, yerden kalkacağı sırada ..., kardeşi ..., ... ve ...’ın tahta sopa ve 12 mm çapındaki demirlerle başına vurduklarını, şuurunu kaybettiğini, gözünü hastanede açtığını, kimseden şikâyetçi olmadığını,
Görevsiz Mahkemede önceki beyanlarına ek olarak; kendisini darbeden sanıklardan ... ve ...’ın elinde uzunluğu 1 metre kadar 12’lik diye tabir edilen demir çubuk olduğunu, ... ve ...’ın elinde ise uzunluğu 1 metre kadar tahta sopa olduğunu, olay esnasında kardeşi mağdur ...'e kimin vurduğunu görmediğini,
Mahkemede; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, karşı tarafla barıştıklarını kimseden şikâyetçi olmadığını,
Mağdur ... 20.01.2009 tarihinde Kollukta; kendisine vuranları görmediğini, kimseden şikâyetçi olmadığını,
Savcılıkta; olay tarihinde akşamüzeri ... ..., ..., ..., ... ve ... ile arsa meselesi yüzünden tartıştıklarını, kavga sırasında...'ın demir çubukla alnına vurduğunu, darbenin etkisiyle bayıldığını, kendisine geldiğinde hastanede olduğunu, barıştıklarını, şikâyetçi olmadığını,
Görevsiz Mahkemede önceki beyanlarına ek olarak; kendisine ..., ... ve ...’ın vurduklarını, ...'nın elinde 1 metre uzunluğunda tahta sopa olduğunu, Adnan ve ...'in elinde ise uzunluğu 1 metre kadar 12’lik diye tabir edilen demir çubuk olduğunu, ağabeyi Besrevey’e kimin vurduğunu görmediğini,
Mahkemede; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, karşı tarafla barıştıklarını kimseden şikâyetçi olmadığını,
Tanık ... Kollukta; olay tarihinde evinde otururken eşinin kavga olduğunu söylemesi üzerine dışarı çıktığını, kavganın olduğu yere ağabeyi Besrevey’in evine doğru gittiğini, bütün köylünün orda olduğunu ancak kimin kime vurduğunu görmediğini,
Tanık ... Savcılıkta önceki ifadesinden farklı olarak; köy boşluğuna ev yapma meselesi nedeniyle aralarında husumet bulunan ..., ..., ..., ..., ..., Ahmet Gül ve ... Gül’ün sabah saat 08.00 sıralarında evlerinin önüne gelerek kardeşleri ... ve Besrevey’i dışarı çıkarıp yaraladıklarını, demir su boruları ve tahtalarla vurduklarını, kendisinin de başından hafif şekilde yaralandığını,
Görevsiz Mahkemede; kavga esnasında olay yerinde olduğunu ancak kimin kime vurduğunu hatırlamadığını,
Mahkemede; ağabeyi ... ile sanık ... arasında olaydan 2 gün önce tartışma yaşandığını, olay günü de ağabeyini köy imamının çağırdığını söyleyen sanıkların ellerinde bulunan değneklerle ağabeyine vurduklarını, kavga hâlinde olduklarını, diğer ağabeyi Besrevey’in kavgayı görmesi üzerine yardım için ...’in yanına gittiğini, sanıkların ona da vurmaya başladıklarını, çevredekilerin kavgayı ayırdıklarını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... 20.01.2009 tarihinde Kollukta; olay günü Gaziantep'te Onkoloji Hastanesinde olduğunu, akşamüzeri köye geldiğinde akrabalarının kavga ettiklerini öğrendiğini, kavganın ne sebeple ve nasıl başladığını bilmediğini, kimseyle alıp veremediği bir şey olmadığını, neden isminin geçtiğini anlamadığını,
Almanya yetkili makamlarınca alınan beyanında; 2009 yılı Ocak ayında yaklaşık 40 gün Türkiye’de olduğunu, kanser hastası olan annesinin hastanede yattığını, 30 gün boyunca belirli aralıklarla annesinin yanında hastanede kaldığını, babasının evinin önünde yaşanan ve yaralamayla sonuçlanan olaylar hakkında bilgisi olmadığını, olay yerinde olmadığı için kavga olayıyla ilgili görüş ve bilgi aktaramayacağını, iddianamede adı geçen diğer sanıkların akrabası olduklarını, bu kişilerin olaya karıştıklarını duyduğunu ancak bununla ilgili görüş belirtmek istemediğini, suçsuz olduğunu, kimseyi yaralamadığını,
07.2015 tarihinde Mahkemede; olay günü Gaziantep'te Onkoloji Hastanesinde olduğunu, annesinin hastalığından dolayı yurt dışından geldiğini, yaklaşık bir ay hastanede kaldığını, olaya dayıları ..., ..., ... ve kuzeni ...'ün karıştığını, ailesiyle ilgili olay olduğu için kendisinin de isminin verildiğini, olay günü ve saatinde orada olmadığını, buna ilişkin gerekirse hastaneden yazı getirebileceğini, hastanede bulunduğuna kardeşi ...’ın tanık olduğunu, mağdurları kimin yaraladığını bilmediğini,
Sanık ... 09.01.2009 tarihinde Kollukta; aynı gün saat 09.00 sıralarında Besrevey, ..., ..., ... ve ... kardeşlerle, ..., ... ve köy imamıyla birlikte aralarındaki anlaşmazlığı düzeltmeye çalıştıklarını, bu sırada ... ...’un “Bu araziyi sahiplenmeye mi çalışıyorsunuz?” diyerek yerden aldığı taşı kendilerine doğru fırlattığını, sonrasında ortalığın karıştığını, kimin kime vurduğunu görmediğini, kimseye vurmadığını, ... ve Besverey’e kimin vurduğunu da bilmediğini,
Görevsiz Mahkemede; mağdurlar ... ve ... ile aralarında arsa meselesi yüzünden tartışma çıktığını, kimseyi yaralamadığını, duruşmada birlikte hazır bulunduğu sanıklar ..., ... ve ... ile diğer sanık ...’ın da olay yerinde olduklarını, suçlamayı kabul etmediğini,
Mahkemede; önceki ifadelerini aynen tekrar ettiğini, aradan uzun zaman geçtiğini, olay sebebi ile kimseden şikâyetçi olmadığını,
Savunmuşlardır.
Anayasa'nın "Temel Hak ve Ödevler" başlıklı İkinci Kısmının "Kişinin Hak ve Ödevleri" başlıklı İkinci bölümünde yer alan "Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilerek savunma hakkı da güvence altına alınmıştır. Sanık bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi müdafisi aracılığı ile de kullanabilecektir.
Anayasamızın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde;
“1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...
Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.
Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek...” şeklinde adil yargılanma hakkının asgari şartları gösterilmiştir.
5271 sayılı CMK’nın, “Şüpheli veya sanığın birden fazla olması hâlinde savunma” başlıklı 152. maddesi ise; “Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir.” hükmünü içermektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile de avukata, aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa vekâlet etmesi hâlinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Yine Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen Avukatlık Meslek Kuralları'nın 35. maddesinde; “Avukat aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekaletini kabul edemez.” kuralına yer verilmiştir.
Bütün bu hükümlere göre önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramaması olduğundan, menfaat zıtlığı dar anlamda yorumlanmamalıdır.
Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığı ve müdafilerinin değişik kişiler olması gerektiği belirtilmiştir (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, İstanbul, 2013, 10. Bası, s. 172.).
Ceza Genel Kurulunun 24.10.2019 tarihli ve 983-627 sayılı; 19.11.2013 tarihli ve 114-463 sayılı; 08.06.2010 tarihli ve 35 - 140 sayılı ile 20.10.2009 tarihli ve 85-242 sayılı kararlarında da birlikte suç işlediği iddia edilen sanıkların müdafiliğinin tek avukat tarafından üstlenilmesi ve birisinin savunmasının diğerinin savunmasına zarar verebilecek mahiyette olması hâlinde, bu durumun sanıklar arasındaki menfaat çatışması nedeniyle, bazı sanıkların savunmaları bakımından zafiyet oluşturacağı ve savunma hakkının sınırlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ...’ın kardeşleri olan inceleme dışı sanıklar ... ve ... ile akrabası olan inceleme dışı sanık ... ile birlikte Şanlıurfa ili, Bozova ilçesi, Gözenek köyünde yaşadıkları, sanık ... ve inceleme dışı sanıklar ... ile ...’nın yeğeni olan ve Almanya’da yaşayan sanık ...’ın ise annesinin rahatsızlığı nedeniyle olay tarihinde Gözenek köyünde bulunduğu, sanıklar ile kardeş olan mağdurlar ... ve ... arasında arazi ve sınır anlaşmazlığı nedeniyle husumet bulunduğu, 09.01.2009 tarihinde bu nedenle çıkan tartışmada sanıklar ... ve ...’ın inceleme dışı diğer sanıklar ... ve ... ile birlikte mağdur ...'i ele geçirilemeyen demir ve tahta sopalarla dövdükleri, ardından olay yerine mağdur ...’in ağabeyi mağdur ...’in geldiği, kardeşine yardım etmek istediği sırada ayağı takılarak yere düşmesi üzerine sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...’ün ellerindeki sopalarla mağdur ...’e de vurdukları, her iki mağdurun da hayati tehlike geçirecek ve vücutlarında kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandıkları, yapılan yargılama sonunda sanık ...’ın mağdurlar ... ve ...’a yönelik iki kez, sanık ...’ın mağdur ...’a yönelik bir kez kasten öldürme suçuna teşebbüsten cezalandırılmalarına karar verildiği dosyada;
Sanık ...’ın aşamalarda istikrarlı bir şekilde olay tarihinde hasta olan annesinin yanında Gaziantep Onkoloji Hastanesinde olduğunu, olay bittikten sonra akşamüzeri köye döndüğünü, akrabası olan diğer sanıkların olaya karıştıklarını beyan etmesi; Kolluktaki savunmasında sanık ...’dan bahsetmeyip mağdurlarla aralarındaki arazi anlaşmazlığını düzeltmeye çalışırken tartışma yaşandığını ancak kimseye vurmadığını beyan eden sanık ...’ın, görevsiz mahkemedeki savunmasında sanık ...’ın da olay yerinde olduğunu, asıl Mahkemede ise soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki ifadelerini aynen tekrar ettiğini savunması karşısında; her iki sanığın savunması arasında çelişki bulunması, sanık ...’in olay yerinde sanık ...’ın da bulunduğuna ilişkin beyanının, tüm aşamalarda olay yerinde olmadığını iddia eden sanık ...’ın savunmasını zayıflatması, bu durumun kasten öldürme suçuna teşebbüsten mahkûm olan sanıklar ... ve ... arasında menfaat çatışmasına sebep olması, sanıkların farklı müdafiler eşliğinde savunma yapmış olmalarına rağmen mahkûmiyet hükmünün tesis edildiği ve esas hakkındaki savunmanın alındığı 27.01.2016 tarihli duruşmada aynı müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmalarında zafiyet oluşturması nedenleriyle, sanıkların savunmalarının farklı müdafiler tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerektiği nazara alınmadan Yerel Mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması, CMK’nın 152. maddesi ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38. maddesi ile Avukatlık Meslek Kuralları’nın 35. maddesi birlikte gözetildiğinde, AİHS'nin 6. maddesinde asgari şartları belirtilen adil yargılama ilkesinin ihlali niteliğindedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sanıklar ... ve ... arasında menfaat çatışması bulunması ve bu nedenle ortak müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmalarında zafiyet oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararı kaldırılıp Yerel Mahkeme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle, sanıklar ... ve ... hakkındaki cezaların infazına başlanmış ise infazın durdurulmasına, sanıkların bu suçtan cezaevine alınmış olma ihtimali bulunduğundan başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değillerse derhâl serbest bırakılmaları için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 21.10.2019 tarihli ve 1712-4437 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.01.2016 tarihli ve 160-53 sayılı, sanıklar ... ve ... hakkındaki mahkûmiyet hükümlerinin, sanıklar arasında menfaat çatışması bulunması ve bu nedenle ortak müdafinin hukuki yardımından yararlanmalarının sanıkların savunmalarında zafiyet oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilerek, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararı kaldırılıp Yerel Mahkeme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle, sanıklar ... ve ... hakkındaki cezanın infazına başlanmış ise İNFAZIN DURDURULMASINA, sanıkların bu suçtan cezaevine alınmış olması ihtimali bulunduğundan, başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değillerse derhâl serbest bırakılmaları için YAZI YAZILMASINA,
Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.03.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.